16.
yüzyılın ortalarından itibaren ve özellikle de 17. yüzyıldan
sonra, Türk dünyası dediğimiz büyük coğrafyanın doğu, batı,
kuzey ve güney uçlarında kırılmalar ve geriye dönüşler
başlamıştır. Bu geriye dönüş ve çekilme süreci, ne yazık ki,
önlenmeyen kanlı bir “etnik arındırma’yı ve “soykırım”ı da
beraberinde getirmiştir. Çünkü çekilme ve geri dönüş süreci
başlayınca, yerli halklar Türklerin onlara davrandığı gibi
davranmamış; Türk ordusunun çekildiği bölgelerde silahsız ve
savunmasız kalan sivil Türkleri, amansız ve acımasız bir
etnik arındırmaya, sürgün ve soykırıma tabi tutmuşlardır.
İki bölümden oluşan bu kitabın “ Korku Tüneli” adını taşıyan
Birinci Bölümün de, 19 yüzyılın ikinci yarısı ile 20.
yüzyılın ilk yarısı arasında, yaklaşık yüz yıllık zaman
dilimi içinde Türk dünyası coğrafyasında meydana gelen bu
sürgün, kıyım ve ölümler özetlenmiştir. Bu süreçte Kırım’da,
Balkanlarda, Kafkaslarda, İdil Ural’da, Batı Türkistan’da
Doğu Türkistan’da ( Çin), İran, Irak, Suriye bölgeleri ile
Anadolu Türkler gerçek bir ölüm kalım mücadelesine girmiş ve
nüfuslarının yarıdan fazlasını kaybetmişlerdir.
Kitabın bu bölümünde, sonsuza akan zaman yolculuğunda,
Türklerin panik halinde girdikleri, yüz yıllık karanlık “
korku tüneli”nden sağ çıkanları ile çıkamayanlarının öyküsü
özetlenmiştir. Kitabın “ Kurşunlanan Türkoloji” adlı İkinci
Bölümünde ise, çoğunluğu Sovyetler Birliğinde olmak üzere,
Türkologların, şair, yazar, fikir adamı Türk aydınlarının
uğradığı katliam, sürgün ve baskılar anlatılmaktadır. Bu
bölümde, daha çok cezalandırılan; sürgüne gönderilen,
hapsedilen ve kurşuna dizilerek öldürülen şair ve yazarlara
yer verilmiştir. Öldürülen şair, yazar, fikir ve devlet
adamları, Türk topluluklarının fikir ve kanaat önderleriydi.
Onlar Türk toplumuna yol gösterecek, Türk dilini işleyecek
ve Türk aydınlanmasını gerçekleştireceklerdi. Onları yok
etmek, Türk milletinin, yolunu aydınlatacak ışıktan yoksun
bırakmak demektir. Onlar sadece bir can değil, bir millet
demekti… Onun için bu kitabın adı “ Kurşunlanan Türkoloji”
dir.