Ülkemizde, gönül ve kültür coğrafyamızda meydana gelen terör
olaylarının telin etmek, milli birlik ve beraberliğimizin
önemini vurgulamak amacı ile Elazığ Belediyesi ve Manas
Yayıncılık’ın birlikte şehitlerimizin aziz hatırasına
itfahen; düzenledikleriŞiirlerimiz Vatan İçin adlı
etkinlik 16 Aralık 2016 Cuma günü akşam saat 19.00’da Elazığ
Belediyesi Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi.Elazığ Musiki
Konservatuvarı Derneği, Elazığ Folklor ve Turizm Derneği,
Memur-Sen, Kamu-Sen ve çok sayıdaki gönüllü kuruluşun
desteklediği bu anlamlı programa Elazığ halkı da büyük ilgi
gösterdi.
Gazeteci yazar Bedrettin Keleştimur'un yönettiği programa;
Prof. Dr. Tarık Özcan, Yrd. Doç. Dr. Ahmet Tevfik Ozan,
Günerkan Aydoğmuş, Hadi Önal, A. Murat Kuşçubaşı, R. Mithat
Yılmaz, Zekeriya Bican, Tuncer Sönmez, M. Şükrü Baş, M. Faik
Güngör, Gazi Özcan, Murat Bilgin, Hasan Ergün Yılmaz, İlhami
Bulut ve Muhammet Yalçın Azizoğlu katıldı.
BEDRETTİN KELEŞTİMUR
Sayın Belediye Başkanım, gönüllü kuruluşlarımızın çok
kıymetli temsilcileri, sanat dostlarımız ve gazeteci
meslektaşlarımız bütün şairlerimiz adına sizleri saygıyla
selamlıyorum. Bugün Şiirlerimizde Vatan konusunu
işleyeceğiz.
Coğrafyayı vatan yapan şühedanın, derviş gazilerimizin aziz
ve muallâ ruhları için… Malazgirt’tan
Çanakkale’ye…Kocatepe’den Sakarya’ya o kutlu yolculuğu…
Ve günümüzde, “Sevr’i Hortlatmak isteyen…” Küresel
Güçlere;Onların içimizde kadar sızan şer odaklarına…
Giderek azgınlaşan “terör canavarına…” karşı, Milletçe her
zaman için, “bir olduk, diri olduk, iri olduk…”
30 yıl boyunca; “şehit vermeyen ilimiz kalmadı…” sevgili
dostlar.
En son İstanbul’da meydana gelen bombalı saldırıve 44
şehidimizi tefekkür ediyorum…
Bir cami avlusunda, sükûtun kıyam halinde. El bağlamış
saflar, tekbir aşkına.
Binler, bir yürek; gözler sade bir ufuk. Perde ötesi
hakikat, şehadet mutlak güzellik!
Ölüm, bir asude bahar! Bir seher duasıyla başlar şehidin
yolculuğu!
Seyyid Taha bir halifesine şöyle diyorlardı; "Halka önce
işaretle muamele et, bu fayda vermezse ibare ile (söz ile)
söyle. Bu da fayda vermezse, ondan yüz çevir. Sen birinden
yüzünü çevirirsen, Resulullaha kadar bütün "Silsile-i aliyye"
büyükleri ondan yüz çevirir."
Bir veli insan sözüdür… Bir kâmil insan sözüdür bu…
Bu coğrafyanın yüzü; sabra, şefkate, çileye, merhamete,
İyiliklere döndü… Bu kutlu gecede de; o güzel yüzleri
görmekte;
O irfan iklimini birlikte solumaktayız…
Şiirleriyle bizlere de ilham kaynağı olan;
Akademisyen şairimiz yar. Doç. Dr. Ahmet Tevfik Ozan…
Yrd. Doç. Dr. AHMET TEVFİK OZAN
Görmediler Bilmezler
Onlar kan görmediler..bilmezler gökyüzünü
Yağmur yağmur yıkayan, Allah’ın Rahmeti’ni!
Ve gönlü secdelerde, alnı bayraklar kadar
Yücelerde çırpınan Yurdum’un kıymetini!...
Ey, şu garip Yurdum’un,; ey garip insanları!
Bir yanda, oluk oluk toprağa akan kanlar!
Bir yanda kahpe kahpe o kanlara basanlar!
Ve kahpelere rahmet, o kanları satanlar (!)..
‘‘Uzak dağ köyünde, bir kerpiç evde
Bir ana, bir bacı; gardaş mı kaldı!?
Ölüm, şu dünyada rahmet kapısı
Lakin kalanların ömrü kısaldı!...”
Onlar kan görmediler..bilmezler gökyüzünü
Yağmur yağmur yıkayan, Allah’ın Rahmeti’ni!
Ve gönlü secdelerde, alnı bayraklar kadar
Yücelerde çırpınan Yurdum’un kıymetini!...
BEDRETTİN KELEŞTİMUR
Dileğim nedir?
Saflar, insafla omuz omuza versin
Dağlar, Ferhat’la yürek yüreğe versin
Bir ülke için bütün yumruklar sıkılsın
Aşkla, imanla, irfanla harcını döksün
Ve ‘Ben Anadolu’yum desin!..
Kanatlarım var,
Sır vermedim, serden geçtim
Ab-ı Hayat içtim
Yurt olarak, dünyanın kalbini seçtim
Ve ‘Ben Alperen’im desin!
Bir teori vardır; “Dünya kalesini (Anadolu’yu) elinde
bulunduran bir millet, İç çember’e(Balkanlar ve Orta Doğu)
hükmeder. İç çembere hükmeden bir millet ise, Dış çembere
yani dünyaya hâkim olur.”
Hür insanlar görmek isterim şu caddelerde… Büyük ufuklar,
büyük hedefler ile dolu adımlar görmek isterim! Yürüyün
derim, ‘kâbusların üzerine…’ Sevdaları esir almış,
yüreksizlerin üzerine…
Şimdi sırada usta bir kalem ve yorumcu; eğitimci yazar ve
şairimiz Hadi Önal.
HADİ ÖNAL:
Vatan Benim Ben Vatan
Dinle iblis uşağı; kana kına yakılmaz!
Fırat’ıma, Dicle’me kem göz ile bakılmaz!
Kılıcı Alparslan’ın kından çıksa sokulmaz!
Ne gözüm kaçırırım, ne gözün kaçsın benden!
Böldürtmem vatanımı, çıkmadıkça can tenden!
Tanımadın mı hâlâ tarihe yön vereni
Asra nurla koşanı, küfrü yere sereni
Nizamı âlem için şahadeti, şan göreni
Alçakların mermisi, ister gelsin her yönden!
Böldürtmem vatanımı, çıkmadıkça can tenden!
Daha nice bâdire, nice engel aşmışız,
Malazgirt’te şahlanıp, Kosova’da coşmuşuz,
Sen zehrini kusarken, cehl ile savaşmışız…
Işığımız İslâm’dır; geçmez gönül sevenden!
Böldürtmem vatanımı, çıkmadıkça can tenden!
Geçmişim şanla dolu; alnım açık, yüzüm ak,
Terazim adâlettir, bende namustur toprak,
Bir senin kirli yüzen, bir de tarihime bak…
Korkmaz asil milletim; ne kininden, ne senden!
Böldürtmem vatanımı, çıkmadıkça can tenden!
Türküm, Kürdüm, Lâz, Boşnak; ben vatanım arkadaş!
Ege’de zeybeğim ya Erzurum’da can dadaş,
Diyarbakır’da halay, horonda çekerim baş…
İki elbise çıkmaz, tek yürek bu bedenden!
Böldürtmem vatanımı, çıkmadıkça can tenden!
Doğu güneşim benim; ova, bayır aşarım,
Çukurova’da doğar, Marmara’da yaşarım,
Karadeniz, Akdeniz, Ege’de sonsuz varım…
Misak olmuş bu toprak, ayırmaz seveninden!
Böldürtmem vatanımı, çıkmadıkça can tenden!
Çıkarına havari; dış süslü, içi yamyam
Sen Ortadoğu dersin, benim gönül coğrafyam
İnsanı yaşatmaktır; tek amacım, tek rüyam
Sevgi benim kanımda, doğruluk ta ezelden
Böldürtmem vatanımı, çıkmadıkça can tenden!
Ne çabuk unuttundu, daha dün Çanakkale!
Kınalı türkülerim bana nur, sana sille!
Senin kahpe yüzünü tanıyor bebem bile!
Dinle bak, Allah sesi yükseliyor her yönden!
Böldürtmem vatanımı, çıkmadıkça can tenden!
Özümde milli haslet, dilimde kelam-ı Hak
Suyum yüce dağdaki kaynaklar kadar berrak
Mazlumun kılıcıyım, anlamaz beni uşak
Kuşanmam kısa sürer, yeni döndüm seferden
Böldürtmem vatanımı, çıkmadıkça can tenden!
Unutma ki her zulmün hesabı sorulacak!
Ektiğin nifakın da kalemi kırılacak!
Âlemin nizamına tevhidle varılacak!
Canım fedâ yurduma, ötesi yok kefenden!
Böldürtmem vatanımı, çıkmadıkça can tenden!
BEDRETTİN KELEŞTİMUR:
Gözlerine baktım, ‘özlemini okudum..’ dersem yalan değil,
şehit babası muhterem insan Turgut Ozan’ın!. Her soluk
alışında; sabrı yudumlayışını hissettim!. Elinde nadide bir
çiçek gibi korumaya çalıştığı bir mektup.. Harputlu bir
güzel dosttan gönderilmiş.. Uzattı, ‘kahpe tuzaklara ferman
okurcasına..’ Bu bir ağıt değildi!. Sadece bir hoş seda da
değildi!.“Eğil de, kulak ver..” diyen, şehidimin hal
kağıdıydı!.
Onlar, kendi hayatlarını bu topraklar için ‘feda etmenin..’
en yüksek mertebesinde!. Hazreti Kuran, “Onlara ölü
demeyin..” buyuruyor!. Coğrafyayı vatanlaştıransebepler
halkasında ne de güzel duruyor!. Şehit Babası, evladının,
“Bir leyle-i Kadir Gecesinde doğduğunu..” söylüyor!. O ne
güzel gece.. O ne bahtiyarlık.. Şahadeti, ‘bayram gecesi..’
Mevlana’nın dediği gibi, “O, asıl bayramını/ Şeb-ü Aruz
Bayramını..” yaşamış bile!. Ne bu kalem yeter ifadeye, ne de
bu dil kafi gelir böylesine güzel hatıraya!. Şairimiz Bekir
Karacaoğlu’nu dinleyelim;
Nice şehitler yatar, Harput’un kucağında
Her şehit bir madalya olmuştur sancağında,
Hele bir Teğmen Ozan şehitse genç yaşında,
O sancağın gölgesi, Meclis-i Kibriya’dır.”
Şimdiki şairimiz usta bir kalem… Bir gönül insanı… Kadim bir
dost; A. Murat Kuşçubaşı…
A. MURAT KUŞÇUBAŞI:
Birlik Şiiri
Aynı hamurdan yoğrulduk
Aynı fırında kavrulduk
Aynı tohumdan doğrulduk
Yolumuz tek hu’yagardaş
Bu ayrılık niye gardaş.
Damardaki kanımız bir
Tarihdeki şanımız bir
Yaramız bir canımız bir
Kalem neyi saya gardaş
Bu ayrılık niye gardaş.
Dedem Korkut söz söyledi
Aşık Veysel öz söyledi
Teli kopmuş saz söyledi
Türkü, hoyrat, maya gardaş
Bu ayrılık niye gardaş.
Alın yazımız çizildi
Göktürk taşına dizildi
Nifak belası sezildi
Dirlik birlik diye gardaş
Bu ayrılık niye gardaş.
Aynı sularda durulduk
Aynı sevdaya vurulduk
Aynı yollarda yorulduk
Neden düştük yaya gardaş
Bu ayrılık niye gardaş.
At koşturduk Tuna boyu
Şaha kalktı Fırat suyu
Karadeniz Hazer koyu
Türk yazdık biz suya gardaş
Bu ayrılık niye gardaş.
Dostumuz yok Türk’ten gayrı
Olamaz Türk Türk’ten ayrı
Türk’ün Türk’e olsun hayrı
Köylüsünden beğegardaş
Bu ayrılık niye gardaş.
BEDRETTİN KELEŞTİMUR:
Şehitlik Makamı.
Kur’an da, “şehitlerle ilgili” on ayet geçiyor.
“Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin. Hayır, onlar
diridirler. Fakat siz bilemezsiniz” (2/154)
Bir başka ayette de, “Rableri katında rızıklanmaktadırlar.”
(3/169)
O şehitler, kendilerine verilen “nimetle sevinçlidirler”
(3/170)
Kendilerine ulaşamayan kimselere; eş, dost ve yakınlarına
da;
“Hiçbir korku olmayacağını ve üzülmeyeceklerini müjdelemek
isterler” (3/170)
İki güzellik vardır; “gazilik veya şehitlik”
Bunun dışında, farklı şeyler aramayalım!
Hak yolundan gayri yolları kendimize tercih etmeyelim…
Makamların en kutlusu, “şehitlik” makamıdır!
Kendi varlığınızı, ‘geleceğin yaşaması’ için feda
ediyorsunuz!
Bu gün 18 Mart 2005, dediler
doksan yıl geçmiş aradan,
Hayret, hâlâ bir kan sızmada bizi
şehit eden yaralardan...
Gördüm, bir mermer taşı oyup
adımı üstüne yazmışlar,
İşte bu Lâpsekili, Hasan oğlu
Ahmet diye tanıtmışlar...
Biz hiç ölmedik ki, neden
insanlar burada ağlıyorlar...
Biz herkesi görüyoruz, onlar
galiba bizi görmüyorlar,
Bütün Anadolu çocuklarıyla
beraber buradayız biz,
Gerçekten göremiyor mu, o nur
damlayan gözleriniz...
Bakın, bu Harputlu Mehmet, eşine
mektup yazıyor,
Bu Lâpsekili Ahmet, bıkıp
usanmadan siper kazıyor...
Diyorlar ki, Mehmet’in mektubu
eşine hâlâ ulaşmamış
Bakın, Koca Lâpsekili de,
nöbetini hâlâ bırakmamış...
İşte bu Kınalı Mehmet, gelirken
anası kına yakmış başına,
Demiş ki koçumsun sen, vatanımın
18 Mart bayramına...
Anlamıyorum, peki siz neden
ağlıyorsunuz hâlâ...
BEDRETTİN KELEŞTİMUR:
Sabah gazetesi yazarı Yavuz Donat da bu akşam aramızda
olacaktı…
Dün sabah uçağı inemeyince gelemediler.
Konuyu köşelerinde de, kader-kısmet başlığı altında ifade
etmişler
Yavuz Donat, kadim bir Elâzığ dostu… Millî konularda da
hassasiyetleri olan bir kalemimiz.
3. şairimiz Mehmet Şükrü Baş… Kendileri Sarıkamış şiirini en
güzel bir şekilde kaleme alanlardan biridir. Bu
arkadaşımızın bu Sarıkamış şiiri ünlü bestekârlarımızdan
Burhan Tarlabaşı tarafından bestelenmiş; hemşehrimiz Şebnem
Kısaparmak tarafından okunmuş ve ayrıca da klip çekilmiştir.
Şimdi bu şiirini okuması için değerli yazar-şair arkadaşımız
Mehmet Şükrü Baş’ı mikrofona davet ediyorum.
1.Cihan Harbi’nden İstiklal Harbi’ne… Mondros’tan
Mudanya’ya gidilen o çetin yıllar…
Akif’in üslubuyla, mısralarıyla o döneme yaklaşalım;
“Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid’i…/ Bedr’in
aslanları ancak, bu kadar şanlı idi.”
Allah Resulü’nün ellerini açarak,
“Kâinatı ağlattıracak kadar hazin yakarışı…”
“Allah’ım! Bu bir avuç Müslüman mücahit helak olursa,
Artık sana yeryüzünde ibadet edecek kimse kalmaz.”
O yakarış, Yahya Kemal’in şiirinde terennümünü bulacak;
“Şu kopan fırtına Türk Ordusudur yâ Rabbi.
Senin uğrunda ölen ordu, budur yâ Rabbi.
Tâ ki yükselsin ezanlarla müeyyednâmın
Galip et, çünkü bu son ordusudur İslam’ın!”
Şairimiz şehrimizin önemli edebiyat eleştirmeni R. Mithat
Yılmaz…
R. MİTHAT YILMAZ:
Muhterem Hazirun;
Şimdi size yorumsuz üç haber okuyacağım.
Gazetelerden ve televizyondan aldığım bu haberler, aslına
sadık kalınarak tarafımdan yeniden yazılmıştır.
*Birinci Haber:
28 Aralık 2015 tarihinde, Şırnak’ın Silopi ilçesinde
teröristlerin saldırısı sonucu şehit düşen Jandarma Astsubay
Kenan Yıldız, memleketi Adana’da toprağa
veriliyor. Yıldız’ın cenaze namazı kılındığı esnada, omzuna
Türk bayrağı bağlanmış halde 3 yaşındaki oğlu Melih, hiçbir
şeyden habersiz yaşıtı olan kuzeni Kaan’la tabutun önünde,
etrafında oynamaktadır. Sık sık tabutu ve tabut üzerindeki
babasının fotoğrafını öpen Melih’in, bir ara oyun arkadaşına
fotoğrafı göstererek söylediği şu cümle, törene katılanları
–bir kez daha– hıçkırıklara boğdu: “–Bak, bu benim
babam!”
**İkinci Haber:
15 Ağustos 2016 tarihinde Diyarbakır’da bölücü terör
örgütünün düzenlediği bombalı saldırıda baba Ahmet Gülbahar
ve 5 yaşındaki oğlu Hüseyin Utku Gülbahar da şehit düşenler
arasındaydı. Baba-oğulun cenazeleri Kahramanmaraş’ın Afşın
ilçesinde defnedildi. Defin esnasında, anne Betül
Gülbahar’ın şu sözü, cenazeye katılanların yüreklerini –bir
kez daha– dağladı: “–İkisini bir koyun mezara ne olur;
korkar benim kuzum annesiz.”
***Üçüncü Haber:
11 Aralık 2016 tarihinde İstanbul-Beşiktaş’taki patlamada
şehit düşen –hemşehrimiz– Emniyet Müdürü Vefa Karakurdu’nun
cenazesi Zonguldak’ta toprağa verilmektedir. Şehidin 6
yaşındaki kızı Duru da kardeşi Kaan’la birlikte
oradadır. Bir ara, hıçkırıklarla ağlayan Duru’nun, tabutu
göstererek sorduğu şu soru işitenlerin yüreklerine –bir kez
daha– ateş saldı: “–Babam, neden onun içinde?”
BEDRETTİN KELEŞTİMUR
İtaat noktasında!
Nisa suresinde şöyle buyruluyor; “Allah’a ve peygambere
itaat edenler, işte bunlar,
Allah’ın kendileriyle nimet verdiği peygamberlerle,
sıddıklarla, şehitlerle
Ve iyi kimselerle beraberdirler. Bunlarsa ne güzel birer
arkadaş!”
Kur’an’ın “ipine sarılmak” ne demektir?
Bu ayetin işaretiyle daha iyi anlıyorsunuz değil mi?
Bir insanın, “şahadeti” istemesi ne kadar evla bir gaye!
O gaye elbette ki, “din için, ezan için, millet için, vatan
için” olacak!
Her şeyden de önemlisi, “kalbî ve hasbî” olacak!
124 binden fazla sahabe vardır! Bunlar, “insanlık
tarihinin gelmiş geçmiş en hayırlı ümmetidir”
Acaba, sahabelerden ne kadarının makamları, “Mekke ve
Medine’dedir?”
Onlar, o kutlu insanlar, “gökyüzündeki yıldızlar” misali,
Bütün ömürleri, “Gaza meydanlarında…” geçmiş.
Manevi harçlarıyla, ‘yeryüzünü kuşatmışlardır!’
Anadolu Coğrafyası, bu manevi harcın en fazla tahkim
edilmiş cazibe merkezidir.
Bu coğrafyada insanımızın aldığı en fazla isimler arasında;
“Allah Resulü ve Ehli Beyt isimleri…” çağrılır!
O çağrı, ne kadar vefalı ve de “yürekten gelen içli” bir
çağrıdır!
Bu millet askerinin ismine, “Mehmetçik” demiştir? O
ismiyle, inşallah İslam’ın nöbetindedir…
Sıradaki şairimiz Hasan Ergün Yılmaz.
HASAN ERGÜN YILMAZ:
Bayrağımı Getirin
Bu işin esası çok iyi belli
Bitirmez yaşarsam olurum deli
Bir kahpe kurşunu sıkıyor keli
Siper için bayrağımı getirin.
Bacağım kopsun, vücudum delinsin
Hainin yeter ki kökü kesilsin
Milletim, yeter ki görüp sevinsin
Ayyıldızlı, al bayrağım getirin.
Bir sevgi var, bitmek bilmez
içimde
Ölsem bile söylenecek dilinde
Kurşun var, yanık var benim
tenimde
Sarmak için bayrağımı getirin.
Bir kayanın ucundayım şimdi ben
Dikmem için bayrağımı getirin
Doldu gönlüm, uçmaktayım şimdi
ben
Hemen şimdi bayrağımı getirin.
Kokladıkça ecdat koksun alırım
Koklayınca ben kendimi tanırım
Ayyıldızlı al bayrağım tanırım
Gülmem için bayrağımı getirin.
Ecel nasıl gelir, nerden bilemem
Milletime hiçbir zaman küsemem
Kan gerekirse ecdat kanı bul kat
Yoksa bayrağıma dola beni kat.
BEDRETTİN KELEŞTİMUR
Fırat; bir büyük havzanın
ismidir.
Biz o havzaya, “Fırat Havzası”
ismini veriyoruz.
120 bin kilometrekareyi bulan bu
havzanın en büyük özelliği, “Ses ve Söz Birliğidir…”
O ses ve söz Harput’ta, Kürsübaşı
olur…
O ses ve söz Urfa’da Sıra
Geceleri olur…
O ses ve söz Diyarbakır’da Velime
olur…
O ses ve söz Sivas, Tokat ve
Gümüşhane’de, Herfene olur…
O ses ve söz Erzurum’da, Bar
olur…
O ses ve söz Gaziantep’te Barak
olur…
O ses ve söz Kerkük’te Çayhana
Bucağı olur…
O ses ve sözün kaynağı, tarihin
efsane şehri Harput
Harput, Anadolu coğrafyamın; irfan mektebi…
Tarihi kendi bağrında buluşturan şehir…
Günümüzde de, uluslararası büyük projelerle;
Aynı kutlu görevi günümüzde Elâzığ şehrimiz yapmaktadır
Bugün o anlamlı şuuru şu mekânda birlikte idrak etmekteyiz
Şairimiz, milli zevki ve heyecanı doruklarda yaşatan bir
şairimiz; Gazi Özcan.
GAZİ ÖZCAN
Uykuda mısın millet sabrını tartıyorlar
Gözlerinin önünde bayrağın yırtıyorlar
Unutma bu hainler vatanı satıyorlar
Kanımla sulamışım bunlar anlamaz aldan
Titre ve kendine dön, vatan gidiyor elden.
Ölü toprağı mıdır üstümüze serpilen
Bu milletin sabrı mı kantarlarda tartılan
Mukaddes bir varlıktır şehidime örtülen
Milli duygu ne bilir hain anlamaz aldan
Titre ve kendine dön, vatan gidiyor elden.
Biz onun gölgesinde ne destanlar yazmışız
Kurtuluş savaşında düşmanları bozmuşuz
Sana kem bakanlara çok mezarlar kazmışız
Hainler anlamazsa anlatırız o dilden
Titre ve kendine dön, vatan gidiyor elden.
BEDRETTİN KELEŞTİMUR:
Yürüyüşümüz, “ebedi hayat” için olacak…
O zaman şunu göreceğiz, “bu dünyanın da bir anlamı!” var.
Bu anlam, bizleri, “gaye ve ufuk insanı” yapacaktır,
vesselam.
Fatih Kısaparmak bakınız, ‘Elif
Kadın’ için ne diyor;
“Sus ağlama, Nazlı bebe
Zaten ağlatacaklar
Baban nasıl şehit oldu
Bir gün anlatacaklar
Dayan Elif kadın dayan
Kara gündür geçecek
Sabrın çiçekleri er geç
Filizlenip açacak”
80 milyon Müslüman Türkiye,
‘şehitlerin manevi huzurunda’ sadakat yemini etmeli!..
Devletin başından, dağdaki çobana kadar; bütün ruhuyla,
fikriyle, bir yüce davaya, ‘bayrak olup’ dalgalanmalı!
Ve artık bir yanda,
‘düşünme-eğlen’ gibi zevk uykusundan uyanmalı! Neme lazım
gibi hissizlik ve utanmazlıktan kendimizi sıyırmalıyız!
‘millet olma nedir’ sualinin ağır vebali içerisinde,
‘günümüzü gün etmekten’ de kendimizi kurtarmalıyız!
Bugün, şehitlerimize kendimizi ve
bütün hayatımızı vakfetme günüdür!
Şairimiz, Mehmet Faik Güngör
M. FAİK GÜNGÖR:
Söz Olsun
“Çökmedikçe mavi gök” çürümedikçe
toprak.
Dürülmedikçe dağlar yerlerinden
koparak
Asra yemin olsun ki sabrımızdan
saparak,
İhanetin kolları, dilleri
burulacak,
Bilinsin bu gemiyle sonsuza
varılacak.
Sıyrıldı mı kılıçlar bismillah
deyip kından.
Hangi sebep caydırır yiğitleri
akından?
Yağıp yutmadan arzı yeni bir tufan
kandan,
Daha büyük şölene kazanlar
kurulacak
Bilinsin bu gemiyle sonsuza
varılacak.
Kanat indirir rüzgâr gezdiğimiz
yerlerde.
Yatak değiştirir su aktığı
derelerde.
Baş koyduğumuz bayrak namustur
berelerde.
Vatan, şehit kanıyla karıldı,
karılacak
Bilinsin bu gemiyle sonsuza
varılacak.
Gül açar gülmemize, yer çatlar
naramıza.
Dünya toplanıp gelse az gelir
daramıza.
Düşman türlü fitneyi soksa da
aramıza,
Bulandırılan deniz gün gelir
durulacak
Bilinsin, bu gemiyle sonsuza
varılacak.
Her insana merhamet, şefkatle
bakıldığı,
Dört bir yana adalet sancağı
çakıldığı,
Beş kıtanın üçüne kelepçe
takıldığı,
Çağlardan bu milletin künyesi
sorulacak.
Bilinsin bu gemiyle sonsuza
varılacak.
Bindiğimiz atların yeleleri
alevden.
Aslanlarla güreştik, olmaz
korkumuz devden.
Son cenaze çıkmadan, çıkmadan en
son evden,
Zamana altın neslin damgası
vurulacak
Bilinsin bu gemiyle sonsuza
varılacak.
BEDRETTİN KELEŞTİMUR:
Anadolu, İslam’ın muallâ coğrafyası…
Bu coğrafyada, 12.yy’dan itibaren;
“Medine havasını…” teneffüs eder/ soluklarız!
Anadolu, ‘muhabbeti’ derin bir coğrafyadır…
Şunu gayet iyi hissederim.
Bu coğrafyanın çok güçlü, “manevi, koruyucu/ zırhı” vardır!
Sıklıkla ifade ederim;
1071 Malazgirt’ten yola çıkarak,
1915 Çanakkale’ye yolculuk ediniz…
Lütfen, o ruha aşina olunuz!
Kederlenmeyiniz ve de endişelenmeyiniz…
Yüce Allah (cc) Kur’an’da der ki:
“Zikri (Kur’an) biz indirdik. Onun için Zikri
Biz koruyacağız” (Hicr, 15/9) emri ilahisi…
Allah’ın Resulüne atfen inen ayette de;
“Allah seni insanlardan koruyacaktır.” (Maide, 67) emri
ilahisi,
“İslam’a bin yıl hizmet eden bu coğrafyayı da…”
koruyacaktır!
Bundan “emin olunuz…”
Yeter ki, bütün varlığımızla “Hak’ka teslim olalım!”
Sıradaki şairimiz Murat Bilgin:
MURAT BİLGİN:
15 Temmuz akşamı katil sürüleri kan akıtmaya başladı,
Kurtuluş savaşındaki ezeli düşmanları hainler temsil
ediyordu.
Kan ve gözyaşını gören kim? Geceyi, ihtiyarı, kadın ölüme
koşuyordu,
Kur’an buyuruyor; “Allah ve Resulüne itaat edin;
birbirinizle çekişmeyin;
Sonra içinize korku düşerde(size heybet veren)
rüzgârınız(kuvvetiniz) gider;
O halde sabredin! Şüphesiz ki, Allah sabredenlerle
beraberdir” (Enfal,46)
Şairimiz Muhammed Yalçın Azizoğlu.
MUHAMMED YALÇIN AZİZOĞLU:
Vedat’ıma
Milyonlarca yiğitler koşmakta Hamza edasında
İlk sen ulaştın bu kutsi şehitlik makamına
Sen şehitler annesisin Ey Yasir kızı Sümeyye
Vedat’ıma anne ol, peygamberin beklediği makamda
Çanakkale, Uhut, Bedir, Kudüs; ne fark eder
Sol yanından vurulmuş yatıyor bir nefer
Ölümsüzlük ab-ı hayatından kana kana içer
Ve aguşunu açmış bekliyorsa onu peygamber...
Hak ile batılın savaşıdır; bitmez bu dava
Zifiri bir siyahtı, ilahi nurun kuşattığı sabahta
Ey şehitler doğurup şehit olan son ana
Cennetleri mükâfat vermiş Hak-teala sana
Onlar ki şanlı akıncıydı doru atların sırtında
Keskin birer kılıçtı zulümlerin karşısında
Endülüs’ten Hicaz’a, Ural’dan Altaylar’a
Çanakkale’den Yemen’e, Kafkaslar’dan Balkanlara
Gözyaşları süzülürken bir bebenin yanaklarında
Bir yiğit sarılmış al bayrağa gül edasında
Kimler yüreğinde misafirdi, vurulurken kahpe kurşunla
Sığmadın mezarlara Vedat’ım 15 Temmuz sabahında
Kudüs’te Selahaddin’e, Bedir’de Ali ye yoldaş oldun
Tekbir yükselen saflarda bayrak tuttun
Yirmi yedi yaşında açıldı şehitlik yolun
Vedat’ım, ruhun şad, uğrunda öldüğün vatan sağ olsun...
BEDRETTİN KELEŞTİMUR:
Şehitlik Makamı.
Kur’an da, “şehitlerle ilgili” on ayet geçiyor.
“Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin. Hayır, onlar
diridirler. Fakat siz bilemezsiniz” (2/154)
Bir başka ayette de, “Rableri katında rızıklanmaktadırlar.”
(3/169)
O şehitler, kendilerine verilen “nimetle sevinçlidirler”
(3/170)
Kendilerine ulaşamayan kimselere; eş, dost ve yakınlarına
da;
“Hiçbir korku olmayacağını ve üzülmeyeceklerini müjdelemek
isterler” (3/170)
İki güzellik vardır; “gazilik veya şehitlik”
Bunun dışında, farklı şeyler aramayalım!
Hak yolundan gayri yolları kendimize tercih etmeyelim…
Makamların en kutlusu, “şehitlik” makamıdır!
Kendi varlığınızı, ‘geleceğin yaşaması’ için feda
ediyorsunuz!
Bu coğrafya hala, o makamlarla “yücelişleri” seçiyor!
Bu coğrafya hala, o makamlarla bizlere, “geleceği”
müjdeliyor!
Bu coğrafya hala, o makamlarla bizlere, “geleceğin tarihini”
yazıyor!
Lütfen bu coğrafya insanından tek bir şey isteyeceğim;
“Sabrı, sükûtu, sadakati ve şükrü…” sürekli eda edelim…
Orhan Şaik Gökyay, ‘Bu vatan Kimin’ şiirinde, mısraları o
kadar büyük bir ihtimamla kullanmıştır ki, dağları
konuşturmuş, nehirleri dillendirmiş, bir büyük sırrı vatanın
her karış toprağıyla paylaşmıştır;
“İleri atılıp sellercesine,
Göğsünden vurulup tam ercesine,
Bir gül bahçesine girercesine,
Şu kara toprağa girenlerindir...
Tarihin dilinden düşmez bu destan,
Nehirler gazidir dağlar kahraman,
Her taşı yakut olan bu vatan,
Can verme sırrına erenlerindir...
Gökyay ’ım ne yazsan ziyade değil,
Bu sevgi bir kuru ifade değil,
Sencileyin hasmı rüyada değil,
Topun namlusunu görenlerindir...”
Vatan sevgisini, ‘kuru bir ifade..’ olarak görmek veya
yorumlamak bedbahtlıktır. Büyük üstatlar ne derler; --Arzda,
insan gibidir!.. Vatan toprağının bütün mahşerini
benliğimizde duyabilmeliyiz!. Onunla, ruhumuz ve idrakimiz
bütün hazzıyla örtüşmelidir!..
Son şairimiz İlhami Bulut:
İLHAMİ BULUT:
Bize “Şehit Gil” Derler Bizim Memlekette
Dedemden kalma bir lakap bu
Rüzgârdan evvel kalkar sallarım bayrakları
Ben şehit oğluyum benim işim bu
Sende tescilli fülüm/benim bu deli sevdam
Sana sarılırcasına ay-yıldıza dolanıp
Bir ışık hızıyla çekilirim göklere
Bize “şehit gil” derler bizim memlekete
Kardan kemer bağlarken mor sümbüllü dağlar
Yemyeşil bir yol açtım Çanakkale’ye
Bu dağların silsilesi künyemde kayıtlıdır
Malazgirt doğumluyum ben
Bize “şehit gil” derler bizim memlekete
Unutkan olmuş gafiller
Beni anlatamadı tarih/küflendi destanlarım
Bize “şehit gil” derler bizim memlekete
Milatları silkeledim kökünden
Temmuz-Ağustos oldu/çoğaldı bayramlarım
Bize “şehit gil” derler bizim memlekete
BEDRETTİN KELEŞTİMUR
Sözümüze Ahmet Kabaklı Hoca’mızın şu güzel şiiriyle altın
bir kemer takalım; “Karanlık çevrem dışıdır/ İrfan ilen
eğleşiriz/ Şairler sofran başıdır/ Sohbet ilen bilişiriz/
Sevda padişah işidir/ Usul ilen sevişiriz…”
Evet, güzel bir muhabbet oldu. İnşallah bu güzel
muhabbetimiz sayın Başkanımızın, gönüllü kuruluşlarımızın ve
şairlerimizin o güzel duygularıyla her zaman devam
edecektir. Son olarak, Belediye Başkanımız Sayın Mücahit
Yanılmaz’ı, görüşlerini almak ve program üzerine bir
değerlendirme yapmak üzere mikrofona arz ediyorum. Buyurun,
Sayın Başkanım.
MÜCAHİT YANILMAZ:
Biz Elazığ’ız, biz El-aziz’iz.
Milli ve manevi değerlerimize bağlıyız, vatanımıza bağlıyız.
Milli ve manevi değerlerimiz, vatanımız, bayrağımız,
devletimiz söz konusu olduğunda canımızı veririz. Böyle bir
neslin evlatlarıyız, böyle bir neslin torunlarıyız. İyi ki
Elazığlıyız, iyi ki burada doğmuşuz, burada büyümüşüz,
burada yaşamışız. Geçmişe baktığımızda kadim bir kültürün
kadim bir medeniyetin torunları olduğumuzu göreceğiz.
Bu akşam şairlerimizi dinlerken
ne kadar duygulandığımı kelimelere dökemem.
Evet, Elazığ’da hep kültür deriz,
sanat deriz ama Elazığ’ın kültür insanlarını bir araya
getirdiğimizde, ortaya neyin çıktığına hep birlikte şahit
olduk. Rabbim, kaleminizi güçlendirirsin.O kelimeyi,o yazıyı
yazdıran da iman, inanç, vatan, millet ve bayrak sevgisidir.
Rabbim, imanınızı, inancınızı; vatanımıza, milletimize ve
bayrağımıza olan sevginizi artırsın. Rabbim şehitlerimizin
mekânını cennet etsin. Bizlere de şefaatçi kılsın inşallah.
Bugün gazilerimizi de ziyaret
etmiştim. Onlara şunu dedim; sizlere minnettarız, Sizler
olmasaydınız bizler olmazdık. Eğer Çanakkale'de şehit
olanlar olmasaydı bugün bizler burada olamazdık. Eğer 15
Temmuz'da şehit düşenler olmasaydı, bugün biz burada bu
konuları konuşamazdık.
Ülkemizi kan gölüne çevirmek
isteyenler, bizi birbirimize kırdırmak isteyenler, bu ülkeyi
bölmek isteyenler hep olacaktır. Bu coğrafyanın kaderidir
bu; ancak bu coğrafyanın bir kaderi daha var ki başı dik,
alnı ak, cesur, dinamik ve her zaman vatanı uğruna canını
verenler olmuş ve tarih boyunca da olacaktır.
Buradan, şairlerimizin huzurunda
bir cümleyi söylemeden ayrılmayacağım. Ülkemizi bölmek
isteyenler, vatanımızı yok etmek isteyenler, bizi
birbirimize düşürmek isteyenler arkanızdaki güç, hangi
devlet olursa olsun, nereden beslenirseniz beslenin; iyi
bilin ki bu millet var oldukça kıyamete kadar bu topraklar
bizim olacak, torunlarımızın olacak ve siz asla emellerinize
ulaşamayacaksınız.