Manas Yayıncılık’ın
öncülüğünde Azerbaycan’ın bağımsızlığının 20. yılı
münasebetiyle düzenlediğimiz “Elazığ-Bakü Kültür ve
Sanat Buluşması” Türkiye ve Azerbaycan’dan birçok
şair, yazar, bilim insanı ve sanatçının katılımı ve
katkılarıyla 02 - 04 Şubat 2012 tarihlerinde Elazığ’da
gerçekleşti.
Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı, Azerbaycan
Cumhuriyeti Medeniyet ve Turizm Nazırlığı, Elazığ Valiliği,
Elazığ Belediyesi, Fırat Üniversitesi, Elazığ Ticaret ve
Sanayi Odası, Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba
Topluluklar Başkanlığı, TRT Diyarbakır Radyosu Müdürlüğü,
RTÜK Diyarbakır Bölge Müdürlüğü, Elazığ Kültür ve Turizm
Müdürlüğü, Türk Edebiyatı Vakfı, Azerbaycan Yazarlar
Birliği, Avrasya Yazarlar Birliği, Ankara Elazığ Kültür ve
Tanıtma Vakfı, Ankara-Elazığ Kültür Derneği, Elazığ Musiki
Cemiyeti ve Elazığ Folklor ve Turizm Derneği ile birlikte
gerçekleştirdiğimiz bu anlamlı etkinlik, kültür ve sanat
dünyasında büyük ilgi uyandırdı.
Türk Dünyasını aydınlık bir geleceğe taşıyabilmek, ortak
tarih ve kültür mirasımızın daha fazla dikkate alındığı bir
ulvi düşünceyi gaye edinen Manas’ın kutlu yürüyüşünün
gündemine bu kez de kardeş Azerbaycan dahil olmuştu.
“Elazığ-Bakü
Kültür ve Sanat Buluşması” Nuri Paşa komutasında
Kafkas İslam Ordusu’na katılan kahramanlarımızın aziz
hatırasına inşa edilen “Azerbaycan Parkı ve Azerbaycan
Şehitleri Anıtı’nın Açılış Töreni” ile başladı.
Doç. Dr. Asif Rustemli’nin yazdığı, Yrd. Doç. Dr. Süleyman
Kaan Yalçın tarafından Türkiye Türkçesine aktarılan
“Cefer Cabbarlı Hayatı, Sanatı ve Mücadelesi”Manas
Yayıncılık tarafından yayımlandı. Ve yine Doç. Dr. Asif
Rustemli tarafından Azerbaycan Türkçesine aktarılarak Ozan
Neşriyat tarafından Bakü’de yayımlanan “Elazığ Çelengi”
adlı kitaplar, okuyucusu ile buluştu.
Fırat Üniversitesi Senatosu’nun kararıyla Azerbaycan
Yazarlar Birliği Başkanı Anar’a, Fahri Doktora unvanı
verildi. NGK İletişim Lisesi tarafından hazırlanan
“Anar’ın Ömür Yolu” belgeselinin gösterimi yapıldı.
Anar’a, Fahri Doktora Töreni, Esat Kabaklı’nın muhteşem
konseri eşliğindegerçekleştirildi.
Cefer Cabbarlı Hayatı, Sanatı ve Mücadelesi ileElmas
Yıldırım’a Saygı toplantıları düzenlendi.
Dr. Mehmet Özbek, Almaz Orucova, Ehtiram Hüseyinov,
Paşa Demirbağ, Mustafa Döner, Nihat Kazazoğlu, Abdullah
Gurbani, Turgay Coşkun, Hasan Öztürk, Adnan Çilesiz, Zülfü
Demirtaş ve Deniz Yıldırım’ın katıldıkları “Fuzuli’ye Saygı
Gecesi” iledavetlilere unutulmaz anlar yaşatıldı.
Elazığ-Bakü Kültür ve Sanat Buluşması’nın hazırlık
çalışmaları Manas Yayıncılık Genel Yayın Koordinatörü M.
Şener Bulut’un yönetiminde oluşturulan bir tertip heyeti
tarafından yürütüldü. Elazığlı şair, yazar ve sanatçıların
yer aldığı bu heyette Elazığ Kültür ve Turizm Müdürü Tahsin
Öztürk, Elazığ Valiliği Basın ve Halkla İlişkiler Müdürü
Özcan Yalçın,
Elazığ Belediyesi Kültür Müdürü Mustafa Ayık, Türk
Edebiyatı Vakfı Başkanı Servet Kabaklı, Elazığ Kültür ve
Tanıtma Vakfı Başkanı Mehmet Çağlar, Avrasya Yazarlar
Birliği Başkanı Yakup Ömeroğlu, Ankara-Elazığ Kültür
Derneği Başkanı Ahmet Ayaz,
NGK Anadolu İletişim Meslek Lisesi Müdürü Ali Canpolat,
Fırat Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim üyesi Yrd.
Doç. Dr. Tamer Kavuran, Fırat Üniversitesi İletişim
Fakültesi Öğretim Görevlisi Recep Bağcı, Fırat Üniversitesi
Türkçe Eğitimi Bölümü Öğretim üyesi Dr. Öğr. Üyesi Süleyman
Kaan Yalçın, ETSO Basın ve Halkla İlişkiler Müdürü Etem
Yalın,
Elazığ Folklor Turizm Derneği Başkanı Bünyamin Eroğlu,
Elazığ Musiki Cemiyeti Başkanı Mehmet Kemal Perk,
Fırat RTV Müdürü Hüseyin Gazi Orhan, gazeteci yazar
Bedrettin Keleştimur ve şair Hadi Önal’ın görev aldığı
programların sunuculuğunu ise Hadi Önal, Dr. Ahmet Tevfik
Ozan, Reşat Mecid, Ejder Ol, Öğr. Gör. Saniye Bulut ve Merve
Can yaptı.
Basın ve yayın kuruluşlarımızın büyük ilgi gösterdiği
programlar Kanal Fırat, Kanal 23 ve Fırat RTV
televizyonlarında yayınlandı. “Fuzuli’ye Saygı Gecesi” TRT
Avaz tarafından canlı olarak Türk dünyasına aktarıldı.
ELAZIĞ’IN MİSAFİRLERİ
Türk Kültür ve sanat hayatına yeni sayfaların eklendiği bu
önemli toplantıya Azerbaycan’dan:
Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkanı Anar Rızayev, Azerbaycan
Medeniyet ve Turizm Nazırlığı Basın Yayın ve Tanıtım Şubesi
Müdürü Vagıf Behmenli, Azerbaycan Medeniyet ve Turizm
Nazırlığı Basın Yayın ve Haberleşme Dairesi Başdanışmanı
Aslan Caferov, Elmas Yıldırım Eserleri Araştırmacısı Hacıağa
Elmaszâde, Azerbaycan Yazarlar Birliği Gençlik Şubesi
Katibi, “525. Gazete” Genel Yayın Yönetmeni Reşad
Mecid, Filoloji Uzmanı Doç. Dr.Asif Rüstemli, Antik Eşyalar
Uzmanı Şahid Habibulla, Cafer Cabbarlı Müzesi Müdürü Kamer
Bağırova, Şair, Yazar Ejder Ol, Sahne ve Seslendirme
Sanatçısı Mesme Ağaverdiyeva, Hanende Almaz Orucova, Hanende
Ehtiram Hüseynov, Tar Sanatçısı Sahib Paşazâde, Keman
Sanatçısı, Toğrul Esadullayev, Nağara Sanatçısı Emin
Cebrayılov, Medeniyet Gazetesi Muhabiri Terane
Memmedova ve İçtimai Televizyonundan Nigar Alişova ile
Fermail İsmayılov
katıldı.
Programa Türkiye ve Elazığ’dan katılanlar arasında ise
Türk Edebiyatı Vakfı Başkanı Servet Kabaklı, Avrasya
Yazarlar Birliği Başkanı Yakup Ömeroğlu,
Devlet Sanatçısı Mustafa Turan, Elmas Yıldırım’ın Oğlu Azer
Elmas,
Şair İmdat Avşar, Gazeteci-Yazar, Mevlüt Uluğtekin Yılmaz,
Dr. Mehmet Özbek, Esat Kabaklı, Kültür ve Turizm Bakanlığı
Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü Sanat Danışmanı Şinasi Pala,
Kültür ve Turizm Bakanlığı Ankara Devlet ve Halk Müziği
Korosu Sanatçısı Abdullah Gurbani,
Adnan Çilesiz, Hasan Öztürk, Turgay Coşkun,
Kültür ve Turizm Bakanlığı Sivas Devlet ve Halk Müziği
Korosu Sanatçısı
Zülfü Demirtaş, Burak Çakır, Müzik arşivcisi
Rıfat Kaya, Mahalli Sanatçı Paşa Demirbağ, Mustafa Döner,
Nihat Kazazoğlu, Hüseyin Sekü, Elazığlı yazarlar:
Şükrü Kacar, Bedrettin Keleştimur, Hadi Önal, Dr. M. Naci
Onur, R. Mithat Yılmaz, Mehmet Şükrü Baş, Muhlis Tunç, Ahmet
Demir, Hüseyin Poyraz, İlhami Bulut, Mahir Gürbüz, Tuncer
Sönmez, Murat Bilgin, M. Faik Güngör, Fethi Ahmet Harmanşah,
Özer Yıldırım, Muammer Aksoy, Mehmet Dursun Aksoy, Günerkan
Aydoğmuş, Zekeriyya Bican ve Nusret Özgen katıldı.
ELAZIĞ VALİLİĞİ, ELAZIĞ BELEDİYESİ VE FIRAT ÜNİVERSİTESİ
ZİYARET EDİLDİ.
“Elazığ-Bakü Kültür ve Sanat Buluşması”2 Şubat Perşembe günü
saat 09.00’da Elâzığ Valisi Muammer Erol’u ziyaretle
başlamıştı. Türk
Edebiyatı Vakfı Başkanı Servet Kabaklı,
Devlet Sanatçısı Mustafa Turan, Elazığ Kültür ve Tanıtma
Vakfı Başkanı Mehmet Çağlar,
Avrasya Yazarlar Birliği Başkanı Yakup Ömeroğlu,
Elmas Yıldırım’ın Oğlu Azer Elmas,
Şair İmdat Avşar Gazateci-Yazar Mevlüt Uluğtekin Yılmaz.
Kültür ve Turizm Bakanlığı Genel Sanat yönetmeni Şinasi
Pala, Müzik araştırmacısı Rıfat Kaya. Sanatçılarımız: Dr.
Mehmet Özbek, Esat Kabaklı, Abdullah Gurbani,
Adnan Çilesiz, Hasan Öztürk, Turgay Coşkun, Zülfü Demirtaş,
Burak Çakır,
Paşa Demirbağ, Mustafa Döner, Nihat Kazazoğlu ve Hüseyin
Sekü’nün de
yer aldığı ziyarette Manas’ınkıymetli üyeleri
Bedrettin Keleştimur ve Hadi Önal da hazır bulunmuştu.
M. ŞENER BULUT:
Sayın Valim, çok değerli misafirler,Kültür ve Turizm
Bakanlığı, Azerbaycan Medeniyet ve Turizm Nazırlığı, Elazığ
Valiliği, Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığı tarafındandesteklenen Elazığ-Bakü Kültür ve Sanat
Buluşması, bugün itibariyle başladı. Ancak Azerbaycan heyeti
Bakü’de ve İstanbul’da devam eden yoğun kar
yağışınedeniylebu gece Elazığ’a gelebilecekler. 25 yıldan
beri gerçekleştirdiğimizfaaliyetlerleşehrimiz çok önemli bir
misyon üstlenmiştir. Elazığ, artık Türk dünyasıyla çok
önemli kültür buluşmalarına evsahipliği yapmaktadır.
Azerbaycan’ın bağımsızlığının 20. yılı münasebetiyle
düzenlediğimiz Elazığ-Bakü Kültür ve Sanat Buluşması
programı kapsamında; “‘Azerbaycan Parkı ve Azerbaycan
Şehitleri Anıtı’nın Açılış Töreni’, ‘Cefer Cabbarlı Hayatı,
Sanatı ve Mücadelesi’, ‘Elmas Yıldırım’a Saygı’, ‘Azerbaycan
Yazarlar Birliği Başkanı Anar Rzayev’e Fahri Doktora Töreni’
ve ‘Fuzuli’ye Saygı Gecesi’ programları
gerçekleştirilecektir. Ben misafirlerimizin huzurunda
bizlere destek veren Sayın Valimiz Muammer Erol Bey’e
teşekkürlerimi arz ediyorum.
Elazığ Valisi MUAMMER EROL:“Elazığ’aHoş
geldiniz!” Uluslararası Hazar Şiir Akşamları ve Türk Dünyası
Hizmet Ödülleri organizasyonları ile şiir ve edebiyat
dünyamızın kalbi olma yolunda önemli adımlar atan Elâzığ,
Azerbaycan’ın 20. Bağımsızlık Yılı’nda da kardeşlerinin
sevinçlerine ortak olmak istedi. Bu çerçevede ‘Elâzığ-Bakü
Kültür ve Sanat Buluşması’nı düzenledik. Belediyemiz
tarafından yaptırılan Azerbaycan Parkı ve park içerisindeki
1918 yılında Bakü’nün kurtuluşu esnasında şehit olan
Elazığlı iki asker için yaptırılan Şehitler Anıtı’nın
açılışı, Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkanı Anar Bey’e
Fırat Üniversitesi tarafından Fahri Doktora unvanı verilmesi
şüphesiz ki var olan iki ülke kardeşliğini daha da
pekiştirecektir. Yine, Azerbaycan’ın büyük şairi, aynı
zamanda ilimizde de uzun yıllar yaşamış ve yöneticilik
yapmış olan Elmas Yıldırım’ın bu vesile ile yeniden
anılması, Azerbaycan’ın yetiştirdiği bir başka yazar ‘Cefer
Cabbarlı’nın Hayatı,Sanatı ve Mücadelesi’nin konu edildiği
kitabın Türkiye Türkçesine çevrilerek ilimizde yayınlanması
ile içerisinde Elazığlı şairlerin yer aldığı ve
Azerbaycan’da basımı gerçekleştirilen “Elazığ Çelengi”
adlı kitabın tanıtım toplantısı, paneller iki ülkeyi
birbirine daha da yakınlaştıracaktır.
Fuzuli ortak paydasında, Azerbaycan’dan gelen Mugam Heyeti
ile çok değerli Mehmet Özbek Hocamız başta olmak üzere
ülkemizin ve ilimizin önde gelen sanatçılarının yer alacağı
musiki şölenleri, kardeş ülke Azerbaycan’ın sevincine ortak
olmanın heyecanı bir defa daha yaşatılacaktır. Bilindiği
üzere Türk İslam coğrafyasında yaşayan insanların çok
sevdiği Divan Şiirimizin ünlü şairi Fuzuli, Elazığ’da da çok
sevilmiştir. Kendisine has özellikleri ile temayüz etmiş
olan Harput Musikisi’ndeki gazel güftelerinin çoğunluğunun
Fuzuli’den seçilmiş olması da bu sevginin bir tezahürüdür.
Fuzuli Azerbaycan kökenli şairimizdir. Güftesi Fuzuli’ye ait
olan gazeller ilhamını ve gücünü Harput’tan almış ve
Elazığ’ımızda yıllarca huşu içerisinde okunmuştur. İşte bu
muhteşem ve müstesna eserlerin her iki ülke sanatçıları
tarafından farklı yorumlarla okunması ve icra edilmesi bir
kültür güzelliği olarak kültür tarihinde yerini alacaktır.
Ben, bu vesile ile ilimize teşrif eden sanatçıları ve kültür
insanlarımızı şehrimizde görmekten son derece memnun
olduğumu belirtmek istiyorum. Ayrıca bu organizasyonun
gerçekleştirilmesinde değerli katkılarından dolayı Kültür ve
Turizm Bakanlığımıza, Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba
Toplulukları Başkanlığı’na, TRT’ye, Belediye Başkanlığımıza,
Fırat Üniversitesi Rektörlüğü’ne, Sanayi ve Ticaret Odası
Başkanlığı’na, Ankara Elazığ Kültür Vakfı ile Ankara Elazığ
Kültür Derneğine, ilgili sivil toplum kuruluşlarına, basın
yayın kuruluşlarımıza, Manas Yayıncılık’a ve çalışma
arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
Devlet Sanatçısı MUSTAFA TURAN:
Sayın Valim,“Damarda kan, kanda damar güzeldir / Vatanda
Türk, Türk’te vatan güzeldir.” diyor şair. Bizim için
Türkiye de vatan Azerbaycan da… Çünkü her ikisi de Türk’e
vatan… Ne demişti Azerbaycan eski Devlet Başkanı merhum
Aliyev:“Tek millet, İki devlet.” Evet, bugün burada
iki devlet tek milletin gönül ve kültür dostları bir araya
geldi. Ben, bugün burada bir araya gelen gönül ve kültür
dostlarını en kalbi duygularımla selamlıyorum. Azerbaycan’ın
Elazığ’da ayrı bir yeri farklı uhrevi bir derinliği ve
değeri vardır. Elâzığ ve Bakü ikiz kardeş gibidir. İkisinin
de nazar boncuğu Hazar’ı bu kardeşliği adeta
somutlaştırmıştır. Dil, din, tarih, kültür, edebiyat,
gastronomi ve folklor unsurları, örf ve adetleri
birbirlerini adeta tamamlar. Elazığ’ın dili, damağı, şivesi,
müziği Azerbaycan kokar. Edebiyattaki tercihler müşterekliği
Fuzûli’de yoğunlaşır. Çoğunluğu anonim olan cinaslı kafiye
ile örülü maniler aynı kalemin ürünleri gibidir. Konular,
kelimeler, dörtlükler benzemekten öte, büyük ölçüde, bire
bir örtüşmektedir.
Harput’ta KesikMani
Güle naz, güle naz
Bülbül eder güle naz
Gezdim hicran bağların
Ağlayan çok gülen az
Gül eller, gül eller
Pambuk eller, gül eller
Yiğit eşga düşende
Deli deyin gülerler
Yar içerden, yar içerden
Kes bağrım, yar, içerden
Gözüm kapıda galdı
Çıkmadı yar içerden
Azerbaycan’da
Men aşıkam, güle naz
Bülbül eyler, güle naz
Harap kalsın bu dünya
Ağlayan çok, gülen az
Men aşıkam, gül eller
Gül yanakla, gül eller
Deryaca aklın olsa
Yoksul olsan gülerler
Azizem yar, içerden
Aç bağrım yar, içerden
Göz diktim kapısına
Çıkmaz o yar içerden.
Yıl 1981 Moskova ve Tiflis gösterilerimizden sonra,
heyecanla beklediğimiz Bakü’deyiz. Program çok zengin,
Devlet Halk Dansları Topluluğu ile birlikte Türk Halk ve
Türk Sanat Müziği solistleri de var. Gösterinin yapılacağı
salonda büyük bir izdiham söz konusu.Seyircilerden çiçeksiz
gelen yok. Gösteri başlıyor. Müthiş bir tezahürat...
Sanatçılarda da coşku dorukta.Sıra Halk Müziği Sanatçısı
Kâmil Sönmez’de. Seyirciler getirdikleri çiçekleri yarış
halinde sahneye atıyorlar. O sırada bir delikanlı sahneye
fırlıyor. Kâmil Sönmez’e sarılıp öpüyor. Saniyelerle ifade
edilecek bir gelişme. Delikanlı kulise doğru koşarken, iki
güvenlik görevlisi bu genci yakalıyor. Ben müdahale etmek
istiyorum. Ancak görevliler çok kararlı. Karga tulumba
götürülürken delikanlı bana “Ağabeyim sen üzülme, rahat
ol!Men öz gardaşımı öpmüşem, çok çok dört sene verirler.”
Dehşet içerisinde kalıyorum. Sevginin, sadakatin,
hasretliğin gücü mü? Yoksa milli duyguların galebe çaldığı
an veya Şeyh Şamil ruhunun şahlanışı mı? Varın siz
yorumlayın.
Bir şahlanış bekliyorum, dağların arkasından,
Kara bahtı kaldıracak, yiğitler ovasından.
İlle de yirmi ocak şafağında olmalı,
Kalleşleri dönmemecesine, öylesine kovmalı.
Sevgi Tanrı’ya yakın, insana uzak değil,
Kelp demek övgü olur, bunlar insan değil.
20 Ocak 1990 Azerbaycan tarihinde ‘Kara’ bir gündür. Sovyet
ordusunun topuyla, tüfeğiyle, Bakü’ye girdiği, büyük bir
katliamın dünyaya kapalı olarak yapıldığı gündür. Aslında
Müslüman Türk milletine karşı yapılan bu vahşette de
dünyanın gözü kapalıdır. 20 Ocak’ı, Azerbaycan halkı kara
olmaktan çıkarmış geleceği için aklaştırmıştır. Yapılan onca
zulüm ve vahşeti, bu yüce millet içine sindirememiş.
Güçlenen milliyetçilik duyguları ile birlikte bu kara günü
aka çevirmiş ve Azerbaycan’ı bağımsızlığına kavuşturmuştur.
Bağımsızlıkla birlikte Sovyet dönemine ait bütün isimler ve
izler silinmiş, üç renkli hilal semalarda özgürce
dalgalanmaya başlamıştır. Karabağ’ın, kara bahtına doğacak
güneşin aydınlığında kucaklaşmak umuduyla… Ülkemizden
Azerbaycan’a, Elazığ’dan-Bakü’ye en kalbi muhabbetlerimi
sunuyorum.
Elâzığ Valiliği’nden ayrıldıktan sonra saat: 09.45’te Fırat
Üniversitesi’ni ziyaret eden heyetimiz, Rektör Prof. Dr. A.
Feyzi Bingöl tarafından kabul edilmişlerdi.
BEDRETTİN KELEŞTİMUR:
Sayın Rektörüm, Elâzığ Cengiz Aytmatov’un ifade ettiği gibi
Türk dünyasının manevi azığı olan bir yurttur. Mehmet Emin
Resulzade’nin çok güzel bir sözü var. “Bir kere yükselen
bayrak bir daha yere inmez.”Elâzığ, Türk dünyasının aynı
zamanda bir anıt şehridir. Bu iki gün zarfında Elâzığ
Valiliği’nin himayelerinde, Elâzığ Belediyesi özellikle
Fırat Üniversitesi ve sivil kuruluşlarımızın katkılarıyla
yine Ankara’da bulunan kültür ve sanat camiamızın da
destekleriyle çok güzel bir faaliyet ortaya çıkmış oldu. Bu
faaliyetimizde çok kıymetli bir vatan şairimiz olan Elmas
Yıldırım’ı yâd edeceğiz. Yine Cefer Cabbarlı anılacak,
Azerbaycan Şehitleri Anıtı’nın açılışı gerçekleşecek,
Fuzuli’ye Saygı Gecesi ile bu önemli faaliyet tamamlanmış
olacaktır. Elâzığ Bakü Kültür ve Sanat Buluşması’nın
hayırlara vesile olmasını diliyorum. Saygılarımı sunuyorum.
Fırat Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. A. FEYZİ BİNGÖL:
Kültür ve sanat dünyamızın çok değerli mensupları, 2-4
Şubat’ta Elâzığ büyük bir buluşmaya daha ev sahipliği
yapacak. Bağımsızlıklarını kazanmalarının 20. yılında
Azerbaycanlı dostlarımızla Elazığ’da bir araya gelip onların
bu mutluluğunu paylaşacağız. Aynı milletin unsurları olmamız
hasebiyle ortak değerlerimizi bir kez daha ortaya koyacak ve
birlikte yaşayacağız. Fırat Üniversitesi olarak
Azerbaycan’daki üniversiteler ile yakın ilişki
içerisindeyiz. Birçok bilimsel projeyi birlikte yürütüyoruz.
Azerbaycan’dan lisans ve lisansüstü eğitim almak üzere
üniversitemizde çok sayıda öğrenci bulunmaktadır. Onların
kendi önemli günleri ile ilgili program yapmalarına katkı
verip destekliyoruz. Bilimsel ve kültürel ilişkilerimizi
daha artırarak devam ettireceğimizi ümit ediyorum.
Valiliğimizin önderliğinde yapılan bu faaliyete diğer
kurumlarımız ile birlikte Üniversitemiz de elinden gelen
desteği sonuna kadar vermiştir. Buluşmanın bilimsel ve
kültürel faaliyetlerinin tamamında öğretim elemanlarımız
görev yapacaklardır. Faaliyetlerin bir kısmına Üniversitemiz
ev sahipliği yapacaktır. Devlet Konservatuvarımız,
Tarih,Türk Dili ve Edebiyatı Bölümlerimiz faaliyetin fikri
aşamasından itibaren konunun içinde olmuşlardır.
Rektörlüğümüz gelen her teklifi iyi niyetle
değerlendirmiştir. Nitekim Üniversitemiz Senatosu bu
çerçevede Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkanı Anar Rzayev’e
“Fahri Doktora” unvanı vermeyi uygun bulmuştur. Bu unvan
kendisine faaliyet programı içerisinde takdim edilecektir.
Azerbaycan’dan gelen heyete ‘Hoş geldiniz!’ diyor, yapılan
bu faaliyetin iki ülke arasındaki birlikteliğe birçok yönden
katkı sağlayıp hayırlı olmasını diliyorum.
Fırat Üniversitesi’nden sonra saat: 10.30’da Elâzığ Ticaret
ve Sanayi Odası’nı ziyaret eden misafirlerimiz, Başkan
AliŞekerdağ tarafından kabul edilmişlerdi.
BEDRETTİN KELEŞTİMUR:
Sayın Başkanım, değerli misafirler, yazar ve sanatçı
dostlarımız, önümüzdeki iki gün boyunca Elâzığ çok önemli
bir kültür ve sanat faaliyetine ev sahipliği yapacak. Bu
faaliyetin ortaya çıkmasında hiç şüphesiz Elâzığ Ticaret ve
Sanayi Odası’nın çok önemli katkıları var. Bu vesileyle
Sayın Başkanımıza ve programa katılan çok değerli
misafirlerimize teşekkürlerimi sunuyorum.
Elazığ Ticaret ve Sanayi Odası BaşkanıALİ ŞEKERDAĞ:Çok
değerli misafirler, Elâzığ Ticaret ve Sanayi Odası’na ‘Hoş
geldiniz!Şeref verdiniz.’ Hazar Şiir Akşamları ve Türk
Dünyası Hizmet Ödülleri ile başlayan ve Türk Cumhuriyetlerle
yurtdışındaki akraba toplulukların katılımıyla yaklaşık 20
yılı aşkın bir süreden beri devam eden kültürel ilişkiler,
bugün önemli bir noktaya ulaşmıştır. Kardeş Azerbaycan’ın
bağımsızlığına kavuşmasının 20. yıl kutlama etkinlikleri her
iki ülkenin en üst düzey makamlarınca desteklenmekte ve bu
önemli etkinliğe Elazığ ev sahipliği yapmaktadır. Bu
etkinlik iş dünyası olarak bizleri gururlandıran bir
faaliyettir. Her iki ülke bakanlıkları seviyesinde bu
etkinliğin Elazığ’da gerçekleşmesi doğrusu bizleri
sevindirmiştir. Çünkü Elâzığ bu anlamda kültür ve sanatın
başkenti olma noktasında rüştünü ispatlamış ve sadece
ülkemizde değil, artık Türk cumhuriyetlerinde de bu özelliği
ile kabul görmektedir. Kültür ve sanat şüphesiz kiinsanları
ve milletleri birbirine yaklaştıran en köklü
birlikteliklerle kaynaştıran ve yıkılmaz kaleler inşa eden
bir olgudur. Elâzığ, Türk Cumhuriyetleri arasında üstlenmiş
olduğu bu misyonunu saygı ile bugünlere kadar taşımayı
başarmış bir ildir. Biz, iş dünyasının temsilci kuruluşları
olarak, kültür ve sanat anlamında var olan bu güzel iş
birliklerinin artık ekonomik alanlara da yayılarak
Elazığ’dan bütün Türk Cumhuriyetleriyle son derece etkili ve
en üst düzeyde gerçekleşen ticari köprüler kurmak
arzusundayız. Türk Cumhuriyetleri olarak küçümsenmeyecek
oranda nüfus yoğunluğumuz, üretimimiz ve kaynaklarımızın
olduğu tüm kesimlerin malumudur. Bu değerlerimizi kendi
halkımızın refah seviyesinin yükseltilmesi doğrultusunda iyi
kanalize edilmesi son derece önem taşımaktadır. Bugün Türk
Cumhuriyetlerinin kendi aralarındaki ekonomik ilişkilerin
istenilen düzeyde olmadığı açıktır. Bununla birlikte zengin
kaynaklarında güçlü ülkeler tarafından daha etkin şekilde
değerlendirildiği görülmektedir. Bu durumun tersine
çevrilmesi, Türk Cumhuriyetleri arasındaki sınırların
kaldırılması ve ticaretin serbest hale getirilmesi ile
mümkündür. Biz Elâzığ Ticaret ve Sanayi Odası olarak bu
yönde atılacak tüm adımları sonuna kadar destekliyoruz.
2023’te Cumhuriyetimizin 100. kuruluş yıldönümünde 500
milyar dolar ihracat hedefi olan ülkemizin, bu anlamda Türk
Cumhuriyetleriyle olan ekonomik iş birliğini en üst düzeye
çıkarması için tüm yasal mevzuat ve düzenlemelerin
karşılıklı olarak yeniden gözden geçirilmesini bekliyoruz.
Bu düşüncelerle, kardeş Azerbaycan’ın 20. Bağımsızlık yılını
camia olarak bir kez daha kutlar, son derece önemsediğimiz
kültür ve sanat buluşmalarının ekonomik iş birlikleriyle
taçlanması diler, siz değerli misafirlerimize saygılarımı
sunarım.
Ticaret Odasından sonra Elâzığ Belediyesi’ni ziyaret eden
konuklarımız,saat 11.30’da Belediye Başkanımız M. Süleyman
Selmanoğlu tarafından kabul edildi. Azerbaycan Parkı ve
Azerbaycan Şehitler Anıtı’nı Elazığ’a kazandıran BaşkanM.
Süleyman Selmanoğlu Türkiye’nin değerli kültür insanlarını
Elâzığ’da misafir etmekten büyük memnuniyet duyduklarını
ifade etmişti.
BEDRETTİN KELEŞTİMUR:
Sayın Başkanım, çok kıymetli misafirler, yazar ve sanatçı
dostlarımız, önümüzdeki iki gün boyunca Elâzığ çok önemli
bir kültür ve sanat faaliyetine, ‘Elâzığ Bakü Kültür ve
Sanat Buluşması’na ev sahipliği yapacak. Bu faaliyetin
ortaya çıkmasında hiç şüphesiz Elâzığ Belediyesi’nin de çok
önemli katkıları var. Bu vesileyle Sayın Başkanımıza çok
teşekkürlerimizi sunuyorum.
Elazığ Belediye Başkanı M. SÜLEYMAN SELMANOĞLU:
Çok Kıymetli Misafirler,“Elazığ’a hoş geldiniz!”
“Bir ananın iki oğlu/Bir amalın iki kolu/O da ulu, bu da
ulu/Azerbaycan-Türkiye/ Dinimiz bir, dilimiz bir/Ayımız bir,
ilimiz bir/ Eşiğimiz, yolumuz bir/Azerbaycan-Türkiye/Birdir
bizim her halımız/Sevincimiz-melalimiz/Bayraklarda
hilalimiz/Azerbaycan-Türkiye”
Azerbaycan kardeşliğini yıllar öncesinden Azerbaycan’ın
büyük şairlerinden Bahtiyar Vahapzade böyle dile getirmişti.
Aynı kökün, aynı kültürün yoğurup şekillendirdiği
Azerbaycan-Türkiye kardeşliği Azerbaycan’ın devlet adamı
merhum Haydar Aliyev’in de veciz olarak ifade ettikleri gibi
“İki devlet bir millet”olarak yüreklere kazınmıştır.
Elâzığ–Bakü Kültür ve Sanat Buluşması adı altında
gerçekleştirdiğimiz bu etkinlikle, yüreklere kazınan bu
kardeşliği somutlaştırmak istedik. İstedik ki “Aç koynunu
uzaktan gelmişim çok yaslıyım/İli yurdu çalınmış bir garip
Kafkaslıyım/Dolaşıp Türkistan’ı, İran’ı adım adım/Kalbimi
okşayacak bir belde bulamadım.”diye diye Elazığ’a gelen
ve bu beldeyi kendisine yurt edinen Azerbaycan ile
Türkiye’nin ortak evladı Elmas Yıldırım’a olan vefa
borcumuzu bir nebze de olsa ödeyelim. İstedik ki, 1918
yılında Azerbaycan’ın uğradığı işgali kaldırmak üzere
harekete geçen Nuri Paşa komutasındaki Kafkas İslam
Ordusu’nun içerisinde yer alan ve Bakü’nün kurtuluşu
esnasında şehit düşen Elazığlı iki askerimiz; Yedek Subay
Şevki Efendi ile Timuroğlu Er Hasan’ın ruhlarını bir defa
daha şad edelim. İstedik ki kardeş Ülke Azerbaycan’ın
bağımsızlığının 20. yılında bizler, Elâzığ olarak
kardeşlerimizin sevinçlerine ortak olalım. İstedik ki aynı
kökün, aynı kültürün şekillendirdiği kardeşlerinAzerbaycan
ile Türkiye’ninyürek seslerini bütün kardeşleri ile birlikte
tüm dünya duysun.Türk coğrafyasının kalbi Hazarların serin
sularında ebediyen atsın. Bu vesileyle sizlere katılım ve
katkılarınızdan dolayı çok teşekkür ediyorum.
Dr. MEHMET ÖZBEK:“Kul
bula sultanını / Bayram o bayram ola.”
Benim için aslında bir Elâzığ-Bakü kültür ve sanat
günlerinden ziyade bir bayram havası yaşıyorum. Sayenizde
ikinci kültür faaliyetine katılıyorum burada. O bakımdan
size, sizin şahsiyetinizde Vali Bey’e ve Manas Kültür
Ocağı’na teşekkür etmek istiyorum. Türk dünyasının müziği ve
kültürü konusunda ben de kendi alanımda bazı çalışmalar
yapmıştım. Yaklaşık kırk yıl hatta kırk yılı aşkın olsa
gerek. Tabii, Azerbaycan da bunların içindeydi. Birinci
sırada Kerkük ve Balkan Türkleri olmak üzere Azerbaycan da
bunun içindeydi. O yörelerden türküler derlemiş, onları dile
getirmiştim radyo ve televizyon programlarında; ama bugün
çok daha etkili çok daha büyük bir etkinliğin içindeyiz. Bu
bakımdan size teşekkür etmek isteriz. Bunu da
anıtlaştırıyorsunuz bir yerde.Bu etkinlik sadece Azerbaycan
veya sadece Elâzığ için değil, bütün Türk dünyası için çok
önemli bir etkinlik. Fuzuli, doğudan batıya bütün Türk
dünyasının sevdiği ölmez bir şairimiz. Birçoğu Baki, Nefi
gibi unutuldu.Sadece edebiyatçıların dilinde.Ama Fuzuli
sokaktaki çocukların dilinde, esnafın dilinde, aydınların
dilinde, dolayısıyla bu vesileyle Elazığ’da bulunmaktan
dolayı çok mutluyum. Sizlerle birlikte olmaktan da onur
duyuyorum.
Devlet Sanatçısı MUSTAFA TURAN:
Bu konuda da çok mutluyuz. Bu son dönemde Elazığ’ın durumunu
düşündüğümüz zaman zeminin biraz kaygan olduğunu dolayısıyla
da kültür ve sanat etkinliklerine fevkalade ihtiyaç
duyulduğunu ifade etmek istiyorum. Bu konuda da Manas ve
Manas’ın değerli kadrosu son dönemde kültürümüzün bir yerde
lokomotifi durumunda sağ olsunlar, var olsunlar. Biz vakıf
olarak, dernek olarak Ankara’daki Elazığlılar olarak
gerçekten büyük heyecan duyuyoruz. Bizim heyecan duymamız
tabii de aramızda konuklarımız var. Sayın Hoca’m hiç
tereddüt etmeden programı da olsa erteleyip geliyor. Onun
bir cümlesi çok ama çok önemli. Ve bu düşüncelerini müzik
camiasında ifade etmiş olması “Müziğimizin Kâbe’si
Harput’tur.” Bu cümle çok önemli… Niye önemli? Mehmet Özbek
söylediği için önemli ve ben hep diyorum kültür bizim
geleceğimizin en büyük teminatı. Bizim kimliğimiz diyoruz,
bunun idrakinde olup bu hususta hepimizin çok daha fazla
duyarlılık göstermemiz gerekiyor. Son zamanlardaki
gelişmeler bu kaygılarımızı bir ölçüde ortadan kaldırıyor.
Evet, Elazığ’da bu faaliyetler olmalı bizler de koşa koşa
gelmeliyiz. Sizlerin bu konudaki duyarlılığınıza desteğinize
arkadaşlarımızın da hissiyatına tercüman olarak tekrar
tekrar teşekkür ediyorum.
Avrasya Yazarlar Birliği Başkanı YAKUP ÖMEROĞLU:
Bu güzel program için hepinize çok teşekkür ediyorum. Sayın
Valimizin huzurunda da ifade ettim. Türk Cumhuriyetlerinin
bağımsızlıklarının 20. Yılını, Cumhurbaşkanlarımız müşterek
kutlamak üzere Dolmabahçe’deki toplantıda karar almışlardı.
20. yılda bazı etkinlikler yapıldı; ama bunu bir farkla, 20.
yılın hatırasını geleceğe de taşıyacak faaliyeti bir tek
Elâzığ yaptı. Şener Bey sağ olsunlar bizi de Avrasya
Yazarlar Birliği’ni de bu faaliyetlerin içine dâhil
ediyorlar. Program kitapçığı için küçük bir yazı istediler,
ben “Elâzığ, yine kendine yakışanı yaptı” başlığını
koydum yazıma. Hakikaten Elâzığ pek çok güzelliğe son
dönemde imza atıyor bunlar içinde hususen Nuri Paşa ve onun
askerleri için şehitlerimiz için yapılan abide için
müteşekkiriz. Çünkü bu, ülkemizde o şehitlerimiz için Nuri
Paşa için dikilen ilk ve tek abide. Nuri Paşa’nın vefatı da
inşallah şahadettir. O, cumhuriyet döneminde Türkiye’de
kurulan ilk özel silah fabrikasının da sahibiydi. İlk
Arap-İsrail savaşında Araplara silah satma anlaşmasını yapıp
döndükten sonraki 15 gün içersinde fabrikası bir sabotaja
uğradı. Kendisi de o fabrikada şehit olmuştur. Tabii, bunun
için de Anar Bey’e Fahri Doktora verilmesi başlı başına
önemli. Fuzuli için düzenlenen faaliyet de başlı başına
önemli. Cefer Cabbarlı, Elmas yıldırım faaliyetleri önemli.
Anar, bu yıl Türk dünyasında yılın edebiyat adamı… Onunla
ilgili biz Kardeş Kalemler Dergisi olarak özel sayı
hazırladık. Özel sayının editörlüğünü de İmdat Avşar Hocam
üstlendiler. Türkmenistan’dan, Kazakistan’dan Türk
dünyasının muhtelif yörelerinden yazarların Anar ile ilgili
görüşleri var. Yine yazılan bir tezin kitaba dönüştürülmüş
hali ‘Anar’ın Hayatı, Sanatı ve Hikâyeleri’ izniniz
olursa bu kitabı zatıâlinize takdim etmek istiyorum.
Elazığ Belediye Başkanı M. SÜLEYMAN SELMANOĞLU:
Yakup Bey’e çok teşekkür ediyorum. Anar Bey ile ilgili
sizlere bir bilgiyi arz etmek istiyorum. Anar Bey’in dayısı
Dr. Kâmil Arran, Elâzığ Devlet Hastanesi’nde görev
yapmıştır. Rahmetli babam Dr. Feyzi Selmanoğlu’nun da çok
yakın arkadaşıydı. Bu münasebetle Anar Bey’in dayısını çok
iyi hatırlıyorum.
İMDAT AVŞAR:
Evliya Çelebi projesi kapsamında ben de Azerbaycan’ı gezip
yazdım. Kafkas İslam Ordusu Nuri Paşa komutasında Gence’den
güneye ilerliyor. Bakü’ye hücum ediyor. Şamahı yakınlarında
bir savaş oluyor, orada Binbaşı Aziz Bey diye bir zabitin
yol kenarında türbesi var. Şehit düşüyor ve vasiyet ediyor.
Beni buraya gömün diye. Daha sonra orası şehit kabri olarak
inşa ediliyor ve halk tarafından sürekli ziyaret edilen
kutsal bir mekân haline geliyor. Bolşevik İhtilali’nden
sonra o mezar “Türk Mezarı” olarak anıldığı için
dağıtılıyor. Fakat halkın hafızasında o yıllarda Türk adı da
yasaklanıyor. Türk sıfatı da yasaklanıyor. Ama halkın
hafızasında ‘Türk’ adını yaşatan sadece o kabir var. Türk
kabri diye 1998 yılında tekrar Bahtiyar Vahapzade tarafından
bir şiir yazılıyor, yeniden bir abide dikiliyor. Son
yıllarda oraya büyük bir şehitlik yaptılar, tesisleriyle
birlikte. 78-80 yıldır halkın hafızasında iki
devlethalklarının kardeşliğini vurgulayan bir kabir olmuş
orası. Şu anda onun karşılığı da burada Elazığ’da oldu; çok
hoş bir tesadüf. Ben bu vesileyle sizlere çok teşekkür
ediyorum. Müsaadeniz olursa Bahtiyar Vahapzade’nin o şiirini
burada okumak istiyorum.
TENHA MEZAR
Yolun kenarında tenha bir mezar
Üstünde ne adı ne soyadı var.
Yolcu, arabayı durdur bu yerde
Bir sor, kimdir yatan tenha kabirde?
O bir Türk askeri, kahraman, metin!
O öz kardeşine yardıma geldi.
Kurşuna dizilen milletimizin,
Haklı savaşına yardıma geldi.
Uzaktan ses verip senin sesine
Geldi, o dönmedi öz ülkesine.
Düşman saflarını o, soldan sağa,
Biçti, dostlarıyla cepheyi yardı.
Toprağın yolunda düştü toprağa,
Senin toprağını sana kaytardı.
Kendi koruduğu, hem can verdiği
Yolun kenarında defn edildi o.
Uğrunda canını kurban verdiği
Toprağı kendine vatan bildi o.
Yolcu, arabanı bu yerde eğle.
O mezar önünde sen ta’zim eyle
Secde kıl, dua et onun ruhuna,
Ayak bastığın yer borçludur ona
AZERBAYCAN HEYETİ,ELAZIĞ VALİSİ MUAMMER EROL’U ZİYARET ETTİ
Bakü’de ve İstanbul’daki yoğun kar yağışı nedeniyle Elazığ’a
2 Şubat Perşembe gecesi gelen Azerbaycan Heyeti, 3 Şubat
Cuma günü saat 10.00’da Elâzığ Valisi Muammer Erol
tarafından kabul edilmişti. Azerbaycan
Yazarlar Birliği Başkanı Anar Rızayev, Medeniyet ve Turizm
Nazırlığı Basın Yayın ve Tanıtım Şubesi Müdürü Vagıf
Behmenli, Medeniyet ve Turizm Nazırlığı Basın Yayın ve
Haberleşme Dairesi Başdanışmanı Aslan Caferov, Elmas
Yıldırım’ın Yeğeni Hacıağa Elmaszâde, Azerbaycan Yazarlar
Birliği Gençlik Şubesi Kâtibi, “525. Gazete” Genel
Yayın Yönetmeni Reşad Mecid, Filoloji Uzmanı Doç.Dr. Asif
Rüstemli, Antik Eşyalar Uzmanı Şahid Habibullah, Cafer
Cabbarlı Müzesi Müdürü Kamer Bağırova, Pencere Dergisi
Genel Yayın Yönetmeni Günel Rızayeva, Şair Ejder Ol, Sahne
ve Seslendirme Sanatçısı Mesme Ağaverdiyeva, Medeniyet
Gazetesi Muhabiri Terane Memmedova, İçtimai Televizyon ve
Radyo Kurumu Görevlileri Nigar Alişova ve Fermail İsmayılov
ile birlikte Mugam sanatçıları Almaz Orucova, Ehtiram
Hüseynov, Sahib Paşazâde, Toğrul Esadullayev ve Emin
Cebrayılov katıldığı bu ziyarette Türk Edebiyatı Vakfı
Başkanı Servet Kabaklı, Avrasya Yazarlar Birliği Başkanı
Yakup Ömeroğlu veManas
Yayıncılık’ın kıymetli
üyeleri Gazeteci-Yazarlar Bedrettin Keleştimur ve Hadi Önal
da hazır bulunmuşlardı.
M. ŞENER BULUT:
Sayın Valim, Azerbaycanlı misafirlerimiz Bakü’de,
İstanbul’da yoğun kar yağışı nedeniyle dün gece büyük
zorluklar yaşayarak nihayet Elazığ’a geldiler. Elâzığ-Bakü
Kültür ve Sanat Buluşması faaliyeti Elazığ’ın son 20-25 yıl
içersinde valiliğimizin himayelerinde yürütülen
faaliyetlerin zirveye çıktığı çok önemli bir faaliyettir.
Elazığ,Türk dünyasıyla çok önemli kültür buluşmalarını
gerçekleştirmektedir. Azerbaycan’ın bağımsızlığının 20. yılı
münasebetiyle düzenlediğimiz Elazığ-Bakü Kültür ve Sanat
Buluşması ile Azerbaycan Parkı ve Azerbaycan Şehitleri
Anıtı’nın Açılış Töreni, Cafer Cabbarlı Hayatı, Sanatı ve
Mücadelesi, Elmas Yıldırım’a Saygı, Azerbaycan Yazarlar
Birliği Başkanı Anar Rzayev’e Fahri Doktora Töreni ve
Fuzuli’ye Saygı Gecesi programlarını gerçekleştireceğiz.
Ben, programımıza katılan Azerbaycanlı konuklarımıza
huzurlarınızda çok teşekkür ediyorum.
VAGİF BEHMENLİ:
Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Medeniyet ve Turizm Nazırı
Ebulfeyz Garayev’in selamlarını Sayın Valiye bildirmek
istiyorum. Bu programın gerçekleşmesi için bizim Medeniyet
ve Turizm Nazırlığımız büyük önem gösterdi. Azerbaycan’ın
çok kıymetli yazarlarının, sanatçılarının bu merasime
katılmalarını destekledi. Şimdi sizlere heyetimizi takdim
etmek istiyorum.
Anar Bey: Türk dünyasında tanınan bizim büyük yazarımızdır.
Türkiye ile Azerbaycan arasındaki münasebetlerde bilhassa
Elâzığ ile Azerbaycan arasındaki münasebetlerde Anar Bey’in
çok büyük hizmetleri var.
Ejder Ol: Şair ve Yazar, Doç. Dr. Asif Rüstemli: Filoloji
Uzmanı, Aslan Caferov: Kültür ve Turizm Bakanlığı Basın
Yayın ve Haberleşme Dairesi Başdanışmanı, Azer Elmas: Büyük
şairimiz Elmas Yıldırım’ın oğlu, Hacıağa Elmaszâde: Elmas
Yıldırım’ın kardeşinin oğlu,Reşad Mecid: Azerbaycan Yazarlar
Birliği Gençlik Şubesi Katibi, “525. Gazete” Genel Yayın
Yönetmeni, Şahid Habibulla: Karabağ gazisi, kendisi antik
eşyalar uzmanı,Kamer Bağırova: Cefer Cabbarlı Müzesi’nin
Müdürü, Mesme Ağaverdiyeva: Sahne ve seslendirme Sanatçısı,
Terane Memmedova: Medeniyet Gazetesi Muhabiri, ve yine bizim
görkemli sanatçılarımız: Almaz Orucova, Ehtiram Hüseynov,
Sahib Paşazâde, Toğrul Esadullayev, Emin Cebrayılov ve
İçtimai Televizyon’dan Nigar Alişova ile Fermail İsmayılov.
Bugün çok mutluyuz ki sizlerle birlikteyiz.
Elazığ Valisi MUAMMER EROL:Hepiniz,‘Hoş
geldiniz!’ Bu karakışta gönlümüzü ısıtan bir geliş oldu.
İnşallah hepimizin hayırla anacağı, övünçle hatırlayacağımız
güzelliklere ve o güzelliklerin doğuşuna sebep olur.
İnşallah, bu faaliyet bir sürü hayır ve faydaya vesile olur,
diye düşünüyorum. Elâzığ, Azerbaycan’ın 20. bağımsızlık
yılında da kardeşlerinin sevinçlerine ortak olmak istedi.
Belediyemiz tarafından düzenlenen Azerbaycan Parkı ve parkın
içerisindeki inşa edilen Şehitler Anıtı’nın açılışını hep
birlikte gerçekleştireceğiz. Anar Bey’e Fırat Üniversitesi
tarafından Fahri Doktora unvanı verilmesi, şüphesiz kivar
olan kardeşliğimizi daha da pekiştirecektir. Yine, Elazığ’da
uzun yıllar yaşamış yöneticilik yapmış olan şair Elmas
Yıldırım’ın bu vesile ile yeniden anılması; Azerbaycan’ın
yetiştirdiği bir başka yazar Cafer Cabbarlı için
gerçekleşecek toplantılar, Fuzuli için düzenlenen gece hiç
şüphesiz iki ülkeyi birbirine daha da yakınlaştıracaktır.
Ben, bu vesile ile Azerbaycan’dan ilimize teşrif eden
Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkanı Sayın Anar Bey’e ve onun
başkanlığında ilimize gelen heyet üyelerine şükranlarımı arz
ediyor, kendilerini şehrimizde görmekten son derece memnun
olduğumu belirtmek istiyorum.
Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkanı ANAR:Sayın
Valim, kar yağışına ve fırtınaya rağmen zorluklarla çok
şükür önce İstanbul’a geldik, bir gece kaldıktan sonra da
Elazığ’a geldik. Elâzığ Azerbaycan için çok aziz bir yer. Bu
şehirde bizim büyük şairimiz Elmas Yıldırım yaşamış.
Elazığlılar ona çok büyük saygı gösteriyorlar. 2007 yılında
doğumunun 100. yılı kutlanmıştı o törenlere ben de
katılmıştım. O şeref bana da nasip olmuştu. Elazığ’a ilk
defa 2006 yılında geldim ve Manas Yayıncılık’ın
açılış törenine katıldım. İfade etmeliyim kiElâzığ’ı sadece
bu bölgenin değil Türkiye’nin kültür merkezi gibi görüyorum.
Onun için biz bu şehri çok sevdik. Size başarılar diliyorum.
Bizi yüksek seviyede karşıladığınız için de çok teşekkür
ediyorum.
Prof. Dr. ASİF RÜSTEMLİ:
Sayın Vali,Osmanlı
sultanı Mehmet Reşat’ın fermanı ile Nuri Paşa’ya 18 Mart
1918’de tüm generallik unvanı verildi ve Nuri Paşa, Kafkas
İslam Ordusu’nun komutanlığına getirildi. O, 20 subayla
İstanbul’dan Musul’a gitti. 30 Mart ve 1 Nisan 1918
tarihlerinde Ermeni çeteleri; Bakü, Şamahı, Guba
şehirlerinde 30.000’den fazla Azerbaycan Türk’ünü
katlettiler. 5 Nisanda Nuri Paşa, 640 kişilik bir heyetle
Musul’dan Azerbaycan’a yola çıktı. Tebriz’den ve
Nahçıvan’dan geçerek Zengezur, Cebrayıl, Ağdam, Terter,
Yevlah hattı doğrultusunda hareket ederek 25 Mayısta Gence
şehrine ulaştı. O zaman Mehmet Emin Resulzade şöyle yazdı:
“Bolşevik tecavüzü ile tehdit olunan Gence, Nuri Paşa’yı
gökten inmiş bir iyilik meleği gibi telakki etmişti.”
Haziran ayının öncesinde Cemil Cahit Bey’in komutanlığındaki
1336 kişi ve Mürsel Paşa komutanlığındaki 7733 subay ve
asker Batum, Dilcan, Gazah yolu ile Gence’ye giderek Nuri
Paşa’nın yardımına yetişmişlerdir. O zaman Bakü, Ermeni olan
Bolşevik-Taşnak çetelerinin elindeydi. Bakü Sovetine Stepan
Şaumyan liderlik ediyordu. Harp ordularına Gazaryan,
Ter-Sarkisov, A. Mikoyan, Sarkisyan, Hamazasp, karargah
komutanı Avetisov önderlik ediyordu.
Haziranın ortalarında silahlı Ermeni Bolşevik-Taşnak
çeteleri Kürdemiri işgal edip Göyçay’a yol aldılar. Nuri
Paşa’nın emri ile Gence’de yaşayan Ermeniler
silahsızlaştırılırken 18 Türk askeri Ermeniler tarafından
öldürülmüş, göğüslerine hançerler sokulmuş, burunları ve
kulakları kesilmiştir. Bu şehitlerin cesetleri 3 gün sonra
Gence’deki Şah Abbas Mescidi’nin karşısındaki meydanda defn
edilmiştir. Haziran’ın 17’sinde Gence’den Göyçay’a gelen
Nuri Paşa savaşlara liderlik etmiştir. Bakü Sovetinin ordusu
ile Kafkas İslam Ordusu arasında haziranın sonlarında
Göyçay-Garamerhem istikametinde şiddetli savaşlar oluyordu.
1 Temmuzda 4 günlük savaştan sonra Göyçay çivarında
Bolşevik-Taşnak kuvvetlerinin Gence’ye saldırısı
püskürtüldü.
Sultan V. Mehmet Reşat’ın vefatından sonra onun yerine geçen
VI. Mehmet Vahideddin mektubunda (07.07.1918) Kafkas İslam
Ordusu’na başarılar dilemiş, hayır duası etmiştir. Bu
seslenişten güçlenen ordu Göyçayı, Ağsu’yu, Şamahı’yı
işgalden kurtarmış, Nuri Paşa Bakü’nün kurtuluşu hakkında 21
Temmuz’da emir vermiştir. General Biçerahov, Bakü
yakınlarındaki Bileceri kasabasında mevkilense de Kafkas
İslam Ordusu’nun gücünü görüp 26 Temmuzda geri çekilmiş,
sonra ise ordusu ile Derbend’e gitmiştir. 1 Ağustosta Kafkas
İslam Ordusu Bakü’ye 2 kilometre kadar yaklaşmıştı. Bakü’ye
ilk hücüm 5 Ağustos’ta oldu. 10 Eylül’de Nuri Paşa Bakü’yü
kurtarma harekatını kendisi üstlendi. Bakü’ye kesin hücüm
için 8000 Osmanlı askeri, 6-7 bin Azeri askeri toplanmıştır.
14 Eylül’de General Denistervil, Merkezi Hazar Hükümeti ve
Bakü Komissarları şehirden kaçmıştır. 15 Eylül 1918’de Bakü
düşman elinden alındı ve Nuri Paşa, Gence Baş Nazırı (Heyeti
Vükela Reisi)Feteli Han Hoyski’ye gönderdiği telgrafta şöyle
yazıyordu: “Bismihil-Kerim. Bakü şehri 15. 09. 18
tarihinde saat 9’dan önce askerimiz tarafından zapt
olunmuştur. Kafkas İslam Ordusu Komutanı Farik Nuri.”
Feteli Han Hoyski Azerbaycan’ın kurtuluşuna yazdığı cevapta:
“Kafkas İslam Ordusu Komutanı Nuri Paşa Hazretlerine.
Komutanlığınız altında olan cesur Türk askerlerimiz
tarafından Azerbaycan’ın başkenti olan Bakü’nün düşmandan
kurtulması münasebetiyle, milletin ulusseverliğinizeve
dünyanın en soylu askeri olan Türk oğullarına minnettar
olduğunu arz etmekle gurur duyarım, efendim. Heyeti-Vükela
Reisi Feteli Han.”
Nuri Paşa Hazretlerinin komutanlığı altında Kafkas İslam
Ordusu Azeri Türklerini soykırımdan kurtarsa da maalesef çok
sayıda şehit vermiştir. Bakü’nün en yüksek yerinde- Dağüstü
Parkında Kafkas İslam Ordusu’nun asker ve subaylarının
şerefine abide dikilmiş, burada 938 kahraman Türk askerinin
ismi yazılmıştır. Bu askerlerden 174’ü Azerbaycan Türk’üdür.
764 cesur asker ve subay ise Türkiye’nin çeşitli
bölgelerinden; Adana, Afyon, Aksaray, Amasya, Ankara,
Antalya, Aşça, Aydın, Balıkesir, Bartın, Bilecik, Bitlis,
Bolu, Bosna, Burdur, Bursa, Çanakkale, Çankırı, Denizli,
Diyarbakır, Edirne, Erzincan, Erzurum, Eskişehir, Gaziantep,
Giresun, Girit, Gümüşhane, Hatay, İçel, İsparta, İstanbul,
İzmir, Karaman, Kastamonu, Kayseri, Kırıkkale, Kırklareli,
Kırşehir, Kocaeli, Konya, Malatya, Manastır, Manisa, Mardin,
Muğla, Muş, Nablus, Nevşehir, Niğde, Ordu, Rize, Sakarya,
Samsun, Sinop, Sivas, Tekirdağ, Tokat, Trabzon, Uşak, Van,
Yanya, Yozgat, Zonguldak vb. yerlerden gelerek Kafkas İslam
Ordusu’nun saflarında hizmet etmiş kahramanlardır. Bu
şehitlerimizden iki kişi Elazığlıdır. Piyade alayında
İhtiyat Zabiti Şevki Efendi Ağın’dan, piyade alayından olan
asker Timur Hasan ise Harput’tandır.
Azerbaycan Halk Cumhuriyeti (1918-1920 yıllarında) Kafkas
İslam Ordusu’nun asker ve subaylarının büyük bir kısmı
Azerbaycan’da kalmış, orduda hizmet etmiştir. Maalesef
kiBolşevik rejimi zamanında onların bir kısmı da zulme
uğramış, sürgün edilmiştir. Kafkas İslam Ordusu’nun
oluşmasında Türkiye’den ve Elazığ’dan Azerbaycan’a
gelenlerin akrabaları şimdi burada emin ve rahat bir şekilde
yaşamaktadırlar.
Avrasya Yazarlar Birliği Başkanı YAKUP ÖMEROĞLU:Sayın
Valim!..Anar Bey, Azerbaycan edebiyatının ve Türk Dünyasının
yaşayan en önemli kalemlerinden biridir. Anar Bey, hayatının
önemli bir bölümünde aktif olarak siyasetin içinde olmuştur.
Eski dönemde Azerbaycan’ı temsilen Moskova’da milletvekili,
bağımsızlık döneminin Azerbaycan Milli Meclisi’nin önemli
oturumlarının idaresinden komisyon başkanlıklarına kadar pek
çok siyasi görevde bulunmuş olmasına rağmen, bu önemli
görevlerin hiçbiri onun edebî şahsiyetini gölgeleyememiştir.
Hâlbuki siyasetin karmaşık koridorları, dünyada ne kadar çok
yazarı yutmuştur. Anar Bey’in edebî şahsiyetinin tüm bu uzun
siyasî hayatına rağmen gölgelenmeden çıkması, onun
eserlerinin edebî değerinin yüksekliği ile doğrudan
alakalıdır. Hangi yazarların hangi eserleri zaman denilen
eleştirmenin süzgecinden geçebilecek ve geleceğe bugünden
hangi yazıları taşınacaktır. Yarım asır sonra okuyucu
günümüzden hangi eserlere hala ilgi gösteriyor olacak? Her
sanatçı kendi eserlerinin böyle bir şansa sahip olmasını
arzu eder. Öyle zannediyorum ki, Anar Bey’in eserleri elli
yıl sonraki nesiller tarafından da beğeniyle okunacaktır.
Onlar yalnız Azerbaycan’da değil, Türk ülkelerinin pek çok
köşesinde aynı zevkle okunacaklardır. Azerbaycan Yazarlar
Birliği Başkanı Anar Bey, hayatı boyunca pek çok ödülle
övülmüştür. Bu yıl ise Türk Dünyası Edebiyat Dergileri
Kongresi tarafından “2012 yılı Türk Dünyası’nda Edebiyat
Adamı” ilan edilmiştir. Kongre üyesi dergiler, bu yıl
boyunca Anar’ın eserlerinden örnekler yayımlayacaklar ve
onun Türk halkları tarafından daha yakından tanınmasına
katkı sağlayacaklardır. Yıl boyu Türk Dünyası’nın her
köşesinde yapılacak çeşitli Anar faaliyetlerinin ilkinin,
edebiyata, kültüre ve Türk Dünyası’na her zaman yakın ilgi
göstermiş Elazığ’da yapılıyor olması memnuniyet vericidir.
Harput’tan günümüze kendine has kültür rengiyle sanat
dünyamızı renklendiren “Elazığ’daki Anar etkinlikleri”Fırat
Üniversitesi’nin yazara verdiği Fahri Doktora payesi ile
taçlanmıştır. Bugünlerde, her iki ülkeden seçkin heyetlerin
huzurunda açılacak “Azerbaycan Parkı” ve bu park
içinde açılacak “Bakü Şehitleri Abidesi” iki ülkenin
kardeşliğinin nişaneleri olacaktır. Bu abide Azerbaycan
Demokratik Cumhuriyeti’nin kuruluşunda rol oynayan ve
Azerbaycan Türklerini Ermeni mezaliminden kurtaran Nuri
Paşa’nın iki neferi de Elazığ’dan olmak üzere Anadolu
yiğitleri için, doğdukları topraklarda onların aziz
hatırasına dikilen “ilk abide” olma özelliğini de
taşımaktadır. Avrasya Yazarlar Birliği olarak yıllar
geçtikçe değeri daha da iyi anlaşılacak olan bu tarihî
faaliyetlerin bir parçası olmaktan onur duyduğumuzu ifade
etmek istiyorum. Elâzığ yine kendine yakışanı yapmıştır.
Şehrimizin değerli Valisi, Belediye Başkanı, Rektörü ve tüm
emeği geçenleri bu güzel çalışmalardan dolayı kutluyor ve
şükranlarımızı sunuyorum.
Türk Edebiyatı Vakfı Başkanı SERVET KABAKLI:Sayın
Valim, Azerbaycan’dan gelen Aziz Misafirlerimiz. Millî
Şairimiz Yahya Kemal Beyatlı, tarihin en büyük ve en uzun
ömürlü Türk imparatorluğu olan Osmanlı Cihan Devleti’nin
çöküş dönemi ıstırabını doğum yeri olan nazlı Üsküp’te
çekmeye başlamıştır. Kaybettiğimiz mübarek vatan
topraklarında yaşanan katliamların, Rumeli’nden,
Kafkaslardan, Dersaadet İstanbul’a ve Anadolu’ya,
milyonların aç-susuz muhaceretinin, göç yollarında
yitirdiğimiz canların acısını görmüştür Üstad. Bunun içindir
kiBüyük Taarruz’un başladığı 26 Ağustos 1922 sabahına
yazdığı münâcât, millî hafızamıza nakşolmuştur:
“Şu kopan fırtına Türk ordusudur yâ Râbbî
Senin uğrunda ölen ordu budur yâ Râbbî
Tâ ki yükselsin ezanlarla müeyyed nâmın
Gâlib et, çünkü bu son ordusudur İslâm’ın!..”
Osmanlı, Selçuklu, hatta Karahanlı devletleriyle aynı iman
temelleri üzerinde kurulan Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin
kıvancını da yaşamıştır Yahya Kemal Bey… Aradan uzun yıllar
geçtikten sonra memleketi Üsküp’e hasretini,
anavatan-atavatan aynîliğini ve bu mübârek şehirler için
akıtılan şehit kanlarını Cenab-ı Hakk’ın remzi olan “lale”
ile özdeşleştirerek, o muhteşem “Kaybolan Şehir”
şiirinde âbideleştirmiştir:
“Üsküp ki Şar-dağ'ında devâmıydı Bursa'nın
Bir lâle bahçesiydi dökülmüş temiz kanın.”
“Benzeyir çemende köze laleler…”
31 Mart 1918… Çarlık Rusyası’nın hâkimiyetinden kurtulup,
biribirleriyle kucaklaşmaya ve birleşmeye çalışan
Müslüman-Türk topluluklarınınKafkaslar’da bağımsız ve
birleşik bir Türk Devleti’ni kurmaya çalışmasıne Çarlık
Rusyası’nın, ne Sovyetlerin, ne de onlarla işbirliği yapan
batılı diğer emperyalistlerin işine gelmiyordu. Azerbaycan’ı
ve Anadolu’nun doğusunu Ermeni çetelerine peşkeş çeken,
yüzbinlerce masum vatan evladını katlettiren ve bu vatan
coğrafyasında sözde bir Ermeni devleti kurduran bir şer
ittifakı oluşmuştu… Can Azerbaycan’ın, “odlar yurdu” Bakû
şehri, Kızıl ordu ve onun desteklediği Ermeni çetelerince, o
kara 31 Mart 1918 günü, 28 bin Azerbaycan Türk’ü şehit
edilerek işgal altına alınmıştı. Osmanlı Devleti en zor
günlerini yaşıyordu… Ama asla gardaş vatanın işgaline ve
oradaki “can”lara yapılan bu katliama kayıtsız kalamazdı…
Başkomutan Vekili Enver Paşa’nın kardeşi Nuri Paşa
komutasındaki ‘Kafkas İslam Ordusu’Doğu Anadolu’dan derhal
ilerlemeye başladı. İşgal altındaki Azerbaycan topraklarında
büyük sevinç ve heyecanla karşılanan, Kafkas ve Azeri
Türkleri’nin de katılımıyla sayısı 15 bine ulaşan Kafkas
İslam Ordusu, Gence’ye doğru ilerlerken, Talman Hacıyev’in
komünist işgali altında sanatını zirveleştirerek
sembolleştirdiği, ucundaki püsküllerle birlikte laleye
benzettiği bu ordunun kahraman askerlerinin başlarındaki kan
kırmızısı feslerdi:
Tebriz üzerinden girdiği Azerbaycan topraklarında Ermeni
çetelerini püskürten, Aras nehrini geçerek 20 Mayıs’ta
Zengezur’a ulaşan ve burada gördüğü Ermeni katliâmları
karşısında dehşete düşen Nuri Paşa komutasındaki Kafkas
İslam Ordusu, 25 Mayıs 1918’de Gence ovasında “laleler
açtırmış”, ulaştığı her yerde büyük sevinçle karşılanmıştı.
28 Mayıs 1918’de Azerbaycan Türklüğü’nün büyük mücahidi ve
mütefekkiri Mehmed Emin Resûlzade önderliğinde Azerbaycan
Halk Cumhuriyeti kuruldu. Resûlzade’nin “Bir kere kalkan
bayrak bir daha inmez!” şiarıyla kaldırdığı 3 renkli ve
ay-yıldızlı bugün de kullanılan bayrak dalgalanmaya başladı,
Azerbaycan semalarında… Kafkas İslam Ordusu’nun ilerlediği
güzergâhta; Göyçay, Salyan, Ağsu, Kürdemir, Ağrı ve
Şamahı`da ağır çatışmalar yaşandı. Ağustos'tan itibaren Bakü
yakınlarında çarpışmalar başladı… Tam 41 gün süren
çarpışmalardan sonra Nuri ve Mürsel Paşaların komutasındaki
Kafkas İslam Ordusu Bakü’ye o muhteşem geçit resmiyle girmiş
oldu… “Göğ Hazar” sevinçle çalkalanıyor; Artık o güzel
vatanda Azerbaycan’ın ve Osmanlı’nın Ay-yıldızlı Bayrakları
dalgalanıyordu… Kafkas İslâm ordusu Bakü’yü şer kuvvetlerden
kurtarırken, bu güzel başkentin sinesine bin üç yüz
civarında şehidini emanet ediyordu. İşte Bakü’de de
Üsküp’teki gibi “dökülmüş temiz kanın lale bahçeleri
açıyordu”Ve bu şehitlerden kesin olarak tespit edilen
2’siyıllar sonra Azerbaycan’ın İstiklâl Şairi Elmas
Yıldırım’ı bağrına basacak olan Elaziz’imizdendi…
“Dost elinden esen yeller
Bana şiir, selam söyler
Olsun bizim bütün eller
Kurban Türk’ün bayrağına!..”
Osmanlı’nın 1. Cihan Savaşı’na girişi üzerine, 1937’de Kızıl
Sovyet Yönetimi’nin emriyle “Türkçü-Turancı” suçlamalarıyla
kurşuna dizilen Azerbaycan Türklüğü’nün Millî Şairi Ahmet
Cevat tarafından kaleme alınan ve Kafkas İslâm Ordusu’nun
Azerbaycan’a yardıma gelişi dolayısıyla Üzeyir Hacıbeyli
tarafından bestelenen ve 1920’ye kadar marş gibi söylenen
“Çırpınırdın Karadeniz / Bakıp Türk’ün Bayrağına!..”
Sovyetler Birliği’nin dağılması, Azerbaycan’ın istiklâlini
kazanması üzerine, Bakü’de tam 72 yıl aradan sonra Ahmet
Cevat’ın 100’üncü doğum günü jübilesinde okunabilmesi ise
tarihî dramımızın acıyla kavrulmuş bir başka çehresidir…
“Ah diyerdin, hiç ölmezdin / Düşebilsem ayağına!” Ve 27
Nisan 1920 Bakû’nun bir defa daha işgal edilmesi… Sovyet
Kızılordusu’nun yeniden işgaliyle 137 bin Türk’ü şehit
ettiği o korkunç katliam…
‘Bakû’dan Hocalı’ya ‘ağla karanfil!..’
Tam 70 yıl sonra… 20 Ocak 1990, Bakû… 1988’den itibaren
Kızılordu desteğiyle “Kadim Türk Yurdu” Karabağ’ı işgale
başlayan Ermeniler’e karşı direnen ve bu direnişi kokuşmuş
Sovyetler Birliği esaretinden bağımsızlığa taşımak için
minarelere “1918’de kalkan bayrağı” asan, Azadlıh
Meydanı’nda toplanıp “millî azadlıh” haykıran Azerbaycan
Türkleri üzerine sürülen Sovyet tankları… Binlerce
kardeşimizin yine ve yeniden şehit edilmesi; “ezîz vatan
torpağına” ve “bir kere kalkan ve inşallah bir daha
inmeyecek olan bayrağına” kan vermesi… Şair Memmed Aslan’ın
kelamınca “Ağla karanfil!...”
İşte Esir Türk Dünyası’nın, “Demirperde”yi kalemleriyle,
kelamlarıyla, şiirleriyle, romanlarıyla “damla damla eriten”
büyük üstadlarından Bahtiyar Vahabzade’nin, o “millet
muallimi’nin kalemince, 20 Yanvar (Ocak) 1990’daBakü’nün
Azadlıh Meydanı’nda “İstiklâl Destanı” yazan şehitlere
selam… Şairce, aydınca, Türkçe selam:
“İnsan, insan olur öz hüneriyle
Millet, millet olur hayr-ı şerriyle
Toprağın bağrına cesetleriyle
Azadlık tohumu ekti şehitler!”
Ve tarih 25 Şubat 1992… Dağlık Karabağ’ın Hocalı kenti…
Giriş çıkışları kapatılan 2605 aileden 11 bin 356 kişinin
yaşadığı Hocalı, 25 Şubat’ı 26 Şubat’a bağlayan gece tamamen
yok edildi. 366. Rus Motorize Piyade Alayı’nın desteğindeki
Ermeni birliklerince gerçekleştirilen bu korkunç soykırım
karşısındademokrat, bağımsız, hürriyetçi ve insaniyetçi
geçinen ‘Vahşî Batı’ o zavallı çifte standardı gereğince,
sadece ve sadece üç maymunu oynadı; “görmedim, duymadım,
bilmiyorum” dedi… Asırlar boyunca Müslüman’ın, Türk’ün
kanını emenlerin, emmeye çalışan sömürgeci vampirlerin,
kendi oyuncakları olan canilerin yaptığı soykırımı görmeleri
mümkün değildi ki… Hocalı’da karınları yarılan, bebekleri
süngülenen hamile kadınlar Türk kadınlarıydı… Gözleri
oyulan, uzuvları kesilen, işkencelerle öldürülen insanlar
Allah’ı (cc) Hakk, Hz. Muhammed’i (sav) Resûlullah
bilenlerdi… Hocalı Katliamı’nı gerçekleştiren, 9 yaşındaki
çocukların kafalarını kesip futbol oynayan, birer kuduz
köpek gibi salyalar akıtan Ermeni çetelerinin komutanı olan
zat, daha sonra Ermenistan Cumhurbaşkanlığı makamına
oturacaktı… Ve Türkiye’den, sadece Türk Alemi’ne değil,
“duyan - sağır, bakar - kör özürlü” bütün emperyalist
dünyaya bir yiğit ses haykırdı… O yiğit sesin sahibi Hazreti
Kur’an’ı rehber eyleyip, bütün Turan’ı kucaklayan Ozan
Arif’ti:
“Karabağ'da kan var kan, ağlıyor Azerbaycan
Karabağ'da karalarbağlıyor Azerbaycan
Kanlar karı eritti, çağlıyor Azerbaycan
Vahşet bu, vahşet dünya, dön başını bak artık!
Ya Karabağ ya ölüm! Başka yolu yok artık!
Azerbaycan gözümdür, Karabağ da bebeği
Yani Azerbaycan'ın tam ortası, göbeği
Gözüme mi göz dikti bu Ermeni köpeği?
Bu köpek senin dünya! Kapımızdan çek artık!
Ya Karabağ ya ölüm! Başka yolu yok artık!”
Elaziz-Bakû, Fuzulî, Anar ve Elmas Yıldırım…
20 yıldan beri düzenlenen Hazar Şiir Akşamları ve benzeri
kültür ve sanat faaliyetleriyle “Türk Dünyası’nın Şiir
Başkenti” ve gönül kavşağı olan Elaziz’de 2-4 Şubat 2012
günlerinde düzenlenecek olan “Elâzığ – Bakû Kültür ve Sanat
Buluşması”70 küsur yıl biri birlerinden ayrı kalmış can, kan
ve din kardeşlerinin, Azerbaycan’ın bağımsızlık ilanının
üzerinden de 20 yıl geçmesine rağmen, hâlâ dindiremedikleri
hasretin ta kendisidir. Azerbaycan’ın seçilmiş ilk
Cumhurbaşkanı cennetmekân Ebulfez Elçibey’in ilk defa
telaffuz ettiği, daha sonra Haydar Aliyev ve İlham
Aliyev’inde devamlı tekrarladığı “İki devlet, bir millet”
şiarının, Derviş Yunus’ların “ete kemiğe bürünmüş, gardaşlıh
diye görünmüş” halidir… Kafkas İslâm Ordusu’nun bin üç yüz
subay ve asker şehidiyle beraber, biri Harput’tan, diğeri
Ağın’dan Elazizli iki şehit, yaklaşık bir asırdan beri
“Odlar Yurdu” Bakû’nun sinesinde yatarken; 1918’den-1992’ye
yüzbinlerce Azerbaycan şehidi, artık Elaziz’de ‘Azerbaycan
Şehitler Abidesi’nde yaşayacak… Elaziz ile Bakû, Hazar Gölü
ile Hazar Denizi arasında sanat ve ülkü köprüsü kuran,
“Gölcük’le hasbıhal” ederken “Göğ Hazar”a hasretini haykıran
Cennetmekân İstiklâl Şairi Elmas Yıldırım’ın ve Azerbaycan
Türk Edebiyatı’nın unutulmaz isimlerinden Cafer Cabbarlı’nın
vefayla yâd edilmeleri ne güzelliktir!..
Günümüz Azerbaycan ve Türk Dünyası Edebiyatı’nın velûd ismi,
eserleri Sovyetler Birliği döneminden başlayarak 20’den
fazla dile çevrilmiş olan “Yılın Edebiyat Adamı” Azerbaycan
Yazarlar Birliği Başkanı Anar Rızayev’in kadrinin kıymetinin
hayattayken bilinmesi ve kendisine Fırat Üniversitesi’nce
Fahri Doktor unvanının verilecek olması da bütün bu
güzelliklerin katmerlenmesidir.
Fuzûlî, Klasik Türk Şiiri’nin büyük ustası… Bu faaliyet
çerçevesinde “Fuzûlî’ye Saygı Gecesi” bir başka önem
taşıyor… Doğu Türkistan’dan Rumeli’ne, Azerbaycan’dan
Kerkük’e eserleri ezberlenen, gazelleri makam makam okunan,
perde perde dokunan “Ehl-i beyt aşığı” bu mazlum şairimizin
Kerbela’da Hz. Hüseyin’in ayak ucunda yatmasını bile çok
gördü Baas rejimi… Ancak Fuzûlî, Azerbaycan, Türkiye,
Türkmeneli Türklüğü başta olmak üzere, bütün Türk
Dünyası’nın gönlünde, dilinde yaşıyor, 6 asır sonra dahi
derdimizle hemderd olan Fuzûli:“Ne yanar kimse bana
âteş-i dilden özge, Ne açar kimse kapım bâd-ı sâbâdan
gayrı…” Böylesi bir “gönül buluşması”nın mimarlarına;
Elazığ Valisi Muammer Erol’a, Elazığ Belediye Başkanı M.
Süleyman Selmanoğlu’na, Fırat Üniversitesi Rektörü Prof. Dr.
Feyzi Bingöl’e, M. Şener Bulut ile beraber Manas
Yayıncılık etrafında hâlelenerek, Elaziz’in ve Türk
Dünyası’nın sanatına, kültürüne, mısra mısra, satır satır,
mızrap mızrap ve nağme nağme hizmetler sunan kültür ve sanat
insanlarına; bu gönül buluşmasına Türkiye’den ve
Azerbaycan’dan emek ve destek veren resmî kuruluşların ve
gönüllü teşekküllerin mensuplarına biz de “gönül alkışları”
sunuyoruz. Türk Edebiyatı Vakfı olarak böylesine bir
güzelliğe hizmet edebilmek de bizim bahtiyarlığımızdır.
AZERBAYCAN PARKI VE AZERBAYCAN ŞEHİTLERİ ANITI’NIN AÇILIŞ
TÖRENİ
Azerbaycan’ın bağımsızlığının 20. yılı münasebetiyle
düzenlediğimiz “Elazığ-Bakü Kültür ve Sanat
Buluşması” Nuri Paşa komutasında Kafkas İslam
Ordusu’na katılan kahramanlarımızın aziz hatırasına inşa
edilen “Azerbaycan Parkı ve Azerbaycan Şehitleri Anıtı’nın
Açılış Töreni” ile başladı.
3 Şubat Cuma günü saat: 11.00’de
Cumhuriyet Mahallesinde gerçekleştirilen bu törene:
Elazığ Valisi Muammer Erol, Elazığ milletvekili Av. Şuay
Alpay, Elazığ Belediye Başkanı M. Süleyman Selmanoğlu, Fırat
Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. A. Feyzi Bingöl, Elazığ
Emniyet Müdürü Ayhan Buran, Elazığ Kültür ve Turizm Müdürü
Tahsin Öztürk, Azerbaycan
Yazarlar Birliği Başkanı Anar Rızayev, Azerbaycan Medeniyet
ve Turizm Nazırlığı Basın Yayın ve Tanıtım Şubesi Müdürü
Vagıf Behmenli, Azerbaycan Medeniyet ve Turizm Nazırlığı
Basın Yayın ve Haberleşme Dairesi Başdanışmanı Aslan
Caferov, Azerbaycan Yazarlar Birliği Gençlik Şubesi Kâtibi,
“525. Gazete” Genel Yayın Yönetmeni Reşad Mecid,
Azer Elmas,
Hacıağa Almaszâde, Doç. Dr. Asif Rüstemli, Şahid Habibullah,
Cefer Cabbarlı Müzesi Müdürü Kamer Bağırova, Şair Ejder Ol,
Mesme Ağaverdiyeva, Medeniyet Gazetesi Muhabiri Terane
Memmedova, Türk Edebiyatı Vakfı Başkanı Servet Kabaklı,
Avrasya Yazarlar Birliği Başkanı Yakup Ömeroğlu,
Devlet Sanatçısı Mustafa Turan,
Şair İmdat Avşar, Gazateci-Yazar, Mevlüt Uluğtekin Yılmaz,
Dr. Mehmet Özbek, Esat Kabaklı, Şinasi Pala, Abdullah
Gurbani,
Adnan Çilesiz, Hasan Öztürk, Turgay Coşkun, Zülfü Demirtaş,
Burak Çakır, Müzik arşivcisi
Rıfat Kaya,
Bedrettin Keleştimur, Hadi Önal, Şükrü Kacar, Dr. M. Naci
Onur, R. Mithat Yılmaz, Mehmet Şükrü Baş, Muhlis Tunç, Ahmet
Demir, Hüseyin Poyraz, İlhami Bulut, Mahir Gürbüz, Tuncer
Sönmez, Murat Bilgin, M. Faik Güngör, Fethi Ahmet Harmanşah,
Özer Yıldırım, Muammer Aksoy, Mehmet Dursun Aksoy, Günerkan
Aydoğmuş, Zekeriyya Bican ve Nusret Özgen’in de
hazır bulundukları oldukça
kalabalık bir davetli topluluğu katılmıştı.
1.Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru
Azerbaycan’a
hâkim olan Rus
ve
Ermeni
birliklerinin AzerbaycanTürklerini katletmeleri üzerine
Osmanlı,
Azerbaycan ve Dağıstan
askerlerinden oluşan
Nuri Paşa,
(Nuri Killigil
1881-1949)
komutasındaki Kafkas İslam Ordusu,
Azerbaycan'ı işgalden kurtarma harekâtı başlattı.
Nuri Paşa’nın komutasında Kafkas İslam Ordusu, Azerbaycan
Türklerini soykırımdan kurtarırken maalesef çok sayıda da
şehit verdi. Şehitlerin aziz hatıralarını yaşatmak için
Azerbaycan’ın başkenti Bakü’nün en yüksek yeri olan Dağüstü
Parkı’nda bir abide dikildi ve bu abideye bu harekatta şehit
olan 938 kahraman Türk askerinin adları yazıldı. Bu
Askerlerden 174’ü Azerbaycan ve Dağıstanlı; 764’ü ise
Türkiye’nin çeşitli bölgelerinden gelerek Kafkas İslam
Ordusu’nun saflarında hizmet etmiş kahramanlardı. Bakü’deki
şehitlerden ikisi Elazığlıydı: Elazığlı Şehitler Piyade
Alayı’nda Ağınlı İhtiyat Zabiti Şevki Efendi ile aynı
alaydan Harputlu Er Timur Hasan’dı.
Azerbaycan Şehitleri Abidesi,
Nuri Paşa ve Bakü’de şehit olan bütün kahramanlarımızın aziz
hatıralarını yaşatmak amacıyla, Türkiye ile Azerbaycan
Türklerinin ebedî kardeşliğinin bir nişanesi olarak Elazığ
Belediyesi tarafından inşa edilmişti.
Kıymetli şairimiz Hadi Önal’ın yönetiminde gerçekleşen
program, istiklale ve istikbale verdiği değerle Türk
milletinin gönlünde taht kuran, Cumhuriyetimizin kurucusu
Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve ebediyete intikal eden
şehitlerimiz için bir dakikalık saygı duruşu ve ardından
okunan İstiklâl Marşı ile başladı. Programı
devamındaManas
Yayıncılık
adına Bedrettin Keleştimur, Avrasya Yazarlar Birliği Başkanı
Yakup Ömeroğlu, Türk Edebiyatı Vakfı Başkanı Servet Kabaklı,
Azerbaycan Yazarlar Birliği Gençlik Şubesi kâtibi Reşat
Mecid, Azerbaycan Medeniyet ve Turizm Nazırlığı Basın Yayın
ve Tanıtım Şube Müdürü Vagıf Behmenli, Fırat Üniversitesi
Rektörü Prof. Dr. Fevzi Bingöl, Azerbaycan Yazarlar Birliği
Başkanı Anar Rızayev ve Elazığ Belediye Başkanı M. Süleyman
Selmanoğlu kürsüye davet edildi.
Açılış konuşmalarının ardından 20 Ocak 1990 tarihinde
Azerbaycan’ın bağımsızlığı esnasında Rus tanklarının
paletleri altında can verip şehit olan Aslan Beyin aziz
hatırasına kıymetli şair Vagif Behmenli’nin yazmış olduğu
bir şiiri; şehit Aslan Beyin kızı Mesme Agaverdiyava
tarafından okunması tören alanında bulunan davetlilere çok
duygulu anlar yaşattı. Elazığ Belediyesi Mehter Takımının
verdiği konserin ardından Azerbaycan Parkı ve Azerbaycan
Şehitleri Anıtı’nın Açılışı Elazığ Valisi Muammer Erol,
Elazığ Belediye Başkanı M. Süleyman Selmanoğlu, Elazığ
Milletvekili Av. Şuay Alpay, Azerbaycan Yazarlar Birliği
Başkanı Anar Rızayev ve bütün konukların katılımlarıyla
gerçekleştirildi.
Anıtın açılışı
sonrasında çekilen toplu hatıra fotoğrafı ile bu güzel tören
davetlilerin alkışlarıyla sona erdi.
HADİ ÖNAL
Sayın Valim, Sayın
Milletvekilim, Sayın Belediye Başkanım, Azerbaycan yazarlar
Birliği Başkanı Anar Bey, Azerbaycan Kültür Bakanlığının
Değerli Temsilcileri, Kıymetli Elazığlılar,
Türkiye Cumhuriyeti
Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığının, Azerbaycan Medeniyet ve Turizm Nazırlığı’nın
katkılarıyla, Elazığ Valiliği, Elazığ Belediye Başkanlığı,
Fırat Üniversitesi Rektörlüğü, Elazığ Ticaret ve Sanayi
Odası, RTÜK Diyarbakır Bölge Müdürlüğü, Türk Edebiyatı
Vakfı, Azerbaycan Yazarlar Birliği, Avrasya Yazarlar
Birliği, Ankara Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı, Ankara-
Elazığ Kültür Derneği, Elazığ Folklor ve Turizm Derneği ve
Manas Yayıncılık’ın birlikte düzenlenen ettikleri
“Elazığ – Bakü Kültür ve Sanat Buluşması çerçevesinde inşa
edilen Azerbaycan Parkı ve Azerbaycan Şehitleri Anıtının
Açılış Töreni’ne hoş geldiniz.
Programı arz
ediyorum.
Açılış konuşmaları.
Elazığ Belediyesi
Mehter Takımının gösterisi
Azerbaycan Parkı ve
Azerbaycan Şehitleri anıtının açılışı…
Şimdi sizleri
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk
ile vatan, millet, devlet ve bayrak uğruna şahadet şerbet
içererek bu vatan topraklarının kara bağrında sıradağlar
gibi duran şehitlerimiz ve ebediyete intikal eden Türk
büyükleri için bir dakikalık saygı duruşuna ardından
İstiklal Marşı’nın okunmasına davet ediyorum.
……..
Teşekkür ediyorum.
“Yürürüm yüreğimle
gülüm Azerbaycan’a,
Gayem hakkı
kaldırmak; hakkın helal et, ana!
Elazığlı Şevki’yim,
can Timur da yanımda
Kutsallarım uğruna,
canımı veririm de
Vermem Azerbaycan’ı
gözü dönmüş düşmana.
Komutanım Nuri
Paşa, Ordum Kafkas Ordusu
Dağıtırım fendini
kursa da ağyar pusu
Şahadet şerbeti
içmek gönlümün tek arzusu
Kutsallarım uğruna,
canımı veririm de
Vermem Azerbaycan’ı
kara katil düşmana.”
Efendim, şimdi
Manas Yayıncılık adına konuşmalarını yapmak üzere
gazeteci yazar Bedrettin Keleştimur’u kürsüye davet
ediyorum.
BEDRETTİN KELEŞTİMUR
Sayın Valim, Sayın Milletvekilim, Sayın Belediye Başkanım,
Sayın Rektörüm, Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkanı Anar
Bey, Azerbaycan’dan gelen çok kıymetli yazar ve sanatçılar,
Ankara’dan ve İstanbul’dan gelen çok değerli yazar ve
sanatçılar,
Bugün kışın soğuğunu içimizden atıp baharın sıcaklığına hep
birlikte merhaba diyeceğiz. Merhaba diyeceğiz bugünleri bu
tarihi günleri bizlere yaşatan bu coğrafyanın güzel
insanlarına, merhaba diyeceğiz bu eseri büyük bir tevazu ile
inşa edilmesinde emekleri olan Elazığ Belediye Başkanı’na.
“Azerbaycan Şehitleri Anıtı”nın tasarımını hazırlayan Tamer
Kavuran kardeşime çok teşekkür ediyorum.
Nebi Hazri
“Muhabbet sonsuzdur ömürse kısa
Ne olur sadakat ebedi kalsa
Kimin yüreğinde bir tel kırılsa
Benim yüreğimdir benim yüreğim”
Bugün burada gönül gözleriyle konuşacağız şehitlerimizin
huzurunda kıyamda bulunacağız.
Elazığ Türk dünyasının anıt şehri oldu. Azerbaycan’ın
bağımsızlığının 20. Yılını birlikte, Elâzığ’da şu anlamlı
birlikteliklerle idrak ederken 20 yıl önce Elâzığ’da; Türk
Dünyasına, yani ‘gönül coğrafyamıza’ yönelik Uluslararası
Hazar Şiir Akşamları başlatılacaktı. Elazığ’ın park, bahçe,
cadde ve sokak isimleri, bu şehri ‘hizmet üretenfaziletli
bir şehir’ kimliğine taşıyacaktı
Kazakistan Akmola Parkı, Cengiz Aytmatov Parkı, Cemiloğlu
Parkı, Bahtiyar Vahapzade Caddesi, Elmas Yıldırım Sokağı,
Azerbaycan Parkı ve Azerbaycan Şehitleri Anıtı…
Ey yükselen değerler; seni ifade etmeye namzet bir şehrin
var
Derler ‘Elâzığ bir çanak içinde’ / sevdası Uluğ Türkistan
içinde
Çanak tutar eller gülzâr içinde / türküler gönlümü verdiğim
şehir
Güzel Türkçe’m bayrak yaptığım şehir/ İmdi özümde buluştuğum
şehir
Fikir meydanlarının akıncı ruhlara sahip Mehmet emin
Resulzade,
“Bir defa yükselen bayrak bir daha yere inmez” diyorlardı
O bayrağın, coğrafyayı vatan yapan şehitlerimizin
huzurundayız
İnanınız şu anda şu meydanda;
“Bir nizami sıcaklığı bir fuzuli aklığı, bir Şehriyar
duruluğu” bütün vücudumu kaplamış bulunuyor Ahmet Cevat
“Soranlara bu yurdun / Anlatayım nesiyem;
Ben çeğnenen bir ülkenin “Hak” fışkıran sesiyem” diyorlardı.
Bu ses nesiller boyu yankılandı! Bu seste bütün ziyalıların
yürekleri parladı.
O parıltılarla bugün buralardayız
Bir hakikat, “Bir millet iki devletiz” ruhi derinliği bugün
birlikte yaşamaktayız
Elâzığ, tarihi buluşturan bir şehir!
Elâzığ, huzuru çimlendiren bir şehir!
Elâzığ, Hazar’ın müşfik kanatlarıyla sevdaları kucaklayan
bir şehir!
Elâzığ, Türk Dünyasının ve Türk Halklarının ‘manevi azığı’
Elâzığ Belediyesi, Azerbaycan parkını şehrin en görkemli
meydanında seçmişler…
“Cumhuriyet” mahallesi… Cumhuriyete inanmış, iki devletiz
bizler…
Tebrizli Şair, “Harput, Asya’nın gül bahçesidir” diyorlar…
Ne kadar doğru, hakikati bizlere seslendiren ifade…
O ifade, Orhan Şaik Gökyay’da, şehitlerimiz için; “Bir gül
bahçesine girercesine…”
Tarihin dillendirdiği, o destan kahramanlarının bugün
huzurundayız…
Nuri Paşa Komutasında altındaki “Kafkas İslam Orduları”
Azerbaycan Türklerini soykırımdan kurtarırken Bakü’yü de,
işgal güçlerinden temizleyecekti…
Türkiye’nin dört bir yanından gelen kahramanlar,
Azerbaycan Türk’ü ile birlikte omuz omuza vatan müdafaası
yapacaklardı…
Burada, şahadet şerbetini içen 938 kahraman Türk askerinin
2’si Elazığlı…
Bu kahramanlar, Piyade alayında İhtiyat Zabiti Şevki Efendi,
Ağından…
Veer Timur Hasan ise Harput’tan…
İnancımız ne buyuruyor,
“Allah yolunda öldürülenleri ölü sanmayınız, bilakis onlar
diridirler, ruhları katında rızıklanmaktadırlar”
Şairin dediği gibi “Kafkaslardan esen yeller şimdi sana
selam söyler”
O selamı buraya birlikte anmaya geldik. O muhabbeti 94 yıl
sonra birlikte paylaşmaya geldik.
Onlar karargâhlarını kalplerimize taşıdılar gönül evlerimize
kondular.
Coğrafyayı vatan yapan şehitlerimiz şüphesiz ki her iki
cihanda da şahitlerimiz olacaklar, Şahitlerimiz olacaklardır
salamlar efendim.
HADİ ÖNAL
Bedrettin
Keleştimur Bey’e teşekkür ediyoruz.Konuşmalarını yapmak
üzere Avrasya Yazarlar Birliği Başkanı Sayın Yakup
Ömeroğlu’nu kürsüye davet ediyorum.
YAKUP ÖMEROĞLU
Sayın valim, Değerli Belediye Başkanımız, Azerbaycan
Medeniyet ve Turizm Nazırlığı’nın Değerli Temsilcileri, Türk
dünyasında ‘Yılın Edebiyat Adamı’ değerli büyüğümüz Sayın
Anar, Aziz rektörümüz, Türk Edebiyatı Vakfımızın değerli
Başkanı, Saygıdeğer konuklar.
Elazığ bugün her zamanki gibi çok büyük bir faaliyete imza
atıyor. Sadece Elazığ boyutlarında değil Türkiye
boyutlarında değil uluslararası bir faaliyete imza atıyor.
Elazığ Bakü Kültür ve Sanat Buluşması çok yoğun
faaliyetlerle geçecek. Bu faaliyetlerin her biri
gelenekselleşip devam edecek büyüklükte ve önemde
faaliyetler. Ama bunlardan en önemlisi şu anda açılışını
yaptığımız Şehitlik. Kafkas İslam Orduları’nda şehit düşen
hem Anadolulu hem Azerbaycanlı şehitlerimiz için ülkemizde
bugüne kadar şehitlerimizin hatırasını yâd edecek hiçbir
abide yoktu. Bu abideyi Elazığ dikiyor. İki Elazığlı şehidin
anısına bütün şehitlerimiz için bir abide bugün Anadolu
topraklarında yükseliyor. Mehmet Akif şehitler abidesi için
dörtlüğünde hatırlarsınız:
“Vatan için al kanlara bürünmüş yatan o erler
Şimdi gufrana bürünmüş ancak Fatiha bekler,”diyordu.
Bu abide buradan, bu sokaktan, bu parktan geçenler
vasıtasıyla onların ruhlarına hatıralarına gönderilecek
Fatihalara vesile olur inşallah. Mekânları eminiz cennettir.
Ben hepinizden Akif’in dediği gibi gufrana bürünmüş yatan o
erler için bir Fatiha istirham ediyorum. Ruhları şad olsun.
HADİ ÖNAL
Avrasya Yazarlar Birliği Başkanı Sayın Yakup Ömeroğlu’na
teşekkür ediyoruz. Konuşmalarını yapmak üzere Türk Edebiyatı
Vakfı Başkanı Servet Kabaklı Beyefendi’yi mikrofona davet
ediyorum.
SERVET KABAKLI
Sayın valim, Sayın Milletvekilim, Değerli Belediye Başkanım,
Sayın Rektörüm, Azerbaycan Medeniyet ve Turizm
Nazırlığı’nın Değerli Temsilcileri, Evet, Türk dünyasının
büyük yazarı bu yıl Türk dünyasında Yılın Edebiyat Adamı ama
zaten gönlümüzde her zaman için yaşayan en büyük
edebiyatçımız olan Sayın Anar Rızayev. Değerli Avrasya
Yazarlar Birliği Başkanımız, değerli Sanatçılarımız,
Azerbaycan’dan ve Türkiye’den gelen değerli sanatçılarımız,
Elaziz’imize hoş geldiniz, şeref verdiniz. Evet, bir mutlu
vesiledir. Kafkas İslam Ordusu’nun Azerbaycan’a yardıma
gidişi bir başka destandır. Sadece Azerbaycan değil bütün
Dağıstan ve Kafkas halklarının kurtarmak üzere Enver Paşanın
kardeşi Nuri Paşa komutasında Tebriz’den başlayıp işte
Gence’ye uzanan yolculuk sırasında binlerce on binlerce
Azerbaycan Türkünün Ermeni komitacılar tarafından katliama
uğratıldığı soykırıma uğratıldığı görülmüştür. Sadece
Bakü’ye girildiğinde Azerbaycan Türklüğünün şehit sayısı 28
bindir. 1300’de Kafkas İslam Ordusu şehidi, Bakü’nün
sinesine bağrına konulmuştur, bağrına basılmıştır. Dönüp
bakıyoruz hemen 1920’ye Kızılordu’nun tekrar işgali bu defa
137 bin şehit… Sovyet döneminde gadre uğratılan kurşuna
dizilen ziyalıları saymakla bitmez. Ve geliyoruz. 1990 20
Yanvar yani 20 Ocak… Bakü’de sadece ve sadece önce Dağlık
Karabağ’ın kadim Türk toprağı olan Dağlık Karabağ’ın Ermeni
çeteleri tarafından Sovyet destekli olarak ele geçirilmesi
ve kontrol edilmesine karşı milli bir direniş başlatan
Azerbaycan Türklüğünün yiğit evlatlarının, yiğit oğullarının
bu işi evet, Kazakistan’da 1986’da başlamıştır hürriyet
ateşi… İşte ilk defa orada yakılmıştır, bir başka Türk
ülkesinde ama Azerbaycan’da şahikasına çıkmıştır. Azatlık
Meydanı mitingleri, Azatlık Meydanındaki gösteriler ve 20
Ocak’ta Azerbaycan Türklüğü üstüne sürülen Sovyet tankları
Bakü’de binlerce şehit vermişiz. Resmi rakamlar, 137 şehit
olduğunu söyler. Evet, 1992 Dağlık Karabağ’ın Hocalı’sı
Hocalı şehri haritadan silinmiştir. Gene Sovyet destekli,
Rus destekli Ermeni komitacıları tarafından. Hamile
kadınların karnı yarılmıştır. Uzuvlar kesilmiştir. Binlerce
kardeşimiz orda şehit edilmiştir. 800 civarında yaralı 9
yaşındaki çocukların kafası kesilerek futbol oynanmıştır,
Ermeni komitacıları tarafından. Hocalı’yı mahveden,
Hocalı’yı yok eden Ermeni çetelerinin başındaki adam daha
sonra Ermenistan’nın güya seçilmiş ilk cumhurbaşkanı
makamına oturmuştur. Robert Koçaryan… Şöyle bir düşünürsek
1920’den 1992’ye kadar100 binlerce şehit vermiştir
Azerbaycan Türklüğü ve Kafkas İslam Ordusu. Evet,
Azerbaycanlı kardeşleriyle kucaklaşarak bir destan
yazmıştır. Evet, Azerbaycan’da çok destan yazılmıştır. İşte
Kafkas İslam Ordusu’nun Azerbaycan topraklarında
görülmesiyle “Laleler” şarkısı. Hepinizin dinlediği o
bildiğiniz Laleler, hani; “yazın evvelinde Gence çölünde/
bir konak gelesen gözel laleler”, diye başlayan. O nedir
bilir misiniz? İşgal altındaki topraklardan bir yiğit
sanatkâr çıkmış lale ile remz etmiştir. Yani Allah’ın
remziyle sembolleştirmiştir, Kafkas İslam Ordusunu...
Kafalarındaki fes ve üzerindeki püskülle… İşte Gence
Ovası’na bütün Azerbaycan topraklarına yayılan “Laleler”
Kafkas İslam Ordusunun askerleridir. Hoş geldiniz diyor,
gelin diyor. Alkışlıyor ve yalvarıyor her yerde sevinçle
karşılandığı gibi evet, 1914’te Osmanlı’nın I. Cihan
Harbi’ne iştiraki dolayısıyla,büyük Azerbaycan şairi Ahmet
Cevat, “Çırpınırdın Karadeniz, Bakıp Türk’ün bayrağına”diye
başlayan o muhteşem şiiri yazıyor, heyecanla… Daha sonra
bunu bir başka büyük Azerbaycanlı bestekâr, besteliyor. Ne
zamanKafkas İslam Ordusu, Azerbaycan topraklarına girdiği
vakit besteliyor. Ama biliniz ki 1937’de kurşuna dizilen
Türkçülük ve Turancılık suçlamasıyla kurşuna dizilen Ahmet
Cevatda sürgünlerde perişan olan büyük bestekârı da belki
1920’den sonra Azerbaycan halkı için bestelenen “Çırpınırdın
Karadeniz” şarkısını, bu marşı asla dinleyemediler; çünkü
yasaktı. Nice ki Ahmet Cevat’ın 100. doğum yılı
kutlamalarında Bakü’de, “Çırpınırdın Karadeniz, bakıp
Türk’ün bayrağına” diye başladılar,yeniden haykırmaya,
yeniden söylemeye.
Şimdi dünya sağır, dünya hür dünya diyoruz. Zavallı! Dünya,
vahşi batı emperyalist dünya Dağlık Karabağ’da Hocalı’da,
Ağdam’da diğer bütün şehirlerimizde yaşanan o katliamları
asla ve kata görmediler. Üç maymunu oynadılar ama oraya da
Türkiye’den bir ses yükseldi. Türkiye’den dendi ki affınıza
sığınıyorum. Türkiye’den yiğit bir ses çıktı. Şu anda
Azerbaycan’da kardeşlerimizin de heyecanla söyledikleri,
okudukları o muhteşem şiiri yazdı. Ben o şiirden iki beşlik
okuyup müsaadenizi isteyeceğim. Hepinizin kandili mübarek
olsun. Böyle güzel bir güne denk geldi. Biliniz ki Bu Elaziz
Belediye’sinin buraya açtığı Azerbaycan Parkındaki ‘Şehitler
Abidesi’ en az 200 milyon şehidimizin sadece Elazığ’dan
giden iki şehidimizin değil 200 milyon şehidimizin manevi
mezar taşıdır. Biraz önce Yakup Ömeroğlu çok güzel bir şey
yaptı. Allah razı olsun, teklif etti, Fatiha okundu.
Elazığlılar gelecekler,inşallah bu abideyi ziyaret edecek,
burada Fatihalar okuyacaklardır. Evet, Türkiye’den yükselen
yiğit ses, bütün çarpıklığı, Dünyanın zavallılığını ortaya
koyuyordu.
“Karabağ'da kan var kan, ağlıyor Azerbaycan
Karabağ'da karalar, bağlıyor Azerbaycan
Kanlar karı eritti, çağlıyor Azerbaycan
Vahşet bu, vahşet dünya, dön başını bak artık!
Ya Karabağ ya ölüm! Başka yolu yok artık!
Azerbaycan gözümdür, Karabağ da bebeği
Yani Azerbaycan'ın tam ortası, göbeği
Gözüme mi göz dikti bu Ermeni köpeği?
Bu köpek senin dünya! Kapımızdan çek artık!
Ya Karabağ ya ölüm! Başka yolu yok artık!”
Allah razı olsun hepinizden. Teşekkür ediyorum.
HADİ ÖNAL
Türk Edebiyatı Vakfı Başkanı Sayın Servet Kabaklı’ya
teşekkür ediyorum. Evet, şimdi de Azerbaycan Yazarlar
Birliği Gençlik Şubesi Kâtibi ve aynı zamanda 525. Gazete’nin
Genel Yayın Yönetmeni Sayın Reşat Mecid’i konuşmalarını
yapmak üzere mikrofona davet ediyorum.
REŞAT MECİD
Çok sağ olun teşekkür ediyorum. Hepinizi selamlıyorum ben
şahsen ikinci defadır ki Elazığ’da oluyorum. Burada,
Elazığ’daki insanların çok duygusal ve güzel insanlar
olduklarını biliyorum. Elazığ’da yaşayan insanlar
Azerbaycan’la, Azerbaycan kültürüyle, edebiyatına çok büyük
ilgi ve alaka gösteriyorlar. Biz de bu şehri çok seviyoruz.
Elazığ’da yapılan her faaliyete özellikle kar, soğuk demeden
yüksek seviyede heyetlerle katılmaya özen gösteriyoruz.
Elazığlı dostlarımızın muhabbetiyle sevgisiyle ısınıyoruz.
Bugün yine çok önemli bir faaliyete katıldık. Hem
“Azerbaycan Parkı”nın açılışı hem de şehitlerin anısına bu
abidenin açılışı; aynı zamanda da kitap tanıtımları ve yine
Azerbaycan’ın halk yazıcısı Türk Dünyasının edebiyat
insanı“Anar Muallime” fahri doktora verilmesi merasimi,
bütün bu faaliyetler bizim hayatımızda unutulmaz hatıralar
olarak kalacaktır. Bu önemli toplantıyı tertip edenlere
bütün Elazığlılara büyük minnettarlığımı büyük
teşekkürlerimi bildiriyorum. Çok sağ olun.
HADİ ÖNAL
Reşat Mecid Bey’e teşekkür ediyoruz. Şimdi de
Azerbaycan Medeniyet ve Turizm Nazırlığı Basın Yayın ve
Tanıtım Şubesi Müdürü Vagıf Behmenli’yi
konuşmalarını yapmak üzere mikrofona arz ediyorum.
VAGIF BEHMENLİ
Aziz dostlar hepinizi hürmetle selamlıyorum.
Ben bugün hayatımın ve ömrümün en hoşbaht anlarımdan birini
yaşıyorum. Bugün çok mukaddes bir gündür. Benim vatanım olan
Azerbaycan için Elazığ toprağında bir büyük park bir
açılıyor. Biliyorum ki insanlar bu parkı her zaman ziyaret
edecekler ve Azerbaycan adıyla gurur duyacaklar. Ben öyle
biliyorum ki her bir halkın tarihi onun azatlık uğrunda
apardığı mubarizenin tarihidir. Azerbaycan Tarihin en kadim
zamanlardan beri büyük mubarizeler apararak bugün öz
azatlığına kavuşmuş bir halktır ve bu halkın bütün
mübarizelerinde bizim kardeş Türk halkı Azerbaycan halkının
yanında olmuştur. Bu azatlık mubarizesinde her zaman
Türkiye’nin büyük desteği, büyük emeği olmuştur. Tarihi
kaynaklar aynı zamanda biz bunun şahididir. Allah’a binlerce
şükürler olsun ki bugün Azerbaycan ve Türkiye arasındaki bu
sıcaklık bu yakınlık yani aradan serhatlar kalkmış gibi
halklarımız birbirine kavuşmuş gibi görünür ve bizi oldukça
hoşbaht ediyor. Burada Almas Yıldırım adına bir büyük
sokağın açılışına ben de iştirak eylemişem. Elazığ’da
‘Bahtiyar Vahapzade’ adına bir sokağın açılışı yapıldı. Aynı
zamanda Almas Yıldırım’ın 100. doğum yılı görkemli
faaliyetlerle gerçekleşti. Bütün faaliyetler, Azerbaycan
halkına Azerbaycan insanına gösterilen büyük sevginin ve
razılığın numunesiydi. Bu yapılan işleri biz büyük
minnettarlıkla hatırlıyoruz. Hakikaten bu havanın soğuduğu,
karın yağdığı bir vakitte Azerbaycan için düzenlenen bu
törenlere çok değerli insanlar geldiler. Ben Azerbaycan
Medeniyet ve Turizm Nazırı Ebulfeyz Garayev adına, bütün
ziyalılarımız adına, sanat camiası adına Elazığ Valiliğine
aynı zamanda Elazığ Belediyesi’ne bu işte büyük zahmetler
çeken eziyeti olan her bir kişiye derin minnettarlığımı
bildiriyorum. Ve sözümün sonunda bir meseleyi vurgulamak
istiyorum ki bütün bunların hepsi bu mübarizeler davamlıdır;
yani eğer bugün bu parka Azerbaycan adı konuluyorsa
Azerbaycan parkında şehitler abidesi ucaldılıyorsa bu
demektir ki toprağ uğrunda vatan uğrunda hiç bir insan
ölmüyor. Diri kalıyor. Bugün burada varolmamızın sebebi de
bizim diriliğimiz sayesindedir.
AZADLIQ MISRALARI
Orman qalın, ahu azad –
nə
bilirsən
nə
vaxt keçər
könlün pusqu quran yerdən?..
Budur yolun! Murada çat! –
Barmağını üzmə
naçar
tətik
hazır duran yerdən.
Həqiqətin
rəngi
aldır,
can nədir
ki?..bir qaşıq qan –
qismət...
tanrı verən
yerdən.
Dəyanətin
dili laldır –
zənn
etmə
ki, üzülməz
can
qul zənciri
qıran yerdən!
Bir xəlbirdi
əcəl
başda –
heç demə
ki, sinən
dammaz
göz yaşların girən
yerdən...
Qayda budu
əzəl
başdan –
Allah gələ
qaldırammaz
fələk
səni
sərən
yerdən.
Hürr yaşanan an ömürdü –
qarğalar da ikrah edər
ömür uzun sürən
yerdən.
Ya can verib can taparsan
ya yanıqlı bir ah edər,
şəhid
qalxar Quran yerdən...
Mesme Hanım’ın atası, Allah ona rahmet eylesin... Aslan Bey,
20 Yanvar gecesi köprüden geçerken tankın altında kalmış,
daha doğrusu köprüden geçen tankın önüne çıktığında şehit
olmuştur. Onun mezarı Bakü’de bizim Şehitler
Hıyabanı’ndadır. Aslan Bey’in üç kızı öksüz kalmıştı. O
kızlardan birisi de Mesme Hanım’dır. Mesme Hanım, şimdi
buradadır. Mesme Hanım’ın Atası Aslan Bey, Azerbaycan’ın
şehit oğludur. Ve bizim en uca zirvede Şehitler Hıyabanı’nda
uyuyor. Ben istiyorum ki bir defa daha şehitlerimizin ruhu
karşısında baş eğelim ve Mesme Hanım’a söz verelim.
Genç sanatçımız, şehit evladı Mesme Ağaverdiyevaya
Hanım’a ithaf ettiğim “Bir Cavan Atam Vardı”, adlı şiirimi
kendisi okusun.
MESME AĞAVERDİYEVA
Teşekkür ediyorum. Vagıf Muallimin ifade ettiği gibi benim
Aslan atam 1990 yılında 20 Yanvar hadiselerinde şehit
olmuştu. O vakit biz çok küçük idik. Ben 11 yaşındaydım,
büyük bacım Afak13 yaşında, balaca bacım Şebnem ise 8
yaşındaydı. Üstünden 22 yıl geçti; ama inanın ki şimdiye
kadar o gülle sesleri insan haykırışları hala
kulağımızdadır. Ve ben bugün bu şiiri Vagıf muallimin bizim
aile için benim için yazdığı bu şiiri karabağ uğrunda
dövüşlerde helak olan yüzlerle, binlerle şehidin evlatları,
atadan yetim kalmış evlatları adına okumak istiyorum.
Bir Cavan Atam vardı...
Möhtac deyildim ya da
Əlimdən
tutan vardı,
Bu qocaman dünyada
Bir cavan atam vardı...
Bir canda üç can idik
Bir idik atamla biz.
Üç bacı üç şam idik,
O idi pərvanəmiz.
Elə
ki, işdən
döndü
Evdə
bayram olardı.
Çırağı qəfil
söndü...
Bir cavan atam vardı!
Ata deyirəm
sizə,
Ürəyi
qızıl atam.
Gəldi
mi yaman gözə
Atam, ay yazıq atam!
Qara Yanvar gecəsi
Cəllad
qan içən
yerdə,
Parçalandı sinəsi
Körpünü keçən
yerdə!
Qara Yanvar gecəsi...
Oğullar hara getdi?
Kimlər
öldü, kim qaldı?
Anamın yarı getdi,
Üç bacı yetim qaldı!..
İndi hardan tapım, ah
İgid Aslan atamı?
Necə
sevirdim, Allah,
Şəhid
olan atamı!
Mən
atamı sevirdim...
Siz ey, zalım adamlar,
Ey kürsü hərisləri!
Görəsən
tanıyan var
Mənim
qədər
sizləri?
Ey kürsü hərisləri!
Siz lakeyi, köləni,
Siz qulu sevirdiniz,
Ölkəni
viran qoyan
Bir yolu sevirdiniz/Mən
atamı sevirdim.
İştahın sərhəddi
yox,
Cahanı sevirdiniz,
Zalımlığın həddi
yox
Al qanı sevirdiniz.
Din-imanı, cəddi
yox,
Satanı sevirdiniz,
Alanı sevirdiniz,
Mən
atamı sevirdim...
Mən
atamı, sevirdim
Atam necə
oldu bəs?
– Allah’ın naxşı atam,
Peyğəmbər
tək
müqəddəs,
Mələkdən
yaxşı atam...
Nə
olar, nə
olar yetim olanda,
Allah’dan yaxşı iş görün deyirəm.
Taqətim,
tavanım qalmayıb canda
Siz mənə
atamı verin deyirəm.
Mənə
atamı verin/atamı istəyirəm!
Hər
kölgə
adam olmaz,
Yetim qız yatan olmaz...
Daş dönüb adam olar,
Hayıf ki, atam olmaz!
Mənə
atamı verin, atamı istəyirəm!
Teşekkür ediyorum herkese. Benim bir arzum var, inşallah çok
yakın bir günlerde bu doğma Elazığ toprağında bütün şehit
evlatlarıyla bir yerde, sizinle bir yerde Azerbaycan’ın
galebe gününü geydeyleyeceyik.
Çok sağolun.
HADİ ÖNAL
Vagıf Bey’e ve Mesme Hanım’a çok teşekkür ediyoruz.
Fırat Üniversitesi RektörüProf. Dr. A. Feyzi Bingöl’ü
konuşmalarını yapmak üzere mikrofona davet ediyorum.
Prof. Dr. A. FEYZİ BİNGÖL
Sayın Valim, Sayın Vekilim, Sayın Belediye Başkanım,
Azerbaycan yazarlar Birliği Başkanı Anar Bey, Azerbaycan
Medeniyet Nazırlığının Değerli Temsilcileri, Değerli
Misafirler,
Ben bu soğuk havada konuşmamı kısa tutacağım.
Kültür ve sanat dünyamızın çok değerli mensupları, Elazığ
büyük bir buluşmaya daha ev sahipliği yapmaktadır.
Bağımsızlıklarını kazanmalarının 20.yılında Azerbaycanlı
dostlarımızla Elazığ’da birlikte olmanın mutluluğunu
yaşıyoruz. Fırat Üniversitesi olarak Azerbaycan’daki
üniversiteler ile yakın ilişki içerisindeyiz. Birçok
bilimsel projeyi birlikte yürütüyoruz. Azerbaycan’dan lisans
ve lisansüstü eğitim almak üzere Üniversitemizde çok sayıda
öğrenci bulunmaktadır. Bu öğrencilerimize Azerbaycan’ın
önemli günleri ile ilgili program yapmalarına katkı verip
destekliyoruz. Bilimsel ve kültürel ilişkilerimizi daha
artırarak devam ettireceğimizi ümit ediyorum. Valiliğimizin
önderliğinde yapılan bu faaliyete diğer kurumlarımız ile
birlikte Üniversitemiz de elinden gelen desteği sonuna kadar
vermiştir. Üniversitemiz Senatosu Azerbaycan Yazarlar
Birliği Başkanı Anar Rızayev’e “Fahri Doktora” unvanı
vermeyi uygun bulmuştur. Bu unvan bu akşam kendilerine
takdim edilecektir. Azerbaycan’dan gelen heyete hoş geldiniz
diyor, yapılan bu faaliyetin iki ülke arasındaki
birlikteliğe birçok yönden katkı sağlamasını ve hayırlı
olmasını diliyorum.
HADİ ÖNAL
Fırat Üniversitesi RektörüProf. Dr. A. Feyzi Bingöl’e
teşekkür ediyoruz. Şimdi de Azerbaycan Halk Yazarı ve aynı
zamanda Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkanı Anar Rızayev’i
konuşmalarını yapmak üzere mikrofona davet ediyorum.
ANAR RIZAYEV
Sayın vali, Sayın Belediye Başkanı, Sayın Milletvekili,
Sayın Rektör, aziz dostlar,
Azerbaycan ve Türkiye daima bir yerde olmuşlar. Sevinçli
günlerde de kederli günlerde de… Ve Türkiye’nin incisi olan,
Türkiye’nin en güzel köşelerinden birisi olan Elazığ’da bu
sevinç ve bazen kederli günlerde Azerbaycan ile bir
yerdedir. Sevinçli günlerimiz “Hazar Şiir Akşamları”dır.
Güzel şiirler seslenir. Kederli, sorunlu günlerimiz
şehitlerimizi hatırladığımız günlerdir. Dünyanın bize karşı
çıkardığı problemleri çözdüğümüz günlerdir. 5 yıl bundan
önce Fransız Parlamentosu aleyhte bir karar çıkardığında ona
itiraz edenlerden biri bizim Azerbaycan Yazarlar Birliği
oldu. Beyanat verdik, Fransız Büyükelçiliği’ne ilettik. Ve
indi senato bu kararı tasdik edende yine Azerbaycan Yazarlar
Birliği beyanat verdi. Ve gazetelerde neşrolundu. Biz
Türkiye’ye bir de ona göre minnettarız ki en çetin günlerde
Azerbaycan’ın yanında yer almıştır. Ve Azerbaycan da
Türkiye’nin bütün ağır acılarını yaşıyor. Azerbaycan
halkının bir kısmı bir hissesi Çanakkale’de Türk toprağının
bir hissesi oldu. Türk halkının bir hissesi 1918’de
Azerbaycan’ı hilas eyleyerek şehit olup Azerbaycan
topraklarında ebedi kaldılar. Ve bundan 22 yıl önce Kanlı
Yanvar’da da Türkiye bizim yanımızdaydı. Bugün Elazığ’da
Azerbaycan’ın nişanelari çoktur. Hazar Gölü ki o adın
verilmesinde bizim büyük şairimiz uzun zaman Elazığ’da
yaşamış Almas Yıldırım’ın teklifiyle Atatürk tarafından
verilmiştir. Bizim de Hazar Denizi’miz var. Bugün burada
Azerbaycan Parkı açılıyor. Bizim büyük şairimiz Bahtiyar
Vahapzade’nin adına sokak var. Almas Yıldırım’ın adına sokak
var. Ve bugün burada şehitlerin abidesi ucalır. Bu abide hem
Azerbaycan hem de Türk şehitlerine ait bir abidedir. Bu
abideyi yaratanlara onu burada kurulmasını temin edenlere
ben bütün Azerbaycan halkı adına bir daha teşekkürlerimi
bildirmek istiyorum. İçten minnettarlığımı bildirmek
istiyorum. Ve biz Elazığ’ı seviyor isek şimdi bu sevgi daha
da artmıştır.
Aziz güzel Elazığ
Seni görmeyenlere ne yazık,ne yazık!
Sağ olun.
HADİ ÖNAL
Azerbaycan Halk Yazarı ve Azerbaycan Yazarlar Birliği
Başkanı Anar Bey’e
teşekkür ediyoruz. Evet, parkın ve bu abidenin yapılmasında
çok büyük emeği olan Elazığ Belediye Başkanımız Sayın
Süleyman Selmanoğlu’nu konuşmalarını
yapmak üzere arz ediyorum.
M. SÜLEYMAN SELMANOĞLU
Sayın Valim, Sayın Milletvekilim, Sayın Rektörüm, Sayın
Emniyet Müdürüm, Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkanı Sayın
Anar, Azerbaycan Medeniyet Nazırlığının değerli
Temsilcileri, çok değerli hemşerilerim, Değerli Basın
Mensupları sizleri sevgiyle saygıyla selamlıyorum.
Son yıllarda gerçekleştirilen karşılıklı etkinliklerle
Elazığ’ımız kültür ve medeniyetlerin başkenti haline geldi.
Burada ezelden ebede kardeş iki bayrak tek millet olarak
gördüğümüz dost ve kardeş ülkelerin buluşmasını yaşıyoruz.
“Elazığ Bakü Kültür ve Sanat Buluşması” kapsamında Belediye
Meclisi’mizde alınan kararla Cumhuriyet mahallesinde
düzenlediğimiz Azerbaycan Parkı ve Azerbaycan Şehitler
Abidesi’nin açılışını hep birlikte gerçekleştiriyoruz.
Elazığ 19 yıldan beri düzenlediğimiz Hazar Şiir Akşamlarıyla
sadece şiirin değil Türk dünyasında kültürün ortak tarihin
ortak mirasın ve gelecekteki ortak ittifakların da başkenti
konumundadır. Milli ve manevi değerlere karşı duyarlılığı
ile her zaman adından söz ettiren Elazığ, düzenlediği
kültürel etkinliklerle de her zaman farkındalık yaratmasını
bilmiş ve bu alanda önder şehir olmayı başarmıştır.
Geçmişten getirdiği milli hasletleri koruyarak gelecek
kuşaklara aktarma konusunda hassas olan ilimiz yaşayan
değerlere karşı da vefa borcunu ödeme alicenaplığını
göstermesini bilmiştir. Geçmişten gelen mirası gelecek
nesillere taşıma adına düzenlediğimiz kültür ve sanat
etkinliklerine bir yenisini daha kazandırmanın mutluluğunu
yaşıyoruz. “Elazığ Bakü Kültür ve sanat Buluşması”
kapsamında şehrimize gelen Azerbaycan heyetini aziz
şehrimizde misafir etmenin mutluluğunu yaşıyoruz. Dünyayı
etkileyen ve Türk dünyasının en büyük yazarı ünvanını merhum
Cengiz Aytmatov’un, Kazakistan’ın Akmola şehrinin, ünlü şair
elmas Yıldırım’ın, Bahtiyar Vahapzade’nin adını taşıyan park
cadde ve sokaklarımızın ardından bugünde Azerbaycan ismini
verdiğimiz parkın ve Şehitler Abidesinin açılışlarının
hayırlı olmasını diliyorum. Hazar Şiir Akşamları’na katılan
Azerbaycanlı şairler ilimizden övgüyle söz ettiler. Bizler
her zaman Azerbaycan’ı kardeş bir ülke olarak gördük.
Kültürümüz, tarihimiz, dilimiz, dinimiz birdir. Örf adet ve
ananelerimiz birdir. Bu duygu ve düşüncelerle kıymetli
misafirlerimize tekrar hoş geldiniz diyor parkımızın hayırlı
olmasını diliyorum.
HADİ ÖNAL
Sayın Başkanımıza çok teşekkür ediyoruz.
Değerli konuklar konuşmalar burada tamamlanmıştır.
Elazığ Belediyesi Mehter Takımının konserini de izledikten
sonra Azerbaycan Parkı ve Azerbaycan Şehitler Abidesi’nin
açılışı gerçekleştirilecektir.
CEFER CABBARLI HAYATI, SANATI VE MÜCADELESİ
Azerbaycan’ın bağımsızlığının 20. yılı münasebetiyle
düzenlediğimiz “Elazığ-Bakü Kültür ve Sanat
Buluşması’nınmerakla
beklenen ikinci etkinliği olan “Cefer Cabbarlı
Hayatı, Sanatı ve Mücadelesi” programı3 Şubat Cuma günü
saat: 14.00’te Fırat RTV toplantı salonunda
gerçekleşti.
Programa; Elazığ Kültür ve Turizm Müdürü Tahsin Öztürk,
Azerbaycan Medeniyet ve Turizm Nazırlığı Basın Yayın ve
Tanıtım Şubesi Müdürü Vagif Behmenli, Azerbaycan Medeniyet
ve Turizm Nazırlığı Basın Yayın ve Haberleşme Dairesi
Başdanışmanı Aslan Caferov, Azerbaycan Yazarlar Birliği
Gençlik Şubesi Kâtibi, “525. Gazete” Genel Yayın
Yönetmeni Reşad Mecid,
Azer Elmas,
Hacıağa Almaszâde, Doç. Dr. Asif Rüstemli, Şahid Habibullah,
Cefer Cabbarlı Müzesi Müdürü Kamer Bağırova, Şair Ejder Ol,
Mesme Ağaverdiyeva, Medeniyet Gazetesi Muhabiri Terane
Memmedova, Türk Edebiyatı Vakfı Başkanı Servet Kabaklı,
Avrasya Yazarlar Birliği Başkanı Yakup Ömeroğlu,
Devlet Sanatçısı Mustafa Turan,
Şair İmdat Avşar, Gazateci-Yazar, Mevlüt Uluğtekin Yılmaz,
Dr. Mehmet Özbek, Esat Kabaklı, Şinasi Pala, Abdullah
Gurbani,
Adnan Çilesiz, Hasan Öztürk, Turgay Coşkun, Zülfü Demirtaş,
Burak Çakır, Müzik arşivcisi
Rıfat Kaya,
Bedrettin Keleştimur, Hadi Önal, Şükrü Kacar, Dr. M. Naci
Onur, R. Mithat Yılmaz, Mehmet Şükrü Baş, Muhlis Tunç, Ahmet
Demir, Hüseyin Poyraz, İlhami Bulut, Mahir Gürbüz, Tuncer
Sönmez, Murat Bilgin, M. Faik Güngör, Fethi Ahmet Harmanşah,
Özer Yıldırım, Muammer Aksoy, Mehmet Dursun Aksoy, Günerkan
Aydoğmuş, Zekeriyya Bican ve Nusret Özgen’in de
hazır bulundukları oldukça
kalabalık bir davetli topluluğu katılmıştı.
Azerbaycan’ın kıymetli bilim insanı Doç. Dr. Asif
Rustemli’nin yazdığı, Yrd. Doç. Dr. Süleyman Kaan Yalçın
tarafından Türkiye Türkçesine aktarılarak Manas
Yayıncılık tarafından yayınlanan “Cefer Cabbarlı
Hayatı, Sanatı ve Mücadelesi” adlı bu kıymetli eserin
tanıtım toplantısı bilim, kültür ve sanat camiasını bir
araya getirdi.
Sovyetler Birliği döneminde SSCB’nin baskıcı tutumunun,
başka milletlere ve özellikle Türklere tahammülsüzlüğünün
had safhada olduğu bir dönemde, Repressiya olarak
adlandırılan yıllarda, çok büyük kıyım ve kırımlar
yaşanmıştır. Bu kırım ve kıyımların yaşandığı coğrafyalardan
biri de Azerbaycan’dır. Azerbaycan’ı vatanlaştırma, ona
bağımsızlığını kazandırma çabaları tarihî süreç içerisinde
ibret dolu mücadelelere sahne olmuştur. Bu mücadele
evrelerinden birini de Azerbaycan’ın ünlü tiyatro yazarı
Cefer Cabbarlı’nın etrafında teşekkül eden direniş ve
diriliş mücadelesi oluşturmaktadır. Azerbaycan’ın 20.
bağımsızlık yılına bir hatıra olarak hazırlanan bu eserde,
35 yıllık kısa ömründe Azerbaycan’ın bağımsızlık
sembollerinden biri olmayı başaran yazar, şair ve oyuncu
Cefer Cabbarlı’nın hayatı, edebi kişiliği, eserleri, dönemin
basın ve yayın hayatına hizmetleri ve bu uğurda yaşadığı
zorluklar ile baskılar konu edilmiştir. Ayrıca bu eserde
Azerbaycan’da edebi anlamda milliyetçi çizginin temsilcisi,
istiklal mücadelesinin sesi; vatan, bayrak ve özgürlük
kavramlarının bedii şekillendiricisi konumundaki Cefer
Cabbarlı’nın tanıtılmasının ötesinde Azerbaycan’ın
bağımsızlık mücadelesinin tarihsel süreçleri ve geçirdiği
aşamalar ile o dönemdeki siyasi ve sosyo-kültürel atmosfer
de ortaya konulmaya çalışılmıştır. Türkoloji ve Türk Dünyası
açısından büyük önem arz eden bu eser, bir başka yönüyle de
tarihî süreç içerisinde birçok konuda kader ortaklığı yapmış
olan kardeş iki devlet, Azerbaycan ve Türkiye Cumhuriyeti
Devletleri, arasındaki sosyal, edebî, siyasî ve kültürel
bağları güçlendirecek bir köprü vazifesi de görmektedir.
Oturum başkanlığını
Dr. Ahmet Tevfik Ozan ve Reşat Mecid’in yaptığı program,
sanat ve sanatçıya verdiği değerle Türk milletinin gönlünde
taht kuran, Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal
Atatürk ve ebediyete intikal eden şehitlerimiz için bir
dakikalık saygı duruşu ve ardından okunan İstiklâl Marşı ile
başladı.
Programın açılış konuşması Manas Yayıncılık adına
Bedrettin Keleştimur tarafından yapıldı. Açılış konuşmasının
hemen ardından 14-17 Eylül 2010 tarihlerinde Azerbaycan’ın
başkenti Bakü’de gerçekleştirilen “Elazığ
Çelengi”
belgeseli izlendi.
Bu anlamlı toplantıda
“Elazığ
Çelengi” ve
“Cefer Cabbarlı Hayatı, Sanatı ve Mücadelesi”adlı
eserlerikültür
dünyamıza kazandıran Azerbaycan’ın yetiştirdiği kıymetli
bilim adamı
Doç. Dr. Asif Rustemli, Cefer Cabbarlı’nın yazı hayatını ve
eserlerini dikkat çeken
yönleriyle anlattı.
Ardından da Tar’da Sahib Paşazâde, Keman’da Toğrul
Esadullayev, Nağara Sanatçısı Emin Cebrayılov eşliğinde
Hanendeler Almaz Orucova ile Ehtiram Hüseynov’un okudukları
Cefer Cabbarlı’ya ait birkaç güzel Azerbaycan mahnısıyla ile
şehrimizin güzel insanları selamlandı.
Toplantının ikinci konuşmacısı Azerbaycan Medeniyet ve
Turizm Nazırlığı Basın Yayın ve Tanıtım Şube Müdürü Vagıf
Behmenli’ydi. Konuşmasında kitabın önemini vurgulayan
Behmenli, sözü her iki ülkenin ortak evladı olan Elmas
Yıldırım’ı ve Elmas Yıldırım’ın Türkiye’ye gelmek zorunda
kaldığı o zor yılları anlattı.
Ardından sırasıyla
“Cefer Cabbarlı Hayatı, Sanatı ve Mücadelesi” adlı
eseri Türkiye Türkçesine aktaran Fırat Üniversitesi öğretim
üyesi Yrd. Doç. Dr. Süleyman Kaan Yalçın, Dr. Mehmet Özbek,
Prof. Dr. Ahmet Buran, Avrasya Yazarlar Birliği Başkanı
Yakup Ömeroğlu, şair Ejder Ol, Kamer Bağırova ve
Mesme Ağaverdiyeva
kürsüye davet edildi.
Programın son bölümünde Cefer Cabbarlı Müzesi Müdürü Kamer
Bağırova tarafından “Cefer Cabbarlı Hayatı, Sanatı ve
Mücadelesi”adlı eseri Türkiye Türkçesine aktaran Yrd.
Doç. Dr. Süleyman Kaan Yalçın’a, Fırat Üniversitesi Türk
Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ahmet Buran’a ve
Manas Yayıncılık Koordinatörü M. Şener Bulut’a Cefer
Cabbarlı Mükâfatı takdim edildi.
Elazığ Kültür ve Turizm Müdürü Tahsin Öztürk’ün
yaptığı değerlendirme konuşmasının ardından çekilen toplu
hatıra fotoğrafı ile bu güzel toplantı davetlilerin
alkışlarıyla sona erdi.
Dr. AHMET TEVFİK OZAN
Kıymetli konuklar,
Nuri Paşa’nın Kafkas İslam Ordusu ile dur dediği ve Bakü’nün
düşman işgalinden kurtarıldığı o zor günlerde Ahmet Cevat’ın
yazdığı bir şiir, bu gün bütün ruhaniyeti ile aramızda
bulunan şehitlerimizin huzurunda kulaklarımızda çınlıyor
“Şu karşıki duman çıkan bacadan
Sen gelmeden iniltiler çıkardı
Gecikseydin mazlumların feryadı
Yeri göğü kâinatı yıkardı”
Böyle güzel bir huzur ilahi ile söylenmiş bu mısraların
bugün tecessüm ettiğini görüyoruz. Evet, bugün saat
11.00’de Azerbaycan Parkı ve Azerbaycan Şehitleri Anıtı'nın
açılış töreni yapıldı. Bu törende o cismaniyet, şehitlerin
ruhaniyeti ile bugün, bu salonda bizlerle beraber.
Öncelikle Azerbaycan’dan ve İstanbul’dan, Ankara’dan,
Kayseri’den programımıza katılan bütün misafirlerimize ve
Elazığlı şair yazar ve sanatçılarımıza hoş geldiniz diyerek
toplantımızı başlatmak istiyorum.
Çok değerli misafirler,
Kültür ve Turizm Bakanlığı, Azerbaycan Medeniyet ve Turizm
Nazırlığı’nın himayelerinde; Elazığ Valiliği, Elazığ
Belediyesi, Fırat Üniversitesi, Elazığ Ticaret ve Sanayi
Odası, RTÜK Diyarbakır Bölge Müdürlüğü, Elazığ Kültür ve
Turizm Müdürlüğü, Türk Edebiyatı Vakfı, Azerbaycan Yazarlar
Birliği, Avrasya Yazarlar Birliği, Ankara Elazığ Kültür ve
Tanıtma Vakfı, Ankara-Elazığ Kültür Derneği, Elazığ Folklor
ve Turizm Derneği ile Manas Yayıncılık’ın birlikte
düzenlemiş oldukları,
Elazığ Bakü Kültür ve Sanat Buluşması çerçevesinde
düzenlenen “Kitap Tanıtım Toplantısına”, hoş geldiniz. Bugün
burada biri kardeş Azerbaycan’da “Ozan Yayıncılık”
diğeri Elazığ’da faaliyet gösteren “Manas Yayıncılık”
tarafından yayınlanan Elazığlı yaşayan 42 şairin şiirlerinin
toplandığı Doç. Dr. Asif Rustemli tarafından Azerbaycan
Türkçesine aktarılarak yayınlanan “Elazığ Çelengi” adlı
kitap ile Manas Yayıncılık tarafından yayınlanan “Cafer
Cabbarlı Hayatı, Sanatı ve Mücadelesi” adlı kitabın tanıtım
toplantısı yapılacaktır.
Bu toplantıyı, birlikte olmaktan bahtiyar olduğumuz
Azerbaycan Yazarlar Birliği Gençlik Şubesi Katibi ve aynı
zamanda “525. Gazete” Genel Yayın Yönetmeni Reşad Mecid ile
birlikte yöneteceğiz. Şimdi, programı birlikte yöneteceğimiz
Reşat Mecid’e sormak istiyorum: Efendim,
öncelikle Elâzığ’a vardığınız, Elâzığ’ın havasını teneffüs
ettiğiniz, sizin Elazığ hakkında hissiyatınızı öğrenmek
istiyoruz.
REŞAT MECİD
Teşekkür ederim Sayın Ahmet Tevfik Ozan. Aziz ve değerli
Elazığlılar Bizi Elazığ’da, Türkiye’de, Azerbaycan’da ve
bütün dünyada izleyen seyirciler hepinizi selamlıyorum ve
sizlere muhabbetlerimi sunuyorum. Elâzığ bizim için
Azerbaycan sanat adamları için çok doğma, aziz bir yerdir.
Ben ikinci defadır Elazığ’da oluyorum. İlk defa beş yıl önce
bizim Azerbaycanlı şair Elmas Yıldırım’ın 100. doğum yılı
törenlerine katılmıştık. Çok heyecanlı, mutlu anlar
yaşamıştık. Bu şehrin insanları saf, temiz insanlardır.
Edebiyata, kitaba, şiire, sanata dikkat gösteren
insanlardır. Bu insanlarla birlikte yaşadığımız hoş baht
anlarımızı heyecanla hatırlıyorum. Bugün de havanın soğuk ve
karlı olmasına bakmayarak Bakü’de de İstanbul’da da
yaşadığımız zorluklara bakmayarak bizim numayende heyeti
Azerbaycan’ın değerli sanat adamları, başta bizim Azerbaycan
Yazarlar Birliği’nin Başkanı Halk Yazarı Anar Muallim olmak
üzere Vagıf Behmenli, Ejder Ol bizim değer sanatçı
dostlarımız ile birlikte Elazığ’a geldik. Bu sabah
Azerbaycan Parkı ve Azerbaycan Şehitleri Anıtı'nın açılış
merasiminde heyecanlı dakikalar yaşadık. Daha sonra bu iki
günde Azerbaycan ile alakalı önemli faaliyetlere
katılacağız. Halk Yazarı Anar’a Fırat Üniversitesi
tarafından Fahri Doktora verilecek ve diğer toplantılara
katılacağız. Tabii ki Cefer Cabbarlı hakkında yayınlanan bu
kitabın Elazığ’da yayınlanması, ayrıca Elazığlı şairlerin
şiirlerinin yer aldığı Elâzığ Çelengi kitabının da Bakü’de
yayınlanması Bakü’nün ve Elâzığ’ın medeniyet sahasında
önemli merkezler olduğunu ortaya koyuyor. Bugün bu tedbiri
izleyenler dünyanın her yerinde bu muhabbetin parlak
ifadesini de göreceklerdir.
Dr. AHMET TEVFİK OZAN
Çok teşekkür ediyoruz. Sevgili misafirler “Elazığ Bakü
Kültür ve Sanat Buluşması’nın” bu safhasında Fırat RTV
stüdyolarında “Elazığ Çelengi” kitabı ile ilgili hazırlanan
bir sinevizyon izleyeceğiz.
Dr. AHMET TEVFİK OZAN
Sevgili izleyiciler,
2010 yılında Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de tanıtımı yapılan
“Elazığ Çelengi” kitabı ile ilgili hazırlanan sinevizyonu
izledik.
Şair:
“Açsam gözlerimi ben içindeyim
Kapatsam gözümü dünya içimde
Bu sır kahredecek garip başımı
Her şey bir şey ama başka biçimde “diyor.
Bugün bu salonu dolduran, televizyonları başında bizleri
izleyen sevgili izleyiciler ve Azerbaycan'da bizleri izleyen
sevgili izleyicilerin hissiyatına tercüman oluyoruz. Merhum
Azerbaycan Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev; “biz iki devlet bir
milletiz”, diyerek bu hissiyatı kültürün sanatın ve bir
noktada heveslerin arzuların bir olduğu noktasına işaret
etmiştir. Şimdi buraya çağıracağımız konuklar, hissiyatları
aynı olduğu için kısa konuşmalarla, okuyacakları şiirlerle
şairlerimiz bugüne renk katacaklar. Toplantının açılış
konuşmasını yapmak üzere Elazığlı gazeteci ve yazar
Bedrettin Keleştimur’u davet ediyorum.
BEDRETTİN KELEŞTİMUR
Azerbaycan'dan, Ankara'dan, İstanbul'dan gelen siz değerli
dostlar, gerçekten heyecanımı bağışlayın; çünkü burada çok
güzide bir sanatçı topluluğu var. Ben burada Manas
Yayıncılık’ı anlatacağım. Manas’ın felsefesinden sizlere
bahsetmek istiyorum. Altı yıl öncesine gidiyorum 4-6 Mayıs
2006 tarihi ilk açılışımızı ve o açılıştaki muhteşem geceyi
hiçbir zaman unutmayacağım. O gece de Elâzığ bugün olduğu
gibi o gün de bütün kurum ve kuruluşların temsilcileri
birlikte bizlerle birlikteydi. Omuz omuza vermiştik, bir
daha sizlerden güç alarak sözümü tekrarlamak istiyorum. Biz
Elazığ’ız. Biz dayanışmanın olduğu bir şehiriz. İlk
açılışımızda o dönem Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşarı
olan Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Prof. Dr. Mustafa İsen
Beyefendi, şair Ali Akbaş ve Türk dünyasının eserleriyle
kendisini alkışladığı Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkanı
Anar Bey aramızdaydılar. 12 eserin tanıtıldığı o muhteşem
geceyi sütunlarımızda yayınlamıştık. Bizim burada Manas
çatısını oluşturan arkadaşlarımızla birlikte bilimde,
kültürde, sanatta bir ilim, bir irfan ocağı olmaya ahdimiz
var, misakımız var. Kendimize, değerlerimize, insanımıza,
tarihimize, dilimize, kültürümüze, coğrafyamıza dost olmayı
o büyük coğrafyayı ecdat eserleriyle birlikte birlemeye,
derlemeye, toparlamaya, bir şuur hareketi oluşturmaya
yüreğimizi vermeye kararlılığımız olduğunu belirtmek
isterim. Manas Yayıncılık biraz iddialı konuşuyorum
belki de bir sosyal mühendislik kurumu, okulu olduğu gibi
bir enstitü gibi şehrin iç dinamiklerini harekete geçirerek
çok hızlı bir tempoyla bir çalışma dinamizmi oluşturmuştu.
Evet, sevgili dostlar, altı yıla 50 yeni eser sığdırmışız.
Dile kolay her eserin tanıtımı için didinmişiz, çırpınmışız.
Bugünkü gibi tanıtım toplantıları düzenleyerek belki de
Anadolu’da ilkleri yapmanın da heyecanını sizlerle
paylaşmışız. Her kitap bir eserdir. Her eser bir ömre bedel
deriz. O eserleri ve tanımladıkları dünyaları sizlere açmaya
çalışmışız.
Sevgili dinleyicilerim. O eserleri tasnif etmeyi düşündüm de
şehrin kendi kimliği kendi değerleriyle yola çıktığımızı
gördüğümün farkına vardım. Öncelikle yakın çevremizi
insanıyla, tarihiyle, kültürüyle, marifetiyle, efsaneleriyle
birlikte tanıma tanımlama arzusu… O arzuyu bir büyük coşku
haline dönüştürmek. Manas Yayıncılık bu şehre eserler
dizisi kazandırmış ve bundan sonra da kazandırmaya devam
edecektir. Çevreden merkeze doğru emin ve kararlı adımlarla
bir tatlı serüvenimiz var. Türk dünyasını kucaklayan büyük
projeler bizlere haz vermiş, hız vermiş, huzur vermiştir.
Bugünkü mutlu tablo gibi. Bu eserler arasında “Kurşunlanan
Türkoloji, Türk Budunlarının Ortak Atababaları,
Altay’daki Yüreğim Mağcan,Yıldırım Sesli Manasçı Aytmatov
ve bugün tanıtımlarını yapacağımız Elâzığ Çelengi ve
Cefer Cabbarlı Hayatı Sanatı ve Mücadelesi” her bir
eser bizleri kendi coğrafyamıza, kendi kültürümüze
taşımıştır.
Evet, sevgili Manas dostları, Manas Yayıncılık’ın
geçen altı yıl içerisindeki en önemli projesi hiç şüphesiz
sizlerin de takdir edeceği Doğumunun 100. Yılında Elmas
Yıldırım projesidir. Elâzığ ve Bakü’de gerçekleştirilen
programlar gerçekten bir vatan şairimizi anmamız için
bizlere en güzel fırsatları kazandırmıştır. Bugün burada
büyük bir zevkle ve huzur içerisinde belirtmek isterim ki
Elazığ’dan Manas Yayıncılık Koordinatörü Şener Bulut,
Bakü’den Ozan Neşriyat’ın Koordinatörü Doç. Dr. Asif
Rüstemli Beyefendi bir kültürel iş birliği anlayışı ile iki
önemli eseri kültür dünyamıza kazandırmanın heyecanını
bizlere yaşatmaktadırlar. Elazığlı 42 şairin şiirlerinden
oluşan bir güldeste Doç. Dr. Asif Rüstemli’nin o güzel
gayretleriyle, o engin hoşgörüsüyle Ozan Neşriyat
tarafından Bakü’de yayınlanacak ve Elazığ Çelengi
adlı bu eserin tanıtımı Elazığ’dan katılan bir heyetle
birlikte bir büyük edebi coşkuyla yine Bakü’de
gerçekleştirilecekti. Ne mutlu bizlere Ne mutlu Azerbaycan’a
ve Türkiye’ye… Şimdi Manas Yayıncılık Azerbaycan
edebiyatının çok önemli bir şahsiyeti olan Cefer Cabbarlı
hakkında “Cefer Cabbarlı Hayatı Sanatı ve Mücadelesi”
adlı yeni bir eseri daha yayınladı. Bu sımsıcak duyguların
birbirine aşina olduğu bu mekânda şu nezih topluluğun
huzurunda “Elâzığ Çelengi” ile “Cefer Cabbarlı
Hayatı Sanatı ve Mücadelesi” adlı bu kıymetli eserlerin
tanıtımları gerçekleşiyor. İnancımız bizlere bilgilen,
bilgili bilgi sahibi ol, özünü ve sözünü tanı demektedir.
Manas Yayıncılık olarak bu şehrin insanlarına elbette
hedeflerini gösterme azmimiz, gayretimiz olacaktır. Kendi
insanımıza şu soruyu yöneltiyoruz. Bir ülkede kişi başına
elektrik tüketimi o ülkenin ekonomik kalkınmışlığını
göstermektedir. Kişi başına kâğıt tüketimi o ülkenin
kültürel kalkınmışlığının ifadesidir. Bir büyük realiteye
vurgu yapmaktayız. Dünü ne kadar bilir ve tanımlarsak
yarınlara da o kadar sağlıklı bakabiliriz. Bugün burada bir
sivil hareketin, özde nasıl güzel ve örnek bir adım attığını
bir daha belirtmek istiyorum. Bizim bu duygumuz geleceğe
yönelik bir irade kullanmaktır, tarihi bir kültürü bir
kaderi ve kederi bir, idealleri bir büyük bir millet olmak.
Bilindiği gibi, bağımsızlıklarının 20. yılında Ankara’da,
Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’ün himayelerinde çok önemli
toplantılar gerçekleştirilmişti. Cumhurbaşkanımız, 20.
yüzyılın iki büyük dirilişe, “stratejik bir mucize”ye
şahitlik ettiğini belirtiyorlardı. Beni sabırla
dinlediğiniz için hepinize saygılarımı sunuyorum.
Dr. AHMET TEVFİK OZAN
Sevgili izleyiciler,
Bu toplantının yönetimini birlikte yaptığımız
Azerbaycan Yazarlar Birliği Gençlik Şubesi Kâtibi ve aynı
zamanda 525. GazeteGenel Yayın Yönetmeni Sayın Reşad
Mecid Bey, Doç. Dr. Asif Rüstemli’yi önce tanıtacak sonra da
kürsüye davet edecek.
REŞAD MECİD
Teşekkür ediyorum. Biraz önce hem sinevizyonu izledik hem de
hürmetli Bedrettin Keleştimur’un konuşmasını dinledik. Bu
konuşmalarda bir çok insanın ismi anıldı. Elazığlı
şairlerin şiirlerinin yer aldığı “Elazığ Çelengi”
kitabının Bakü’de çap olması ve bu münasebetle Bakü’de
düzenlenen toplantıya Elazığlı şairlerin katılmaları her
bakımdan önemli bir faaliyet olmuştur. Ben burada Şahit
Habibullah’ın ismini de anmak istiyorum. Bu faaaliyetin
yapılmasında hususen onun çok büyük emekleri olmuştur ve
yine bizim büyük şairimiz Almas Yıldırım’ın oğlu Azer Elmas
ve Almas Yıldırım’ın kardeşi oğlu Hacıağa Almaszade Elazığ
Bakü kültür münasebetlerinde çok büyük emekleri olan
insanlardır. Onların ismini de burada bilhassa anmak
istiyorum. Bu kitapların ortaya çıkmasında en büyük rol hiç
şüphesiz bizim hürmetli alimimiz Doç. Dr. Asif Rüstemli’dir.
Asif Muallim hem “Cefer Cabbarlı Hayatı Sanatı ve
Mücadelesi” adlı eseri yazmıştır. Yazmış olduğu bu kitap
Yrd. Doç. Dr. Süleyman Kaan Yalçın tarafından Türkiye
Türkçesine aktarıldı ve Elazığ’da Manas Neşriyat
tarafından çap oldu. Yine Bakü’de Ozan Neşriyat
tarafından çap olunan “Elazığ Çelengi” kitabını
hazırladı ve bu kitabın takdim yazısını yazdı. Asif Rüstemli
Azerbaycan’da tanınan edebiyat sahasındaki eleştirileriyle
bizim edebiyat dünyasında çok iyi bilinen bilim
insanımızdır. Ben memnuniyetle sözü kendisine vermek
istiyorum. Buyurun Asif Muallim.
Doç. Dr. ASİF RÜSTEMLİ
Benteşekkür ediyorum size. Önce bütün Elazığlıları, bütün
Türk dünyasını, bizi izleyen seyircilerin hepsini
selamlıyorum. Benim için bugünkü tedbirler silsilesi son
derece duygusal tedbirlerdi. Kalpten, yürekten gelen
hislerin duyguların çırpıntısıydı. Biz bugünleri önce ifade
ettiğimiz gibi Azerbaycan Parkı’nın açılışında Azerbaycan’ın
devlet müstakilliğine öz hayatını kurban vermiş iki
şehidimizin adına açılışını yaptığımız ‘Azerbaycan Şehitler
Abidesi’ ile büyük bir gurur duyduk. Bugün tanıtım
merasimleri yapılan bu kitaplar birbiriyle alakalı olan
kitaplardır. Bu kitapların her ikisininin de ben hesap
ediyorum ki Elazığ’ı Azerbaycan ile Azerbaycan’ı da Elâzığ
ile bağlayan gönül duyguları çok yüksek bir seviyededir. Ben
bu bakımdan istiyorum ki önce Elâzığ Çelengi kitabından söz
açayım. Adı şiirleri bu kitapta yer alan Elazığlı
dostlarımızı birçoğunu ben bu salonda görüyorum ve onların
hepsini selamlıyorum. Aynı zamanda geydediyorum ki 2008
yılında biz burada Hazar Şiir Akşamları’nda olduğumuzda
Manas Yayıncılık’ın Koordinatörü Şener Bulut Bey ile biz
görüştük, birlikte fikir mübadelesinde bulunduk ve bu
düşüncemiz 2010 yılında gerçekleşti. Bu çalışmamızda bizim
medeniyetimizin dostu edebiyatımızın yakın dostu Şahit
Habibullah’ın hizmetlerini ben burada hususi olarak
vurgulamak istiyorum. Biraz önce seyrettiğimiz film son
derece meraklıydı, güzel hazırlanmıştı. Hususi olarak
vurgulamak isterdim ki “Cefer Cabbarlı Hayatı Sanatı ve
Mücadelesi” kitabı bugün Elazığ’da Manas Neşriyat’ın
Manas Yayıncılık’ın Koordinatörü Şener Bulut Bey bize
takdim etti. Son derece güzel bir kitap, son derece mükemmel
bir şekilde Azerbaycan Türkçesinden Türkiye Türkçesine
aktarılmış bir kitap. Tabii ki burada büyük zahmetleri olan
genç Yrd. Doç. Dr. Sayın Süleyman Kaan Yalçın’ın adını
hususi olarak vurgulamak istiyorum. 2010 yılının o sıcak yaz
günlerinde bütün zahmetini, bütün istirahatini Süleyman Kaan
Yalçın Bey bu işe hasretmiş ve nihayet son derece güzel bir
kitap olmuştur. Burada ben çok hürmetli sayın Prof. Dr.
Ahmet Buran Bey’i selamlamak istiyorum. Çünkü bu kitaba son
derece meraklı bir sunuş yazmış, giriş yazmış ve kitap
hakkında çok müfessel bir malumat vermiştir. Gururla ifade
ediyorum ki Cefer Cabbarlı Türkiye ile bağlı konulara yer
vermiştir, Türkiye ile çok sıkı bağı olan, ilgili olan bir
sanat adamıdır, bir yazardır. Onun “Edirne Fethi,Trablus
Muharebesi, Bakü Muharebesi” adlı tiyatro
eserleri vaktiyle Azerbaycan’da tamaşaya konulmuş ve çok
büyük şöhret kazanmıştır. Aslında bu trilogya yani üç eserin
sonuncusu Bakü Muharebesi Nuri Paşa’ya hasr olunmuş bir
eserdir. Onu da ifade edeyim ki Nuri Paşa 29 yaşında general
19 yaşındaki Cefer Cabbarlı ile Bakü’de görüşmüş ve ona
hediyeler vermiştir. Bugün Cefer Cabbarlı’nın torunu Kamer
Hanım buradadır ve Kamer Hanım Cefer Cabbarlı Müzesi
temsilcisi olarak bu toplantıya iştirak etmiştir. Güman
ediyorum ki kendisi hem Cefer Cabbarlı Müzesi’nin ve Cefer
Cabbarlı Mükafat Komisyonu’nun çalışmalarıyla alakalı
tafsilatlı sizlere malumat verecektir. Dikkatinize göre
teşekkür ediyorum.
Dr. AHMET TEVFİK OZAN
Sevgili konuklar,
Elazığ-Bakü Kültür ve Sanat Buluşmasında “Azezbaycan Mugam”
heyetinden çok güzel bir eser dinledik. Su düşer bir
metrelik kayadan düşer, sesi o kadar gür olur ama
Azerbaycan'ın yalçın kayalarından gökleri delip çıkan
kayalarından düşen su ancak böyle olur. O yüzden İhtiram
Hüseyinov’a hasseten teşekkür ediyorum.
Şimdi söz ustası hem alaylı hem mektepli bir müzik adamına
görev düşüyor. Urfa’yı tarif ederken şehir ve şiir olarak
tarif ediyoruz. Sayın Dr. Mehmet Özbek bize Azerbaycan’dan,
bu dağlardan, yeryüzüne inerken böyle ahenkli sesler çıkaran
Azerbaycan musikisinin tılsımı hakkında bilgi verecekler.
Efendim, hoş geldiniz.
Dr. MEHMET ÖZBEK
Saygıdeğer konuklar, sevgili izleyicilerimiz
Biz Şirin elinden aşk meyini içtik
Hak ile batılı fark edip seçtik
Varlık deryasını deldik de geçtik
Abad olsak da bir olmasak da bir.
Evet Azerbaycanlı dostlarımızı burada görüyoruz o ki biz
artık rahatlıkla Bakü’ye gidebiliyoruz. O ki rahatlıkla
onlar Türkiye’ye gelebiliyorlar, kucaklaşabiliyoruz
öpüşebiliyoruz. Abad olsak da bir bundan sonra olmasak da
bir.
Tarih baba üç evladını koltuğunun altına alarak Anadolu’ya
geldiğinde birini biraz önce ziyaret ettiğimiz Harput’ta
yanına alır; diğer ikisini karşısına alır. Belek daha
küçüktür. Sonra Belek Gazi olacaktır. Bakın der,“Evlatlarım
birkaç yıl önce Hazar’ın kuzeyine gönderdiğimiz
kardeşlerimiz orada mugamlarını, mahnılarını, tesdiklerini
söylemekteler sizi de ben başka coğrafyalara göndereceğim.
Seni Urfa’ya göndereceğim oğlum. Eğer sen orada gazellerini,
hoyratlarını, manilerini söylemezsen, halaylarını çekmezsen…
Bak evladım seni Kerkük’e göndereceğim, sen orada Çayhane
bucağında hoyratlarını, gazellerini, manilerini söylemezsen,
halaylarını çekmezsen, Belek bu sözüm de sana”der, döner
ve devam eder konuşmasına“Sen Kürsübaşı’nda ağır
havalarını, gazellerini, divanlarını okumazsan size hakkımı
helal etmem. Ben tarih babayım bugün varım; ama yarın yokum.
Sizleri birbirine birleştirecek olan kültür bu semaya
yükselen sestir, dilden düşen kelimelerdir, şiirlerinizdir,
musikinizdir“ der. İki çocuğunu yola koyar Urfa’ya ve
Kerkük’e giden delikanlılar, yavaş yavaş Harput’tan aşağı
doğru inerken tarih baba gözyaşlarını Belek’e göstermeden
silmeye çalışır. Islanan elini uzun sakalında kurular,
“Belek oğlum, kalk gidelim bizim görevimiz burada başlıyor”
der. Biz o toplumun çocuklarıyız. Yıllar sonra bir araya
gelmeyi Allah bize nasip etti çok şükür ki birlikteyiz,
beraberiz. Artık bundan sonra da hiç ayrılmayacağız tabii ki
efendim bu üç şehir özellikle çok kutsal bir kardeşlik
timsalidir Bakü, Harput yani Elâzığ ve Urfa bir başka
kardeşimiz var umarız onun tarihi ve talihi Azerbaycanlılar
gibi olur. Makamları, mugamları, şiirleri, duygu ve
düşünceleri anlatımları hep aynı olan Urfa, Bakü ve Elâzığ
bundan sonra tahmin ediyorum çok sık bir araya geleceğiz.
Makam adlarından tutun, makamların biçimlenmesine kadar
tarihi kökenine kadar bir olan bu üç şehir tarih boyunca
kardeştiler ve bundan sonra da kardeşlikleri devam
edecektir. Ne mutlu size sevgili Azerbaycanlı sanatçılar, ne
mutlu bizlere Türk vatandaşlarına sevgi ve saygılarımı
sunuyorum efendim.
REŞAT MECİD
Sağ olun, teşekkür ediyoruz bu duygulu konuşmalarınızdan
dolayı size minnettarız. Ben yine musikiye bizim
sanatçılarımıza söz vermek istiyorum.
REŞAT MECİD
Çoksağ olun, teşekkür ediyoruz. Almas Hanım’a ve
sanatçılarımıza minnettarız. Bizim bu tedbirimizin Elâzığ
Bakü Kültür ve Sanat Buluşması’nın hayata geçmesinde
Azerbaycan Medeniyet ve Turizm Nazırlığı’nın büyük
destekleri olmuştur. Şimdi de Medeniyet ve Turizm
Nazırlığı’mızın Şube Müdürü Azerbaycan’ın değerli şairi,
gazetecisi Vagif Behmenli’ye söz vermek istiyorum.
VAGİF BEHMENLİ
Gününüz hayırlı olsun.Ben bugün çok heyecanlıyım hepiniz hoş
geldiniz. Doğrudan da böyle bir söz var. Her günün bir bahtı
olur, kısmeti olur. Bana öyle geliyor ki bugün bizim
Azerbaycan sanat insanlarıyla, Azerbaycan ilim insanlarıyla
birlikte Elazığ’da geçirdiğimiz bugün bizim ömrümüze yazılan
öz bahtı olan, öz talihi olan güzel keyfiyetleri olan bir
gündür ve biz bugünü yaşıyoruz. Çok isterdim ki kısa
danışayım; çünkü bugünün içinde o kadar programlar var, o
kadar zengin meseleler var ki hamısına çattırmak için gerek
kese danışak; ama yüreğim doludur ve bu sözlerimin hepsini
demeye özümü borçlu sayıyorum. Siz bilirsiniz ki bu dünyayı
büyük Yaratan, yaradanda bir “ol” kelimesiyle
başladı. Bir “ol” kelimesiyle bu varlık yarandı, bu
dünya yarandı. Yani söz büyük hikmettir, her şeyin başında
söz gelir. Bizim dünyaya geçirttiğimiz büyük emeller, bizim
dünyaya eylediğimiz büyük hizmetlerin hamısının önünde fikir
vardır, söz vardır. Yani herhangi bir emel hayata geçmeden
önce onun sözü yaranır, onun ideali, onun arzusu, onun
isteği yaranır, bu manada bana öyle gelir ki Azerbaycan
Türkiye alakalarının umumiyetle bizim elde ettiğimiz büyük
maliyetlerin istiklalimizin, azatlığımızın hamısının önünde
söz dayanır ve biz bugün biz onun şahidi oluyoruz ki Türkiye
ve Azerbaycan alakalarının inkişafında bu gardaşlığın büyük
bir zirveye çatmasında sözün; yani büyük sözün, edebiyat
sözünün ne kadar büyük rolü var. Ben bunu söylemeyi borç
hissettim. Bugünleri büyük sanat ile büyük kültürle
birbirimize kavuşuyoruz ve aynı zamanda sanki topraklar da
kaynayıp birbirine kavuşuyor. Onunla bağlıdır ki biraz evvel
hatırlandı. Almas Yıldırım, Azerbaycan halkının Azerbaycan
toprağının çok büyük oğlu, büyük şairi Almas Yıldırım. Büyük
şairimiz Bahtiyar Vahapzade bunların adına artık burada
sokaklar var. Bugün Azerbaycan adına büyük bir park
yaradıldı, burda bugün tekce Azerbaycan’ın değil, bütün Türk
dünyasının verdiği şehitlerin hatırasına bir abide koyuldu.
Bütün bunların hamısı gösteriyor ki sanki bu sözler bir
köprü rolünü oynuyor.İmdi bizim topraklarımız, adıyla
birbirine kavuşuyor, Bahtiyar adıyla, Almas Yıldırım adıyla,
Azerbaycan adıyla birbirine kavuşuyor. Yani Azerbaycan’da da
Atatürk Meydanı var. Azerbaycan’da da İzmir Parkı var. Bütün
bunların hamısı gösteriyor ki bizim topraklarımızın adı
bugünlerde aynı olur ve bugün ben, bütün ömrümü kitap işine
hasretmiş bir insanım; ama kitaptan danışırken
heyecanlanıyorum. Çünkü iki güzel kitabın, bugün dünyaya
geldiği bir gündür. İki kitabın doğulduğu bir gündür ve onun
size takdim olduğu bir gündür. Bunlardan biri büyük Cefer
Cabbarlı’ya hasrolunmuştur. Diğeri Elâzığ şairlerinin
Azerbaycan dilinde kitabıdır. Her iki kitabı ben bağrıma
basıyorum. Bu kitaplar hakikaten Azerbaycan halkına, Türk
halkına aynı derecede lazım olan gerekli olan kitaplardır.
Siz tasavvur edin Almas Yıldırım’ın Azerbaycan’dan ırak
düşüp Azerbaycan’dan gurbete atıldığı 1932 yılından, bugün
bizim burada toplandığımız gün 80 yıl geçmiş; yani bu büyük
bir tarihtir. O yıllarda öz vatanından didergin düşen bu
insanların ne günahları vardı. Onlar öz vatanlarını
canlarından fazla seviyorlardı. Onlar öz vatanlarının
azatlığını istiyorlardı. Almas Yıldırım’ın bundan başka bir
günahı yok idi. Yani Almas Yıldırım o devirde tek değildi. O
büyük bir insandı.Geldiği Türkiye’ye, bu topraklarda öyle
hizmetler gösterdi ki o devirde Mikail Müşvik vardı. O
devirde Cefer Cabbarlı vardı. O devirde SametVurgun vardı;
yani o devrin çok büyük şairleri vardı ki onlar öz
vatanlarında kaldılar.Ama kısmet alın yazısı onlara öz
vatanlarından çıkmaya fırsat vermedi. 1938 yılında Mikail
Müşvik güllelendi. 1934 yılında Cefer Cabbarlı 35 yaşında
dünyayla vedalaştı. Yani onlarda şehit olmuşlardır. Onlar da
sözün şehitleridir. Azatlık uğrunda canlarını vermiş
insanlardır. Bugün Cefer Cabbarlı hakkında kitabın takdimatı
olduğu için ben bir nece kelime söylemek istiyorum. Çünkü
bizim görkemli alimimiz Asif Rüstemli çok büyük bir iş
gördü.Onun Cefer Cabbarlı ile bağlı büyük tebligatları var,
hususi olarak onun Türk dünyasına yönelik yaratıcılığının o
istikamet hakkında Asif Rüstemli çok kıymetli yayınları var,
edebi keşifleri var. Cefer Cabbarlı, Azerbaycan edebiyatının
büyük bir simasıdır Cefer Cabbarlı 15 yaşında Asif
Rüstemli’nin tespitlerinde okumuştum; hatta 11 yaşında bu
insan yaratıcılıkla meşgul olmuş ve çok büyük güçle, büyük
bir enerjiyle yaratıcılık yolu geçmiştir. 15 yaşında çok
mükemmel eserler yazmıştır. Tanrı, ancak hoş baht insanlara
bu tür istidadı, şevki, o tür aşkı verir. Onun dram eserleri
“Sevil, Almas” bunlar Azerbaycan kadınının azatlığa
çıkmasında Azerbaycan kadınının cemiyete hizmet etme
imkânlarının yaratılmasında çok büyük rol oynamıştır. Cefer
Cabbarlı öyle sanatkârdır ki onun eserleri insan terbiye
ediyor. Cefer Cabbarlı’nın eserlerinden sonra Azerbaycan’da
binlerle yüzlerle Sevil adında, Almas adında,
Aydın adında, Oktay adında yani Azerbaycan’a
yeni bir hayat getirmek amacıyla meydana atılmış ve Cefer
Cabbarlı o insanları yarattı. Azerbaycan’ın yeni insanını
20. asrın yaratılmasında Cefer Cabbarlı’nın çok büyük rolü
olmuştur. Cefer Cabbarlı bütün varlığıyla onun kino
sahasında, tiyatro sahasında bir semender kuşuydu. Bir od
tutup yanan büyük bir şahsiyet idi ve ne yazık ki cavan
yaşında yani 35 yaşına kadar büyük bir sanatkâr hayatı
yarattı. O cümleden bugün “Elâzığ Çelengi” kitabı da
ben öyle biliyorum ki çok değerli bir kitaptır ve o kitapta
artık biz şehir şehir yani Türkiye’nin her bir memleketinin
isterdik ki Azerbaycan’da kitapları çıksın. Bu işte bizim
Avrasya Yazarlar Birliği’nin çok büyük hizmetleri var. Yani
Manas ile birlikte artık birçok kurumlar var ki onlar
çalışıyorlar. Ben isterdim ki bu “Elâzığ Çelengi”nin
bu birinci cildi olsun, bunun ikinci cildi olsun, üçüncü
cildi olsun. Çünkü burada yeni yazarlar meydana çıkıyor,
yeni eserler yaratılıyor. Ben bugün bahtiyarım, bugün özümü
hoş baht hesap ediyorum; çünkü bir günün içinde bu boyda
büyük medeniyet hadiselerini görüyorum. Bir günün içinde
burada büyük insanları görüyorum. Bir günün içinde
Azerbaycan’a öz adetiyle, öz niyetiyle, bütün
zenginlikleriyle var olan Elâzığ memleketindeyim. Bundan
büyük hoş bahtlık olmaz, hamınızı bu güzel gün, bu talihi
bahtı olan gün münesebetiyle tebrik ediyorum ve böyle ağır
ışığına bürünmüş kitapların bundan sonra da olmasını
arzuluyorum. Çok sağ olun.
Dr. AHMET TEVFİK OZAN
Değerli konuklar,
“Cefer Cabbarlı Hayatı Sanatı ve Mücadelesi” adlı eserin
müellifi Doç. Dr. Asif Rüstemli’yi ve bu kıymetli bilim
insanının eserini Türkiye Türkçesine aktaran Dr. Öğr. Üyesi
Süleyman Kaan Yalçın’ı kutluyorum. Kitabesinde
“Azerbaycan edebiyatının, tiyatrosunun, kültürünün ve
sanatının oluşumunda ve gelişiminde; Azerbaycanlılık
Türkçülük ve Türkçecilik anlayışının şekillenmesinde
Azerbaycan'ın bağımsızlık ve İstiklal mücadelesinin ile
getirilmesinde öncü isimlerden biri olan Cefer Cabbarlı’nın
ve edebi kişiliğinin tanıtıldığı bir eserdir.”Diyetanımlıyor,eseri
Türkiye Türkçe’sine çeviren Dr. Öğr. Üyesi Süleyman Kaan
Yalçın… Bu öz ve kısa sözlerinin devamını Dr. Öğr. Üyesi
Süleyman Kaan Yalçın’dan dinleyelim.
Yrd. Doç. Dr. SÜLEYMAN KAAN YALÇIN
Teşekkür ediyorum. Sayın hocalarım, değerli katılımcılar,
basınımızın güzide temsilcileri ve ekranları başındaki
izleyiciler; ayrıca kardeş ülkemiz Azerbaycan’dan
Elazığ’ımıza, büyük Hazar’dan küçük Hazar’a gelip burada
bizleri şereflendiren değerli konuklarımıza ve sanatçı
arkadaşlarımıza da teşekkür ediyor,‘hoş geldiniz!’ diyorum.
Ben, bugün burada Elâzığ Bakü Kültür ve Sanat Buluşması
kapsamında düzenlenen bu etkinliğe katılmaktan ve
Azerbaycan'ın bağımsızlığının 20. yılı hatırasına hazırlanan
bu eser ile ilgili bu toplantıda olmaktan büyük bir mutluluk
duyuyorum. Ben, eser ile ilgili aktarımını yaptım; ama size
kısaca bazı bilgiler vermek istiyorum. Ancak, bunlara
geçmeden önce eserin aktarılması görevine beni layık gören
ve bu toplantıyı tertip eden kurum ve kuruluşlar ile
Manas Yayıncılık’a, Manas Yayıncılık Genel Koordinatörü
Şener Bulut Beyefendi’ye ve Sayın Hocam Prof. Dr. Ahmet
Buran’a teşekkür ediyorum. Kitabı, Türkiye Türkçesine
aktarırken bazı ilkelerimiz oldu. Öncelikle bu ilkeler
içerisinde eserin aslına bağlı kalmaya çalıştık ve eseri
aktarmaya başladığım zaman şunu gördüm ki eser içerisinde
edebi ve bilimsel bir üslup kullanılmış, bu bizim görevimizi
daha da ağırlaştırdı. Öyle ki edebi cümlelerin bozulmaması
gerekiyordu. Bu noktada kitabın yazarı Sayın Hocamız Doç.
Dr. Asif Rüstemli Bey ile sürekli yazıştık. Bu cümlelerin
nasıl daha iyi edebi bir şekilde ifade edilebilirliğini
tartıştık. Bu yüzden kendilerine de göndermiş olduğum
e-postalara bütün gayretleri ile cevap verdikleri için
ayrıca teşekkürlerimi iletiyorum. Bunun dışında aktarımı
yaparken bazı ilkelerimiz var, dedik. Biz özellikle kitap
içerisindeki dergi, gazete isimlerinden yayın adlarından ve
özel olarak kullanılmış özel isimlerden kişi adlarının
değiştirilmemesine büyük gayret gösterdik. Çünkü bir şeyin
orijinalini bozmak doğru değildir, diye düşündük. Örneğin
kitabın asıl kahramanı olan Cefer Cabbarlı ismini biz
Türkiye Türkçesindeki gibi Cafer Cabbarlı yapmadık; ya da
bir eser ismi olan “Hegigati Efkâr” yayınının adını
işte “Fikirlerin Gerçekliği” olarak tercüme etmedik.
Fakat eserin daha iyi anlaşılabilmesi için Türkiye Türkçesi
okurlarının daha iyi anlayabilmeleri için bazı kurum ve
kuruluş adlarının Türkiye Türkçesine, Türkiye Türkçesindeki
karşılıklarına dönüştürülmesini uygun bulduk. Örneğin
‘Azerbaycan Fevkalade Komissiyası’ diye belirtilen kurumu,
biz ‘Azerbaycan Olağanüstü Hal Komisyonu’ olarak çevirdik;
ya da daha farklı kurum adlarını bizim Türkiye Türkçesindeki
karşılığı olan kurum adlarına dönüştürdük ki eser okunduğu
zaman daha güzel ve anlamlı hale gelsin. Ayrıca eserde
Azerbaycan Türkçesinde bulunan fakat Türkiye Türkçesi
alfabesinde yer almayan bazı seslerin harf karşılıklarını da
Türkiye Türkçesindeki şekliyle değiştirdik. Örneğin kapalı
“e” sesini bizdeki normal “e” ile karşıladık.
“x” ile gösterilen sızıcı artdamak “h”sini
bizdeki normal “h” ile karşıladık ve “q” ile
gösterdiğimiz artdamak sesini de yine Türkiye Türkçesindeki
normal “k” ile karşıladık. Bu eseri aktarırken eserin
sadece biyografik bir eser olmadığını Cefer Cabbarlı’nın
hayatının, sanatının ve edebi kişiliğinin ötesinde
Azerbaycan'ın bağımsızlık mücadelesine, Azerbaycan’ın
vatanlaştırılma sürecine ait ve yine o dönemin sosyal,
siyasi ve kültürel şartları hakkında oldukça yararlı
bilgilerle de donatılmış olduğunu gördüm. Bu eser kısacası
bana şunu öğretti. Bir yerde bir bağımsızlık kazanılıyorsa
sadece asker süngüsüyle değil, aynı zamanda kılıçtan keskin
kalemlerle edebi eserlerle ve güzel sanatlarla birlikte bu
bağımsızlığın başarılabildiğini gösterdi. Bu eser adeta
bunun hikayesi gibiydi.
Cefer Cabbarlı’nın milli mücadele yıllarında milli uyanışı
desteklemek için kaleme aldığı birçok eseri sahnelediği
birçok piyesinden yola çıkılarak kendisine işkenceler
yapılmış, 2 defa tutuklanmış ve işkenceler sırasında su dolu
kuyularda bekletilmiş, dövülerek kaburgaları kırılmış. Eseri
aktarırken Cabbarlı’nın işkence görmüş bu halinden ötürü
duygulandırdığım bir şiiri var. Ben, onu sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Ben bir güldüm açılmadan budağımdan derdiler
Yaşıl iken yarpahlarım elden ele verdiler
Çok çekmeden yazık soldum topraklara serdiler
İşte budur tabiatın sarsılmayan devranı
Tek çarpıştım talihimle düştüm yardım sormadım
Çok çalıştım istegimle Güler hayat sürmedim
Az yaşadım çok ağladım yazık bir gün görmedim
İşte varlık Tanrı’sının adaletsiz divanı
İnsanlığı pek severken ondan uzakta kovuldum.
Her eğlencem bir yas oldu gözyaşımda boğuldum
Bu tahlille ulu Tanrım ne için doğuldum
Kimler bilmem yazdı verdi bu gereksiz fermanı
Ben isterdim bülbül kimi dolaşayım çemende
Bir gül kimin şenleydim sabah yeli esende
Zalim felek cevan ömrüm saldı alır kemende
Karamehmet oldu azad Bir bülbülün meskanı
Hafif rüzgâr senin gibi ruhum izdi uyuttu
Parlar Güneş ümitlerim şimal gibi soyuttu
Bütün dostlar hep insanlar varlığımı unuttu
Doğru sözdür her aşığın olur beş gün devranı
Bu eserin tarihi süreç içerisinde birçok konuda kader
ortaklığı yapmış olan kardeş iki ülke, kardeş iki devlet;
Azerbaycan Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti arasındaki
sosyal, edebi siyasi ve kültürel bağları güçlendirecek bir
köprü vazifesi göreceğini de umarak, bu eserin öncelikle
yazarı olan Doç. Dr. Asif Rüstemli Beyefendi’ye, bu eserin
aktarılması görevini bana veren ve lisanstan beri öğrencisi
olmakla gurur duyduğum Sayın Hocam Prof. Dr. Ahmet Buran
Hocama; ayrıca eseri aktarırken yardımlarına ve bilgisine
müracaat ettiğim Doç. Dr. Ercan Alkaya’ya, yine Türkçe
eğitimi bölümü öğrencileriyle kitabın basımını üstlenen
Manas Yayıncılık’a sonsuz teşekkürlerimi bildiriyorum.
Huzurlarınızdan ayrılmadan Muhammed Hadi’nin Mart
soykırımının birinci yıldönümü münasebeti ile soykırım
kurbanlarına ve şehitlere ithafen yazdığı bir dörtlüğü, ben
de Azerbaycan'ın geleceğine ışık tutan, daha doğrusu tutmuş
ve tutacak olan Cefer Cabbarlı’nın ruhuna ithafen okumak
istiyorum. Ruhu şad olsun
Sizin mezarınız işte kulübü hürriyettir.
Bu sözlerim yüreğimden kopan hakikattir
Sizi unutmayacak şanlı milletim asla
Emin olun buna ey ziyneti cihan fena
Sizinle buldu bu millet ve Yasin dur İstikbal
Saygılarımla teşekkür ediyorum.
REŞAT MECİD
Çok sağ olun teşekkür ediyoruz. Ben yine sözü musikiye
vermek istiyorum. Şimdi sıradaki sanatçımız İhtiram
Hüseyinov.
REŞAT MECİD
Teşekkür ediyoruz İhtiram Hüseyinov’a ve sanatçı
dostlarımıza. Çok güzel duygular yaşattılar bizlere. Biraz
önce ifade etmiştim bizim bu seferimizde Cefer Cabbarlı Ev
Müzesi’nin Direktörü Kamer Bağırova iştirak etti. Kamer
Hanım aynı zamanda Cefer Cabbarlı ile ilgili araştırmalar
yapan kurumun da rehberidir ve Cefer Cabbarlı Mükafatı’nın
şimdi burada takdimatı olacak. Ben memnuniyetle Kamer
Hanım’a söz vermek istiyorum. Hem fikirlerini söylesin hem
de bizim Cefer Cabbarlı mükafatlarını takdim eylesin.
Mükafat alanlar da kısa bir konuşma yapabilirler.
KAMER BAĞIROVA
Teşekkür ediyorum. Kıymetli konuklar, tedbir iştirakçıları
ben bugün burada olmaktan çok büyük gurur hissi geçirirem ve
burada olma şansını benim için yarattıklarına göre birinci
növbede Azerbaycan Cumhuriyeti Medeniyet ve Turizm
Nazırlığı’na öz teşekkürümü bildiriyorum. Bu tedbirlerin
geçirilmesinde bize Elazığ’da güzel anlar yaşattığına göre
hem Elâzığ Valiliğine hem Elazığ Belediye Başkanlığı’na
derin minnettarlığımı bildiriyorum. Onu da istiyorum ve
geydedirem ki ben burada Cefer Cabbarlı ailesini temsil
edirem hem de aynı zamanda Cefer Cabbarlı Ev Müzesi adına
bulunuyorum. Hem Cefer Cabbarlı ailesi adına hem de Cefer
Cabbarlı Ev Müzesi adına sizi selamlıyorum ve bir kere daha
öz teşekkürlerimi bildiriyorum. Biraz önce burada ifade
edildi Cefer Cabbarlı’nın kitabıyla bağlı fikirler
söylenildi. Ben artık onları tekrarlamak istemiyorum. Lakin
onu istirem ve bildirmek istiyorum ki bu tedbirin bizim için
çok büyük tarihi ehemmiyeti ve yani hem Cefer Cabbarlı edebi
irsi için hem de Cefer Cabbarlı Ev Müzesi’nin hayatına büyük
izler koyacak. Çünkü Cefer Cabbarlı çok az yaşamasına
bakmayarak bilirsiz ki o 35 yıl ömür sürmüştü. Demem o ki
hayatının ilk günlerinden edebi faaliyetlerinin ilk
devirlerinden başlayarak, ömrünün sonuna kadar bir sıra
eserlerinde Türkiye’ye ve bütün Turan ellerine olan büyük
sevgi ve muhabbetini aksettirmeye çalışmıştır. Onun
yaradıcılığının ilk devirlerinde hele 18 yaşındayken yazdığı
Türk kahramanlık tarihinden bahseden Edirne Fethi,Trablus
Muharebesi eserlerinde bir sıra lirik şiirlerinde hatta
sonradan Cumhuriyet döneminde Bakü Muharebesine hasrolunan
Kafkas İslam Ordusu’nun Başkomutanı Nuri Paşa’nın Bakü’de
Ermenilere karşı apardığı mubarizelere hasrolunmuş Bakü
Muharebesi dram eserinde de Cefer Cabbarlı bu sevgi ve
muhabbetini aks ettirmeye çalışmıştır. Bugün benim için
şeref saydığım bu toplantıda, Cefer Cabbarlı’nın vefatının
78. yıldönümünde Türkiye’de Cefer Cabbarlı’nın hayatına
hasrolunmuş “Cefer Cabbarlı Hayatı Sanatı ve Mücadelesi”
monografyasının ışık yüzü görmesi Cefer Cabbarlı hakkında
çap olunan ilk hacimli eserdir ve ben bu eserin hem çapına,
neşrine hem de tercümesine büyük zahmeti olan emek sarfetmiş
olan yaradıcı insanlara, ziyalılarımıza çok büyük
teşekkürlerimizi bildiriyorum. Başta kitabın müellifi Doç.
Dr. Asif Rüstemli olmak üzere onu da ifade etmek istiyorum
ki son yıllarda 20 yıldır artık Asif Rüstemli Cefer
Cabbarlı’nın hayatı ve yaratıcılığıyla bağlı bir sıra
tebligatlar aparır ve bu kitabı da Cefer Cabbarlı’nın Sovyet
döneminde okuyucularımıza karanlık kalan hayatı ışık yüzü
görmüştür ve bu dönemi tam olarak aydınlığa çıkarmıştır. Ben
bu münasebetle kitabın hem ışık yüzü görmesi hem de
takdimatı münasebetyle toplantıya iştirak eden konuklarımızı
tebrik ediyorum ve Cefer Cabbarlı Mükafatı hakkında bir
balaca malumat vermek istiyorum. Cefer Cabbarlı Mükafatları
bir nice zamandan beri Azerbaycan’da takdimatları geçirilir.
İlk defa olarak Cefer Cabbarlı’nın 100. Doğum Yılı
münasebetiyle bu mükafat Cefer Cabbarlı Ev Müzesi ve Cefer
Cabbarlı Medeniyet İlim ve Tahsilin İnkişafına Yardım
İçtimai Birliği’nin layihası esasında tahsis olundu ve ilk
defa 2001 yılında takdimatlarını geçirdi ve Cefer
Cabbarlı’nın edebi hissi çok zengindir. O hem dramaturg hem
bir kino hadimi olarak tanındığına göre mükafatlar bir nece
farklı sahalarda geçirilirdi ve benim için de büyük bir
şereftir. 2012 yılının takdimatlarını biz Türkiye’de
yapılmasını karar aldık. Cefer Cabbarlı Mükafatı Komisyonu
Başkanı Gülnara Cabbarlı, Cefer Cabbarlı’nın kızı bu
mükafatları 2012 yılında Türkiye’de takdim edilmesini karar
aldı ve ben Mükafat Komisyonu adına bu mükafatların takdim
edilmesi sırasında bizim hürmetli sanatçımız emektar
artistimiz Mesme Hanım’ın yardımını isteyeceğim. İcazenizle
okuyayım. Bu kitabın tercümesini göre mükafat takdim olacak
kitabın tercümecisi Yrd. Doç. Dr. Süleyman Kaan Yalçın Bey’e
veriyorum. Buyurun Süleyman Bey bu mükafat sizindir.
Teşekkür ediyorum size. Prof. Dr. Ahmet Buran Bey’e de bu
mükafatı takdim edeceğim tebrik ediyorum sizi.
Prof. Dr. AHMET BURAN
Çok teşekkür ediyorum değerli hazirun. Ben bu mükâfat için
öncelikle çok teşekkür ediyorum; ama bu kitabın çevirisi
bağlamında ve ondan önce Cefer Cabbarlı ile ilgili başka bir
çalışma dolayısıyla edindiğim kanaati biraz paylaşmak
istiyorum.“Homo Sovieticus” diye bir terim söz konusudur,
Sovyetler Birliği coğrafyasında.“Homo Sovieticus” Sovyet
tipi insan demek. Sovyet tipi insanın vasfı şudur: Dini
olmayan, dili Rusça, mensubiyetiSovyetler Birliği. Sovyetler
Birliği mensubu olarak kendisini hisseden dinsiz ve dili
Rusça, homo sovieticusun temel vasıfları budur. Celal
Kasımov diye bir Azerbaycanlı yazarın “Esrin Kıyamet
Çağı” diye bir kitabı var. “Asrın Kıyamet Çağı”
asrın kıyamet çağı nedir, biliyor musunuz? 20. yüzyılın
kıyamet çağı Sovyetler Birliği'nin var olduğu dönemdir.
Özellikle asrın kıyamet çağı 1917'den 1950'lere kadar ki
Sovyetler Birliği. Celal Kasımov 1920 ilâ 1930 arasını
Sovyet ideolojisinin kendini benimsetmede kabul dönemi yani
‘homo Sovieticus’un teorik, fikri ve altyapısını oluşturma
dönemi. 1930-1940 yılları arasını ise bu insan tipine
uymayan, Sovyet ideolojisini benimsemeyen ve ona karşı çıkan
insanların yok edildiği ortadan kaldırıldığı dönem; 1940'tan
sonraki dönemi de esasında bu dönem 1950'ye kadar devam
ediyor; çünkü daha 1940’ta kıyımlar devam ediyor; ama 50'den
sonra da baskılar kıyımlar kısmen var da Kuruşçev yani
Stalin'in ölümünden sonra iktidara gelen Kruşçev döneminde
artık özellikle Stalin döneminde yapılan kıyım ve
katliamların haksız yere yapıldığı, insanların itibarlarının
iade edilmesi gerektiğini karşılaştırıyor. Yeniden davalar
açılıyor, berat ediyorlar, itibarları iade ediliyor. İşte o
birinci dönem 1917-1930 arasındaki birinci dönem ‘Homo
Sovieticus’un yaratılmaya çalışıldığı fikri, felsefi
benimsemenin yapılmaya çalışıldığı dönemde; Cefer
Cabbarlı’nın eserleri ki birincisi “Aydın” piyesi
sonra “Ünler” piyesi, bir tane daha var “Od
Gelini”Evet,“Od Gelini“önce “Aydın” piyesi
sonra “Od Gelini” sonra da “Ünler” piyesi,
böyle bir sahnede önce sahneleniyor seyirciler huzurunda,
sonra orada bir mahkeme kuruluyor ve mahkemede buradaki
tipler; edebi eserdeki tipler yargılanıyor. Yargılanmasının
maksadı şu; burada yer alan tarihi ve geleneksel değerler bu
eserlerdeki kahramanların şahsında suçlanarak, kötülenerek
onların yerine yeni değerlerin sosyalist değerlerin,
yerleştirilmesi ve benimsetilmesi sağlanmaya çalışılıyor.
Eserleri, edebi mahkemelerde yargılanan eserleri değil,
eserlerindeki tipler; yani hayali, göreceli, gerçekte var
olmayan sadece edebi eserde bir şekilde bir tip olarak
ortaya konmuş olan bu karakterler, mahkemeler kurularak
yargılanıyor. Eserlerindeki tipleri yargılanan önemli
kişilerden birisi Cefer Cabbarlı’dır. Bu hususta Cefer
Cabbarlı ilgili bilinmesi gereken çok şey vardır; ama bu
husus özellikle ben bu konuda bir çalışma yaparken çokça
dikkatimi çekmişti. Çünkü başka ideolojilerde başka
ülkelerdeki uygulamalarda eser ya da eserin yazarı
söylediklerinden dolayı yargılanmıştır; ama eserlerdeki
romanlardaki kahramanların, piyeslerdeki kahramanların da
mahkeme huzurunda yargılandığına hiç şahit olmamıştım. Bu
hususu paylaşmak istedim. Ben ona Tanrı’dan rahmet
diliyorum. Bu toplantıya vesile olan herkese teşekkür
ediyorum. Bu ödülü bizlere vermeyi kararlaştıran ve düşünen
dostlarımıza çok teşekkür ediyorum. Bizi Azerbaycanlı
dostlarımızla burada buluşturan güne şükürler olsun diyorum.
Sağ olun.
KAMER BAĞIROVA
Kıymetli konuklar, Cefer Cabbarlı Mükafat Komisyonu’nun
kararıyla Cefer Cabbarlı Mükafatı bütün bu tedbirleri üze
çıkaran Manas Yayıncılık’ın Koordinatörü Şener Bulut Bey’e
takdim ediyoruz. Buyurun Şener Bey.
M. ŞENER BULUT
Çok kıymetli misafirlerimiz,Manas Yayıncılık’ı 2006
yılında kurmuştuk. O yılınMayısayındagerçekleştirdiğimiz
açılış törenimizi Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkanı Anar
Bey de onurlandırmıştı. “Cefer Cabbarlı Hayatı Sanatı ve
Mücadelesi” adlı bu kıymetli eserin yazarı ve benim aziz
dostum Doç. Dr. Asif Rüstemli Bey’i tebrik ediyorum. Ve yine
bu eseri Türkiye Türkçesine aktararak çok büyük bir görevi
yerine getiren benim sevgili kardeşim Yrd. Doç. Dr. Süleyman
Kaan Yalçın’a teşekkürlerimi sunuyorum. Bana bu kıymetli
ödülü layık gören Cefer Cabbarlı Komisyonu Başkanı Gülara
Cabbarlı Hanımefendi’ye ve ödülü bugün bu güzel toplantıda
da bana takdim eden Kamer Hanım’a şükranlarımı sunuyorum.
REŞAT MECİD
Teşekkür ediyoruz, minnettarız. Çok güzel oldu. Cefer
Cabbarlı mükafatları takdim edildi. Şener Bey’i ben de
tebrik ediyorum. Şener Bey’in bu faaliyetlerin
gerçekleşmesinde hususi rolü var. Azerbaycan Elâzığ
ilişkilerinin yahşileşmesinde, süratlenmesinde,
muhkemleşmesinde bizim dostumuz Şener Bulut’un büyük emeği
var. Her iki şehri hem Bakü’yü hem Elazığ’ı sevenler bugün
burada bir araya geldi. Bu şehrin insanları saf güzel
insanlardır. Elbette ki bu iki şehri seven Almas Yıldırım’ın
ruhunu biz saygıyla yad etmeliyiz. Bu toplantıyı
televizyonları başından izleyen Elazığ’dan, Azerbaycan’dan
bütün güzel insanlara Almas Orucova bir mahnı seslendirecek.
Buyurun Almas Hanım söz sizin.
Dr. AHMET TEVFİK OZAN
Almas Hanım’a ve değerli sanatçılarımıza çok teşekkür
ediyoruz, onlara minnettarız Şair, “Büyük işler
konuşuluyordu mecliste, hiç kimse buzdan bir cezve içinde
kahve pişirip dağıtan hizmetkârın varlığını hissedemedi”
der. Biz de bu organizasyonda var olan ama varlığını
hissettirmeyen isimsiz kahramanlara sevgi ve saygılarımızı
iletiyoruz. Bu güzel organizasyonun ortaya çıkmasında emeği
geçen pek çok insan var, onların bir kısmı aramızda:Hasan
Öztürk Adnan Çilesiz Zülfü Demirtaş, Esat Kabaklı, Türk
Edebiyatı Vakfı’nın efsane başkanı Servet kabaklı… Kültür ve
Turizm Müdürü hem alaylı hem mektepli gönül adamı Tahsin
Öztürk, Kayseri’den Avşar dağlarından kopup gelen İmdat
Avşar, Gazi Özcan, Doğan Özdal, Zekeriyya Bican, Şükrü
Kacar, Tuncer Sönmez, Hadi Önal, Kıymetli Hoca’mız Dr. M.
Naci Onur… İsmini saydığım insanların hepsi kendi
varlıklarını bir buzdan cezve içersinde kahve yapıp dağıtan
gönül erleri… Bunların hepsinin adına madden ve manen temsil
hüviyetinde Avrasya Yazarlar Birliği Başkanı Yakup
Ömeroğlu’na söz verelim o bize Türk dünyasının hissiyatını
anlatsın ve sonrasında da sözü misafirlerimize bırakalım.
YAKUP ÖMEROĞLU
Teşekkür ediyorum. Ben de değerlimisafirleri saygı ile
selamlıyorum.Manas Yayıncılık Elâzığ’da bir destan
yazıyor. Yayıncılık zor bir iş. Yayıncılık çileli bir iş.
Elbette yayıncının çilesini yayıncılıkla uğraşanlar
bilirler. Bir kitabın hazırlanması, bir kitabın yayına
dönüşmesi ve onun gün ışığı görmesi her biri ayrı çile ve
doğum sancısı gibi her kitabın da kendi serüveni var,
sancıları var. Manas Yayıncılık 2006’dan bugüne
Bedrettin Bey’in verdiği rakamla 50 kitap dediler. Tabii yıl
12 ay, ama kültür hayatı için yıl on ay, kültür hayatında da
tatiller var, bu tatil dönemlerini çıkarırsanız Manas
Yayıncılık 2006’dan bugüne yaklaşık ayda bir kitap
yayınlamış. Bu çok büyük bir şey çok büyük bir başarı. Tabii
ülkemizdeki yayın ortalaması ile mukayese edildiğinde de çok
büyük başarı. Bunun Elazığ merkezli, Anadolu merkezli olarak
sürdürülüyor olması büyük bir başarı. Bu yayın sayısı
İstanbul'dan yapılsaydı, Ankara'dan yapılsaydı da çok büyük
bir başarıydı. Ayda bir kitap, ayda bir yayınlayacak kitap
bulmak, ayda bir bu malzemeyi kitaba dönüştürmek ve o
prosesleri bitirip sonunda kitap olarak okuyucuya takdim
etmek, bu büyük başarıdan dolayı ben Manas Yayıncılık’ı,
Şener Bulut’u ve Bedrettin Keleştimur’u ve bütün emeği geçen
arkadaşları ve Manas etrafında bu heyecanı paylaşan
Elazığlı şair, yazar ve aydınları huzurlarınızda tebrik
etmek istiyorum. ‘Kaşıkçı Elması’ bulunmuş biliyorsunuz.
Dünyanın en büyük elması. Adının ‘Kaşıkçı Elması’ olmasının
hikayesi de zaten o yüzden. Onu çöpten bulmuş bir kişi sonra
birkaç kaşığa satmış. Altının kadrini sarraf bilir derler.
Bu kitapların ayda bir kitabın kadrini de yayıncılar,
yazarlar, aydınlar bilir diye düşünüyorum ve huzurlarınızda
tekrar tebrik etmek istiyorum. Bu destansı başarı
hikayesini. Bunlardan tabi yayınlanan kitapların kalitesi de
önemli. Ayda bir kitap çıkarmak ne çıkarıyorsanız çıkarın
ayda bir kitap çıkarmak başlı başına bir başarı ama bu
kitapların kalitesi, bu kitapların bir boşluğu dolduruyor
olması da çok önemli ve Manas Yayıncılık’ın öyle yayınları
oldu ki, birinci baskısını Manas bastı ikinci baskısını
Ankara’dan İstanbul'dan büyük yayınevleri çok sayıda kitap
basmış, dağıtım ağı daha geniş olan yayınevleri talip
oldular ve Manas’ın kitaplarını transfer ettiler. Bu Manas
Yayıncılık’ın kitap seçme de başarısının da bir işareti.
Cefer Cabbarlı kitabı da bence böyle başarılı yapılmış
seçimlerden birisi. Tabii Sovyet döneminin kültür
politikaları ve bu kültür politikalarının hem Sovyet
coğrafyasında verdiği eziyet hem sonra Sovyet coğrafyasının
dışında o coğrafyayı takip edenlere verdiği sıkıntılar
malum. Bir yeni tasarım yaptılar ve bazı isimleri
yasakladılar, bazı isimleri yok saydılar. Onların isimlerini
zikretmek bile suçtu, günahtı. Sovyetler Birliği’nin
dağılmasından sonra maalesef Sovyet kültür politikalarının
dizayn ettiği Sovyet kültür politikalarının
yıldızlaştırdığı, büyüttüğü isimlerin bir kısmını hala büyük
diye takdir etmeye, yıldızlaştırmaya, onları tazim etmeye
devam ediyoruz; ama sevindirici bir hal var ki onlar böyle
devam ederken Sovyetlerin yasakladığı, yok saydığı,
isimlerini tarihten silmeye çalıştığı pek çok isim bunların
arasında Cafer Cabbarlı, Ahmet Cevat, Hüseyin Cavit, Elmas
Yıldırım pek çoğu tekrar milli kahraman olarak kültür
hayatımıza döndüler. Tabi Resulzade, Cabbarlı’nın da
mücadele arkadaşı, Azerbaycan milli mücadelesinin lideri
“Bir kere yükselen bayrak bir daha inmez” diyordu. Bazı
arkadaşlar diyorlar ki inmedi mi işte Resulzade'nin
Cumhuriyeti yıkıldı. Ben de onlara diyorum ki indi mi hâlâ
üç renkli bayrak çekilmiyor mu? Mehmet Emin Resulzade
döneminde de o bayrak değil miydi bayrağımız? Hâlâ Ahmet
Cevat'ın sözleri ile o bayrak göndere kaldırılmıyor mu?
Resulzade döneminde de bu değil miydi İstiklal Marşımız,
hâlâ Üzeyir Hacıbeyli’nin bestesiyle bu bayrak çekilmiyor
mu? İndi mi inmedi mi? Bir kere yükselen bayrak bir daha
inmedi. Bu bayrağı Cefer Cabbarlı, Elmas Yıldırım, Mehmet
Emin Resulzade, o dönemdeki aydınlar yücelttiler ve inşallah
bir daha da inmeyecek, onu indirmeye kimsenin gücü, kuvveti
yetmeyecek. Bir güzel tevafuk diyelim Cefer Cabbarlı’nın
kitabının tanıtım toplantısını Nuri Paşa’nın askerlerinin
ki, bunların ikisi de Elazığlı onların hatırasına dikilen
şehitler abidesiyle birlikte aynı gün yapıyoruz. Bu çok
kutlu bir tesadüf. Eminim ruhları aramızdadır. Hem
Cabbarlı’nın hem şehitlerimizin hem de Nuri Paşamızın.
Paşa'nın kabri yok, ziyaret edeceğimiz bir kabri yok. İmdat
Avşar Bey ile akşam sohbet ederken İmdat Bey dedi ki
Şehitler Hıyabanı’nda Nuri Paşa için bir temsili kabir
yapılsa nasıl olurdu? Doğrusu bu temsili kabir Elâzığ içinde
Kafkas İslam Ordularının hatırasına ilk abideyi dikme
şerefine sahip olan şehir Elazığ'a da çok yakışır. Elazığ'da
da Nuri Paşamız için bir temsili kabir onu vesile edip
Fatiha okuyacak bir nişane olabilir; ama elbette Şehitler
Hıyabanı’nda da bir köşe Nuri Paşa için oraya nişane
konulabilirse bu da çok anlamlı olacaktır.
Baykal'da görseniz ördek izleri
Unutmayın tapşırdığım sözleri
Ad verirem turnalarım sizleri
Turan ellerine selam söyleyin
İntizar gözlerden Ezel doğuldu
Hesret yüreğimiz yanardağ oldu
Dillerimiz Turan deye yoruldu
Turan ellerine selam söyleyin
Onların, o gün yücelttikleri Turan ideali ki Anadolu'da,
Türkiye'de biz bu Turan idealini Türkçülük fikrini
Azerbaycan'dan, Kırım'dan, Türk dünyasından öğrenmiştik.
Anadolu aydınları Turan idealinin peşine oradaki aydınların
turnalarla gönderdiği selamlardan sonra düşmüşlerdi. Bu
ideal elbette yaşıyor. Bunun ben suni bir ideolojik bir
dizayn bir mühendislik ürünü olmadığı kanaatindeyim.
Milletimizin birlik konusundaki kültürümüzdeki nişaneleri
çok yüksek. Oğuz Kağan Destanı’ndan beri ki bu bütün Türk
halklarında ayrı ayrı var. Oğuz Kağan Destanı'nı da ok
olarak malumdur. Oğuz Kağan oğullarına birer ok verir, kırın
der, kırarlar. Sonra 6 oku birden verir. Kırın der,
kıramazlar. Bu birlik ideali bütün Türk halklarında değişik
şekillerde anlatılıyor. Bununla birlikte Manas Destanı’nda
dünyanın en büyük destanı ve hala yazılmaya devam eden bir
destan.Manas Destanı'nda bir bölüm var ki, bu Turan
idealinin Türk dünyasının birlik idealinin suni ideolojik
tasarım ürünü olmadığının en büyük delillerinden birisi.
Manas, Çin seferine çıkacak diğer seferlerine kendi
kuvvetleri ile çıkmış ve hepsinden zaferle dönmüş ama; Çin
seferi büyük bir sefer. Çin için daha büyük ordu toplaması
lazım ve Manas, Kazak’tan Gökçe Batır’ı davet ediyor.
Anadolu’dan Abdulla Batır’ı çağırıyor. Özbek'ten Abdullah'ı
çağırıyor ve Manas Destanı'nda Manas bir Türk dünyası
ordusu kuruyor, Çin seferine çıkmadan evvel. Bu destan
halkın vicdanından, halkın kültüründen, duygu
düşüncelerinden oluşmuş bu büyük destan ve o destanın bu
bölümü bize gösteriyor ki bu birlik ideali milletimizin
ruhundan gelen, ruhumuzun derinliklerinde kültürümüzün
derinliklerinde yaşattığımız bir arzu. Bu faaliyetlerle
yakınlaşmalarımız, inşallah daha da artacak. Tabii Cefer
Cabbarlı’nın bu kitabı ile beraber Ali Akbaş'ın şiir kitabı
Bakü'de ışık yüzü gördü. İmdat Avşar’ın hikayeleri yine
bugünlerde orada yayınlandı. İnşallah oradan buraya, buradan
oraya daha çok eser gidecek, gelecek ve birbirimizi daha
yakından anlayacağız. Asif Rüstemli’yi bu güzel çalışması
için ve Süleyman Kaan Yalçın'ı aktarma faaliyetleri için
tebrik etmek istiyorum ve Manas Yayıncılık’ı tekrar
kutluyorum. İnşallah yeni dönemde bu ayda bir olan yayın
hızlarını 15 güne zorlarlar ve ayda 2 kitap bize hediye
ederler, kültürümüze hediye ederler. Ben tekrar kitabın ve
bu faaliyetlerin hayırlı uğurlu olmasını diliyorum, teşekkür
ediyorum.
REŞAT MECİD
Çok sağ olun, teşekkür ederim Yakup Bey. Avrasya Yazarlar
Birliği Başkanı Yakup Bey'in Türk dünyası edebiyatının
tanınmasında büyük rolü olmuştur. Azerbaycan edebiyatının
tebliğinde de Avrasya Yazarlar Birliği’nin çok ehemmiyetli
rolü var. Onların derç ettiği Kardeş Kalemler Dergisi
Bakü’de de merakla karşılanır, sevilerek okunur ve ben Yakup
Bey’e çok minnettarım kiAzerbaycan’ın halk yazıcısı Anar’a,Kardeş
Kalemler dergisinin hasrolunmuş özel sayısını
neşrettiler. O sayıda genç yazarımız Pervin Hanım’ın benimle
Anar Muallim hakkında yaptığı bir röportaj yayınlandı. Bu
derginin bir sayısını Anar Muallim’e hasretmek ve Anar
Muallim’i Türk dünyasında yılın edebiyat adamı ilan
edilmesi, edebi şahsiyetlerimize verdikleri yüksek değeri
göstermektedir. Bu münasebetle Yakup Bey’e minnettarlığımızı
bildiriyoruz. Ben şimdi sözü Azerbaycan’dan teşrif buyuran
bizim dostumuz kıymetli şairimiz, yazarımız Ejder Ol’a
veriyorum. Ejder Muallim ilk defa Elazığ’a geldi, dünden
itibaren çok güzel hissiyat içerisindedir.
EJDER OL
Azad bir kuştum / yuvamdan uçdum / bir bağa düştüm / bu genç
yaşımda/bir okçu gördüm/gönlümü verdim/göksümden vurdu/bu
genç yaşımda.
Biraz önce bu şarkıyı bizim sanatçılar söylediler. Ben çok
gözledim ki onu söylesinler, söylemeselerdi ben
söyleyecektim. Çünkü bu bizim hakkında danıştığımız Cefer
Cabbarlı’nın sözleridir. Onun yazdığı mahnılardan birisidir.
Cefer Cabbarlı’nın edebi dünyası Türkiye’de pek tanınmıyor.
Nice ki Azerbaycan’da birçok Türk yazarını geniş
tanımıyorlar. Bunun sebeplerini hepimiz biliyoruz. Uzun
müddet sınırlar bağlı oldu, yasaklar vardı, bu sebepten
imkânlar olmadı. Ama Cefer Cabbarlı, öyle bir sanatkârdır ki
o Azerbaycan edebiyatını, Azerbaycan medeniyetini,
Azerbaycan’ın dünya görüşünü, Azerbaycan tasavvurunu bütün
olarak temsil etme gücüne malik olan bir insan oldu ve az
yaşasa da çok manalı yaşadı, çok hızlı yaşadı ve verimli bir
sanatkâr oldu. Onu bizler kıymetli bir yazar olarak
değerlendiriyoruz. Onu 20. yüzyılın en büyük dramaturgu
olarak görüyoruz. Aynı zamanda kino sanatının başlangıcında
çok büyük hizmetleri olmuş bir insandı. Esasen hakkında çok
danışılan çok yazılan aynı zamanda çok yönlü bir
sanatkârdır, çok isterdik ki bu sanatkâr, bu güzel insan bu
yönleriyle Türkiye’de de tanınsın. Çok güzel bir tesadüf
olmuştur ki Asif Bey’in bu kitabı Türk okuyucusuna
ulaşmıştır. Artık hasret bitmiştir. Şimdi birbirimizi tanıma
ve öğrenme zamanı gelmiştir. Birbirimizle kucaklaşmalıyız,
heyecanlı görüşmelerimizde mutlaka olacaktır. Ama artık
bunlar geride kaldı, yeni bir dönemi başlatmalıyız.
Birbirimizi öğrenmek geniş ve teferruatlı öğrenmemiz
gereklidir. Dünya görüşü ve medeniyetimizi daha fazla
birbirimizle paylaşmalıyız. Bu bakımından bizim olanlar
Türkiye’nin malı olsun Türkiye’nin olanlar da Azerbaycan’ın
olsun ve medeniyetimiz çok daha genişlesin, zenginleşsin,
büyüsün. Elbette bütün Türk dünyasının ortak malı olsun. Bu
münesebetle “Cefer Cabbarlı Hayatı Sanatı ve Mücadelesi”adlı
bu kitap bu yolda önemli bir hizmet olmuştur. Ben bugün bu
salonda yaşadığım sevincimi kısaca bu şekilde ifade
ediyorum. Çok sağ olun.
REŞAT MECİD
Ejder Muallim’e teşekkür ediyorum ve minnettarlığımı
bildiriyorum. Ejder Bey, bizim önemli bir şairimizdir. Bugün
şiir okumadı ama ben inanıyorum ki o önümüzdeki yıllarda
muhakkak ki Hazar Şiir Akşamları’na davet edilecektir. Ben
yine sözü sanatçımız İhtiram Hüseyinov’a vermek istiyorum.
REŞAT MECİD
Çok sağ olun Teşekkür ediyorum hem Almas Hanım’a hem de
İhtiram Hüseyinov’a. Bizim numayende heyetinde kıymetli bir
hanım sanatçımız var. Mesme Ağaverdiyeva Azerbaycan milli
tiyatrosunun çok çok önemli bir sanatçısıdır. Bugün
Azerbaycan Parkı’nın açılışında bizlere okuduğu şiirle çok
duygusal anlar yaşatmıştı. Şimdi Mesme Hanım’ı davet
ediyorum bir şiir okusun.
MESME AĞAVERDİYEV
Teşekkür ediyorum. Bugün burada sizlere Cefer Cabbarlı’nın
Ülkem adlı güzel bir şiirini okuyacağım.
Şiş ucları buludlarla döyüşən
Dağlarında buzları var ölkəmin.
Göy otlardan ipək
paltar geyinən
Tarlaları, düzləri
var ölkəmin.
Verimli torpağı, geniş çölləri,
Çalışqan
ərləri,
igid elləri,
Böyük gəmiləri,
dəmir
yolları,
Keçidləri,
rizləri
var ölkəmin.
Göllərində
ördəkləri
üzərlər,
Çöllərində
maralları gəzərlər,
Güllərindən
gəlinlər
tac bəzərlər,
Ceyran gözlü qızları var ölkəmin.
Quzğun dəniz
oynar ayaqlarında,
İşıq saçar nefti torpaqlarında.
Tarixlərin
altun yarpaqlarında
Dadlı-dadlı sözləri
var ölkəmin.
Yanar dağlarında yalov coşarmış,
Ona tapmaya ellər
qoşarmış,
Bir çağ varmış, ölkəm
azad yaşarmış,
Bu yollarda izləri
var ölkəmin.
İpəgindən
qızlar çadra geyərlər,
Ölkələrin
azad görmək
dilərlər,
Bu yerləri
bütün ellər
sevərlər,
Yalnız bizdə
gözləri
var ölkəmin.
REŞAT MECİD
Çok sağ olun Mesme Hanım, size teşekkür ediyoruz. Bizim
numayende heyetinde dostumuz, antik eşyalar kolleksiyoneri
değerli dostumuz Şahit Habibullah da bulunuyor. Şahit Bey,
yakın zamanda çok büyük bir rahatsızlık geçirdi ve bundan
bir ay önce İstanbul’da ağır bir ameliyat yaşadı. Çok şükür
ki şimdi iyidir. Rahatsızlığına aldırmayarak bu toplantıya
bizim numayende heyetiyle birlikte iştirak etti. Şahit Bey
1952 yılında Gence ile sınır komşusu olan Oğuz ilinin Muhas
köyünde dünyaya geldi. Devlet hizmetinde birçok görevler
alan ve Azerbaycan’ın bağımsızlığını kazandığı 1991 yılında
merkezi Bakü’de bulunan, 27 bin kişinin çalıştığı Kafkas
Umumi Nakliyat’ın Genel Müdürü olan Şahid Habibullah, Ermeni
çetelerinin Karabağ’da yaptığı korkunç soykırımlar üzerine,
gönüllü olarak Azerbaycan Millî Ordusuna katıldı. Karabağ
Savaşı sırasında, Yarbay rütbesiyleTabur Komutanı olarak
çarpışan, birçok kurşun ve şarapnel yarası alan Şahit Bey,
uzun süre komada kalmasına rağmen, hastaneden taburcu olur
olmaz yeniden cepheye koştu ve kahramanca savaştı.
Azerbaycan’ın bağımsızlığının sonrasında, gençliğinden
itibaren gönül verdiği antika semaverler, antik ev eşyaları
ve silahlar üzerine yoğunlaşan Şahid Habibullah, binlerce
antika semaverin de aralarında bulunduğu paha biçilmez bir
antika koleksiyonunun sahibi oldu. Özellikle semaverin bir
Türk icadı olduğunu araştırmalarıyla ispat eden ve
koleksiyonunu birçok ülkede sergileyen Şahid Habibullah,
topladığı antika semaverlerin restorasyonunu ve tamiratını
bizzat kendisi yaptı. Kendisini gerçek bir “Oğuz Türk’ü”
olarak tanıtan ve inanç sahibi bir Müslüman olan Şahid
Habibullah, Azerbaycan ile Elâzığ arasında gerçekleştirilen
bazı kültür ve sanat faaliyetlerinin de destekçisi oldu.
2010 yılının 14-17 Eylül günlerinde Manas Yayıncılık
ile Ozan Neşriyat’ın ortak çalışmasıyla Bakü’de
yayınlanan Elazığlı yaşayan 40 şairin “Elazığ Çelengi”
adlı eserin tanıtım toplantısına katıldı.
Şahid Habibullah, başkanlığını Azerbaycan Cumhurbaşkanı’nın
eşi Mihriban Aliyeva’nın yaptığı Haydar Aliyev Vakfı’nın,
Bakü yakınlarındaki tarihî Gala reyonunda inşa ettirerek,
hizmetine verdiği son derece modern 3 katlı müze binasında,
geçen yıldan itibaren, koleksiyonundan nadide eserleri daimî
olarak sergilemeye başladı. Bu müzede halen Şahit Bey’in
koleksiyonunda bulunan, Nobel’in Azerbaycan’da kullandığı
fayton da Azerbaycan’ı ziyaret eden devlet yöneticileri
dahil, yerli ve yabancı ziyaretçilerin görüşüne sunuluyor.
Bir süre önce Bakü’de yapılan Eurovision Şarkı Yarışması’nın
da en çok ziyaret edilen mekanları arasında yer alan bu
müzede, ilerleyen hastalığına rağmen Şahid Habibullah
ziyaretçilerle bizzat ilgilenmiştir. Şahit Bey’e ben de
konuklarımızın huzurunda çok teşekkür ediyorum.
Evet ben yine sanatçılarımıza söz vermek istiyorum. Almas
Hanım, buyurun söz sizin.
REŞAT MECİD
Almaz Orucova’ya teşekkür ediyoruz. Teşekkür ediyoruz
İhtiram Hüseyinov’a. Teşekkür ediyoruz tar sanatçımız Sahip
Paşazade’ye. Kemanda
Toğrul Esadullayev, nağara ifa eden Emin Cebrayılov’a, sağ
olsunlar, onları yorduk. Bizim heyette gazeteciler de var,
televizyon muhabirleri de var. Ben onları da sizlere
tanıştırmak istiyorum. Medeniyyet Gazetesinden Terane
Memmedova burdadır. Bizim İçtimai televizyondan Nigar
Alişova ve kameraman Fermail İsmayılov da burada.Bu faaliyet
in haberlerini hazırlamak için büyük bir çaba harcıyorlar.
Onlara da teşekkürlerimi bildiriyorum ve ben, bizim büyük
şairimiz Bahtiyar Vahapzade’nin “Veten” şiirini
sizlere okumak istiyorum.
Ey Veten oğlu, düşün, bil ki, senindir bu Veten,
Sabahınhem bu günün, hem dünenindir bu Veten.
Senin öz dövletin, öz milletin, öz ceddin var
Veten uğrunda ölenler ölümünden doğular.
Biz Veten mecnunu, el aşigi, sülh esgeriyik
Biz Veten namine ölsek, dirilerden diriyik.
Menim öz ulduzumu bağrına basmış hilalım,
Dedi önder: “Yönü bayragdakı üç rengden alım”
Sen bu gül bayrağın altında meramınca yaşa,
Goyma düşmen nefesinden ona çirkab bulaşa,
Senin öz bayrağının kölgesi cennetdi sene,
Güneş her gün doğar ancag içimizden Vetene.
Bizim igbalımızı yazdı gılıncın keseri,
Bizi biz etdi Dedem Gorgud oğuznameleri.
Ey Azerbaycanımız, Türkün oğuzlar Veteni,
Er oğullar, er igidler, kişi-gızlar Veteni,
Senin haggındır azadlıg, senin eşgindir iman,
Tapınar hagga ve insanlığa haggdan doğulan.
Beşerin derdini öz derdi bilib milletimiz.
Bizim öz niyetimizden doğub hürriyetimiz.
Geceler yatmadan evvel sor özünden ki: “Bugün
Men ne etdim meni yurddaş eden öz yurdum üçün?
Dr. AHMET TEVFİK OZAN
Değerli konuklar,
Elazığ Kültür ve Sanat Buluşması’nın sonuna geldik. Kadim
dostumuz Raşat Mecid Bey, merhum Bahtiyar Vahapzade’nin çok
güzel bir şiirini okudu. Biz, merhum Bahtiyar vahapzade’yi
11. Hazar Şiir Akşamları vesilesiyle Bakü’de ziyaret ettik.
O fevkalade güzel yüreğinin eline aksetmiş halini, eliyle
ikram ettiği meyveleri yedik. Allah gani gani rahmet etsin,
diyoruz. Ben şahsen bir Harputlu, Elazığlı olarak bu efsunlu
heyetle beraber olmaktan fevkalede memnun oldum.
Diyeceksiniz ki niye Efsunlu heyet diyorsunuz? Bilerek
söylüyorum; çünkü ben bu heyetle hemhal olduğum zaman
Harput'tan ahrete intikal etmiş, belki 50 yıldır görmediğim
kadim akrabalarımı, dostlarımı adeta duyar gibi oluyorum.
Annem bana; “Ehmet bu torağı dama apar”, derdi. Şimdi
benim 50 sene önce duyduğum nenemin lisanını öyle bir heyet
ve böyle efsunlu bir heyetle yaşamak öylesine mutluluk
veriyor ki…
Fevkalade güzel biz programımızın sonuna geldik; amason sözü
söyleyecek alaylı ve mektepli bir gönül insanı var. İl
Kültür Ve Turizm Müdürü Sayın Tahsin Öztürk. Son sözleri
için kendisini kürsüye çağırıyoruz.
TAHSİN ÖZTÜRK
Çok değerli misafirler, kıymetli hazirun. Elâzığ Bakü Kültür
ve Sanat Buluşması aslında kardeşlerin bir araya gelmesinden
başka bir şey değildir. Biz Bakü ile Elâzığ arasında
kurduğumuz bu gönül köprüsü içerisinde gidip gelirken, bu
arada tarihimizde bir söz var bilirsiniz ya da öyle
söylerler Türkler tarih yapar ama tarih yazamaz. Biz bu
gidiş gelişler içerisinde arkadaşlarımız kitaplar da yazmaya
başladılar. “Cefer Cabbarlı Hayatı Sanatı ve Mücadelesi,
Elazığ Çelengi” ve Yakup Ömeroğlu Hocamın takdim ettiği
gibi ayda bir kitap serisi içerisinde Türk milletinin
tarihte yazacağı ve yazdığının da güzel bir vesikası
olmuştur. Ben bu vesileyle buraya teşriflerinden dolayı
misafirlerimize saygılarımı arz ediyor iyi akşamlar
diliyorum.
Dr. AHMET TEVFİK OZAN
Sevgili izleyiciler,
Şiirleri ile Türk dünyasını birbirine bağlayan merhum Elmas
Yıldırım bir şiirinde şöyle diyor:
“Akşam olur kuşları döner yuvaya
Benim dönüp konacağım dal hani
Sabah olur çoban iner ovaya
Benim kalkıp gideceğim yol hani” Allah'a binlerce şükür
olsun ki Türk dünyasının konacağı dalları gideceği yolları
var.
Bütün gönül erlerine selam olsun bu niyetle programımızı
kapatıyor hepinize iyi akşamlar diliyorum.
ANAR’A FAHRİ DOKTORA TÖRENİ
Azerbaycan’ın bağımsızlığının 20. yılı münasebetiyle
düzenlediğimiz “Elazığ-Bakü Kültür ve Sanat
Buluşması kapsamındaFırat Üniversitesi Senatosu’nun
kararıyla Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkanı Anar’a, Fahri
Doktora unvanı verildi. “Anar’ın Ömür Yolu” belgeselinin
gösterimi yapıldı. Anar’a, Fahri Doktora Töreni, Esat
Kabaklı’nın muhteşem konseriyle gerçekleştirildi.
Elazığ Belediyesi Kültür ve Kongre Salonu’nda 03 Şubat Cuma
günü saat 19.00’da gerçekleşen Bu
müstesna toplantıya: Elazığ Valisi Muammer Erol,
Elazığ milletvekili Av. Şuay Alpay, Elazığ Belediye Başkanı
M. Süleyman Selmanoğlu, Fırat Üniversitesi Rektörü Prof. Dr.
A. Feyzi Bingöl, Elazığ Emniyet Müdürü Ayhan Buran, Elazığ
Kültür ve Turizm Müdürü Tahsin Öztürk, Azerbaycan
Yazarlar Birliği Başkanı Anar Rızayev, Azerbaycan Medeniyet
ve Turizm Nazırlığı Basın Yayın ve Tanıtım Şubesi Müdürü
Vagıf Behmenli, Azerbaycan Medeniyet ve Turizm Nazırlığı
Basın Yayın ve Haberleşme Dairesi Başdanışmanı Aslan
Caferov, Azerbaycan Yazarlar Birliği Gençlik Şubesi Kâtibi,
“525. Gazete” Genel Yayın Yönetmeni Reşad Mecid,
Azer Elmas,
Hacıağa Almaszâde, Doç. Dr. Asif Rüstemli, Şahid Habibullah,
Cefer Cabbarlı Müzesi Müdürü Kamer Bağırova, Şair Ejder Ol,
Mesme Ağaverdiyeva, Medeniyet Gazetesi Muhabiri Terane
Memmedova, Türk Edebiyatı Vakfı Başkanı Servet Kabaklı,
Avrasya Yazarlar Birliği Başkanı Yakup Ömeroğlu,
Devlet Sanatçısı Mustafa Turan,
Şair İmdat Avşar, Gazateci-Yazar, Mevlüt Uluğtekin Yılmaz,
Dr. Mehmet Özbek, Esat Kabaklı, Şinasi Pala, Abdullah
Gurbani,
Adnan Çilesiz, Hasan Öztürk, Turgay Coşkun, Zülfü Demirtaş,
Burak Çakır, Müzik arşivcisi
Rıfat Kaya,
Bedrettin Keleştimur, Hadi Önal, Şükrü Kacar, Dr. M. Naci
Onur, R. Mithat Yılmaz, Mehmet Şükrü Baş, Muhlis Tunç, Ahmet
Demir, Hüseyin Poyraz, İlhami Bulut, Mahir Gürbüz, Tuncer
Sönmez, Murat Bilgin, M. Faik Güngör, Fethi Ahmet Harmanşah,
Özer Yıldırım, Muammer Aksoy, Mehmet Dursun Aksoy, Günerkan
Aydoğmuş, Zekeriyya Bican ve Nusret Özgen’in de
hazır bulundukları
seçkin bir davetli topluluğu katıldı.
Türk dili ve Azerbaycan medeniyetine yaptığı katkılardan
dolayı Türk dünyasının yaşayan önemli değerlerinden olan
Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkanı Anar Rızayev, hem
Elazığ’da; hem de Elazığ’daki kurum ve kuruluşların
girişimiyle Azerbaycan’da yapılan birçok ortak kültür, sanat
ve edebiyat etkinliğine önemli katkılar sağladı.
5 Aralık
1992’den bu yana Elazığ’da düzenlenen “Hazar Şiir
Akşamları”nın tümünde, kendisiyle istişarelerde bulunduğumuz
ve kıymetli fikirlerinden yararlandığımız Anar ,
8-12 Nisan 2004 tarihleri arasındaBakü’de
düzenlenen “11. Hazar Şiir Akşamları”na bizzat katıldı ve
Türkiye ve Azerbaycan’ın tanınmış şair ve yazarlarının
iştirak ettiği bu etkinliklerde“Türk Şiirinin Dünü ve
Bugünü” konulu panelde çok kapsamlı ve ufuk açıcı
değerlendirmelerde bulundu.
4-6 Mayıs 2006 tarihleri arasında Elazığ’da faaliyet
gösteren “Manas Yayıncılık”ın açılış törenine katılmak üzere
ilk kez ilimize teşrif eden Anar, 4 Mayıs Perşembe günü
Elazığ Öğretmenevi Salonu’nda “Çağdaş Azerbaycan Edebiyatı”
konulu bir konferans verdi. 5 Mayıs 2006’da Keban’da
“Ölümünün 20. Yılında Nimri Dede”yi anma toplantısına ve 6
Mayıs 2006’da Fırat Üniversitesi Atatürk Kültür Merkezi’nde
Manas Yayınları arasından çıkan kitapların tanıtım
toplantısına iştirak eden Anar, bu törenlerde açılış
konuşmasını yaptı.
11-13 Nisan 2007 tarihleri arasında ilimize ikinci kez
teşrif eden Anar, “Doğumunun 100. Yılında Şair Elmas
Yıldırım” adlı faaliyetlere katıldı. 11 Nisan 2007’de
Elazığ’da yayınlanan Turan gazetesini ziyaret eden yazar,
gazetenin arşivinde yer alan ve Elmas Yıldırım’ın Elazığ’da
bulunduğu yıllarda yazıp yayımladığı şiirleri ile ilgili
incelemelerde bulundu. Tarihî Harput şehrini de ziyaret eden
Anar, “Büyük Hazar”dan
getirilen dostluk ve kardeşlik suyunun, “Küçük Hazar”a
dökülmesi amacıyla Sivrice’dedüzenlenen programa ve
12 Nisan 2007’de “Hazar’dan Hazar’a Elmas Yıldırım
Sempozyumu”na katıldı.
Elmas Yıldırım ile ilgili Elazığ’da düzenlenen bu
faaliyetlerin Azerbaycan matbuatında geniş şekilde
tanıtılmasını sağlayan Anar’ın girişimi ile
Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in himayelerinde,
“Şair Elmas Yıldırım’ın Doğumunun 100. Yılı Azerbaycan’da da
kutlandı. Bakü’de, her
iki ülkenin bilim, sanat ve edebiyat adamlarının, iki
devletin bir şairi Elmas Yıldırım’ı çeşitli yönleriyle
tanıttıkları bu etkinlikler çerçevesinde, Prof. Dr. Bekir
Nebiyev’in hazırladığı Elmas Yıldırım’ın hayatını ve
şiirlerini konu alan kitap, Azerbaycan Medeniyet ve Turizm
Nazırlığı’nca yayımlandı. Bu etkinlikler kapsamında
Elazığ’dan Bakü’ye giden heyetin karşılanması ve konuk
edilmesinde Anar’ın teşkilatçılığının önemli rolü oldu.
6-8 Kasım 2008 tarihleri arasında Elazığ’da, Azerbaycan’ın
görkemli şairi Bahtiyar Vahapzâde anısına düzenlenen “16.
Hazar Şiir Akşamları”nın, bu büyük şairin adına yakışır bir
şekilde gerçekleşmesinde, Azerbaycan Kültür ve Turizm
Bakanlığının yanı sıra Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkanı
Anar’ın yardım ve destekleri etkili oldu.
14-17 Eylül 2010 tarihleri arasında Elazığ’da faaliyet
gösteren Manas Yayıncılık ile Bakü’de faaliyet gösteren Ozan
Neşriyat’ın birlikte yürüttükleri anlamlı bir projenin ürünü
olarak yayımlanan “Elazığ Çelengi” adlı kitabın tanıtım
toplantısı, Bakü’de, Azerbaycan Millî Kütüphanesi’nde
gerçekleştirildi. Bu faaliyet boyunca hem Azerbaycan
Medeniyet ve Turizm Nazırlığı’nın hem de Azerbaycan Yazarlar
Birliği’nin yardım ve desteklerini gördük.
Türk Dünyasının yaşayan en büyük yazarlarından biri olan
Anar’ın, 2-4 Şubat 2012 tarihleri arasında Azerbaycan’ın
20. bağımsızlık yılı anısına düzenlenen “Elazığ - Bakü
Kültür ve Sanat Buluşması” faaliyetleri sırasında, “Fahri
Doktora” ile taltif edilmesi Fırat Üniversitesi Senatosu
tarafından karara bağlandı.
Oturum başkanlığını
Öğr. Gör. Saniye Bulut’un yaptığı program, Saygı duruşu ve
İstiklal Marşı’nın okunmasının ardından M. Şener Bulut’un
yönetiminde, senaryosu şair İmdat Avşar tarafından yazılan,
NGK Elazığ İletişim Lisesi ile Manas Yayıncılık’ın
işbirliğinde hazırlanan “Anar’ın Ömür Yolu” adlı
belgeselin gösterimi ile devam etti. Anar’ın çocukluk
yıllarından başlayarak hayat hikâyesinin anlatıldığı bu film
davetliler tarafından beğeni ile izlendi.
Ardından da
sırasıyla kürsüye davet edilen
Türk Edebiyatı Vakfı Başkanı Servet Kabaklı, Fırat
Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Buran, Avrasya
Yazarlar Birliği Başkanı Yakup Ömeroğlu, Azerbaycan Yazarlar
Birliği Gençlik Şubesi Katibi Reşad Mecid, İmdat Avşar ve
sanatçı Mesme Ağaverdiyeva; Anar Rızayev hakkındaki
düşüncelerini dile getirdiler. Kıymetli şairimiz M. Faik
Güngör, Anar’a ithaf ettiği şiirini okudu. Azerbaycanlı şair
Ejder Ol yaptığı konuşmanın ardından kürsüye Azerbaycan
Medeniyet ve Turizm Nazırlığı Basın Yayın ve Tanıtım Şube
Müdürü Vagıf Behmenli davet edildi.
Konuşmaların tamamlanmasından sonra sahneye davet edilen
Kültür ve Turizm Bakanlığı Ankara Devlet Türk Halk Müziği
Korosu Sanatçıları Turgay Coşkun ile Abdullah Gurbani’nin
sundukları kanun ve tar Resitali davetlilere
unutulmaz anlar yaşattı.
Fırat Üniversitesi Senatosu’nun fahri doktora belgesi Anar
Rızayev’e
takdim edilmeden önce
Öğr. Gör. Saniye Bulut
tarafından gerekçeli karar okundu. Bu karar şöyleydi:
“Fırat Üniversitesi Senatosu 06.01.2012 Cuma günü saat
14.00’da Rektör Prof. Dr. A. Feyzi Bingöl’ün başkanlığında
aşağıdaki kararı almıştır:
Anar Rzayev, 14 Mart 1938’de Bakü’de doğmuştur. Annesi halk
şairi Nigâr Refibeyli, babası Azerbaycan edebiyatında şiirin
yolunu ve yönünü değiştiren önemli şairlerden olan Resul
Rıza’dır. Anar, küçük yaşlardan itibaren sanatın ve şiirin
içerisinde olma şansına sahip olmuştur. Doğduğu yıllar II.
Dünya Savaşı’nın ve Sovyet politikalarının trajedisinin
yaşandığı bir dönemdir. Sözünü özü belleyen Hüseyin Cavid,
Ahmed Cavad, Mikayil Müşfik gibi onlarca Azerbaycanlı aydın,
şair ve sanatçı Sovyetleştirme politikası adı altında
Türkçülük ve Turancılık yapma suçundan katledilmişlerdir.
1960 yılında Azerbaycan Devlet Üniversitesi Filoloji
Fakültesi’nden mezun olan yazar, sonrasında Nizami Edebiyat
Müzesi’nde araştırmacı; Radyo ve Televizyon Komitesi’nde
redaktör olarak çalışmıştır. 1962-1964 arası Moskova’da Ali
Senaryo Kursunda senaristlik eğitimi alan sanatçı, Gobustan
sanat dergisinin baş redaktörü, Azerbaycan Tiyatro
Cemiyeti’nin başkan yardımcılığı gibi pek çok sanat ve
edebiyat kurumlarında aktif olarak yöneticilik yapmıştır.
Küçük yaşlardan itibaren yazma serüveninin içine giren
Anar’ın ilk kitabı Bayram Hasretinde 1963 yılında
yayınlanmıştır. 1964’te Azerbaycan Yazarlar Birliği’ne üye
olarak giren Anar, şu anda adı geçen birliğin başkanıdır.
İlk kez 1975’te Sovyet Yazarlar Birliği’nin üyesi olarak
Türkiye’ye gelen sanatçı, Yaşar Kemal, Ataol Behramoğlu,
Rıfat Ilgaz gibi yazar ve şairlerimizle tanışma fırsatı
bulmuştur.
Senaryo, hikâye, roman gibi düzyazının elverdiği çok farklı
türlerde eserleri olan Anar’ın edebi ve felsefi fikirlerinin
Ağ Liman, İlişki, Mecal, Beş Katlı Evin Altıncı Katı gibi
metinlerde yoğunlaştırdığını söyleyebiliriz. Bu anlamda
Azerbaycan medeniyetinin tanıtılmasına ciddi katkıları
olmuştur. Aynı zamanda bir dilbilimci olan Anar’ın ilgili
alanla bağlantılı makaleleri de vardır. Eserleri başta
sosyalist ülkeler olmak üzere yirmiden fazla dile tercüme
edilmiştir.
Türk Dünyası Yazarlar Kurultaylarına katılan ve aktif olarak
fikirler sunan Anar, 1992’de Türk devletlerinin de UNESCO’ya
benzer bir kültür birliği kurmaları gerektiğini ısrarla
vurgulamış ve sonrasında TÜRKSOY adıyla bir yapının
oluşturulmasına katkı sağlamıştır. Şehriyar, Abay, Fuzuli,
Nizami gibi Türk edebiyatının ortak değerleriyle ilgili
geziler yapmış ve bilimsel değerlendirmelerde bulunmuştur.
1995’te Bahtiyar Vahapzade ile birlikte devlet dilinin
Azerbaycan Türkçesi olması yönünde önemli bir çaba sarf
etmiştir. 1989’dan bu tarafa farklı dönemlerde
milletvekilliği yapmıştır. 23 Mayıs 1998’de Devlet Başkanı
Haydar Aliyev’in isteğiyle kendisine “Halk Yazarı” unvanı
verilmiştir. 2000’de Türk Diline Hizmet ödülünü almış, 2001
yılında Nazım Hikmet’in Doğumunun 100. Yılı etkinliklerini
koordine etmiştir. 2002 yılında Türk Dili Şeref Ödülü’ne
layık görülmüş. 2003’te Bakü Uluslararası Hazar Şiir
Akşamları’na, 2004’te de Elazığ Hazar Şiir Akşamları’na
katılmıştır. 2004’te Devlet Başkanı İlham Aliyev Anar’a
Yüksek Devlet Madalyası ve Fahri Adlar Diploması vermiştir.
Son olarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde toplanan IV.
Türk Dünyası Edebiyat Dergileri Kongresi’nde 2012 yılı Türk
Dünyasında Yılın Edebiyat Adamı seçilmiştir.
Türk ve Azerbaycan dili ve medeniyetine yaptığı
katkılarından dolayı Türk dünyasının yaşayan önemli
değerlerinden olan Anar Rzayev’e Fırat Üniversitesi
Senatosu’nun kararıyla Türk Dili ve Edebiyatı alanında fahri
doktora unvanı verilmesi oybirliği ile uygun görülmüştür.
Şimdi Türk dünyasının yaşayan önemli değerlerinden biri olan
Sayın Anar Rzayev’e Fırat Üniversitesi Senatosu’nun
kararıyla Türk dili ve edebiyatı alanında Fahri Doktora’nın
takdimi yapılacak ve kendilerine cübbe giydirilecektir.
Türk dünyasının bu
müstesna yazarı ve Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkanı Sayın
Anar Rızayev’i huzurlarınıza davet ediyorum.”
Elazığ Belediyesi Kültür ve Kongre Merkezi’ni tıklım tıklım
dolduran davetlilerin huzurunda Elazığ tarihi günlerinden
birini daha yaşıyordu. Heyecanın doruk noktasına ulaştığı bu
muhteşem gecede
Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkanı Yazar Anar Rızayev
salonda yükselenalkışlarla sahneye davet edildi.
Türk Dünyasının yaşayan bu en büyük yazarına
Fırat Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. A. Feyzi Bingöl
tarafından önce cübbesi giydirdi daha sonra da Fırat
Üniversitesi’nin fahri doktora diploması takdim edildi. Türk
Edebiyatı Vakfı Başkanı Servet Kabaklı da ünlü yazara Türk
Edebiyatı Vakfı’nın
şükran belgesi
ile birlikte Ahmet Kabaklı’nın beş ciltten oluşan Türk
Edebiyatı Tarihi adlı eserini hediye etti.
Hayatının en anlamlı ve en mutlu anlarından birini yaşayan
Anar Rızayev,
bu müthiş duygu ikliminde duygularını şu şekilde dile
getirdi:
“Sayın Vali, Sayın
Belediye Başkanı, Sayın Rektör benim yaşım öyle ki insan
ömrünün bu yaşında sevinçleri çok olmur. Daha çok hasreti
olur, daha çok anılara hatıralara kapılır. Daha çok masalcı
hisleri geçirir ama bugün benim için çok sevinçli bir gündür
ve bu sevinci bana bahşettiğiniz için herkese bir bir
teşekkür etmek istiyorum. İlk önce Sayın Rektörümüze Fırat
Üniversitesi’nin Senatosu’na teşekkür etmek istiyorum. Beni
bu Fahri adla taltif eylediği için. Bana ilim adamı unvanını
verenlere teşekkür ediyorum. Kardeş Kalemler dergisinin bir
sayısını bana hasreden dostlarıma teşekkür ediyorum. Burada
benim hakkımda konuşan ve güzel çok sıcak sözler söyleyen
natıklara teşekkür ediyorum. Bilirsiniz benim Azerbaycan’da
da ödüllerim var. Azerbaycan’da da beni terfi ediyorlar
Türkiye’de de; ama fark odur ki Azerbaycan’da hem terfi
ediyorlar hem de sövüyorlar. Türkiye’de ise ancak terfi
ediyorlar. Ona göre ben Türkiye’de olmayı çok seviyorum.
Türkiye’ye her gelişim benim için bir bayramdır. Beni
Türkiye ile bin tel bağlıyor. Bu evvela bizim
Azerbaycanlılarla Türklerin kardeşlik telleridir. İkincisi
bu benim gönül tellerimdir. Üçüncüsü de benim akrabalık
tellerimdir. Çünkü Türkiye’de benim anne tarafından
Refibeyli’ler neslinden üç soyadı ile insanlar yaşıyor.
Arran, Saygın ve Esgeran. İstanbul’da yaşıyorlar. Ankara’da
yaşıyorlar. Bursa’da yaşıyorlar. Onlardan en yakını benim
dayım, annemin büyük kardeşi abisi Kâmil Arran’dır. O da
Refibeyli’dir yani bunların hepsi Refibeyli’dir. Burada üç
soyadı kabul etmişler ki ordaki Refibeyli’leri
incitmesinler. Ama buna bakmayarak Sovyet hükümeti çok sayık
hükümetidir ordaki Refibeylileri de dokuz defa sürgün
ettiler. Kâmil Bey buraya bir tarını getirmiş. O vakitler
Türkiye’de tar yok idi. Çok yaygın değildi. Tar çalıyormuş
ve tıp tahsili alıyormuş. Bir defa Atatürk Sayın Gazi, onun
tahsil aldığı üniversiteye gelmiş ve bu talebeler içerisinde
tar çalan oğlanı görmüş. Nasıl bir alettir diye merak etmiş.
Sormuş demişler ki bu Azeri’dir gelmiş buraya tar çalarak
ekmeğini bununla kazanır ve okuyor. Paşa demiş ki Türk
gençleri bundan ibret götürmeliler ki, gelmiş tek başına
gelmiş öz emeğiyle tarıyla ekmeğini kazanır ve tıbbi tahsil
alır. Ben hatırlıyorum ki Kâmil Bey uzun yıllar Elazığ’da
başhekim olarak çalışmış ve Sayın Belediye Başkanı Süleyman
Bey’in babasıyla ahbap olmuş, dost olmuş. Biliyorum ki
şüphesiz kuşkusuz Azer Beyin babası bizim büyük şairimiz
Almas Yıldırım ile dost olmuş; çünkü ikisi de aynı yıllarda
Elazığ’da yaşamışlar. Bilirem ki o Mirza Bala ile bizim
büyük muhacirlerden biri olan onunla çok yakın akraba olup
ve ben de Türkiye’ye gelişlerimden birinde onunla tanış
oldum. Dayımla ilk defa tanış oldum ve benden sordu ben
demin bunu söylemiştim benden sordu ki o Nermine nasıldır.
Dedim ki hangi Nermine dedi şarkıcı Nermine bizde bir
şarkıcı var o da rahmete gitmiş. Şarkıcı vardı Nermine
Memmedova. Dedik o çok iyidir sen onu nerden tanıyorsun?
Dedi o kız bana o kadar rakı içirdi ki radyodan onu
dinliyordum rakı içiyordum. Vatan hasretiyle yaşıyordum.
Vatan hasreti çok büyük hasrettir ve bizim de Azerbaycan’da
uzun yıllar Azerbaycan’da yaşayarak Türkiye hasreti oldu
içimizde. Çünkü Türkiye ile bütün ilişkiler yasak idi. Türk
sözünü dile getirmek bile yasaktı. Türkiye ile herhangi bir
akrabalığı itiraf eylemek yasaktı. Ama buna bakmayarak her
bir Azerbaycanlının kalbinde Türkiye sevgisi vardı ve bu
sevgiye göre binlerle Azerbaycanlı Sibirya’ya sürgün edildi.
Hapishanelere atıldı. Kurşuna dizildi. Bizim ailemizde de
ben çocukluğumda Türk şairlerinin şiirlerini dinlemişim.
Babamın ve annemin dilinden Yunus Emre’den Nedim’e kadar
Namık Kemal’den Tevfik Fikret’e kadar Rıza Tevfik’ten Yahya
Kemal’e kadar Ahmet Haşim’den Nazım Hikmet’e kadar bu
şiirleri tümü olmasa da herhalde büyük hisselerini bugüne
kadar ezberimdedir. Bu Türkiye sevgisini bana ailem aşıladı.
Onun için bugün bana verilen bu ödülleri ben de onlara
hediye ediyorum. Onlara hediye ediyorum ki, onlar benim
kalbimde Türkiye sevgisini uyandırdılar, yaşattılar ve ben
ömrüm boyunca bu sevgiyle yaşayacağım. Türkiye’nin bana
yaptığı bu iyilikleri, bu yüksek değerleri ben belki de
ömrüm boyu bunun avazını çıkamayacağım ona göre beni borçlu
sayın ve bizde böyle bir şey var borçlu borçlunun sağlığını
ister. İnşallah ben de bundan sonra Türk dünyasına özellikle
Türkiye’ye ve Elazığ’a hizmet etmeye hazırım. Sağ olun.
Teşekkür ediyorum.”
Sanat dolu bu
muhteşem vefa töreni,
Kültür ve sanat hayatımızın müstesna ismi, Elazığ'ın
yetiştirmiş olduğu kıymetli sanatçı Esat Kabaklı'nın
okuduğu birbirinden güzel türkülerle de taçlanmıştı.
Öğr. Gör. SANİYE BULUT
Sayın Valim, Sayın
Milletvekilim, Sayın Belediye Başkanım, Azerbaycan Yazarlar
Birliği Başkanı Anar Bey, Azerbaycan’dan gelen
misafirlerimiz, çok kıymetli şair, yazar ve sanatçılarımız,
Fırat Üniversitesi’nin değerli öğretim üyeleri ve Kıymetli
Elazığlılar,
Türkiye Cumhuriyeti
Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığı’nın, Azerbaycan Medeniyet ve Turizm Nazırlığı’nın
katkılarıyla, Elazığ Valiliği, Elazığ Belediye Başkanlığı,
Fırat Üniversitesi Rektörlüğü, Elazığ Ticaret ve Sanayi
Odası, RTÜK Diyarbakır Bölge Müdürlüğü, Türk Edebiyatı
Vakfı, Azerbaycan Yazarlar Birliği, Avrasya Yazarlar
Birliği, Ankara Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı, Ankara-
Elazığ Kültür Derneği, Elazığ Folklor ve Turizm Derneği ve
Manas Yayıncılık’ın organize ettikleri “Elazığ Bakü Kültür
ve Sanat Buluşması” çerçevesinde düzenlenen “Azerbaycan
Yazarlar Birliği Başkanı Anar Rzayev’in Fahri Doktora
Töreni”ne hoş geldiniz.
Programı arz
ediyorum.
Saygı duruşu ve
İstiklâl Marşı’nın okunması
“Anar’ın Ömür Yolu Belgeseli”nin gösterimi.
Türk Dünyası Yılın Edebiyat Adamı: Anar hakkında konuşmalar.
Turgay
Coşkun-Abdullah Gurbani: Kanun ve tar resitali
Esat Kabaklı
Konseri
Anar’a Fahri Doktora Takdimi
Şimdi sizleri
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk
ile vatan, millet, devlet ve bayrak uğruna şahadet şerbeti
içererek bu vatan topraklarının kara bağrında sıradağlar
gibi duran şehitlerimiz ve ebediyete intikal eden Türk
büyükleri için bir dakikalık saygı duruşuna ve ardından
İstiklal Marşı’nın okunmasına davet ediyorum.
Öğr. Gör. SANİYE BULUT
Kıymetli misafirler, programımızın bu ilk bölümünde Manas
Yayıncılık ve NGK İletişim Lisesi tarafından hazırlanan
Anar’ın Ömür Yoluadlı belgeseliizleyeceksiniz.
Öğr. Gör. SANİYE BULUT
Türk Edebiyatı Vakfı Başkanı Sayın
Servet Kabaklı’yı konuşmalarını yapmak üzere davet ediyorum.
Buyurunuz efendim.
SERVET KABAKLI
Bugün tevafukun tevafuku oldu. Böyle bir güzelliği bir
Mevlit Kandili’nde yaşıyor olmamız biraz önce o muhteşem
hayat hikayesinin çok güzel hazırlanmış belgesel filmden
takip ettiğimiz Anar Muallimi, evet böyle bir kandil
gecesinde Mevlit Kandili gecesinde Elazizimizde ağırlıyor
olmaktan ben bir Elazizli olarak bahtiyarlık duyuyorum. Hoş
geldiler, sefa geldiler. Başımızın üzerinde yerleri var.
Diğer Azerbaycan’dan teşrif eden bütün misafirlerimiz gibi.
Bu kadar güzel hazırlanmış bir belgeselden sonra, bu kadar
güzel hazırlanmış bir metinden sonra kelam etmek, söz
söylemek çok fazla doğru değil diye düşünüyorum; ama şu
bizim bahtiyarlığımızdır ki, evet Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti’nde toplanan Türk Dünyası Kültür ve Sanat
Dergileri Kongresi’nde Anar Muallime Türk Dünyasında Yılın
Edebiyat Adamı payesi takdim edilecektir,
kararlaştırılmıştır. Bu dergiler arasında diğer bütün kardeş
dergilerle birlikte bir Elazizlinin kurduğu Şeyhülmuharirin
Ahmet Kabaklı’nın 1972 yılında çıkarmaya başladığı
Türkiye’nin belki en uzun soluklu hiç ara vermeden
yayınlanmış ve 40. yılına girmiş Türk Edebiyatı Dergisi’nin
de bulunması bizim de bahtiyarlığımızdır. Anar Muallime
fahri doktora unvanı vermek elbette onun için bir şereftir;
ama o alacağı doktora unvanını da şereflendirecek bir
insandır. Bunu böyle görmeliyiz. Ben Sayın Elâzığ Valimize,
Sayın Belediye Başkanımıza, Fırat Üniversitesi Rektörümüze
değerli Hocama, Fırat Üniversitesi Senatosu üyelerine böyle
bir fahri doktora unvanı kararı verdikleri için çok teşekkür
ediyorum. Elâzığ-Bakü Kültür ve Sanat Buluşması için emek
veren bütün gönüllü teşekküllere herkese minnettarlığımı
sunuyorum. Allah hepinizden razı olsun. Evet bizim soyadımız
için şunu söylerler Sayın Valim. Rahmetli neneme sorarlardı
ümmiydi derdi ki “Rahmetli büyük dedeniz kabağı çok
severmiş onun için Kabaklı demişler.”Hâlbuki bizim
soyumuzun da Kafkaslardan, Azerbaycan üzerinden Harput’a
geldiği bellidir ve Kabaklı olmak önde olmak,Kabakta olmak
manasına gelir. Böylece hem Harputlu Elazizli olmaktan hem
de Anar Bey’in şu anda Azerbaycanlı kardeşlerimizin şu anda
bulunduğu soydaşlarımızın, dindaşlarımızın şu anda bulunduğu
yerlerden geçip Harput’a gelmiş olmak da ayrı bir
bahtiyarlık. Evet, bu törende bir kültür sanat törenidir.
Ama ısrarla ifade etmemiz lazım 26 Şubat geliyor. 26 Şubat
Hocalı Katliamı’nın gündüz de arz ettiğim gibi 9 yaşında
oğlan çocukların kafalarının Ermeni komitacılar, Ermeni
çeteleri tarafından koparılarak futbol oynandığı gecedir. 25
Şubat’ı 26 Şubat’a bağlayan gece hamile kadınların
karınlarının deşildiği gecedir. Hocalı Soykırımı’nın
yapıldığı gecedir. Bu Türkiye’nin, Azerbaycan’ın Türk
dünyasının hatta İslam Aleminin ortak acısı olmalıdır. Ne
yazık ki Hocalı Katliamı’na Türkiye’nin, Azerbaycan’ın evet,
maalesef Türk dünyasıyla hemhal olan aydınların ziyalıların
dışında İslam aleminden bile sağlam bir tepki çıkmamıştır.
Bugün her türlü zavallılıkla Türkiye’yi soykırım yapmakla
suçlayan Vahşi Batı ben onları üçbuçukluk bir aile olarak
tarif ediyorum, yazılarımda ve konferanslarımda. Bunların
hafifmeşrep anası İngiltere’dir. Obez çocuğu Amerika’dır.
Babaları dünya Yahudi lobisidir. O buçuklu metres de
Fransa’dır, Fransa. Bugün o buçuklu metres zoruyla
Türkiye’yi mahkûm etmeye çalışan Vahşi Batı, ne Hocalı
Katliamı’nda ne 1918 Bakü’nün işgalinde ne 1920 katliamında,
ne 1990 20 Yanvar hadisesinde dönüp bakmamıştır. Gözlerini
kapatmış, kulaklarını tıkamıştır. Bizi birbuçuk milyon
Ermeni’yi bilmem kaç kişiyi kesmekle suçlayan, içimizdeki
Ermenileri dahi görmemişlerdir Ermenileri halen de
görmemekteler. 1914’ten itibaren başlayıp Doğu Anadolu’muzda
yaptıkları katliamları, soykırımları görmemişlerdir. Evet
bizim cihan devleti Osmanlı, bir sıkıntı olmasın, insanlar
birbirini hançerlemesin diye son derece ciddi, bize ihanet
eden zamanında milleti sadıka dediğimiz Ermenileri
silahsızlandırmış ve başka bir yere göç ettirmiştir. Bu göç
yolunda elbette acı hadiseler yaşanmıştır. Ama Ermenilerin
daha Erzurum’da daha şurada burada camilere doldurarak
yaktıkları soy ve din kardeşlerimizin acısı içimizdeyken
bizi hiç kimse soykırımla suçlayamaz. Bizim arşivlerimiz
ortada açık. Dünya arşivlerini açsın Fransa’nın Afrika’da
yaptıklarına bir baksınlar. Kimin soykırımcı olduğu kimin
soykırımcı olmadığını tarih yazsın, tarihçiler yazsın,
siyasetçiler değil. İlim adamları yazsın. Biz de göğsümüzü
gere gere görelim sonucu. Evet, bugün Anar Muallime saygı
için buradayız ama ortak yaramızdır. Evet, inşallah Üzeyir
Hacıbeyli’nin o muhteşem bestesinde, şimdi Azerin isminde
bir kızımız Azerbaycan’da çok büyük bir heyecanla okuyor.
Evet, daha önce söylediğim gibi 1920’den 1990’a kadar işgal
altındaki Azerbaycan’da Bakü’de asla okunamadı Ahmet
Cevat’ın o muhteşem şiiri.“Çırpınırdın Karadeniz Bakıp
Türk’ün Bayrağına”. Bugün diyor ki Azerin Kafkaslardan
aşacağız aslında aşmaya falan lüzum yok. Kafkaslar zaten
bizim. Türk’ün şanlı bayrağını yani şanlı Azerbaycan
Türk’ünün bayrağını, ay yıldızlı bayrağını Karabağ’a yeniden
asacağız diyor. İnşallah bu güzel gece Peygamberimizin bu
mübarek doğum gecesinde dua edelim ki kadim Türk Toprağı
Karabağ Anar’ın hürmetine inşallah yeniden Azerbaycan
toprağı olacaktır. Bu işgal de son bulacaktır. Allah Hocalı
şehitlerine, 20 Yanvar şehitleri ve bütün Azerbaycan
şehitlerine bu ülke için Türkiye’miz için can vermiş, kan
vermiş bütün şehitlerimize rahmet eylesin. Beni dinlediğiniz
için Allah hepinizden razı olsun teşekkür ediyorum.
Öğr. Gör. SANİYE BULUT
Türk Edebiyatı Vakfı Başkanı Sayın
Servet Kabaklı’ya teşekkür ediyoruz. Değerli konuklar
programımız Fırat Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölüm
Başkanı Prof. Dr. Ahmet Buran’ın konuşmalarıyla devam
edecektir. Kendilerini kürsüye davet ediyorum.
Prof. Dr. AHMET BURAN
Sayın Valim, Sayın
Milletvekilim, Sayın Belediye Başkanım, Sayın Rektörüm, Çok
değerli konuklar hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum ve
kandilinizi kutluyorum. 1931 yılı itibarıyla Sovyetler
Birliği’nde Komünist Partisi Kongresi’nde bir karar
alınmıştı. Bu karara göre sosyalizme ve sosyalizmin
değerlerine hizmet etmeyen sanat eserleri sanat eseri olarak
kabul edilmeyecekti. Mutlak manada her edebi eser ya da her
sanat eseri komünizme hizmet etmek zorundaydı ve böylece bu
1931 yılı Komünist Parti kararıyla, alınan bu kararın
ardından Sovyetler Birliği’nde bir güdümlü edebiyat meydana
gelmeye başladı. 1954’e kadar süren Stalin iktidarı boyunca
bu güdümlü edebiyat Sovyet sınırları içindeki bütün
toplulukların hayatına hâkim oldu. Buna uymayanlar
katledildiler. 1937 ve 1938 represiyası önemli bir dönümdür.
Ama 1954 sonrasında Kuruşçev iktidarıyla birlikte Sovyetler
Birliği’nde durum değişti. Yavaş yavaş aklanma, arınma
dönemi yaşanmaya başladı. Baskılar kısmen de olsa azaldı.
Edebiyat güdümlü bir edebiyat olmaktan yavaş yavaş kendi
kimliğini bulan kendi estetik değerleri içerisinde
şekillenmeye başlayan bir edebiyat olmaya doğru gitmeye
başladı. Anar’ın daha çok eser vermeye başladığı yıllar
yahut kuşak olarak 60 kuşağı olarak değerlendireceğimiz
dönem, baskının kısmen devam ettiği ama önceki dönemlere
göre biraz daha rahat hareket edilebilen bir dönem söz
konusudur. Anar’ın eserleri bu anlamda gerçek edebi
kimliğiyle ortaya çıkmaya başlayan Türk ülkelerinin özelde
Azerbaycan edebiyatının numuneleri, örnekleri olarak
değerlendirilebilir. Biz dili, bildirişimi sağlayan
göstergeler dizgesi olarak tanımlıyoruz. Edebiyatın
malzemesi dildir. Dil ile edebiyat yapılmaktadır. Ancak
edebiyatın birinci amacı bildirişimi sağlamak değildir.
Bildirişim maksadı edebiyatta arka plandadır, saklıdır.
Anar’ın eserlerine baktığımız zaman genellikle bu bildirişim
maksadını gizleyen sembolik anlatımları ön planda olan edebi
vasfıyla estetik değerleri oldukça ön plana çıkan eserler
olduğunu görürüz. “Ak Koç Kara Koç” romanı bunların
önemli örneklerinden biridir. Bu eserleri dolayısıyla
verdiği birçok eseri hikayeleri, romanları, tiyatroları,
sinema türünden verdiği eserleri dolayısıyla Azerbaycan
edebiyatı ve Türk dünyası edebiyatı içerisinde çok önemli
bir yeri olan Anar Rzayev’i bizim gündemimize getiren
özellikle Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü olarak bize
üniversitemiz tarafından Fahri Doktora unvanının verilmesi
teklifiyle bizim gündemimize getiren Manas Yayıncılık
bizim Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü olarak
değerlendirmelerimiz ve bölüm kurulundaki arkadaşlarımızla
yaptığımız değerlendirme neticesinde Üniversitemiz
senatosuna sunduğumuz teklif ile Üniversite Senatomuzun,
Rektörlüğümüzün değerlendirmesi neticesinde bu gece Fahri
Doktora unvanının verilmesi kararlaştırılmış oldu. Bizim bu
programa böylece bir katkıda bulunmuş olmamız dolayısıyla
kendimizi mutlu addediyoruz. Bir görevi bir sorumluluğu
yerine getirdiğimizi düşünüyoruz. Üniversitemiz Senatosu’nun
ve Rektörlüğü’nün böyle bir kararı almasının ne kadar
isabetli olduğu gerek buradaki hazirun tarafından gerekse
Türk dünyası edebiyatını yakından takip eden bütün
araştırmacılar ve biliM insanları tarafından takdir
edilecektir. Ben Üniversitemiz Senatosu’na ve Rektörlüğü’ne
bu programı düzenleyen bütün arkadaşlara ve Türk Dili ve
Edebiyatı Bölümü’ndeki arkadaşlarımıza aldıkları bu
kararlardan dolayı teşekkür ediyorum. Hepinize saygılar ve
sevgiler sunuyorum.
Öğr. Gör. SANİYE BULUT
Fırat Üniversitesi Öğetim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Buran’a
teşekkür ediyoruz. Ve konuşmalarını yapmak üzere Avrasya
Yazarlar Birliği Başkanı Yakup Ömeroğlu’nu kürsüye arz
ediyorum.
YAKUP ÖMEROĞLU
Sayın Valim, Sayın Milletvekilim, Sayın Belediye Başkanım,
Sayın Rektörüm,
Sayın Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkanı, aramızda bu yıl
Türk dünyasında yılın edebiyat adamı büyük edebiyatçımız
Anar ile beraber iki büyük çınar, iki büyük kültür çınarı
daha var. Sayın Mehmet Özbek ve Sayın Mustafa Turan
ağabeylerimiz. Kendilerini de hazirunu da saygıyla
selamlıyorum efendim. Sovyetler Birliği dönemindeki edebiyat
ortamını Ahmet Buran Hocam özetlediler. Bu rejimin insanlara
nasıl davrandığını da dışardan da olsa biz bir miktar takip
etme imkanına sahibiz. O ceberrut, baskıcı ve bütün herşeyi
kendi kontrolünde olmasını isteyen rejim ve bu rejim
içersinde bir edebiyatçı bir dergi çıkarıyor bir kalemi var
ve o kalem ve o dergi yayınların hiç birisi bu rejimin
istediği sözleri hayatı boyunca ifade etmiyor. Bunun için
baskılar yapılıyor. Gobustan dergisi, Anar Bey’in
adıyla beraber anılan bir dergi. Dergin kapatılacak artık bu
rejim lehine bir şeyler yaz da bir cümle, bir kelime yaz, ya
da dergi kapanacak.Buna rağmen bu tehditlere rağmen o
rejimin altında yaşayıp o rejimin istediği yazıyı, ifadeyi
onlara teslim etmeyen haysiyetli, onurlu bir kalem.
Belgeselde arkadaşlar özetlemeye çalışmışlar; ama çok çok
eksiği var; çünkü bu uzun hayatın bu kısa filme sığdırılması
çok güç. Azerbaycan’a Türk kültürüne yaptığı katkılar
elbette çok büyük. Ama ikisini izninizle kısaca ifade
etmeden ben geçersem yaptığı bu hizmetler anılmadan geçerse
haksızlık olur diye düşünüyorum. Birisi bizim büyük
destanımız Dede Korkut, o da Sovyet döneminde yasaklanmıştı.
Dede Korkut Destanı ve Dede Korkut’un Azerbaycan’a tekrar
dönüşünde Anar Bey’in mücadelesi ve onun yazıları var. O
Dede Korkut bizim destanımızdır, Dede Korkut Oğuzların
destanıdır. Biz de Oğuz’uz. Dede Korkut bizim destanımızdır,
dedikten sonra Dede Korkut tekrar Azerbaycan’a döndü ve
bugün Dede Korkut hakkındaki yapılan araştırmalar Türk
Dünyasında en çok Azerbaycan’da var. En yaygın araştırma
Azerbaycan’da. Bir diğer husus biliyorsunuz alfabe
değiştirildi. Azerbaycan bu yakın dönemde Latin alfabesine
geçti. Çok da güzel bir alfabe yaptılar. Fakat alfabe
değişikliklerinin bütün halklar için bir riski var. Önceki
alfabeyle yazılmış edebi eserlerden önceki alfabeyle
yazılmış oluşturulmuş kültürden kopma ihtimali yüksek. Gerçi
Kirille oluşturulmuş kültürün bir kısmından kopmakta fayda
var, ama kopulmaması gereken eserler de elbette çok fazla ve
Azerbaycan dünyada alfabe değiştiren ülkeler arasında ilk
defa eski alfabeyle yayınlanmış edebi eserlerini yeni
alfabeyle tekrar yayınladı. 25 bin tirajla bini aşkın kitabı
tekrar yayınladılar ve bunları köy kütüphanelerine kadar
dağıttılar. Bu güzel fikir, bu muhteşem fikir de bu teklif
de Anar Bey’in teklifiydi. Azerbaycan Cumhurbaşkanlığına ve
Azerbaycan devleti dünyada hiç bir devletin yapmadığı bir
büyük kültür hamlesini alfabe değişikliğinin kendi ülkesine
getireceği zararlardan korunmak için yaptı. Bir kültür
abidesine fahri doktora vererek ülkemiz adına ülkemizden
Azerbaycan’ın bu büyük kültür adamına yapılandan dolayı
bizlere mutluluk veren bir Üniversitemizin faaliyetinden
dolayı ben Fırat Üniversitesi Rektörümüze Sayın Feyzi Bingöl
Hocama huzurlarınızda hususen teşekkür etmek istiyorum. Bu
tarihi bir hadise diğer üniversitelerimize de inşallah örnek
olur. Hem Azerbaycan Üniversiteleri Türkiye’yi takip edip
böyle değerleri fahri doktoralarla, ödüllerle
değerlendirirler hem Türkiye’deki diğer üniversitelerimiz
Türk dünyasındaki yazarlarımızı, kültür adamlarımızı
kıymetlendirmiş olurlar. Ben hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Fahri Doktoranız kutlu olsun Anar Ağabey. Nice ödüllere
inşallah.
Öğr. Gör. SANİYE BULUT
Avrasya Yazarlar Birliği Başkanı
Yakup Ömeroğlu’na teşekkür ediyoruz.
Şimdi de
Azerbaycan Yazarlar Birliği Gençlik Şubesi Kâtibi, “525.
Gazete” Genel Yayın Yönetmeni Sayın Reşad Mecid’i
davet ediyorum. Buyurun efendim.
REŞAD MECİD
Sayın Vali, Sayın Belediye Başkanı, Sayın Rektör, Hürmetli
Anar Muallim sizi de tebrik ediyorum. Fırat Üniversitesi’nin
Rektörlüğüne, Senato üyelerine bu kararın alınmasında rolü
olan herkese derin minnettarlığımı bildiriyorum. Biraz önce
yapılan konuşmalarda da ifade edildiği gibi bu karar hem
fahri doktoraya ucalık getirir hem Anar Muallim’e. Anar
Muaallim’in hizmetlerinin küçük bir hissesini bu filmde de
gördük; ama Anar Muallim’i yakından tanıyanlar uzun yıllar
onun okuyucusu olanlar hakkında daha güzel ifadelerde
bulunabilirler. Azerbaycan’da bir neçe nesil insanlar artık
Anar Muallim’in kitaplarıyla, eserleriyle, filmleriyle
dünyayı tanıyorlar. Anar Muallim’in çok güçlü bir
yaratıcılığı olmuştur. O bir yazar olarak eserleriyle
okuyucuların rağbetini kazanmış. Hem bir senarist gibi hem
bir rejisör gibi, hem dramaturg gibi, içtimai hadim gibi
,bir araştırmacı ilim adamı gibi. Dede Korkut destanını
biraz evvel Yakup Bey de dedi, tanıtılmasında Anar
Muallim’in yazdığı Dede Korkut dünyasını Sovyet Sosyalist
Cumhuriyeti döneminde araştırması çok önemlidir. Gobustan
dergisine rehberlik etmiş ve dilimizin zenginliklerini
yaşatmıştır. Sovyet devrinde Türkçü olarak damganmıştır. Bu
çetin yollardan geçe geçe Anar Muallim büyük azmiyle Türk
dünyasına büyük hizmetlerde bulunmuştur. Türkiye’nin özünde
vaktiyle 1000 yılın 100 şairi adıyla Azerbaycanlı
şairlerinin şiirlerini yayınladı. Aynı zamanda Azerbaycan’da
çok samballı bir neşir Anar Muallim’in adıyla bağlıdır. 1500
Yılın Oğuz Şiiri ki, Türk şiirinin önemli bir eserini
yayınlamıştır. Anar Muallim’in son yıllardaki yaratıcılığı,
faaliyetleri içtimai hadim gibi yaptığı çalışmalar hepimiz
için güzel bir örnektir. Elazığ Türk dünyasının çok saf bir
yeridir. Burda çok saf ve temiz insanlar yaşıyorlar. Biz 5
yıl önce Almas Yıldırım’ın 100. Doğum Yılı Kutlamaları’nda
gördük. Çok büyük bir vefa göstererek o faaliyetleri
gerçekleştirdiler. Anar Muallim de son yıllarda Elazığ’da
yapılan faaliyetlere destek oluyor. Elazığ bizim için artık
çok önemli bir şehir olmuştur. Bu bakımdan Anar Muallim’e
Elazığ’da kıymet verilmesi de tabiidir. Bu şehirde Almas
Yıldırım’ın adına da sokaklar var, Bahtiyar Vahapzade’nin
adına da cadde var, bu şehirde. Bugün Azerbaycan Parkı
açıldı. Ben inanıyorum ki bugünkü Fahri Doktora töreninden
sonra bu münasebetler daha da artacak. Azerbaycan Türkiye
münasebetleri daha da güçlenecek.Bu münasebetlerin daha da
gelişmesine büyük ihtiyacımız vardır. Anar Muallim ortak
Türk dili idealini tez tez seslendiren insanlarımızdan
biridir. Türkiye Türkçesinin İstanbul Türkçesi olmasını her
vesileyle beyan etmiştir. Ben inanıyorum ki yapılan bu
faaliyetler devam edecektir. Ben 8 yıldır birlikte
çalışıyorum. Azerbaycan Yazarlar Birliği’nde onun, bizim
genç yazarlarımıza her zaman dikkat gösterdiğinin şahidiyim.
Anar Muallim, Azerbaycan’da en adaletli hakkı seven
insanlardan biridir. bu bakımdan Anar Muallim zamanın en
muhtelif zikzaklarından etkilenmedi, hadiselere bakışında
hep adaletli oldu. Biraz önce izlediğimiz filmin sonunda da
ifade edildiği gibi bizler de Anar Muallim’e uzun ömür arzu
ediyoruz. Azerbaycan halkına ve Türk dünyasına yaptığı
hizmetleri için derin minnettarlığımızı bildiriyoruz.
Teşekkür ediyorum.
Öğr. Gör. SANİYE BULUT
Azerbaycan Yazarlar Birliği Gençlik Şubesi Kâtibi,525.
Gazete Genel Yayın Yönetmeni Sayın Reşad Mecid’e
teşekkür ediyoruz. Şimdi de konuşmalarını yapmak üzere Şair
İmdat Avşar’ı kürsüye davet ediyoruz.
İMDAT AVŞAR
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Anar ile birlikte birkaç
çalışmamız oldu. Onu yakından tanıma fırsatım oldu. Üstadın
bir kitabını da Türkiye Türkçesine uygunlaştırdım. Eğer
ebediyete intikal etmek üzere birkaç eser yeterli olsaydı
Anar’ın çıkarmış olduğu Gobustan dergisi onun adının
ebediyete kadar devam etmesini sağlayabilirdi. Eğer bir
makale gerekseydi bunun için Anar’ın o kapsamlı Dede Korkut
makalesi, Anar’ın adının ebediyete intikal etmesine yeterdi.
Ama o birçok alanda çok kıymetli eserleri oluşturan çok
kıymetli eserler veren Türk dünyasının yaşayan en büyük
yazarlarından bir tanesidir. 4. Türk Dünyası Edebiyat
Dergileri Kongresi 11-14 Ekim 2011 tarihlerinde Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti’nde düzenlendi. Oraya Türk dünyasının
birçok yerinden dergiler katılmıştı. 60’a yakın delege var
idi. Varlık Dergisi’nin genel yayın yönetmeni ve
İran’da uzun yıllar Türk’ün sesini Türkçenin sesini devam
ettiren Cevat Heyet’in çok güzel bir konuşması olmuştu
orada. Bir cümlesi çok dikkatimi çekmişti benim. Diyordu ki,
“İran’da uluslararası büyük bir tıp kongresi var idi.
Fakat Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde de Türk Dünyası
Edebiyat Dergileri Kongresi var idi. Benim tıp kongresine
gitmem için önemli davetler ve baskılar oldu; fakat ben Türk
Dünyası Edebiyat Dergileri Kongresi’ne geldim.” Bunun
nedeni de şudur diyordu. “Doktorluk, cerrahlık belki bir
insanı kurtarır; ama edebiyat bir toplumu, bir milleti
kurtarır,“diyordu. Anar Muallim de edebiyat ile
Azerbaycan Türklüğünün Azerbaycan Türkçesinin ayakta kalması
için çok önemli mücadeleler vermiş ve o milleti yaşatmış
büyük yazarlarımızdan biridir. Ben Anar Muallim’i tebrik
ediyorum. Bu işe vesile olan Fırat Üniversitesi
Rektörlüğümüzü, Edebiyat
Fakültesi’ndeki arkadaşlarımızı da bu işin gerekçelerini
hazırladıkları için kutluyorum. Saygılar sunuyorum.
Öğr. Gör. SANİYE BULUT
İmdat Avşar’a teşekkür ediyoruz. Şimdi şiirini okumak üzere
şair M. Faik Güngör davet ediyorum.
M. FAİK GÜNGÖR
Her milletin tarihinde acı ve tatlı günleri vardır. Ama şunu
da biliyorum ki her gece bir gündüze gebedir. Bunun için
diyorum ki üzülme ağam. Bu şiirimi Anar Bey’in şahsında
Azerbaycan halkına ithaf ediyorum.
ANAR RIZAYEV BEY
(ÜZÜLME AĞAM)
Bir gövdede biten iki dal iken,
Bakıp halimize üzülme ağam.
El ele verirsek gül olur diken,
Çekilip kenara ezilme ağam.
Özüne güvendir ayakta kalış,
Kolayı arama zorluğa alış,
Yanlışını kendin bulmaya çalış.
Düşman kevgirinden süzülme ağam.
Tedbir seninledir takdirse Hakk'ın,
Sırrını verirsen ölümün yakın.
Ayıdan dost olmaz unutma sakın,
Kanıp sözlerine çözülme ağam.
Kapat kulağını iblisi sese,
Sunsa da binlerce altuni kese.
Zikirli sarmalı otuz üç dese,
İpekten ipine dizilme ağam.
Karanlık çökünce Oğuz'dan medet,
Bekleyen soyunu hayırla yâd et.
Unutma atanı kalbine kaydet,
Nankörler safına yazılma ağam.
Işığı uzağa götürmesende,
Gülarede aşkı bitirmesende,
Derdi tebessümle yitirmesende,
Anne yüreğinden çizilme ağam.
Gün olur Bulanık sular durulur,
Hazar'dan Hazar'a köprü kurulur.
Yırtık ise libas yama vurulur,
Yeter ki içinden bozulma ağam.
Bunca yıldır ayrı düşünmek niçin,
Yaktık içimizi hep için için.
Sende demez miydin istiklal için,
Kırılmak şereftir büzülme ağam.
Öğr. Gör. SANİYE BULUT
M. Faik Güngör’e teşekkür ediyoruz. Şimdi de Azerbaycanlı
bir şairi davet etmek istiyorum. Sayın Ejder Ol, buyurun
efendim.
EJDER OL
Anar, Anar, Anar. Artık bu söz Azerbaycan’da, Türk
dünyasında, komşu ülkelerde tez tez seslenir. Bütün
meclislerde, medeni meclislerde, medeni tedbirlerde,
görüşlerde derhal Anar yada düşer. Hansı bir meclisi kuranda
kim orda olsa yahşidir. Belki Anar Bey diyek biri yeni bir
veriliş açar isterki birinci verilişe kimi davet eylesin.
Anar Bey olsa daha muteber olur. Dede Korkut’ta kim danışsa
yahşidir, Anar. Fuzuli’den, Hatayi’den, Nazım Hikmet’ten
bütün Türk dünyasının görkemli şahsiyetlerinden en muteber
söz açan Anar’dır. Anar göz açıp edebi muhite düşür yani
bizim aramızda belki de yazarlar arasında böyle adam çok
azdır. Böyle kişi çok azdır. Ata ünlü şair, ana ünlü yazar,
şair ve böyle bir edebi muhitte çocukluğu, gençliği geçmiş,
talebeliği geçmiş sonra ilk yazı devri geçmiş ve bütün ömrü
edebi muhitte edebiyat aleminde geçen az adam var, az
kişiler var. O geçtiği yolu doğrultmak, o geçtiği yollarda
büdrememek bilmese de özün tezden düzeltmek muazenetini
saklamak her kişiye nasip olan kısmet olan hoşbahtlık değil.
Bu manada doğrudan Anar adı Azerbaycan’da çok geniş yayılmış
bir addır. Bu ad ilk defa Anar’a konuldu. Bir şair ata, bir
şair ana öz evlatlarına anan başa düşen anlayan manasında
Anar adı konulmuş ve bu ad Azerbaycan’da şu an en çok
yayılan adlardan biridir. Böyle her üç beş aileden birinde
bir Anar adında çocuk var, torun var. Elbette Azerbaycan’ın
temsilcisidir. Azerbaycan’ın görkemli şahsiyetidir. Çok
nadir insanlardan biridir, nadir yazarlardandır. Her bir
şeye münasebet bildirir her bir münasebet bildirmesi vacip
olan görkem kazanan her bir değere öz kıymetini verir. Öz
imzasını koyar elbette, ben düşünürüm ki Fırat Üniversitesi
Azerbaycan’da bir kişiye Fahri Doktor unvanı vermek lazım
kime verek Anar Bey yahşıdır, Anar Bey’e verek ve bunu
elbette dediğim gibi çokları düşünür çokları bu kararı Anar
Bey bizimledir. Anar Bey ömrünü manalı geçirdi, hayatını çok
manalandırdı. Gördüğü işlerle faaliyetiyle şahsiyetiyle
karakteriyle ve çetin yollardan dönmezliğiyle, ardıcılığıyla
ve gururuyla, vakarıyla Anar öyle bir mevzudur ki, yüz kişi
sıraya dizilse yine de bu sohbet bitmez. Kurtarmaz,
tükenmez. Onun ömrü bitmesin, onun hayatı hep ışık olsun
uzun yıllar bir insanın ömrüne en yüksek, en uzun bir insan
ömrünün yaşayabileceği bir ömür yaşasın. Anar Muallim’e
uğurlar diliyorum. Onu tebrik ediyorum. Anar Muallim biz
hemişe sizlen fahr eylemişiz hemişe siz bizim önde gidenimiz
oldunuz, ak sakalımız oldunuz. Hep böyle kalın.
Öğr. Gör. SANİYE BULUT
Teşekkür
ediyoruz efendim. Saygıdeğer konuklarımız şimdi
konuşmalarını yapmak üzere Azerbaycan Medeniyet ve Turizm
Nazırlığı Neşriyat Şubesi Müdürü Sayın Vagıf Behmenli’yi
kürsüye davet ediyorum. Buyurun efendim.
VAGIF BEHMENLİ
Akşamınız hayırlı olsun. Biz kar yağışından dolayı iki gün
geç gelip çattık Elazığ’a; ama Anar Muallim’in sıcaklığı
bize sanki diyorki biz iki gün burda yubanak. İki günde
burda yubansak bir ayda burda yubansak Anar Muallim hakkında
sözlerimiz bitmeyecek. Yani o sözler sonsuz sözlerdir.
Şahsen ben şimdiki anda bu dakika sanki söz tapmıram
danışmaya. Çünkü diyeceğim sözler çoktur. Ben herşeyden önce
burda öz edebi nesilim adından deyirem ki yüzlerle bizim
kalem sahipleri o cümleden Azerbaycan yazarlarının,
Azerbaycan yazıçılarının hamısından önce Anar Muallim’in
öğrencileriyiz, Anar Muallim’in şakirtleriyiz, o bizim
hakikaten üstadımız. Anar Muallim hem yazıçı gibi hem insan
olarak hem büyük devlet hadimi gibi içtimai hadim gibi
halkını seven bir vatandaş gibi bütün Azerbaycan’a
numunedir. Anar Muallim’de yani herhangi bir nokta kadar bir
noksan bulmak mümkün değil. Azerbaycan halkı hoşbahtır ki
onun Anar gibi bir oğlu var. Fırat Üniversitesi hakikaten
düzgün bir seçim yapmış. Fırat Üniversitesi’nin bir çok
kararı vardır. Ben öyle biliyorum ki bu kararı vermekle en
düzgün kararlarından birini vermiş. Anar Muallim’in burda
çoklu mükafatlarını saydılar. Onun büyük yaratıcı emeği her
zaman yüksek değerlendirilmiştir. Çoklu mükafatlar aldı,
çoklu ödüller aldı. Onlardan üçünü de ben demek istiyorum.
Onlar sonuncu uğurlardı, onlar burda seslenmedi. Onun biri
Azerbaycan Reslublikası Medeniyet ve Turizm Nazırlığı’nın
Kızıl Kelime Edebi Mükafatı’dır. Bu daha yeni bir mükafattır
bugüne kadar üç defa verildi. Anar Muallim o mükafatı alan
yegane üstat sanatkârımızdır. Oraya eser takdim etmiyor.
Sadece komisyon karar danışıp yılın en güzel kitabı Anar’ın
unudulmaz “Görüşler” kitabıdır. Bu kararın sonrasında
biz Anar’ı tebrik eyledik yani kendisine haber verdik böyle
güzel bir hadise gerçekleşti. İkinci mükafat Haydar Aliyev
Mükafatı’dır. Bu Azerbaycan’da en büyük yani hem içtimai
siyasi sahada hem yazıcılık sahasında verilen en büyük, en
ulu, en nüfuzlu mükafatlardan biridir. Anar Muallim o
mükafatı almıştır. Anar Muallim’in aldığı bir diğer mükafat
ise takriben 60 yılda onun kazandığı okuyucu sevgisidir.
Onun kazandığı Azerbaycan halkının sevgisidir. Bütün Türk
dünyasının sevgisidir ki bu Anar Muallim’in en büyük
mükafatıdır ve ben Anar Muallim 70 yaşı olduğunda ama
umumiyetle biz Anar Muallim’in yaşını hiç vakit genç olarak
kabul ediyoruz. Onun yaşı saçının aklığına bakmayarak onun
yaşını her zaman genç olarak görüyoruz. Çünkü Anar
Muallim’in bütün yazıları, bütün cümleleri evvela onlar
tamamen benzersiz cümlelerdir, benzersiz eserlerdir.
Muallim’in iki cümlesini okuduğunuzda bilirsiniz ki bu
cümleler bizim üstat sanatkârımız Muallim’in kaleminden
çıkmıştır. Muallim’in bütün makalelerinde en büyük akıl, en
büyük idrak var ve bunlar gözlenilmez, cümlelerle insanın
gözlemediği insanı hayrete salan şeklinde ifade edilen
cümlelerdir. Hayat hakikatleridir. Hakikaten Anar Muallim,
çok yüksek medeniyeti yüksek tevazusu olan bir insandır.
Bugün burada bizim bayramımızdır. Bizim güzel günümüzdür
Anar 70 yaşına geldiğinde ben bir şiir yazdım. Anar Muallim
hakkında. Anar Muallim 70 yaşı için harhangi bir tedbirin
yapılmasını istemedi, sadece bir restoranda topladık. Orda
dostları, onu seven insanlar, onu kalpten seven insanlarla
bir arada olmayı tercih etti. Ben hoşbahtım ki o mecliste
ben de vardım. Yazdığım şiiri orada utandım, sıkıldım
okuyamadım. Sonra Anar Muallim’le biz birlikte Ukrayna’ya
Kiev’e sefer ettik. Ben yazdığım şiiri orda okudum. Daha
sonra Resul Rıza’nın 100. doğum yılı tedbiri münasebetiyle
İstanbul Üniversitesi’nde okudum o şiirimi. Azerbaycan’da o
şiiri okumak şimdiye kadar kısmet olmadı. Şimdi istiyorum ki
o şiirimi üçüncü defa burada okumak istiyorum. Ama Allah
kısmet ederse bir kez de Bakü’de okuyacağım.
ANAR
Azərbaycan
xalq yazıçısı Anarın 70 yaşı münasibəti
ilə
Görünür nə
isə
dolaşıq düşüb,
Sözsüz ki, oxşamır gerçək
olana.
Deyirlər
yetmişə
yetişib yaşın,
İnana bilmirəm
mən
bu yalana.
Ağlını başına yığ, qoca zaman,
Deyəsən
sən
bizə
iş artırırsan.
Ay pəncərə
dünya, ay baca zaman
Gör kimin yaşına yaş artırırsan?
Nahaq zəhmət
çəkib
əriyir
zaman,
Əgər
ağlı olsa gövhəri
satmaz.
Baxma ki, göy ilə
yeriyir zaman,
Səni
qocaltmağa hünəri
çatmaz.
Nə
olsun il ötür, pərdəni
çəkir
Yananlar Günəş
tək
uca doğulur.
Kimlər
ki, anlamaq dərdini
çəkir
Binədən
bələyə
qoca doğulur.
Seçilmiş bəndənin
doğulduğu il
Olmayan rəqəmin
civarındadı.
Sənin
yaş kağızın arxivdə
deyil,
Qədim
Qobustanın divarındadı.
Istədim
ki, boğum yalanı qında
Onçun gətirmədim
gül, sənə
qurban.
Sən
ki, bir dastansan gənclik
haqqında
Həftə
sənə
qurban, il sənə
qurban...
Sabah tək
gizlinsən,
dünən
tək
aydın
Tarixlə
qoşayam, nə
dərdim,
ustad.
Çiynini bir azca düz saxlasaydın
Sənə
Dədə
Qorqud deyərdim,
ustad!
Bir əli
alsa da verir bir
əli
Yaxşı ki, adildi tərəzi
çəkən.
Analar ad seçir toydan irəli
–
Hər
həftə
yüz Anar doğulur bəlkə.
Kim gedə
bilər
ki, sən
gedən
yolla
Haqq kişi
ən
nurlu fanarı verib.
Hər
sərvət
tükənir,
yaxşı ki Allah
Xalqıma tükənməz
Anarı verib!
Anar
Muallim’i
tebrik ediyorum ve Fırat Üniversitesi’ne en samimi
hislerimle teşekkürlerimi bildiriyorum.
Öğr. Gör. SANİYE BULUT
Sayın Vagıf Behmenli’ye bizler de çok
teşekkür
ediyoruz.
Programımızın bu bölümünde sazı ve sözü ile gönül ve kültür
dünyamızı süsleyen
Kültür ve Turizm Bakanlığı Ankara Devlet ve Halk Müziği
Korosu sanatçıları bizlerle birlikte olacak. Kültür ve
Turizm Bakanlığı Ankara Devlet ve Halk Müziği Korosu
sanatçılarından
Turgay Coşkun’u,
Abdullah Gurbani’yi ve Sivas Devlet Korosu sanatçısı Burak
Çakır’ı huzurlarınıza davet ediyorum.
Öğr. Gör. SANİYE BULUT
Değerli sanatçılarımızı alkışlarınızla sahneden uğurluyoruz.
Huzurlarınıza
Elazığ’ımızın yetiştirdiği sazın ve sözün üstadı Esat
Kabaklı’yı davet ediyorum.
Buyurun Sayın Kabaklı.
Öğr. Gör. SANİYE BULUT
Esat Kabaklı’yı gönül dolusu alkışlarımızla
uğurluyoruz.Değerli misafirler,Türk dünyasının yaşayan
önemli değerlerinden biri olan Sayın Anar Rızayev’e Fırat
Üniversitesi Senatosu’nun kararıyla Türk Dili ve Edebiyatı
alanında fahri doktoranın takdimi yapılacak ve kendilerine
cübbe giydirilecektir.
Fırat Üniversitesi Senatosu 06.01.2012 Cuma günü saat
14.00’da Rektör Prof. Dr. A. Feyzi Bingöl’ün başkanlığında
aşağıdaki kararı almıştır:
Anar Rzayev, 14 Mart 1938’de Bakü’de doğmuştur. Annesi halk
şairi Nigâr Refibeyli, babası Azerbaycan edebiyatında şiirin
yolunu ve yönünü değiştiren önemli şairlerden olan Resul
Rıza’dır. Anar, küçük yaşlardan itibaren sanatın ve şiirin
içerisinde olma şansına sahip olmuştur. Doğduğu yıllar II.
Dünya Savaşı’nın ve Sovyet politikalarının trajedisinin
yaşandığı bir dönemdir. Sözünü özü belleyen Hüseyin Cavid,
Ahmed Cavad, Mikayil Müşfik gibi onlarca Azerbaycanlı aydın,
şair ve sanatçı Sovyetleştirme politikası adı altında
Türkçülük ve Turancılık yapma suçundan katledilmişlerdir.
1960 yılında Azerbaycan Devlet Üniversitesi Filoloji
Fakültesi’nden mezun olan yazar, sonrasında Nizami Edebiyat
Müzesi’nde araştırmacı; Radyo ve Televizyon Komitesi’nde
redaktör olarak çalışmıştır. 1962-1964 yılları arası
Moskova’da Ali Senaryo Kursunda senaristlik eğitimi alan
sanatçı, Gobustan Sanat Dergisi’nin baş redaktörü,
Azerbaycan Tiyatro Cemiyeti’nin başkan yardımcılığı gibi pek
çok sanat ve edebiyat kurumlarında aktif olarak yöneticilik
yapmıştır. Küçük yaşlardan itibaren yazma serüveninin içine
giren Anar’ın ilk kitabı “Bayram Hasretinde” 1963
yılında yayımlanmıştır. 1964’te Azerbaycan Yazarlar
Birliği’ne üye olarak giren Anar, şu anda adı geçen birliğin
başkanıdır. İlk kez 1975’te Sovyet Yazarlar Birliği’nin
üyesi olarak Türkiye’ye gelen sanatçı; Yaşar Kemal, Ataol
Behramoğlu, Rıfat Ilgaz gibi yazar ve şairlerimizle tanışma
fırsatı bulmuştur.
Senaryo, hikâye, roman gibi düzyazının elverdiği çok farklı
türlerde eserleri olan Anar’ın edebi ve felsefi fikirlerinin
“Ağ Liman, İlişki, Mecal, Beş Katlı Evin Altıncı Katı”gibi
metinlerde yoğunlaştırdığını söyleyebiliriz. Bu anlamda
Azerbaycan medeniyetinin tanıtılmasına ciddi katkıları
olmuştur. Aynı zamanda bir dilbilimci olan Anar’ın ilgili
alanla bağlantılı makaleleri de vardır. Eserleri başta
sosyalist ülkeler olmak üzere yirmiden fazla dile tercüme
edilmiştir.
Türk Dünyası Yazarlar Kurultaylarına katılan ve aktif olarak
fikirler sunan Anar, 1992’de Türk devletlerinin de UNESCO’ya
benzer bir kültür birliği kurmaları gerektiğini ısrarla
vurgulamış ve sonrasında TÜRKSOY adıyla bir yapının
oluşturulmasına katkı sağlamıştır. Şehriyar, Abay, Fuzuli,
Nizami gibi Türk edebiyatının ortak değerleriyle ilgili
geziler yapmış ve bilimsel değerlendirmelerde bulunmuştur.
1995’te Bahtiyar Vahapzade ile birlikte devlet dilinin
Azerbaycan Türkçesi olması yönünde önemli bir çaba sarf
etmiştir. 1989’dan bu tarafa farklı dönemlerde
milletvekilliği yapmıştır. 23 Mayıs 1998’de Devlet Başkanı
Haydar Aliyev’in isteğiyle kendisine “Halk Yazarı” unvanı
verilmiştir. 2000’de Türk Diline Hizmet ödülünü almış, 2001
yılında Nazım Hikmet’in Doğumunun 100. Yılı etkinliklerini
koordine etmiştir. 2002 yılında Türk Dili Şeref Ödülü’ne
layık görülmüş. 2003’te Bakü Uluslararası Hazar Şiir
Akşamları’na, 2004’te de Elazığ Hazar Şiir Akşamları’na
katılmıştır. 2004’te Devlet Başkanı İlham Aliyev, Anar’a
Yüksek Devlet Madalyası ve Fahri Adlar Diploması vermiştir.
Son olarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde toplanan IV.
Türk Dünyası Edebiyat Dergileri Kongresi’nde 2012 yılı Türk
Dünyasında Yılın Edebiyat Adamı seçilmiştir.
Türk ve Azerbaycan dili ve medeniyetine yaptığı
katkılarından dolayı Türk dünyasının yaşayan önemli
değerlerinden olan Anar Rızayev’e Fırat Üniversitesi
Senatosu’nun kararıyla Türk Dili ve Edebiyatı alanında fahri
doktora unvanı verilmesi oybirliği ile uygun görülmüştür.
Şimdi Türk dünyasının yaşayan önemli değerlerinden biri olan
Sayın Anar Rızayev’e Fırat Üniversitesi’nin kararıyla Türk
Dili ve Edebiyatı alanında Fahri Doktora’nın takdimi
yapılacak ve kendilerine cübbe giydirilecektir.
Türk dünyasının bu
müstesna yazarı ve Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkanı Sayın
Anar Rızayev’i huzurlarınıza davet ediyorum. Buyurun
efendim.
Öğr. Gör. SANİYE BULUT
Anar Bey’e Fahri
doktorasını Fırat Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. A. Feyzi
Bingöl vereceklerdir arz ederim.
Prof. Dr. A. FEYZİ BİNGÖL
Fırat Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Fahri Doktora Diploması.
Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkanı Rızayev Anar
Resuloğlu’na Türk Dili ve Edebiyatı alanında Fahri Doktora
unvanı verilmiştir. Enstitü Müdürü Prof. Dr. Erdal Açıkses,
Fırat Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. A. Feyzi Bingöl.
06.01.2012.
ANAR
Sayın Vali, Sayın
Belediye Başkanı, Sayın Rektör, benim yaşım öyle ki insan
ömrünün bu yaşında sevinçleri çok olmur. Daha çok hasreti
olur, daha çok anılara hatıralara kapılır. Daha çok masalcı
hisleri geçirir ama bugün benim için çok sevinçli bir gündür
ve bu sevinci bana bahşettiğiniz için herkese bir bir
teşekkür etmek istiyorum. İlk önce Sayın Rektörümüze Fırat
Üniversitesi’nin Senatosu’na teşekkür etmek istiyorum. Beni
bu Fahri adla taltif eylediği için. Bana ilim adamı unvanını
verenlere teşekkür ediyorum. Kardeş Kalemler dergisinin bir
sayısını bana hasreden dostlarıma teşekkür ediyorum. Burada
benim hakkımda konuşan ve güzel çok sıcak sözler söyleyen
natıklara teşekkür ediyorum. Bilirsiniz benim Azerbaycan’da
da ödüllerim var. Azerbaycan’da da beni terfi ediyorlar.
Türkiye’de de; ama fark odur ki Azerbaycan’da hem terfi
ediyorlar hem de sövüyorlar. Türkiye’de ise ancak terfi
ediyorlar. Ona göre ben Türkiye’de olmayı çok seviyorum.
Türkiye’ye her gelişim benim için bir bayramdır. Beni
Türkiye ile bin tel bağlıyor. Bu evvela bizim
Azerbaycanlılarla Türklerin kardeşlik telleridir. İkincisi
bu benim gönül tellerimdir. Üçüncüsü de benim akrabalık
tellerimdir. Çünkü Türkiye’de benim anne tarafından
Refibeyli’ler neslinden üç soyadı ile insanlar yaşıyor.
Arran, Saygın ve Esgeran. İstanbul’da yaşıyorlar. Ankara’da
yaşıyorlar. Bursa’da yaşıyorlar. Onlardan en yakını benim
dayım, annemin büyük kardeşi abisi Kâmil Arran’dır. O da
Refibeyli’dir yani bunların hepsi Refibeyli’dir. Burada üç
soyadı kabul etmişler ki ordaki Refibeyli’leri
incitmesinler. Ama buna bakmayarak Sovyet hükümeti çok sayık
hükümetidir ordaki Refibeylileri de dokuz defa sürgün
ettiler. Kâmil Bey buraya bir tarını getirmiş. O vakitler
Türkiye’de tar yok idi. Çok yaygın değildi. Tar çalıyormuş
ve tıp tahsili alıyormuş. Bir defa Atatürk Sayın Gazi, onun
tahsil aldığı üniversiteye gelmiş ve bu talebeler içerisinde
tar çalan oğlanı görmüş. Nasıl bir alettir diye merak etmiş.
Sormuş demişler ki bu Azeri’dir gelmiş buraya tar çalarak
ekmeğini bununla kazanır ve okuyor. Paşa demiş ki Türk
gençleri bundan ibret götürmeliler ki, gelmiş tek başına
gelmiş öz emeğiyle tarıyla ekmeğini kazanır ve tıbbi tahsil
alır. Ben hatırlıyorum ki Kâmil Bey uzun yıllar Elazığ’da
başhekim olarak çalışmış ve Sayın Belediye Başkanı Süleyman
Bey’in babasıyla ahbap olmuş, dost olmuş. Biliyorum ki
şüphesiz kuşkusuz Azer Beyin babası bizim büyük şairimiz
Almas Yıldırım ile dost olmuş; çünkü ikisi de aynı yıllarda
Elazığ’da yaşamışlar. Bilirem ki o Mirza Bala ile bizim
büyük muhacirlerden biri olan onunla çok yakın akraba olup
ve ben de Türkiye’ye gelişlerimden birinde onunla tanış
oldum. Dayımla ilk defa tanış oldum ve benden sordu ben
demin bunu söylemiştim benden sordu ki o Nermine nasıldır.
Dedim ki hangi Nermine dedi şarkıcı Nermine bizde bir
şarkıcı var o da rahmete gitmiş. Şarkıcı vardı Nermine
Memmedova. Dedik o çok iyidir, sen onu nerden tanıyorsun?
Dedi o kız bana o kadar rakı içirdi ki radyodan onu
dinliyordum rakı içiyordum. Vatan hasretiyle yaşıyordum.
Vatan hasreti çok büyük hasrettir ve bizim de Azerbaycan’da
uzun yıllar Azerbaycan’da yaşayarak Türkiye hasreti oldu
içimizde. Çünkü Türkiye ile bütün ilişkiler yasak idi. Türk
sözünü dile getirmek bile yasaktı. Türkiye ile herhangi bir
akrabalığı itiraf eylemek yasaktı. Ama buna bakmayarak her
bir Azerbaycanlının kalbinde Türkiye sevgisi vardı ve bu
sevgiye göre binlerle Azerbaycanlı Sibirya’ya sürgün edildi.
Hapishanelere atıldı. Kurşuna dizildi. Bizim ailemizde de
ben çocukluğumda Türk şairlerinin şiirlerini dinlemişim.
Babamın ve annemin dilinden Yunus Emre’den Nedim’e kadar
Namık Kemal’den Tevfik Fikret’e kadar Rıza Tevfik’ten Yahya
Kemal’e kadar Ahmet Haşim’den Nazım Hikmet’e kadar bu
şiirleri tümü olmasa da herhalde büyük hisselerini bugüne
kadar ezberimdedir. Bu Türkiye sevgisini bana ailem aşıladı.
Onun için bugün bana verilen bu ödülleri ben de onlara
hediye ediyorum. Onlara hediye ediyorum ki onlar benim
kalbimde Türkiye sevgisini uyandırdılar, yaşattılar ve ben
ömrüm boyunca bu sevgiyle yaşayacağım. Türkiye’nin bana
yaptığı bu iyilikleri, bu yüksek değerleri ben belki de
ömrüm boyu bunun avazını çıkamayacağım ona göre beni borçlu
sayın ve bizde böyle bir şey var borçlu borçlunun sağlığını
ister. İnşallah ben de bundan sonra Türk dünyasına özellikle
Türkiye’ye ve Elazığ’a hizmet etmeye hazırım. Sağ olun.
Teşekkür ediyorum.
Öğr. Gör. SANİYE BULUT
Anar Bey’e sağlıklı
bir ömür dileyerek sahneden uğurluyoruz. Bu anlamlı geceye
katılım ve katkılarınızdan dolayı hepinize teşekkür
ediyoruz.
ELMAS YILDIRIM’A SAYGI
Azerbaycan’ın bağımsızlığının 20. yılı münasebetiyle
düzenlediğimiz “Elazığ-Bakü Kültür ve Sanat
Buluşması”nındikkat çeken önemli bir etkinliği de
1933-1951 yıllarında Elazığ’da yaşamış olan Azerbaycanlı
şair Elmas Yıldırım’ın hatırasını yâd etmek amacıyla
gerçekleştirdiğimiz “Elmas Yıldırım’a Saygı” programı
olmuştu.
Hazar Gölü’nün kıyısındaki
Sivrice Öğretmen Evi Konferans Salonu’nda 04 Şubat Cumartesi
günü saat 14.30’da gerçekleştirdiğimiz toplantıya Elazığ
Valisi Muammer Erol, Sivrice Kaymakamı Sultan Doğru, Elazığ
Emniyet Müdürü Ayhan Buran, Elazığ Kültür ve Turizm Müdürü
Tahsin Öztürk, Azerbaycan
Yazarlar Birliği Başkanı Anar Rızayev, Azerbaycan Medeniyet
ve Turizm Nazırlığı Basın Yayın ve Tanıtım Şubesi Müdürü
Vagıf Behmenli, Azerbaycan Medeniyet ve Turizm Nazırlığı
Basın Yayın ve Haberleşme Dairesi Başdanışmanı Aslan
Caferov, Azerbaycan Yazarlar Birliği Gençlik Şubesi Kâtibi,
“525. Gazete” Genel Yayın Yönetmeni Reşad Mecid,
Azer Elmas,
Hacıağa Almaszâde, Doç. Dr. Asif Rüstemli, Şahid Habibullah,
Cefer Cabbarlı Müzesi Müdürü Kamer Bağırova, Şair Ejder Ol,
Mesme Ağaverdiyeva, Medeniyet Gazetesi Muhabiri Terane
Memmedova, Türk Edebiyatı Vakfı Başkanı Servet Kabaklı,
Avrasya Yazarlar Birliği Başkanı Yakup Ömeroğlu,
Devlet Sanatçısı Mustafa Turan,
Şair İmdat Avşar, Gazateci-Yazar, Mevlüt Uluğtekin Yılmaz,
Dr. Mehmet Özbek, Esat Kabaklı, Şinasi Pala, Abdullah
Gurbani,
Adnan Çilesiz, Hasan Öztürk, Turgay Coşkun, Zülfü Demirtaş,
Burak Çakır, Müzik arşivcisi
Rıfat Kaya,
Bedrettin Keleştimur, Hadi Önal, Şükrü Kacar, Dr. M. Naci
Onur, R. Mithat Yılmaz, Mehmet Şükrü Baş, Muhlis Tunç, Ahmet
Demir, Hüseyin Poyraz, İlhami Bulut, Mahir Gürbüz, Tuncer
Sönmez, Murat Bilgin, M. Faik Güngör, Fethi Ahmet Harmanşah,
Özer Yıldırım, Muammer Aksoy, Mehmet Dursun Aksoy, Günerkan
Aydoğmuş, Zekeriyya Bican ve Nusret Özgen’in de
hazır bulundukları
seçkin bir davetli topluluğu katıldı.
Vatan hasreti, sürgün, ayrılık… İşte Türkiye ve
Azerbaycan’ın ortak evladı olan Elmas Yıldırım’ın ömür
çizgisi…
Akşam olur kuşlar döner yuvaya
Benim dönüp konacağım dal hanı
Sabah olur çoban iner ovaya
Benim kalkıp gideceğim yol hanı
Gelin isterseniz bu hasret bülbülünü yakından tanıyalım.
Elmas Yıldırım, 25 Mart 1907’de Bakü yakınlarında bulunan,
Gala köyünde varlıklı bir ailenin ilk çocuğu olarak dünyaya
geldi. Babası Abdulmehemmet, annesi Nisa Hanımdır. Ailesiyle
birlikte, şimdi Bakü’nün bir semti olan Çemberekent’te eski
adıyla ‘Saraykin’ sokağında bulunan 7 numaralı evde büyümeye
başladı. Çocukluk yılları, dilinden hiçbir zaman
düşürmediği, gönlünde silinmesi mümkün olmayan derin ve
kalıcı izler bırakan Hazar’ın çılgın dalgalı sahillerinde
geçti.
Elmas Yıldırım, ‘İttihad Mektebi’nde eğitime başladı. Daha
sonra öğretmen okulunu bitirdi. 1927 yılında o zamanki
adıyla Azerbaycan Devlet Üniversitesi, bugünkü adıyla Bakü
Devlet Üniversitesi’nde Şarkiyat Fakültesi Edebiyat
Bölümü’ne kaydoldu. Ancak, kendisine yüksek tahsil yapma
imkânı verilmedi. Ülkesini işgal eden Bolşevikler ve onların
yerli işbirlikçileri tarafından, ailesi zengin sınıfına
dâhil edildiği için fakülteden uzaklaştırıldı.
Yapacağı bir şey yoktu. Ülkesi işgal altındaydı. Rus kızıl
ordusu her şeye hakimdi. Genç adam, mücadele etmeye karar
verdi. Dağlara yöneldi. Ama eline silah alarak değil.
Kalemiyle… Düşüncelerini dağlarla paylaştığı, “Öperken
alnından füsunlu bir yaz” mısrasıyla başlayan, “A Dağlar”
redifli şiirinin İstanbul’da yayınlanması Derbent’e
sürülmesi için yeterli sebepti. Bu durum onu yıldırmadı.
Vatan sevgisi ve bağımsızlık ruhu ile bezeli kalbi ve kafası
bu defa ona “Dağlar Seslenirken” adlı şiirini yazdırdı: “Ne
düşer yurdu batmış bir yiğidin payına? Ya şerefli istiklâl,
ya kızıl kan, a dağlar.” mısraları ile son bulan bu şiir
1930 yılında Bakü’de, Azerbaycan Neşriyyat Şubesinde çalışan
tarihî romanlarıyla tanınan Mehemmet Sait Ordubadî’nin
yardımıyla yayınlandı. Şiir hemen yasaklandı. Elmas Yıldırım
da Türkmenistan’a -Aşkabat’a - sürgün edildi.
Büyük bir aşkla vatanını ve milletini sevmekten başka hiçbir
suçu olmayan Elmas Yıldırım, Aşkabat’ta da boş durmadı.
Bütün amacı millî şuuru ayakta tutmak, bağımsızlık sevdasını
gönüllerde yeşertmek olan şair, bu amaçla bütün enerjisini
bu yönde sarf etti. Bu dönemde yazdığı ve teması vatan,
millet ve bağımsızlık olan şiirleri elden ele dolaşmaya
başladı. Aşkabat’ta da takibe uğrayan şair, burada yolun
sonuna geldiğini anladı. Şimdi önünde iki seçenek vardı: Ya
kendisinden istenenleri yapıp Bolşeviklerin safında yer
alacak ve olanlarla birlikte köleliğe, zulme boyun eğecek ya
da vatan ve bağımsızlık için mücadeleye devam edecekti.
Elmas Yıldırım ikinci yolu seçti. Ancak verdiği bu karar
kendisi ve ailesi için oldukça ağır bir karardı. Aşkabat’tan
da ayrılmak zorundaydı. Aşkabat ’ta kalması demek ‘Buzlu
Cehennem’ adını verdiği son durak Sibirya’ya gönderilme ve
orada kurşuna dizilme demekti.
Elmas Yıldırım ve eşi Ziver Hanım, İran üzerinden Türkiye’ye
kaçmaya karar verdiler. Genç Yıldırımlar, 19 Haziran 1933
günü saat 21.30’da dikkat çekmemek için evlerinin lambasını
da açık bırakıp henüz üç aylık olan bebekleri Azer’i de
yanlarına alarak kaçakçı kervanına katılırlar. Birkaç gün bu
kervanla birlikte yola devam ederler. Bu yolculuğun riskli
olabileceğini düşünen şair ve eşi, Firûze yaylasında
kervandan ayrılırlar. Yollar amansızdır. Perişanlık,
yorgunluk, açlık, susuzluk had safhadadır. Takatleri
kesilir. Ziver Hanım’ın sütü kalmamıştır. Üç aylık Azer
ağlar. Bir ara o kadar bunalırlar ki, küçük Azer’i bir
kayanın gölgesine bırakıp gitmeyi düşünürler. Düşündüklerini
de yaparlar. Azer’i bir kayanın dibine bırakan ana baba
birkaç metre ağlayarak yürüdükten sonra geri dönüp
yavrularını bağırlarına basarlar. Elmas Yıldırım’ın vefakâr
ve cefakâr eşi Ziver Hanım’ın ifadesine göre, İran sınırına
yakın bir yerde yönlerini şaşırırlar. Nereye, nasıl
gideceklerini bilemezler. Böylesine çaresiz duruma
düştükleri sırada beyaz atlı biri, Ziver Hanım’a göre Hızır
Aleyhi selam kendilerine yol gösterir. Ancak İran sınırında
tutuklanırlar. Stalin’in zulmünden kaçan şair “Rus Casusu”
oldukları gerekçesi ile 25 gün işkence ile sorgulanırlar.
Suçsuzlukları ortaya çıktıktan sonra bu eziyetli yolculuk
yeniden devam eder. Nihayet, Atatürk Türkiye’sine- Van
şehrine- gelirler. Ziver Hanım’ın ifadesine göre, Van’da
Ahat Bey adında bir vatanperver kendilerine yardımcı olur.
Ahat Bey’in evinde iki haftaya yakın bir süre kaldıktan
sonra kendilerini bir ömür bağrına basacak olan Elazığ’a
hareket ederler. Türkiye Cumhuriyeti, Yıldırım ailesine
kucak açmıştır. Bakü’nün Hazar Denizi’ne hasret kalan şairi
Elazığ Hazar Gölü’nün sıcak insanları karşılar.
İkinci vatanlarına çabucak alışan bu genç çiftin etrafı
bacı, kardeşleri ile dolar. Şair için artık hür ve müstakil
Anadolu coğrafyasında yeni bir hayat başlar. Elmas Yıldırım,
Türkiye’ye geldikten sonra rahat bir nefes alır. Dili, dini,
kökü, arzu ve idealleri bir olan ‘Elazığ gakgoları’ onu
içtenlikle sever; sarıp sarmalar. Elazığ ve Hazar Gölü
şaire, doğup büyüdüğü, çocukluk ve gençlik yıllarını
geçirdiği Hazar Denizi’ni hatırlatır. Vatan hasretinin kasıp
kavurduğu gönlünü biraz olsun serinletmek için sık sık Hazar
Gölü’ne gider, “Aç koynunu, uzaktan gelmişim, çok yaslıyım;
eli, yurdu çalınmış bir garip Kafkas’lıyım.” diyerek onunla
dertleşip hasret gidermeye çalışır.
Aşkabat’ta dünyaya gelen büyük oğlu Azer, Elazığ’da büyür ve
okula başlar. Aras, Odkan, Bakühan ile Eldegez ve Yurdavar
adını verdiği ikiz çocukları Elazığ’da dünyaya gelir.
1934 yılında Palu ilçesine bağlı Karaca Bucağı / Karacabağ
İlkokulu’nda vekil öğretmenliğe başlayan şair Elmas
Yıldırım, 1935’de Palu’nun Karaçor nahiyesinde ve bugün
Kovancılar’a bağlı Çaybağı’nda görev yapar. 1939 yılında
Keban ilçesine tahrirat kâtibi olarak atanır. Daha sonra
sırası ile Arıcak, Ağın ve Baskil ilçesinin Aydınlar
beldesinde bucak müdürü olarak görev yapar. Elazığ Merkez
ilçeye bağlı Balıbey’de çalışır. 1951 yılı ortalarında
Elazığ’a bağlı Tunceli’nin Nazimiye ilçesi Dallıbahçe’de ve
Elazığ’ın merkezine bağlı Hankendi’nde bucak müdürü olarak
görev yapar.
Bir ilahi tecelli olarak doğduğu yerin adını taşıyan Malatya
Kale ilçesi onun son görev yaptığı yer olur. Bu büyük vatan
şairi 14 Ocak 1952’de "yeşil yurt, o müebbet vatan" olarak
hep hayalinde yaşattığı Azerbaycan’ına kavuşamadan yaşlı
gözlerini ebedi olarak kapatır.
Tarih, 5 Kasım 2003; Ramazan ayı... Azerbaycan Televizyonu
Telefilm Yaradıcılık Programının sorumlusu Ahmet Oğuz,
beraberinde program yönetmeni Şahettin Elhan Mailoğlu ve
kameraman Neriman Settaroğlu ile birlikte Elazığ’a gelirler.
2001 yılında Ahmet Kabaklı’nın anısına düzenlenen Hazar Şiir
Akşamları’na şair olarak katılan Ahmet Oğuz, Şener Bulut ve
arkadaşlarından yardım ister. Heyet’in amacı 1933–1952
yıllarında Elazığ’da yaşamış ve burada vefat etmiş olan
vatan ve hasret şairi Elmas Yıldırım’ın hayatının
belgeselini yapmaktır. Hummalı bir çalışma başlar. Elmas
Yıldırım’ın Turan gazetesinde yayınlanan şiirlerine
ulaşılır. Hazar Gölü, Harput ve Ağın koca şairin yaşadığı ve
görev yaptığı yöreler belgelenip, kayda alınır. Elmas
Yıldırım’ın hayatını konu alan belgesel Azerbaycan
Televizyonunda (AZ TV) yayınlanır. Programın bir kopyası da
Elazığ’a gönderilmiştir. Kanal E, Kanal 23 ve Fırat
Televizyonlarında yayınlanan bu belgeselle birlikte Şair
Elmas Yıldırım, bir daha düşmemek üzere Elazığ’ın gündemine
girer.
22–24 Eylül 2005 tarihlerinde düzenlenen 13. Hazar Şiir
Akşamları Elmas Yıldırım’ın anısına düzenlenir. Türkiye’den
ve Türk dünyasından şair, yazar ve düşünürlerin katıldıkları
bu görkemli törenlere şairin İstanbul’da yaşayan oğlu Azer
Elmas ile Azerbaycan’daki yeğeni Hacıağa Almaszade de davet
edilir.
Azerbaycan’dan gelen heyetle birlikte Gönül ve kültür
elçileri Elazığ Valisi Dr. Kadir Koçdemir’i makamında
ziyaret ederler. Vali, Elmas Yıldırım’ın şiirlerini bir
kitapta toplanmasını, basılmasını ve gençlere okutulmasını
ister. Azer Elmas, Hacıağa Almaszade ve Azerbaycan
Cumhuriyeti Edebiyat ve İncesanat Arşivi Müdürü Marif
Teymur’u 27 Aralık 2005 tarihinde bu konuda görüşlerini
almak için Elazığ’a davet edilir. Hazırlanacak kitap ile
ilgili olarak onlarla görüşmelerde bulunulur. Azerbaycan ve
Türkiye’nin ortak evladı vatan ve hasret şairi Elmas
Yıldırım’ın hayatı ve şiirleri nihayet kitap haline
getirilecektir. Fırat Üniversitesi öğretim üyesi Yrd. Doç.
Dr. Enver Aras bu konuda kendisinin hazır oluğunu söyler.
2006 yılının Ocak ayından itibaren Elazığ ilinde Faaliyet
gösteren Manas Yayıncılık bütün enerjisini ve imkânlarını bu
konuda yoğunlaştırır. 2007 yılı Elmas Yıldırım’ın doğumunun
100. Yılıdır. Karar verilir. Elmas Yıldırım doğumunun 100.
Yılında ikinci vatanım dediği Elazığ’da törenlerle
anılacaktır. Elazığ Valisi Muammer Muşmal, Elazığ Belediye
Başkanımız M. Süleyman Selmanoğlu, Fırat Üniversitesi
Rektörü Prof. Dr. Mehmet Hamdi Muz, şehrin yöneticileri,
Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Mustafa İsen,
şair Ali Akbaş herkeste bir gayret bir heyecan…
2007 yılı Elmas Yıldırım’ın 100. Doğum yılıdır. Büyük şairin
hatırasına Elazığ’da düzenlenen törenler şairin vatan
hasretini dindirecek kadar görkemli ve coşkuludur.
11–13 Nisan 2007 tarihlerinde Elazığ’da düzenlenen Elmas
Yıldırım’ın yüzüncü doğum yılı etkinliklerine kimler
katılmaz ki; İstanbul’da yaşayan oğlu Azer Elmas,
Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkanı Anar,
Medeniyet ve Turizm
NazırlığıNeşriyat Şubesi Müdürü Vagif Behmenli, Milli
İlimler Akademisi Edebiyat Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Bekir
Nebiyev, Yazarlar Birliği üyeleri: Fikret Goca, Reşad Mecid,
Edalet Esgeroğlu, İlgar Fehmi, Marif Teymur, Prof. Dr. Nazif
Gahramanlı, Doç. Dr. Meleyke Memmedova, Azerbaycan İçtimai
Televizyonundan Refik Semender ve Füzuli Orucov ile Elmas
Yıldırım’ın Bakü’de yaşayan yeğeni Hacıağa Almaszade… Ya
Türkiye’den bilim, sanat ve edebiyat çevrelerinin yakinen
tanıdığı onlarca kültür ve gönül adamı…
Fırat Üniversitesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Enver Aras
tarafından hazırlanan “Hazar’dan Hazar’a Elmas Yıldırım”
adlı kitap Manas Yayıncılık tarafından yayınlanır. Hazar’dan
Hazar’a Elmas Yıldırım Sempozyumu’na Türkiye ve
Azerbaycan’dan 20 bilim adamı ve yazar katılır. Şair Elmas
Yıldırım ile ilgili hazırlanan tebliğleri sunulur. Elmas
Yıldırım’ın görev yaptığı Hankendi beldesi ile Keban ve Ağın
ilçeleri ziyaret edilir. Büyük Hazar’dan getirilen su, Küçük
Hazar’a dökülür.
“Yeter artık, çok oldu gurbet elde kaldığım,
Ayrılık sitemiyle kıvrılıp bunaldığım;
Çık, görün gözlerime, ey kadasın aldığım,
Ferhat gibi yolunda dağları yaracağım.” Diye haykıran şair
Azerbaycan’ına gidemez ama dağları yaran sevgilileri ona
gelirler.
Elazığ Belediye Meclisi’nin kararıyla, Elmas Yıldırım Sokağı
ve Hankendi Belediye Meclisi’nin kararıyla Elmas Yıldırım
Caddesi törenler düzenlenerek açılır. Konserler, büyük vatan
ve hasret şairi Elmas Yıldırım içindir. Onun için besteler
yapılır, konserler düzenlenir.
Şair Elmas yıldırım’ın 100. Doğum Yılı kutlamaları kardeş
Azerbaycan’da da büyük yankı uyandırır.
Azerbaycan devlet başkanı Sayın İlham Aliyev 16 Nisan 2007
tarihinde yayınladığı Sərəncam
ile Şair Elmas Yıldırım’ın doğumunun 100. Yıl kutlamalarının
Azerbaycan’da yapılacağını ilan eder.
Nihayet, Elmas Yıldırım’ın vefatından uzun yıllar sonra bir
ömür boyunca kurmuş olduğu hayalleri gerçekleşmiştir.
Sovyetler Birliği döneminde adının anılması dahi suç olan bu
değerli şairimiz, uzun yıllar hasret kaldığı vatanına çok
görkemli bir faaliyet ile merhaba der.
Azerbaycan Medeniyet ve Turizm Nazırlığı, Azerbaycan Tahsil
Nazırlığı, Azerbaycan Milli İlimler Akademisi ile Azerbaycan
Yazarlar Birliği tarafından düzenlenen etkinlikler
26-28 Eylül 2007 tarihlerinde gerçekleşir.
Azerbaycan’da ki toplantıya Kültür ve Turizm Bakanımız
Ertuğrul Günay başta olmak üzere Elazığ’Valisi Muammer
Muşmal, Belediye Başkanı M. Süleyman Selmanoğlu, Fırat
Üniversitesi rektörü Prof. Dr. Mehmet Hamdi Muz, Azer Elmas,
Elazığ Kültür ve Turizm Müdürü Tahsin Öztürk, Elazığ Milli
Eğitim Müdürü Nihat Büyükbaş, Prof. Dr. Ramazan Korkmaz,
Kenan Çimtay, Fatma Ünver, Seyfettin Bahçeci, Bedrettin
Keleştimur ve M. Şener Bulut’tan oluşan heyet katılır.
Prof. Dr. Bekir Nebiyev’in hazırladığı Elmas Yıldırım’ın
hayatı ve şiirlerini konu alana bir kitap Azerbaycan
Medeniyet ve Turizm Nazırlığı tarafından yayınlanır.
Heyet,
Azerbaycan Tahsil Nazırlığı, Azerbaycan Medeniyet ve Turizm
Nazırlığı, Azerbaycan Milli İlimler Akademisi, Azerbaycan
Yazarlar Birliği Azizbayev İcra Hâkimliği, Sürehanı Rayonu
İcra Hâkimliği ve Azerbaycan Büyükelçiliği’ni ziyaret eder
ve görüşmelerde bulunur.
Elmas
Yıldırım’ın 100. Doğum Yılı münasebetiyle Tarihi bir mekan
olan Ateşgah’ta, Şüvelan’da, Gala Köyünde, Fuzuli
Elyazmaları Enstitüsü’nde, Medeniyet ve İnce Sanat
Üniversitesi’nde, Hazar Denizi’nin kıyısında ve nihayet
Bakü’da her iki ülkenin kültür bakanlarının da katıldıkları
muhteşem final gecesiyle etkinlikler tamamlanır.
Türk dünyasının büyük şairi için düzenlenen toplantılar hem
Türkiye’de hem de kardeş Azerbaycan’da büyük yankı
uyandırdı.
Oturum başkanlığını
Dr. Ahmet Tevfik Ozan ve Ejder Ol’un yaptığı program, sanat
ve sanatçıya verdiği değerle Türk milletinin gönlünde taht
kuran, Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk
ve ebediyete intikal eden şehitlerimiz için bir dakikalık
saygı duruşu ve ardından okunan İstiklâl Marşı ile başladı.
Programın açılış konuşması Sivrice Kaymakamı Sultan Doğru
tarafından yapıldı. Açılış konuşmasının hemen ardından M.
Şener Bulut’un yönetiminde, senaryosu şair Hadi Önal
tarafından yazılan, NGK Elazığ İletişim Lisesi ile Manas
Yayıncılık’ın işbirliğinde hazırlanan “Elmas
Yıldırım’ın Ömür Yolu” adlı belgeselin gösterimi ile
devam etti. Elmas Yıldırım’ın çocukluk yıllarından
başlayarak, sürgün, ayrılık ve vatan
hasretiyle geçen bir
hayat hikâyesinin anlatıldığı bu film davetliler tarafından
beğeni ile izlendi.
Toplantının ikinci konuşmacısı Azerbaycan Yazarlar Birliği
Başkanı Anar Rızayev idi: “Almas Yıldırım’ın iki vatanı
var; Azerbaycan ve Türkiye. Birinci vatanında takiplere ve
tazyiklere maruz kaldı. Çok azap eziyet çekti ve canını
kurtarmak için Türkiye’ye geldi. Türkiye onu bağrına bastı,
orada diyemediklerini burada dedi. Almas Yıldırım Türkiye’ye
vatanının acısını, vatanının hasretini bir de vatanının
Hazar’ını getirdi. Hazar da göldü bilirsiniz, deniz değil.
Onun başka denizlere yolu yok. Almas Yıldırım; O büyük
gölden bu büyük göle bir bağ bağladı. Önceki adı Gölcük olan
bu göle onun teklifi ile Büyük Atatürk Hazar Gölü adını
verdi.” Her yıl Hazar Şiir Akşamlarının bu gölün
kıyısında yapıldığını ve her yıl Almas Yıldırım’ın adının
yad edildiğini söyleyen Anar, her iki ülkenin ortak evladı
olan şair Elmas Yıldırım’ın kadrinin ve kıymetinin
bilinmesinden duyduğu memnuniyeti ifade etti.
Elmas Yıldırım’ın oğlu Azer Elmas’ın duygu yüklü konuşması
davetlilerin gözlerini yaşartmıştı
Ardından da
Azerbaycan Medeniyet ve Turizm Nazırlığı Basın Yayın ve
Tanıtım Şube Müdürü Vagıf Behmenli, Türk Edebiyatı Vakfı
Başkanı Servet Kabaklı, Azerbaycan Yazarlar Birliği Gençlik
Şubesi Katibi Reşad Mecid, Elmas Yıldırım’ın Azerbaycan’da
yaşayan yeğeni Hacı Almaszade ve
Mesme Ağaverdiyeva
Elmas Yıldırım hakkında duygularını dile getirdiler. Şair
Mevlut Ulugtekin Yılmaz, Elmas Yıldırım için yazdığı şiiri
okudu.
Elazığ'ın yetiştirmiş olduğu kıymetli sanatçı
Esat Kabaklı’nın da katıldığı sanat dolu
bu muhteşem vefa toplantısı,
Almaz Orucova ile Ehtiram Hüseynov’un okudukları
biribirinden güzel Azerbaycan mahnılarıylataçlandırılmıştı.
Dr AHMET TEVFİK OZAN
Sayın Valim,
Sayın Kaymakamım, Azerbaycan’dan ve ülkemizin farklı
yörelerinden ilimize teşrif eden değerli misafirler,
kıymetli gönül ve kültür dünyamızın değerli
mensupları,Sevgili Sivriceliler,
Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı, Azerbaycan
Medeniyet ve Turizm Nazırlığı, Elazığ Valiliği, Elazığ
Belediyesi, Fırat Üniversitesi, Elazığ Ticaret ve Sanayi
Odası, Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığı, TRT Diyarbakır Radyosu Müdürlüğü, RTÜK
Diyarbakır Bölge Müdürlüğü, Elazığ Kültür ve Turizm
Müdürlüğü, Türk Edebiyatı Vakfı, Azerbaycan Yazarlar
Birliği, Avrasya Yazarlar Birliği, Ankara Elazığ Kültür ve
Tanıtma Vakfı, Ankara-Elazığ Kültür Derneği, Elazığ Musiki
Cemiyeti, Elazığ Folklor ve Turizm Derneği ve
Manas Yayıncılık’ın birlikte organize ettikleri “Elazığ Bakü
Kültür ve Sanat Buluşması’ çerçevesinde düzenlenen Elmas
Yıldırım’a Saygı programına hoş geldiniz.
Hazar Gölü
kıyısındaki şirin Sivrice ilçemizin değerli Kaymakamı Sultan
Doğru Hanımefendi’yi mikrofona arz ediyorum. Buyurun Sayın
Kaymakamım.
SULTAN DOĞRU
Sayın Valim, çok
kıymetli misafirler güzel ilçemiz Sivrice’ye hoş geldiniz.
Sözlerime başlamadan evvel bu programın hazırlanmasında
emeği geçen örnek bir yaşamı tanımamıza vesile oldukları
için bütün emeği geçenlere bilhassa teşekkürlerimi arz etmek
istiyorum. Büyük şair Elmas Yıldırım 45 yıllık kısacık bir
ömürden sonra çok erken Hakk’a yürüdü biz kendisini burada
minnetle, sevgiyle, şükranla selamlamak için toplandık.
Kendisi Türk dilinin, Azerbaycan Türkçesinin ve Türk
dünyasının sönmeyen yıldızlarından birisi olarak her zaman
hafızalarımızda yer alacaktır. Elmas Yıldırım, milletinin
derdini, yaşadığı toplumun acılarını, ıstıraplarını ve
arayışlarını dile getirmeye çalışmıştır. Esarete karşı
çıkması milli düşünceleriyle halkın hissiyatına tercüman
olması sebebiyle işgalci Sovyetler Birliği tarafından
üniversiteden atılan Yıldırım, yılmamış edebi faaliyetlerini
birçok cemiyet bünyesinde sürdürmüştür. 1920’lerden sonra
büyük çileler çekerek birtakım sürgünlere birtakım ezalara
göğüs gererek sürdürdüğü mücadele, onun ölümünden sonra da
bir meşale gibi Türk dünyasının ufkunu aydınlatmaya devam
edecektir. Azerbaycan’ın ve Türkiye’nin her ferdinin
gönülden dile getirdiği gibi aslında şu an dünyanın siyasi
yapısı gereği belki ayrı ayrı devletleriz. Ama gerçekte tek
bir milletiz. Bunu her zaman görmüş, bunu her zaman anlamış,
her zaman temenni etmiş büyük isimlerden biri olması
sebebiyle ki başının Sovyet çekiciyle ezileceği ilan
edilmiştir. Bize düşen bu büyük insanın büyük özlemini dini
bir dili bir eşiği bir yolu bir kökeni bir olan bütün Türk
devlet ve topluluklarını tek millet olarak yaşatmaktır. İşte
bu ideali gerçekleştirdiğimiz gün, Elmas yıldırım gibi
birçok büyük Türk şairini büyük Türk yazarını ve Türk
düşünürünü anlamış olacağız. Bir yaşam düşünün ki vatan
hasretiyle kavrulmuş bir yaşam düşünün ki özgürlük ateşiyle
alevlenmiş ve bir hayat düşünün ki acı ıstırap esaret sürgün
ve işkencelerle dolu ama yılmamış tükenmemiş ve umut içinde
son bulmuş olsun, bütün yaşamı boyunca şair bu duygu ve
düşüncelerle bir azatlık bir özgürlük ülküsünün etrafında
yaşamını büyük şereflerle dolu bir biçimde tamamlamış ve
gözlerini vatan hasretiyle yummuştur. Bu hayatı çok iyi
anlamamız gerektiğini düşünüyorum. Birlik ve beraberliğe çok
ihtiyacımız olduğu bugünlerde bu örnek hayatı çok iyi
anlamalıyız. Anlamalıyız ki birlik ve beraberliğimiz üstünde
oynanan kirli oyunlara karşı çıkabilelim. Türk dünyasına,
insanlığa, özgürlük tutkusuna, bağımsızlık tutkusuna hizmet
etmiş olanlar, geleceği aydınlatıyorlar. Onlar sadece bir
milletin mensubu değildir. Kaydan bir milletin mensubudur
ama insanlığın büyük evlatlarıdır. Büyük şair Elmas
Yıldırım’ı, Azerbaycan Türkçesinin, Türk dünyasının ve
insanlığın büyük evlatlarından birisi olarak burada hürmetle
ve rahmetle selamlıyorum. Anma programımıza katıldığınız
için hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum ve saygıyla
selamlıyorum.
Dr AHMET TEVFİK OZAN
Sayın kaymakamımıza
çok teşekkür ediyoruz.
Vatan hasreti, sürgün, ayrılık… İşte Türkiye ve
Azerbaycan’ın ortak evladı olan Elmas Yıldırım’ın ömür
çizgisi…
Akşam olur kuşlar döner yuvaya
Benim dönüp konacağım dal hanı
Sabah olur çoban iner ovaya
Benim kalkıp gideceğim yol hanı
Gelin isterseniz bu hasret bülbülünü yakından tanıyalım.
Elmas Yıldırım, 25 Mart 1907’de Bakü yakınlarında bulunan,
Gala köyünde varlıklı bir ailenin ilk çocuğu olarak dünyaya
geldi. Babası Abdulmehemmet, annesi Nisa Hanım’dır.
Ailesiyle birlikte, şimdi Bakü’nün bir semti olan
Çemberekend’de eski adıyla ‘Saraykin’ sokağında bulunan 7
numaralı evde büyümeye başladı. Çocukluk yılları, dilinden
hiçbir zaman düşürmediği, gönlünde silinmesi mümkün olmayan
derin ve kalıcı izler bırakan Hazar’ın çılgın dalgalı
sahillerinde geçti.
Elmas Yıldırım, ‘İttihad Mektebi’nde eğitime başladı. Daha
sonra öğretmen okulunu bitirdi. 1927 yılında o zamanki
adıyla Azerbaycan Devlet Üniversitesi, bugünkü adıyla Bakü
Devlet Üniversitesi’nde Şarkiyat Fakültesi Edebiyat
Bölümü’ne kaydoldu. Ancak, kendisine yüksek tahsil yapma
imkânı verilmedi. Ülkesini işgal eden Bolşevikler ve onların
yerli işbirlikçileri tarafından, ailesi zengin sınıfına
dâhil edildiği için fakülteden uzaklaştırıldı.
Yapacağı bir şey yoktu. Ülkesi işgal altındaydı. Rus kızıl
ordusu her şeye hakimdi. Genç adam, mücadele etmeye karar
verdi. Dağlara yöneldi. Ama eline silah alarak değil.
Kalemiyle… Düşüncelerini dağlarla paylaştığı, “Öperken
alnından füsunlu bir yaz” mısrasıyla başlayan, “A
Dağlar” redifli şiirinin İstanbul’da yayımlanması
Derbent’e sürülmesi için yeterli sebepti. Bu durum onu
yıldırmadı. Vatan sevgisi ve bağımsızlık ruhu ile bezeli
kalbi ve kafası bu defa ona “Dağlar Seslenirken” adlı
şiirini yazdırdı: “Ne düşer yurdu batmış bir yiğidin
payına? Ya şerefli istiklâl ya kızıl kan, a dağlar.”
mısraları ile son bulan bu şiir 1930 yılında Bakü’de,
Azerbaycan Neşriyyat Şubesi’nde çalışan ve tarihî
romanlarıyla tanınan Mehemmet Sait Ordubadî’nin yardımıyla
yayımlandı. Şiir hemen yasaklandı. Elmas Yıldırım da
Türkmenistan’a -Aşkabat’a - sürgün edildi.
Biz bu noktada sözü Azerbaycanlı gönül dostlarımıza vermek
üzere Ejder Ol Beyefendi’ye bırakıyoruz.
EJDER OL
Hepinize selamlarımızı sunuyoruz. Uzak bir yerden Almas
Yıldırım’ın vatanından yani bütün Türk dünyasının
noktalarından birisi olan güzel Azerbaycan’dan uzun yollar
geçip sizin görüşünüze geldik. Öz nağmelerimizle
şarkılarımızla öz görkemli söz ustalarımızın iştiraki ile
buraya geldik. Çok hisli görüşmelere tanık oluyoruz. Çok
memnunuz. Bugün de Almas Yıldırım’ın şiirlerinden bildiğimiz
küçük Hazar gölünün kıyısındayız. Büyük Hazar’dan küçük
Hazar’a geldik. Bu bakımdan çok hisli duygular yaşıyorum.
Bugün Küçük Hazar’da Almas Yıldırım’ın şahsında bütün
Azerbaycan’ın aynı zamanda bütün Türk edebiyatının havasını
yaşayalım
Bir ses gelir uzaktan, o yâr mı geldi dile?
Bir haber mi yolladı şu yaralı bülbüle?
Bülbül, yolun düşerse benim doğduğum ile
Bu yanık iniltimi dağlarına sal da gel,
Kalbime salmak için kadasını al da gel.
Ben gelirken o yurdun mevsimi sonbahardı,
Gülşende gül yerine kızıl dikenler vardı.
Durma bülbül, bu hicran dertli bağrımı yardı,
Git, bir an olsa o gök sinesinde kal da gel,
Gönlüme salmak için dertlerini al da gel.
Durma bülbül, var da kon karlı dağlar başına,
Türkümü sal o yurdun toprağına, taşına,
Al bu gözyaşımı, kat o yarın gözyaşına…
Dönerken, saçlarından bir iki tel, çal da gel,
Solgun dudaklarından gizli bir söz, al da gel.
Biz o gizli sözü alıp geldik ve o sözleri çattırmaya
gelmişiz. Almas Yıldırım Azerbaycan’a dönemedi; ancak onun
arzuları döndü, onun edebi muhitinde olan insanlar geldiler,
daha da gelecekler, bu görüşler daha çok devam edecek,
gelecek yıllarda da Almas Yıldırım ile bağlı burada görüşler
geçirilecektir. Ben sözü Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkanı
hürmetli Anar Muallim’e vermek istiyorum.
ANAR
Almas Yıldırım’ın iki vatanı var. Azerbaycan ve Türkiye
birinci vatanında takiplere maruz kaldı, taziklere maruz
kaldı, çok ezap eziyet çekti ve canını kurtarmak için
Türkiye’ye geldi İkinci vatanına geldi. Türkiye onu ağuşuna
aldı. Türkiye’de o bir şair olarak orda diyemediği sözleri
yazabildi ve Almas Yıldırım Türkiye’ye vatanının acısını
getirdi, vatanının hasretini getirdi ve bir de vatanının
Hazar’ını getirdi. Hazar da göldür bilirsiniz, deniz değil.
Onun başka denizlere yolu yoktur. O büyük gölden bu büyük
göle bir bağ bağladı. Almas Yıldırım. Bu göle onun hayişi
ile büyük Atatürk onun teklifiyle, onun önerisiyle büyük
Atatürk Hazar adını verdi ve ne iyi ki onun kadrini bilen
Türkiyeli gardaşlarımız burada Hazar Şiir Akşamları’nı
geçirdiler ve bu şiir akşamlarında her zaman Almas Yıldırım
yad olunur. Almas Yıldırım hem Türk edebiyatında hem
Azerbaycan edebiyatında öz yeri olan büyük
şairlerimizdendir. Onun Azerbaycan’da yalnız bir kitabı
çıkmıştı, “Dağlar Seslenir”. O benim babam Resul Rıza
ile aynı kuşaktan olan şairdi. Münasebetleri vardı dostluk
münasebetleri vardı ve atamın arşivinde babam koruyup
saklamıştı. Ben o kitabı Azerbaycan’da Almas Yıldırım’ın
100. Doğum Yılı Kutlamalarını geçirende onun oğluna bizim
değerli dostumuz Azer Bey’e armağan eyledim. Benim için çok
büyük bir şereftir o kitabı saklamak. Azerbaycan’da
yayınlanan tek kitabıdır bu ve ben onu varisine oğluna
takdim eyledim. Bütün bu törenleri teşkil edenleri bu
zahmeti çekenleri Almas Yıldırım’ın Türkiye’de Manas
Yayıncılık’ta çok büyük bir kitabı çıktı, ben o kitaba ön
söz yazmak şerefine nail oldum. Bütün bunları yapanlara ben
Azerbaycan Yazarları adına öz adıma derin teşekkürlerimi
bildirmek istiyorum. Sağ olun ki bizim ve sizin ortak
şairimizin kadrini kıymetini verebildiniz. Sağ olun, var
olun.
EJDER OL
Anar Muallim’e teşekkürlerimizi bildiriyoruz. Kıymetli
konuklar söze burada bir nokta koyup Bizim Azerbaycanlı
sanatçımız İhtiram Hüseyinov’a bırakmak istiyorum.
Dr. AHMET TEVFİK OZAN
Azerbaycanlı sanatçılarımıza teşekkür ediyoruz.
Büyük bir aşkla vatanını ve milletini sevmekten başka hiçbir
suçu olmayan Elmas Yıldırım, Aşkabat’ta da boş durmadı.
Bütün amacı millî şuuru ayakta tutmak, bağımsızlık sevdasını
gönüllerde yeşertmek olan şair, bu amaçla bütün enerjisini
bu yönde sarf etti. Bu dönemde yazdığı ve teması vatan,
millet ve bağımsızlık olan şiirleri elden ele dolaşmaya
başladı. Aşkabat’ta da takibe uğrayan şair, burada yolun
sonuna geldiğini anladı. Şimdi önünde iki seçenek vardı: Ya
kendisinden istenenleri yapıp Bolşeviklerin safında yer
alacak ve olanlarla birlikte köleliğe, zulme boyun eğecek ya
da vatan ve bağımsızlık için mücadeleye devam edecekti.
Elmas Yıldırım ikinci yolu seçti. Ancak verdiği bu karar
kendisi ve ailesi için oldukça ağır bir karardı. Aşkabat’tan
da ayrılmak zorundaydı. Aşkabat’ta kalması demek ‘Buzlu
Cehennem’ adını verdiği son durak Sibirya’ya gönderilme ve
orada kurşuna dizilmek demekti.
Elmas Yıldırım ve eşi Ziver Hanım, İran üzerinden Türkiye’ye
kaçmaya karar verdiler. Genç Yıldırımlar, 19 Haziran 1933
günü saat 21.30’da dikkat çekmemek için evlerinin lambasını
da açık bırakıp henüz üç aylık olan bebekleri Azer’i de
yanlarına alarak kaçakçı kervanına katılırlar. Birkaç gün bu
kervanla birlikte yola devam ederler. Bu yolculuğun riskli
olabileceğini düşünen şair ve eşi, Firûze yaylasında
kervandan ayrılırlar. Yollar amansızdır. Perişanlık,
yorgunluk, açlık, susuzluk had safhadadır. Takatleri
kesilir. Ziver Hanım’ın sütü kalmamıştır. Üç aylık Azer
ağlar. Bir ara o kadar bunalırlar kiküçük Azer’i bir kayanın
gölgesine bırakıp gitmeyi düşünürler. Düşündüklerini de
yaparlar. Azer’i bir kayanın dibine bırakan ana baba birkaç
metre ağlayarak yürüdükten sonra geri dönüp yavrularını
bağırlarına basarlar. Elmas Yıldırım’ın vefakâr ve cefakâr
eşi Ziver Hanım’ın ifadesine göre, İran sınırına yakın bir
yerde yönlerini şaşırırlar. Nereye, nasıl gideceklerini
bilemezler. Böylesine çaresiz duruma düştükleri sırada beyaz
atlı biri, Ziver Hanım’a göre Hızır Aleyhisselam kendilerine
yol gösterir. Ancak İran sınırında tutuklanırlar. Stalin’in
zulmünden kaçan şair “Rus casusu” oldukları gerekçesi ile 25
gün işkence ile sorgulanırlar. Suçsuzlukları ortaya
çıktıktan sonra bu eziyetli yolculuk yeniden devam eder.
Nihayet, Atatürk Türkiye’sine- Van şehrine- gelirler. Ziver
Hanım’ın ifadesine göre, Van’da Ahat Bey adında bir
vatanperver kendilerine yardımcı olur. Ahat Bey’in evinde
iki haftaya yakın bir süre kaldıktan sonra kendilerini bir
ömür bağrına basacak olan Elazığ’a hareket ederler. Türkiye
Cumhuriyeti, Yıldırım ailesine kucak açmıştır. Bakü’nün
Hazar Denizi’ne hasret kalan şairini, Elâzığ Hazar Gölü’nün
sıcak insanları karşılar. Evet, sözü burada o acılı günlerin
tanığı olan Azer Elmas’a veriyoruz.
AZER ELMAS
Sayın Valim, Sayın Kaymakamım, çok kıymetli Anar Bey,
Azerbaycan’dan gelen kardeşlerim, burada bulunan vefalı
Gakgoşlarım sizlere sevgilerimi sunmak istiyorum. Ben Şener
Bey’e dedim ki beni buraya çıkartma. Elazığ’a her gelişimde
duygulanıyorum. Konuşmam aksıyor; ama o yine kendi bildiğini
yaptı. Sayın Kaymakamın dediği gibi kısacık ömrünün hemen
hemen yarısını Elazığ’da geçiren babamın her günü vatanını
düşünmek, vatanına şiir yazmakla geçerdi. Ben de onunla
beraber 18 yaşıma kadar Elazığ’da, Elazığ’ın çeşitli
bucaklarını, nahiyelerini beraber gezdim. O vakitler Sivrice
nahiye idi. Ağın nahiye idi sadece Keban kazaydı. Bugün
burada Hazar’ın kıyısında yapılan bu toplantıda sizlerle bir
anımı paylaşacağım. Anar Bey babamın, büyük Atatürk’e
yaptığı teklifiyle bu gölün isminin Hazar olarak
değiştirildiğini anlatmıştı. Ben de “Gölcükle Dertleşme”
adlı şiirinin hikayesini hatırladığım kadarıyla anlatmak
istiyorum; ama o günleri hatırladıkça çok duygulanıyorum.
6-7 yaşlarındaydım, o vakitler bucak müdürlerine bir at
verilirdi. Ben o atın terkisine binmeyi ve rahmetli babamla
birlikte olmayı çok severdim. Bir gün birlikte Sivrice’ye
gelmiştik. Önce gölün kıyısına gittiğimizi hatırlıyorum. O
tarihlerde ‘Gölcük’ olarak biliniyordu. Muhtemelen bahar
ayları olmalıydı. Hava kapalıydı ben suya taş atarken babam
bir kayanın üzerinde oturmuştu. O anları ben her zaman
hafızamda bir resim gibi hatırlıyorum. Bana babamın bir
şiirini oku dediklerinde çok duygulanırım, bir iki mısradan
sonra sesim kısılır ve tıkanırım. Ama bugün kendimi
zorlayarak okumaya çalışacağım.
Dalgın, mavi göz gibi, dert andıran dalgalar,
Coştukça, gönül coşar, durma amandır Gölcük.
Çoktan beri kalbimin telleri oynamadı;
Derdim başımdan aşkın, hâlim yamandır Gölcük!..
Aç koynunu, uzaktan gelmişim, çok yaslıyım;
Eli, yurdu çalınmış bir garip Kafkas’lıyım;
Zannetme ki, yoksulum, Kür’lüyüm, Aras’lıyım;
Bakü’den ayrılalı yakın zamandır Gölcük.
Dolaşıp Türkistan’ı, İran’ı adım adım,
Kalbimi okşayacak bir belde bulamadım;
Sende mi aksedecek bilmem ki şimdi yadım;
Gönül özge bir aşka belki düşmandır Gölcük.
Yolsuz bir âşık gibi, sanma ki seni buldum,
Ben uzak bir ‘Gökgöl’ün yolunda böyle soldum.
Bu doğrudur, bir dostun yolunda kurban oldum.
Bu, bizim ettiğimiz ahd ü peymandır Gölcük.
Eh… Her bir âşinânın, her bir dostun işi bu,
Kimsede yoktur günah, dünyanın gidişi bu.
Benim de ilk aşkımın fırtınalı kışı bu,
Gönlümde yalnız kalan keskin imandır Gölcük.
Evet, hatırladıklarım bu kadar. Elmas Yıldırım’ın vefalı
dostları. Onu unutmayıp bu güzel toplantıyı düzenlediğiniz
için hepinize çok teşekkür ediyorum.
EJDER OL
Azer Bey’e teşekkürlerimizi bildiriyoruz. Kıymetli konuklar
sözü şimdi de Azerbaycan Medeniyet ve Turizm Nazırlığı
Neşriyet Şube Müdürü Vagıf Behmenli’ye veriyorum. Vagıf Bey
buyurun söz sizin.
VAGIF BEHMENLİ
Hamınızı selamlıyorum, hoş geldiniz. Bu güzel mekânda Hazar
Gölü’nün sahilinde bu yerler doğrudan bize aziz yerlerdir.
Biz artık özümüzü bu yerlerin insanları görüyoruz. Almas
Yıldırım’ın hayatı burada geçmiş, Almas Yıldırım’ın en ağır
en çetin günlerinin aynı zamanda en şerefli günlerinin
şahididir bu yerler, bu dağlar. Almas Yıldırım, Azerbaycan
edebiyatının en azaplı, en çetin ömür yolu geçiren kalem
sahiplerinden biridir. Aynı zamanda en hoş baht kalem
sahiplerinden biridir. Almas Yıldırım’ın 100. doğum yılı
törenlerini hazırlarken hem Elazığ’da hem Türkiye’de hem de
Azerbaycan’da bazen görürsünüz ki, gizli bir haber üze
çıkanda insanlar inanmıyorlar, endişeleniyorlar böyle
anların birinde yani Almas Yıldırım Azerbaycan medeniyetinde
Azerbaycan semasında adına uygun bir yıldırım gibi parladı;
yani biz azatlığa kavuşanakadar; yani Almas Yıldırım’ın
olmadığı adının umumiyetle olmadığı yıllarda bizde bellidir
ki okullarımızda hangi şairleri kimleri öğretirler. Onların
her biri kıymetlidir, değerlidir; ama Almas Yıldırım’ın
adını biz duymamıştık. Ne zamanki Anar Muallim, Dede Korkut
senaryosunu yazıp “Dede Korkut” filmini çekene kadar.Biz
doğrusunu söylemek gerekirse Dede Korkut’u da tanımıyorduk.
Bunun bir sebebi vardı. Bunların hepsini bize
müstakilliğimiz, azatlığımız verdi. Ben Medeniyet ve Turizm
Nazırlığı’nda çalıştığım için insanlar bana biraz da şakayla
soruyorlardı. Bunun adamı kimdir? Almas Yıldırım adlı bizim
bir şairimiz yoktu. Ben dedim ki Almas Yıldırım’ın adamı
Türkiye Devleti ve Azerbaycan Devleti’dir. Almas Yıldırım’ın
bir şair olarak adı onun bahtiyarlığıdır, biliyoruz ki
Türkiye’de çok büyük şairler var; ama o daha çok Türkiye’de
tanınıyor, Azerbaycan’da büyük şairler var; sadece
Azerbaycan’da tanınıyor. Ama Almas Yıldırım bütün Türk
dünyasında tanınan bir şairdir ve bunun bir sebebi var.
Birinci sebep Almas Yıldırım hakikaten büyük bir şair onun
şiirlerinde insan kalbinin, insan duygularının en hassas
duyguları, noktaları özellikle gurbet ile hasret ile vatanla
bağlı şiirleri; yani bunun tamamiyle tepeden tırnağa şair
olduğunu tepeden tırnağa şair olarak dünyaya geldiğini şair
olarak yaşadığını görüyoruz. Yani onun bugün sevilmesinin
birinci sebebi şair olduğundandır. İkinci olarak Almas
Yıldırım nadir şahsiyetlerden biridir ki o hayatının
tamamını gençliğinden itibaren şuurlu yaşamıştır. Almas
Yıldırım’ın bütün hayatı akideden inançtan öz vatanının
azatlığı uğrunda mücadeleden ibarettir. Bu büyük bir hoş
bahtlıktır ve Almas Yıldırım’a kısmet olmuştur. Atalarımızın
bir sözü var, derler ki “ağaç kökü üzerinde biter”
şimdi Almas Yıldırım’ın Azerbaycan’da yeniden
keşfedilmesinden sonra biz onun neslini yani ondan kalan
yadigarları tanıdık. Azer Ağabey’i tanıdık, bizim Hacıağa
Almaszede’yi tanıdık. Diğer akrabalarını, o kökten olan
insanları tanıdık ve gördük ki hakikaten bu nesil sözün
hakiki manasında yüksek bir karaktere, yüksek bir ahlaka
malik yani Almas Yıldırım’ın yaradıcılığından şiirlerinden
hissediyordum ki bu ne kadar büyük bir insandır. İnsanın
şiirinden onun insani özelliklerini, dönmezliğini
hissediyordum ve bu insanları da tanıdıktan sonra da gördüm
ki hakikaten ağaç kök üstünde biter ve Almas Yıldırım’ın
nesli Azerbaycan’da sevilen bir ailedir. Azer Ağabey’in
İstanbul’daki evi bütün Azerbaycan’ın fahri
büyükelçiliğidir. Her birimizin ocağıdır. Bu da Almas
Yıldırım’ın hoş bahtlığıdır. Biz hem Almas Yıldırım’ın
hatırasına düzenlenen Hazar Şiir Akşamları’nda hem Almas
Yıldırım’ın 100. doğum törenlerinden bugüne her geldiğimizde
insanlar Almas Yıldırım hakkında danışırlar. Çünkü Almas
Yıldırım hakkında söz bitmiyor. Tabii ki bu toplantılar
zaman zaman yapılacak yeni nesiller tarafından
değerlendirilecektir. Ben burada sözlerimi bir şiirle
tamamlamak istiyorum ve bu şiirlerimi Almas Yıldırım’ın
büyük ruhuna hasrediyorum.
Belə
yazıram
Dörd qat bükülürəm
söz axtaranda
Hürgüclü dəvənin
beli oluram.
Həqiqət
soruşub, düz axtaranda
Topuğu zəncirli
dəli
oluram –
Mən
belə
yazıram şeirlərimi.
Sanki bala çıxır, sınır yumurta,
Dərhal
pərvazlannam
neçə
mil yerdən.
Yaxa cıra-cıra, üz yırta-yırta
Ölü götürürəm
elə
bil yerdən
–
Mən
belə
yazıram şeirlərimi.
Oğrunu tuturam qoruqda ikən,
Qoymuram talaya cərgəni,
vəri.
Şilləni
çırpıram varaqda ikən
Ağzının üstünə
nadürüstlərin
–
Mən
belə
yazıram şeirlərimi.
Pud-pud ət
kəsilir
sanki ətimdən,
“Qarabağ” yazmağa qorxuram, qardaş.
Lap yerə
girirəm
xəcalətimdən,
Qələmi
gözümə
soxuram, qardaş –
Mən
belə
yazıram şeirlərimi.
Araza gurlayan çay demirəm
ki,
Yediyim namusdu, burnumdan gəlir.
Qismətə
Allahdan pay demirəm
ki,
Canımda nə
dərd
var yurdumdan gəlir
–
Mən
belə
yazıram şeirlərimi.
Hardan artır, Allah, xəyanət
dölü
Doldurur dərəni,
qalxır dağa da.
Namərd
quyuların gen ağzın görüb
Lənət
oxuyuram qardaşlığa da –
Mən
belə
yazıram şeirlərimi.
Qəm
dərin
dəryadı
gedib dərinə
Sözün ağrısını yaxşı duyuram
Sətrlər
sonunda nöqtə
yerinə
Bir damla qanlı göz yaşı qoyuram
Mən
belə
yazıram şeirlərimi.
Peşəm
can hərləmək,
boş xəlbirəm
ki,
Dəftərim¸
qələmim,
dilim Allahın
Sözlərdən
nərdivan
düzəldirəm
ki,
Yetsin ətəyinəəlim
Allahın –
Mən
belə
yazıram şeirlərimi...
Almas Yıldırım ben biliyorum ki bugün yaşasa idi Allah u
Taala öyle bir mevzu yaratsaydı onun bütün şiirleri
Karabağ’a hasrolunurdu bu münasebetle ben bir Karabağ şiiri
okumak istiyorum.
Var düzün, qəldi
dağın, həm
də
ki, bağın, Qarabağ.
Cənnətin
ortasına taydı qırağın, Qarabağ.
Hər
can altında muğam sirri yatır da... bilirik,
Gövhərin
məskənisən,
dürrdü dodağın, Qarabağ.
Izin Allahdan olub, qan atadan, can anadan;
Nazlı köksündə
dəyib
ərzə
ayağım, Qarabağ.
Arazın lilli suyu kölgə
salıb ağ üzümə
O səbəbdən
də
solub lalə
yanağım, Qarabağ.
Yol tutub geydi çarıq, körpə
canım düşdü iraq
Anasan bağrıyanıq, itmiş uşağın, Qarabağ!
Xan qanından cücərən
hər
cocuğun sultan idi,
Sənə
qismətdi
niyə
indi bu çağın, Qarabağ?
Nəhs
gəlib
tale zəri,
ah kimiyəm
bir gəzəri
Qara yeldən
üşüyür isti yatağım, Qarabağ!
Şəksiz,
olmaz qarabəxt,
tanrı quran cilvəli
taxt,
Qaynar əlbəttə
yenə
çeşmə
bulağın, Qarabağ.
Ulu Zərdüşt
qalayıb dağlara tay tonqalını,
Yel əsib
qopsa tufan, sönməz
ocağın, Qarabağ!
Sancılar bəd
nəzərə,
kafəri
al qan eləyər
Şər
dili dibdən
üzər
şanlı bıçağın Qarabağ.
Vaqifin bağrı sənə
bağlıdı min bağlar ilə
Qocaman bir xalısan, mən
də
saçağın, Qarabağ!
Cənnəti
ortasına taydı qırağın, Qarabağ,
Sənə
qismətdi
niyə
indi bu çağın, Qarabağ!
EJDER OL
Vagif Bey’e çok teşekkür ediyoruz. Şimdi de bizim numayende
heyetimizden Mesme Ağavardiyev Almas Yıldırım’ın bir şiirini
okuyacak. Buyurun Mesme Hanım.
MESME AĞAVERDİYEV
Kıymetli konuklar, ben de Elmas Yıldırım’ın Azerbaycan için
yazdığı güzel bir şiirini okumak istiyorum.
Esir Azerbaycan’ım
Nerde beni gül koynunda doğuran,
Hamurumu gözyaşiyle yoğuran,
Beşiğimde, layla balam, çağıran.
Azerbaycan, benim bahtsız anam oy!
Neçe bir yıl hasretinle yanam oy!
Selâm desem, rüzgâr alıp götürse,
Ağrı Dağ’dan Alagöz’e ötürse,
Gür sesimi gök Hazer’e yetirse,
Hazer coşup zincirini kırsa oy!
Hükmetse bu sersem gidiş dursa oy!
Haber alsam Mugan’ımdan, Mil’imden,
Nazlı Bakü’m, o neft kokan gülümden,
Kim demiş ki, düşmüş adı dilimden?
Azerbaycan, benim eşsiz yurdum oy!
Ölmez aşkım, içimdeki derdim oy!
Gönlüme tek Kâbe yaptım seni ben,
Sensiz nedem gurbet elde günü ben,
Sensiz nedem Allah’ı ben, dini ben!
Azerbaycan, benim tacım, tahtım oy!
Uyanmaz mı kör olası bahtım oy?!
Dr. AHMET TEVFİK OZAN
Mesme Hanım Elmas Yıldırım’ın şiirini çok güzel okudu.
Azerbaycanlı sanatçımız Almas Orucova da çok güzel
seslendirdi. Her iki sanatçımıza da teşekkür ediyoruz.
İkinci vatanlarına çabucak alışan bu genç çiftin etrafı
bacı, kardeşleri ile dolar. Şair için artık hür ve müstakil
Anadolu coğrafyasında yeni bir hayat başlar. Elmas Yıldırım,
Türkiye’ye geldikten sonra rahat bir nefes alır.
1934 yılında Palu ilçesine bağlı Karaca Bucağı / Karacabağ
İlkokulu’nda vekil öğretmenliğe başlayan şair Elmas
Yıldırım, 1935’de Palu’nun Karaçor nahiyesinde ve bugün
Kovancılar’a bağlı Çaybağı’nda görev yapar. 1939 yılında
Keban ilçesine tahrirat kâtibi olarak atanır. Daha sonra
sırası ile Arıcak, Ağın ve Baskil ilçesinin Aydınlar
beldesinde bucak müdürü olarak görev yapar.
Bir ilahi tecelli olarak doğduğu yerin adını taşıyan Malatya
Kale ilçesi onun son görev yaptığı yer olur. Bu büyük vatan
şairi 14 Ocak 1952’de "yeşil yurt, o müebbet vatan" olarak
hep hayalinde yaşattığı Azerbaycan’ına kavuşamadan yaşlı
gözlerini ebedi olarak kapatır. Şairimize yüce Allah’tan
rahmet diliyoruz ve sözü burada değerli dostumuz Mevlüt
Uluğtekin Yılmaz'a veriyoruz.
MEVLÜT ULUĞTEKİN YILMAZ
Sayın Valim, Sayın Kaymakamım, kıymetli misafirler. 20.
yüzyılın ilk çeyreğinde Azerbaycan’da Elmas Yıldırım adlı
bir er ortaya çıktı. Ozandı, Türklüğe destan yazardı. Hep
Türk dediği için yönetimce öldürülmek istendi. O da 1933’te
Türkiye’ye sığındı. Sığındı sığınmasına ama yüreği hep
Azerbaycan’da kaldı. Hep ağladı. Ağlama sözü onun
üzgünlüğünü ifade eden bir söz değil. Oğluyla da konuştum
geçtiğimiz yıllarda, gerçekten eve geldikten sonra bir
şekilde duygulanır, odasına çekilir hep ağlarmış. İşte Elmas
Yıldırım’a Türkiyeli bir ozan olarak seslenişimdir.
AĞLAMA CAN
Hoş gelmişsen
Safalar getirmişsen
Ağlama can ağlama!
Diyeceklerim var; beri gel
Hele bir soluklan.
Zaman sarhoş
Zorlu tuzaklara gebe ufuklar
Geçmez oldu akçesi yiğitliğin, mertliğin
Zaferler minyatürlerin koynunda
Eshab-ı Kef uykusunda
Ve çoktan unuttu bozkırlar
Sıyra-kılıç ılgarları
Bilek hakkı o destanları…
Ağlama can ağlama!
Gözyaşlarında ulu Hazar’ın tuzu var
Ağıtında dayanılmaz sızı var:
“Ben uca dağlar aştım
Güneş ile yarıştım
Terkimde taşıdım dünyayı
Toy-düğün Türk’ün hakkı” diyorsun,
Biliyorum.
Bildiğim için kahroluyorum.
Ağlama can ağlama!
Fırtınalar dinsin yüreğinde
Hasret ayazını dağıtır gönlünden
Sımsıcak kardaşlığımız
Gamlanma,
Buraları el sanma
İkimizi anlatır bu toprağın her yanı
Kafkaslarda yankılanır
Bolu dağının, Köroğlu’nun destanı!
Görkemli sevdalarımız okunur
Aynı kilimde, aynı halıda
Belek Gâzi ile Ayşe Hatun’un nikâhını
Dede Korkut’umuz kıymadı mı
Şu gezdiğin Palu’da?
Ağlama can ağlama!
Firavun tahtındaki zamana inat
Gül, neşelen; bu topraklar senin.
Anadolu’da kardaşlar bağrındasın
Ak alınlı yiğitler koyağı
Ak topraklı Ağın’dasın!
Hiç kuşkun olmasın
O yurt ta bizim, bu yurt ta
Ulu Hazar Bakü’deyse
Balası Harput’ta!
And olsun Yaratan’a
Zamanın fitnesi ayıramaz bizi
Hankendi Karabağ’daysa
Elazığ’da ikizi!
Ağlama can ağlama!
Zorlu tuzaklara gebe olsa da zaman
Dün vardık
Bugün varız
Var olacağız her zaman
Ağlama can!
Dr. AHMET TEVFİK OZAN
Kıymetli şair Mevlüt Uluğtekin Yılmaz’a teşekkür ediyoruz.
Tarih, 5 Kasım 2003; Ramazan ayı... Azerbaycan Televizyonu
Telefilm Yaradıcılık Programı’nın sorumlusu Ahmet Oğuz,
beraberinde program yönetmeni Şahettin Elhan Mailoğlu ve
kameraman Neriman Settaroğlu ile birlikte Elazığ’a gelirler.
2001 yılında Ahmet Kabaklı’nın anısına düzenlenen Hazar Şiir
Akşamları’na şair olarak katılan Ahmet Oğuz, Şener Bulut ve
arkadaşlarından yardım ister. Heyet’in amacı 1933–1952
yıllarında Elazığ’da yaşamış ve burada vefat etmiş olan
vatan ve hasret şairi Elmas Yıldırım’ın hayatının
belgeselini yapmaktır. Hummalı bir çalışma başlar. Elmas
Yıldırım’ın Turan gazetesinde yayınlanan şiirlerine
ulaşılır. Hazar Gölü, Harput ve Ağın koca şairin yaşadığı ve
görev yaptığı yöreler belgelenip, kayda alınır. Elmas
Yıldırım’ın hayatını konu alan belgesel Azerbaycan
Televizyonu’nda (AZ TV) yayınlanır. Programın bir kopyası da
Elazığ’a gönderilmiştir. Kanal E, Kanal 23 ve Fırat
Televizyonları’nda yayınlanan bu belgeselle birlikte Şair
Elmas Yıldırım, bir daha düşmemek üzere Elazığ’ın gündemine
girer.
22–24 Eylül 2005 tarihlerinde düzenlenen 13. Hazar Şiir
Akşamları Elmas Yıldırım’ın anısına düzenlenir. Türkiye’den
ve Türk dünyasından şair, yazar ve düşünürlerin katıldıkları
bu görkemli törenlere şairin İstanbul’da yaşayan oğlu Azer
Elmas ile Azerbaycan’daki yeğeni Hacıağa Almaszade de davet
edilir.
Azerbaycan’dan gelen heyetle birlikte gönül ve kültür
elçileri Elâzığ Valisi Dr. Kadir Koçdemir’i makamında
ziyaret ederler. Vali, Elmas Yıldırım’ın şiirlerinin bir
kitapta toplanmasını, basılmasını ve gençlere okutulmasını
ister. Azer Elmas, Hacıağa Almaszade ve Azerbaycan
Cumhuriyeti Edebiyat ve İncesanat Arşivi Müdürü Marif Teymur
27 Aralık 2005 tarihinde bu konuda görüşlerini almak için
Elazığ’a davet edilir. Hazırlanacak kitap ile ilgili olarak
onlarla görüşmelerde bulunulur. Azerbaycan ve Türkiye’nin
ortak evladı vatan ve hasret şairi Elmas Yıldırım’ın hayatı
ve şiirleri nihayet kitap haline getirilecektir. Fırat
Üniversitesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Enver Aras bu
konuda kendisinin hazır oluğunu söyler.
2006 yılının Ocak ayından itibaren Elazığ ilinde faaliyet
gösteren Manas Yayıncılık bütün enerjisini ve imkânlarını bu
konuda yoğunlaştırır. 2007 yılı Elmas Yıldırım’ın doğumunun
100. yılıdır. Karar verilir. Elmas Yıldırım doğumunun 100.
yılında ikinci vatanım dediği Elazığ’da törenlerle
anılacaktır. Elâzığ Valisi Muammer Muşmal, Elazığ Belediye
Başkanımız M. Süleyman Selmanoğlu, Fırat Üniversitesi
Rektörü Prof. Dr. Mehmet Hamdi Muz, şehrin yöneticileri,
Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Mustafa İsen,
şair Ali Akbaş herkeste bir gayret bir heyecan…
2007 yılı Elmas Yıldırım’ın 100. doğum yılıdır. Büyük şairin
hatırasına Elazığ’da düzenlenen törenler şairin vatan
hasretini dindirecek kadar görkemli ve coşkuludur.
11–13 Nisan 2007 tarihlerinde Elazığ’da düzenlenen Elmas
Yıldırım’ın yüzüncü doğum yılı etkinliklerine kimler
katılmaz ki; İstanbul’da yaşayan oğlu Azer Elmas,
Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkanı Anar,
Medeniyet ve Turizm
NazırlığıNeşriyat Şubesi Müdürü Vagif Behmenli, Milli
İlimler Akademisi Edebiyat Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Bekir
Nebiyev, Yazarlar Birliği üyeleri: Fikret Goca, Reşad Mecid,
Edalet Esgeroğlu, İlgar Fehmi, Marif Teymur, Prof. Dr. Nazif
Gahramanlı, Doç. Dr. Meleyke Memmedova, Azerbaycan İçtimai
Televizyonundan Refik Semender ve Füzuli Orucov ile Elmas
Yıldırım’ın Bakü’de yaşayan yeğeni Hacıağa Almaszade… Ya
Türkiye’den bilim, sanat ve edebiyat çevrelerinin yakinen
tanıdığı onlarca kültür ve gönül İNSANI…
Fırat Üniversitesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Enver Aras
tarafından hazırlanan “Hazar’dan Hazar’a Elmas Yıldırım”
adlı kitap Manas Yayıncılık tarafından yayımlanır.
‘Hazar’dan Hazar’a Elmas Yıldırım Sempozyumu’na Türkiye ve
Azerbaycan’dan 20 bilim insanı ve yazar katılır. Şair Elmas
Yıldırım ile ilgili hazırlanan tebliğleri sunulur. Elmas
Yıldırım’ın görev yaptığı Hankendi beldesi ile Keban ve Ağın
ilçeleri ziyaret edilir. Büyük Hazar’dan getirilen su, Küçük
Hazar’a dökülür.
“Yeter artık, çok oldu gurbet elde kaldığım,
Ayrılık sitemiyle kıvrılıp bunaldığım;
Çık, görün gözlerime, ey kadasın aldığım,
Ferhat gibi yolunda dağları yaracağım.” Diye haykıran şair
Azerbaycan’ına gidemez ama dağları yaran sevgilileri ona
gelirler.
Elâzığ Belediye Meclisi’nin kararıyla, Elmas Yıldırım Sokağı
ve Hankendi Belediye Meclisi’nin kararıyla Elmas Yıldırım
Caddesi törenler düzenlenerek açılır. Konserler, büyük vatan
ve hasret şairi Elmas Yıldırım içindir. Onun için besteler
yapılır, konserler düzenlenir. Evet, sözümüze şimdilik
burada bir nokta koyup Elmas Yıldırım’ın Azerbaycan’da
yaşayan yeğeni Sayın Hacıağa Almaszade’yi kürsüye davet
ediyoruz.
HACIAĞA ALMASZADE
Ben Azerbaycan’dan Almas Yıldırım’ın akrabası olarak bütün
Azerbaycan’da yaşayan akrabalarımın selamlarını size
getirdim. Burada bulunan konuklarımıza öz minnettarlığımızı
bildiriyorum.
Selâm desem, rüzgâr alıp götürse,
Ağrı Dağ’dan Alagöz’e ötürse,
Kür sesimi gök Hazer’e yetirse,
Hazer coşup zincirini kırsa oy!
Hükmetse bu sersem gidiş dursa oy!
Bu sözler Almas Yıldırım’ın Esir Azerbaycan’ım şiiridir.
Azer abim, bu şiire bugün burada bir nazire yazdı. Azer
abimin bu şiirini okuyacağım.
Bu beytinle sen tarihe kalarsan.
Kalarsan da kısasını (ödülünü) alarsan.
Işığını gönüllere salarsan.
Ateşinle şimşek olup çaktın oy.
Uyanmıştır körolası bahtın oy.
Kim diyer ki şafak saçmaz Yıldırım
Karanlıkta yitip kalmaz Yıldırım.
Dinle beni şair Elmas Yıldırım.
Sancağını Ağrı dağa taktın oy.
Azerbaycan senin tacın tahtın oy.
Gülecektir ay yıldızlı bahtın oy.
Dr. AHMET TEVFİK OZAN
Hacıağa Almaszade Bey’e çok teşekkür ediyoruz.
Şair Elmas Yıldırım’ın 100. doğum yılı kutlamaları kardeş
Azerbaycan’da da büyük yankı uyandırır.
Azerbaycan Devlet Başkanı Sayın İlham Aliyev 16 Nisan 2007
tarihinde yayınladığı Serencam ile Şair Elmas Yıldırım’ın
doğumunun 100. yıl kutlamalarının Azerbaycan’da yapılacağını
ilan eder.
Nihayet, Elmas Yıldırım’ın vefatından uzun yıllar sonra bir
ömür boyunca kurmuş olduğu hayalleri gerçekleşmiştir.
Sovyetler Birliği döneminde adının anılması dahi suç olan bu
değerli şairimiz, uzun yıllar hasret kaldığı vatanına çok
görkemli bir faaliyet ile merhaba der.
Azerbaycan Medeniyet ve Turizm Nazırlığı, Azerbaycan Tahsil
Nazırlığı, Azerbaycan Milli İlimler Akademisi ile Azerbaycan
Yazarlar Birliği tarafından düzenlenen etkinlikler
26-28 Eylül 2007 tarihlerinde gerçekleşir.
Azerbaycan’daki toplantıya Kültür ve Turizm Bakanımız
Ertuğrul Günay başta olmak üzere Elâzığ Valisi Muammer
Muşmal, Belediye Başkanı M. Süleyman Selmanoğlu, Fırat
Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Hamdi Muz, Elmas
Yıldırım’ın oğlu Azer Elmas, Elazığ Kültür ve Turizm Müdürü
Tahsin Öztürk, Elazığ Milli Eğitim Müdürü Nihat Büyükbaş,
Prof. Dr. Ramazan Korkmaz, Kenan Çimtay, Fatma Ünver,
Bedrettin Keleştimur ve M. Şener Bulut’tan oluşan heyet
katılır.
Prof. Dr. Bekir Nebiyev’in hazırladığı Elmas Yıldırım’ın
hayatı ve şiirlerini konu alan bir kitap Azerbaycan
Medeniyet ve Turizm Nazırlığı tarafından yayımlanır.
Heyet,
Azerbaycan Tahsil Nazırlığı, Azerbaycan Medeniyet ve Turizm
Nazırlığı, Azerbaycan Milli İlimler Akademisi, Azerbaycan
Yazarlar Birliği Azizbayev İcra Hâkimliği, Sürehanı Rayonu
İcra Hâkimliği ve Azerbaycan Büyükelçiliği’ni ziyaret eder
ve görüşmelerde bulunur.
Elmas
Yıldırım’ın 100. doğum yılı münasebetiyle tarihi bir mekan
olan Ateşgah’ta, Şüvelan’da, Gala köyünde, Fuzuli
Elyazmaları Enstitüsü’nde, Medeniyet ve İnce Sanat
Üniversitesi’nde, Hazar Denizi’nin kıyısında ve nihayet
Bakü’de her iki ülkenin kültür bakanlarının da katıldıkları
muhteşem final gecesiyle etkinlikler tamamlanır.Ve
son olarak kıymetli sanatçımız Esat Kabaklı’yı davet
ediyoruz.
ESAT KABAKLI
Bugün kıymetli şairimiz Elmas Yıldırım ile gerçekten gurur
duydum. Böylesine güçlü ve önemli bir şahsiyet Elazığ’a
gelmiş, bu memlekette yaşamış, mührünü vurmuş ve çekmiş
gitmiş. O ne güzel şiirler yazmış. Her biri ayrı güzel ve
etkileyici. Allah mekânını cennet eylesin inşallah. Ben de
bu anlamlı toplantıya Azerbaycanlı sanatçı dostlarımla
birlikte bir Azerbaycan mahnısı okuyarak katkıda bulunmak
istiyorum.
Dr. AHMET TEVFİK OZAN
Esat Kabaklı’ya ve Azerbaycanlı sanatçılarımıza çok teşekkür
ediyoruz.
Türk dünyasının büyük şairi Elmas Yıldırım için düzenlenen
toplantılar hem Türkiye’de hem de kardeş Azerbaycan’da büyük
yankı uyandırdı. Başta Azerbaycan Devlet Başkanı İlham
Aliyev olmak üzere; Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm
Bakanlığı’na, Azerbaycan Medeniyet ve Turizm Nazırlığı’na,
Elazığ Valiliği’ne, Elazığ Belediye Başkanlığı’na, Fırat
Üniversitesi Rektörlüğü’ne ve bu önemli projenin
koordinatörlüğünü yürüten Manas Yayıncılık’a hasseten
teşekkür ediyoruz.
FUZULİ’YE SAYGI GECESİ
Azerbaycan’ın bağımsızlığının 20. yılı münasebetiyle
düzenlediğimiz “Elazığ-Bakü Kültür ve Sanat
Buluşması”programının
son etkinliği olan Fuzuli’ye Saygı Gecesi; 04 Şubat 2012
Cumartesi günü saat: 19.00’da Fırat Üniversitesi Atatürk
Kültür Merkezi’nde gerçekleşmişti.
Elazığ’da üç gün buyunca adeta bir kültür şöleni olarak
şehrimizi kuşatan etkinlikler, bilhassa kültür ve sanat
camiasını bir araya getirmiş ve kardeş Azerbaycan’da da
büyük yankı uyandırmıştı. Faaliyetlere katılan bütün
misafirlerimiz, şair, yazar ve sanatçı dostlarımızla
birlikte tarifsiz mutluluğu yaşıyorduk.
Nuri Paşa komutasında Kafkas İslam Ordusu’na katılan
kahramanlarımızın aziz hatırasına gerçekleştirdiğimiz
“Azerbaycan Parkı ve Azerbaycan Şehitleri Anıtı’nın Açılış
Töreni”
Azerbaycanlı bilim adamı
Doç. Dr. Asif Rustemli’nin yazdığı, Yrd. Doç. Dr. Süleyman
Kaan Yalçın tarafından Türkiye Türkçesine aktarılan
“Cefer Cabbarlı Hayatı, Sanatı ve Mücadelesi”adlı eser
için düzenlediğimiz bilgi şöleni ve yine Hazar gölü
kıyısında gerçekleştirdiğimiz Elmas Yıldırım’a Saygı
Toplantısı, Fırat Üniversitesi Senatosu’nun kararıyla
Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkanı Anar’a, Fahri Doktora
Töreni ve nihayet bu akşam gerçekleştireceğimiz Fuzuli’ye
Saygı Gecesiyle bu kardeşlik faaliyeti nihayete erecekti.
Açılış konuşmalarının ardından Elazığ halkının büyük bir
heyecanla beklemiş olduğu “Fuzuli’ye Saygı Konseri” de
birazdan başlayacaktı. Ve bu muhteşem konserimiz Merve
Can’ın sunumuyla TRT Avaz tarafından bütün Türk dünyasına
canlı olarak yayınlanacaktı.
Fırat Üniversitesi Atatürk Kültür Merkezi’ndeki heyecanlı
bekleyişler, nihayet Merve Can kardeşimin takdimleriyle bir
büyük coşkuya dönüşmüştü. Hayatımın en mutlu anlarından
birini daha yaşıyordum. Salondaki muhteşem tablo görülmeye
değerdi. Uzun yıllardan beri gerçekleştirdiğimiz hemen her
faaliyeti bizlere inanarak destekleyen Elazığ’ın vefakâr
insanları bu anlamlı gecenin de tanığı olmak istemişlerdi.
Anar Bey, Servet Kabaklı, Vagıf Behmenli, Aslan Caferov,
Hacıağa Elmaszâde, Reşad Mecid, Doç.Dr. Asif Rüstemli, Şahid
Habibullah, Kamer Bağırova, Ejder Ol, Mesme Ağaverdiyeva,
Terane Memmedova,
Mustafa Turan,
Yakup Ömeroğlu, Mevlüt Uluğtekin Yılmaz ve İmdat Avşar
Azerbaycan’ın büyük şairi Elmas Yıldırım’ın oğlu
Azer Elmas
ile aynı sırada oturuyordu. Elazığ Valisi Muammer Erol, bu
müstesna geceye Elazığ’ın kıymetli yöneticileri ile birlikte
gelmişlerdi.
Program, İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başlamış, hemen
ardından da Elazığ Valisi Muammer Erol’un açılış
konuşmalarıyla devam etmişti.
Elazığ Valisi Muammer Erol, o unutulmaz faaliyetin
hikâyesini çok güzel özetlemiş, konuşmalarını yaparken de
bilhassa Elazığ’da vefakâr insanların olduğuna dikkat çekmek
istemişti. Elazığ’da güzel gönüllü insanlar var; güzel
düşünüyorlar ve güzellik üretmek istiyorlar, diyordu. Ve
konuşmasının devamında da, “Elâzığ
Bakü Kültür ve Sanat Buluşması”na katılmak için hava ve
iklim koşullarına aldırmaksızın büyük meşakkatlere
katlanarak Elazığımıza gelen kardeş ülke Azerbaycan heyetine
şükranlarımı arz ediyor kendilerini şehrimizde görmekten son
derece memnun olduğumu bir kez daha belirtmek istiyorum.”
şeklinde sürdürmüştü konuşmasını…
Açılış konuşmalarının ardından büyük emeklerle
hazırladığımız “Türkiye-Azerbaycan Kardeşliği” belgeseli
izlendi.
NGK İletişim Lisesi öğrencisi Merve Can kardeşimizin
kusursuz yönetimiyle devam eden bu muhteşem gece
TRT Avaz tarafından bütün Türk Dünyasına canlı olarak
yayınlanacaktı.
Türkiye’den ve Azerbaycan’dan
sanatçılarımızın sahneye davet edildikleri o anlarda
salondan çok büyük bir alkış sesi yükselmişti. O akşam büyük
şairimiz Fuzuli’nin; Harput’tan başlayarak Türkiye’de,
Azerbaycan’da okunan en güzel gazellerini dinlemiş; kıymetli
sanatçılarımız: Mehmet Özbek’i, Esat Kabaklı’yı, Almaz
Orucova’yı, Paşa Demirbağ’ı, Ehtiram Hüseyinov’u, Mustafa
Döner’i, Nihat Kazazoğlu’nu, Hasan Öztürk’ü, Zülfü
Demirtaş’ı, Adnan Çilesiz’i, Deniz Yıldırım’ı ve ayrıca
Abdullah Gurbani’yi, Turgay Coşkun’u, Sahip Paşazade’yi,
Emin Cebrayılov’u, Toğrul Esadullayev’i, Hüseyin Sekü’yü,
Burak Koçer’i, Nuri Ata’yı, Turgay Akdağoğlu’nu, Ali Cem
Ulamış’ı, Bahattin Yüksel’i, Burak Çakır’ı ve Yusuf İzzettin
Akyurt’un yer aldıkları saz heyetini
doya doya alkışlamıştık.
Ve nihayet bir önemli faaliyeti daha yüzümüzün akıyla
tamamlamıştık. Bu unutulmaz geceyi taçlandıran şair, yazar
ve sanatçılara çiçek ve katılım belgeleri takdim edilirken
ben bu anlamlı geceyi şereflendiren başta Anar Bey olmak
üzere Azerbaycan heyetini kutlamak istemiştim.
Pazartesi günü yaptığımız etkinliklerin görüntü kayıtlarını
arşivlemek amacıyla Bedrettin Bey ile birlikte önce NGK
İletişim Lisesi’ne daha sonra da Fırat TV’ye gitmiş,
işlerimizi tamamladıktan sonra da valiliğe uğramıştık.
Değerli Valimiz, ziyaretimizden pek memnun kalmıştı.
“Şener Bey, Elazığ’ın şair, yazar ve sanatçılarına teşekkür
ediyorum” diyerek takdirlerini ifade etmiş,
yapılan bu faaliyetin
Türkiye ile Azerbaycan’ın kardeşliğine çok büyük katkılar
sağlayacağını söylemişti.
Manas’ın faaliyet arşivinde çok önemli bir yere sahip olan
Elazığ Bakü Kültür ve Sanat Buluşması iki kardeş şehrimizi
bilimin ve sanatın aydınlığında yeniden kucaklaştırmıştı.
MERVE CAN
Sayın Valim,
Azerbaycan’dan ve ülkemizin farklı yörelerinden ilimize
teşrif eden değerli misafirler, kıymetli Elazığlılar,
Türkiye Cumhuriyeti
Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığı’nın, Azerbaycan Medeniyet ve Turizm Nazırlığı’nın
katkılarıyla, Elazığ Valiliği, Elazığ Belediye Başkanlığı,
Fırat Üniversitesi Rektörlüğü, Elazığ Ticaret ve Sanayi
Odası, RTÜK Diyarbakır Bölge Müdürlüğü, Türk Edebiyatı
Vakfı, Azerbaycan Yazarlar Birliği, Avrasya Yazarlar
Birliği, Ankara Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı, Ankara-
Elazığ Kültür Derneği, Elazığ Folklor ve Turizm Derneği ve
Manas Yayıncılık’ın birlikte organize ettikleri “Elazığ –
Bakü Kültür ve Sanat Buluşması” çerçevesinde düzenlenen
Fuzuli’ye Saygı Gecesi’ne hoş geldiniz.
Programı arz
ediyorum.
Saygı duruşu ve
İstiklal Marşı
Azerbaycan –
Türkiye Kardeşliği ve Elazığ konulu sine vizyon gösterisi
Açılış konuşmaları
Azerbaycan Mugam
üçlüsünün konseri
Şiir Şiir
Azerbaycan
Harput Kürsübaşı Programı
Şimdi sizleri
devletimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk; vatan,
millet, devlet ve bayrak uğruna şahadet şerbet içererek bu
vatan topraklarının kara bağrında sıradağlar gibi duran
şehitlerimiz ve ebediyete intikal etmiş Türk büyükleri için
bir dakikalık saygı duruşuna ardından İstiklal Marşı’nın
okunmasına davet ediyorum.
MERVE CAN
Şimdi de sizleri Azerbaycan Türkiye
Kardeşliği ve Elazığ Konulu sinevizyon ile baş başa
bırakıyorum.
MERVE CAN
İyi akşamlar
kıymetli misafirler ve bizleri televizyonları başında
izleyen değerli izleyiciler, bağımsızlığının 20. yılında
kardeş Azerbaycan’ın sevincine ortak olmak üzere Türkiye
Cumhuriyeti Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba
Topluluklar Başkanlığı’nın, Azerbaycan Medeniyet ve Turizm
Nazırlığı’nın katkılarıyla, Elazığ Valiliği, Elazığ Belediye
Başkanlığı, Fırat Üniversitesi Rektörlüğü, Elazığ Ticaret ve
Sanayi Odası, RTÜK Diyarbakır Bölge Müdürlüğü, Türk
Edebiyatı Vakfı, Azerbaycan Yazarlar Birliği, Avrasya
Yazarlar Birliği, Ankara Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı,
Ankara- Elazığ Kültür Derneği, Elazığ Folklor ve Turizm
Derneği ve Manas Yayıncılık’ın birlikte düzenlemiş oldukları
“Elazığ – Bakü Kültür ve Sanat Buluşması”çerçevesinde
düzenlenen Fuzuli’ye Saygı Gecesi programına hoş geldiniz.
Kıymetli
misafirler, açılış konuşmasını yapmaları için Elâzığ Valisi
Sayın Muammer Erol’u kürsüye arz ediyorum.
MUAMMER EROL
Kardeş
Azerbaycan’dan ilimize teşrif eden kültür, sanat ve gönül
dostları, çok kıymetli misafirlerimiz,sevgili Elazığlılar.
Elazığ Türk dünyasının her yıl değişik memleketlerinden
düşünce ve sanat adamlarını bir araya getirerek başta Türk
şiiri olmak üzere Türk sanatını, Türk edebiyatını, Türk
zevkini ve inceliğini dünyaya tanıtmak için gayret
göstermektedir. Her yıl Türk milletinin düşünce ve gönül
dünyasında bayraklaşan bir fikir yada sanat insanının
hatırasına düzenlediği Hazar Şiir Akşamları ve Türk Dünyası
Hizmet Ödülleriyle Elazığ yeryüzünde dili, dini, tarihi ve
kültürü aynı olan ülkelerdeki kardeşlerin biribirlerini daha
yakından tanımalarına vesile olmaktadır. Elazığ bugünde
bağımsızlığının 20. Yılında kardeş ülke Azerbaycan’ın
sevincine ortak olmak üzere Elazığ Bakü Kültür ve Sanat
Buluşmasını gerçekleştirmektedir. Dün şehrimizin Cumhuriyet
Mahallesinde, belediyemiz tarafından yaptırılan ve iki ülke
kardeşliğini somutlaştıran 1918 yılında Nuri Paşa
komutasındaki Kafkas İslam Ordusu’nun Azerbaycan’ın Başkenti
Bakü’yü işgalden ve zulümden kurtarması esnasında şehit
düşen iki askerimiz için yaptırdığımız “Azerbaycan Şehitleri
Anıtı” ile anıtın içerisinde yer aldığı “Azerbaycan
Parkı”nın açılışını gerçekleştirdik. Azerbaycan’ın
yetiştirdiği yazar Cefer Cabbarlı’nın Hayatı, Sanatı ve
Mücadelesini konu alan ve Türkiye Türkçesine aktarılarak
ilimizde yayınlanan bir eser ile Elazığlı şairlerin yer
aldığı Azerbaycan’da basımı gerçekleştirilen “Elazığ
Çelengi” adlı kitabın tanıtım toplantılarını yaptık.
Yine dün eserleriyle düşünce ufkumuza yön çizen
Azerbaycan’ın Halk Yazarı Anar Rızayev’e Fırat
Üniversitesi’nce verilen Fahri Doktoranın takdim törenini
gerçekleştirdik. Bugün Azerbaycan ve Türkiye’nin ortak
değeri ve ilimizde de uzun yıllar yaşamış ve yöneticilik
yapmış olan hasret ve vatan şairi Elmas Yıldırım’ı yeniden
andık. Onun dertleşmek için gittiği ve o zamanlar adı Gölcük
olan Hazar gölü kıyısına biz de gittik. Orada şirin ilçemiz
Sivrice’de bu maksatla bir tören gerçekleştirdik. Bugün
burada Azerbaycan’la bir başka ortak değerimiz olan büyük
şairimiz Fuzuli’nin hatırası bizleri biraraya getirdi.
Bilindiği üzere Türk İslam coğrafyasında yaşayan insanların
çok sevdiği divan şiirimizin ünlü şairi Fuzuli Elazığ’da da
çok sevilmiştir. Kendisine has özellikleriyle temayüz etmiş
olan Harput musikisindeki gazellerin güftelerinin
çoğunluğunun Fuzuli’den seçilmiş olması da bu sevginin bir
tezahürüdür. Fuzuli Azeri kökenli bir şairimizdir. Güftesi
Fuzuli’ya ait olan gazeller Harput’ta, ilhamını ve gücünü
yine Harput’tan alan Elazığ’ımızda yıllarca huşu içersinde
okumuştur. İşte bu gece Fuzuli’nin muhteşem ve müstesna
eserleri her iki ülke sanatçıları tarafından farklı
yorumlarla okunacak ve icra edelecektir. Kardeş ülke
Azerbaycan’ın bağımsızlığının 20. Yılında Elazığ olarak
yaptığımız etkinlikler gözlere ve gönüllere bir gerçeği
haykırdı. O gerçek de Azerbaycan’ın kurucusu rahmetli Haydar
Aliyev’in de işaret ettikleri gibi bizlerin yani Türkiye ve
Azerbaycan’ın iki devlet bir millet oluşu gerçeğidir. Ben
Azerbaycan’ın bağımsızlığının 20. Yılı münasebetiyle
düzenlediğimiz Elâzığ Bakü Kültür ve Sanat Buluşması’na
katılmak için hava ve iklim koşullarına aldırmaksızın büyük
meşakkatlere katlanarak Elazığımıza gelen kardeş ülke
Azerbaycan heyetine şükranlarımı arz ediyor kendilerini
şehrimizde görmekten son derece memnun olduğumu bir kez daha
belirtmek istiyorum. Böylesi anlamlı bir organizasyonun
gerçekleştirilmesinde değerli katkılarından dolayı Kültür ve
Turizm Bakanlığımıza Azerbaycan Medeniyet ve Turizm
Nazırlığına, Başbakanlık Yurt Dışı Türkler Akraba
Toplulukları Başkanlığına, Elazığ ve Elazığlılar adına
şükranlarımı ifade ediyorum. Belediye Başkanlığımıza, Fırat
Üniversitesi Rektörlüğüne RTÜK Bölge Müdürlüğüne,Ticaret ve
Sanayi Odası Başkanlığına Türk Edebiyatı Vakfı’na Avrasya
Yazarlar Birliğine, Ankara Elazığ Kültür Vakfı ile Ankara
Elazığ Kültür Derneğine ve Manas Yayıncılık temsilcileri ile
çalışma arkadaşlarıma ayrıca teşekkür ediyorum. Emeğinize ve
yüreğinize sağlık diyorum. Allah bu milletin birliği,
dirliği ve diriliği için çalışanlardan razı olsun diyorum.
Geceniz hayırlara vesile olsun.
MERVE CAN
Sayın Valimize çok
teşekkür ediyoruz. Elazığ – Bakü Kültür ve Sanat Buluşması
şu anda TRT AVAZ’dan canlı olarak yayınlanmaktadır.
Elazığ –Bakü Kültür
Sanat Buluşması çerçevesinde kardeş ülke Azerbaycan’dan
ilimize gelen Tar sanatçısı Sahip Paşazade’yi, Hanendeler
Almaz Orucova ile Ehtiram Hüseyinov’u, Kemanist Torul
Esadullayev ile Nağara sanatçısı Emin Cebrayılov’u sahneye
davet ediyoruz. Misafir sanatçılarımız ilk defa ‘Süsen
Sünbül’adlı bir halk manisini icra edecekler. Okuyan
Almaz Oruçova. İkinci olarak Ehtiram Hüseynov’dan
‘Garagile’ adlı yine bir halk manisi dinleyeceğiz.
Üçüncü eser Almaz Orucova’nın seslendieceği ‘Nazlana
Nazlana’ adlı eser olacak. Halk manilerinin sonuncusu
Ehtiram Hüseynov’un seslendireceği ‘Erivan’da Hal
kalmadı’ Manilerin ardından güftesi Fuzuli’ye ait olan
gazeller icra edilecek. Sizleri Azerbaycanlı
sanatçılarımızla baş başa bırakıyoruz.
MERVE CAN
Azerbaycanlı sanatçılarımız Sahip Paşazade, Toğrul
Esadullayev, Almaz Orucova, Ehtiram Hüseyinov ve Emin
Cebrayılov’a çok teşekkür ediyoruz ve alkışlarınızla onları
sahneden uğurluyoruz.
Değerli izleyiciler, Fırat Üniversitesi Atatürk Kültür
Merkezi’nden gerçekleştirdiğimiz ve TRT AVAZ’dan canlı
olarak yayınlanan Fuzuli’ye Saygı Gecesi’nde tekrar
birlikteyiz. Programımızın bu bölümünde Harput Kürsübaşı
topluluğumuz sizlerle birlikte olacak. Programın bundan
sonraki bölümünü Hocaların Hocası Dr. Mehmet Özbek’e
bırakacağım. Alkışlarınızla sanatçılarımızı sahneye davet
ediyorum. Dr. Mehmet Özbek, Hasan Öztürk, Adnan Çilesiz,
Zülfü Demirtaş, Paşa Demirbağ, Mustafa Döner, Nihat
Kazazoğlu ve Deniz Yıldırım.
Saz sanatçılarımızı takdim etmek istiyorum. Kültür ve Turizm
Bakanlığı Ankara Devlet Türk Halk Müziği Korosu tar
sanatçısı Abdullah Gurbani, Kanun sanatçısı Turgay Coşkun,
udda Elazığ’ın emektar sanatçısı Hüseyin Sekü, ritimde
Kültür ve Turizm Bakanlığı Sivas Devlet Türk Halk Müziği
Korosu sanatçısı Burak Çakır, Bağlamada Fırat Üniversitesi
Devlet Konservatuvarı öğretim elemanı Burak Koçer ve
konservatuvar öğrencilerinden kemanda Nuri Ata, klarnette
Ali Cem Ulamış, udda Bahattin Yüksel, keman sanatçısı
Turgay Akdağoğlu, ritimde Yusuf İzzettin Akyurt. Sizleri
sanatçılarımızla baş başa bırakıyorum.
Dr. MEHMET ÖZBEK:
Sayın Valim, Saygıdeğer konuklarHarput ve onun muhteşem
musikisi makam fikrine ve fasıl tertibine dayalı bir
musikidir. Yörenin şarkı ve türküleri bugün kabul görenTürk
müziği makam kalıplarıyla ifade edilebildiği halde“ağır
hava” adıyla anılan gazellerin çok eski bir geleneğe dayalı
olduğu Artukoğulları ve Akkoyunlular dönemindeki beylerin,
Harput’taki saraylarında çalındığı ve Horasan erlerinden
miras kaldığı söylenmektedir. Bu musiki kültürünün Kuzeyde
Azerbaycan’dan başlayarak Harput, Urfa ve Kerkük hattı
boyunca çok yakın bir benzerlik göstermesi oldukça dikkat
çekicidir. Bu mahallerde, başta makam ve hava adları olmak
üzere müziğin tertibi ve icra biçimi, dil ve sözlü
kültürdeki beraberlikler, bu coğrafyada yaşayan halkların
tarih içinde aynı kaynaktan yola çıkan ve aynı soydan gelen
çok yakın kavimler olduğunu göstermektedir. Bugün
incelendiğinde, Harput Halk Musikisi’nin esaslarının, ünlü
musiki bilginlerinden Sefieddin Abd-ül Mü'mün İbn Yusuf-el
Urmevi (XIII. yy) ve Abdülkadir Meragi’nin (XIV. yy) sözünü
ettiği kurallara dayalı olduğunu görürülür. Ses (perde) ve
ölçü (usul) sistemi Safhü’d-din Urmevi’nin Kitabü’l-Edvar ve
Eş-şerefiyye adlı eserlerindeki sistemle örtüşür. Bunların
ilham aldıkları musiki bilgini ise Türk’ün müzik dünyası
konusunda derin bilgiye sahip, asıl adı Ebu Nasr Muhammed
bin Turhan bin Uzlug olan Farabi’dir (M. 870-950).
Farabi’nin olgunluk çağında Yuhanna bin Haylan’dan felsefe
tahsil etmek üzere Urfa’ya (Harran’a) gelmesi de oldukça
dikkat çekicidir. 14. yüzyıl sonlarına doğru meydana gelen
siyasi olaylar sonucu, bu muhteşem musiki sistemi, aslını
korumakla birlikte çeşitli coğrafyalara dağılan Türk soylu
halklar arasında değişikliklere uğramış, her halk kendi
nazariyatını ve üslubunu yeniden oluşturmuştur. Başta makam
adları ve bu makamların yapıları da ufak değişikliklere
uğramıştır. Müstakil kabul edilen makamlar bazı bölgelerde
şube haline geçmiş veya bunun aksine önceleri şube kabul
edilen musiki formları ise daha sonradan müstakil makama
dönüşmüştür. Böylece makam ve onun şubelerinin adları ayrı
ayrı halklarda farklı anlam ifade eder olmuştur. Yine de
şimdiye kadar olayların yıkıcı etkisine karşı sağlam duran
ve aslını koruyan makamlarımız vardır. Rast makamı bunlardan
biri olup, Türk soylu halklar arasında aslını ve esasını
korumaktadır. Eskiden beri Türk musikisinin esasını teşkil
eden:
1. Uşşak, 2. Neva, 3. Buselik, 4. Rast, 5. Irak, 6. İsfahan,
7. Zirefkend, 8. Büzürk, 9. Zengüle, 10. Rehavi, 11.
Hüseyni, 12. Hicaz gibi On iki makam, ufak değişikliklerle
“Basit Makamlar” adı altında Türkiye musikisinde varlığını
sürdürmekle birlikte, aslında birer şube olan:
1. Şahnaz, 2. Maye, 3. Selmek, 4. Nevruz, 5. Gerdaniye, 6.
Geveşt ise birer makam olarak Türkiye Türk musikisinde yer
almaktadır.
Elazığ’ın ağırhava (mugam, gazel), yüksekhava, türkü
(mahnı), oyunhavası (regs, renk) ve benzeri musiki formaları
incelendiğinde, bu halkın musikisinin Azerbaycan halkının
musikisine çok yakın olduğu görülür. Bunu her iki halkın
musikişinasları arasında makamların anası olarak kabul
edilen rast makamı ile örnekleyecek olursak: Rast makamının
kuruluşu, karar sesi (mayesi), dizisi (ses sırası), seyri,
ses genişliği (ucalığı) aynıdır; karar sesi de küçük oktavın
sol sesidir.
Bu makamın bir de Elazığ’da icra biçiminden bahsedecek
olursak: Eğer fasıla ait bir peşrev yoksa genellikle rast
makamında bir şarkı veya ağır bir türkü ile başlanır. Mesela
Hacı Faik Bey’in “Nihansın dideden ey mest-i nazım”
ya da Tamburi Cemil Bey’in “Şebabet gitti elden başımdan
gitmiyor sevda” şarkısı gibi… Bu eserin bir bendinden ya
da tamamından sonra bir usta tarafından bir ağırhava (mugam,
gazel) okunur ki buna halk arasında nefes de denmektedir.
Ağırhavadan sonra ağır türkülere sıra gelir. Coşkunun doruğa
ulaştığı esnada sazlar bir yüksekhava ayağı tutar ki rast
faslında bu, Beşiri hoyratının ayağıdır. Yüksekhavanın
bitiminde, aynı coşkuyla yine bu makamda “İndim yârin
bahçesine” ya da “Görmedim âlemde bir benzerin ey
güzel” türküsüne girilir. Uygun bir sırada usta bir ses
müstezad denen bir ağırhava okur. Elâzığ Müstezad’ı divan
tarzı halk ezgilerinin şaheseridir. Fasıl, şıkıltım denen
oynak havalarla devam eder ve aynı makamda bir oyun havası
ile son bulur. Bu klasik bir tertiptir. Buna uyulmadığı da
görülür. Karar sesleri aynı ve dizileri birbirini
çağrıştıran makamlar iç içe kullanılabilir.
Makamların detayları üzerinde fazla durulmaz. Mesela rast
faslında, rast ve mahûr eserler birlikte söylenir. Hatta
aslen acemaşiran olan müstezad bile bir ses yukarıdan, mahur
gibi seslendirilebilir. Elâzığ musikisinin söz unsuruna
gelince: Özellikle yüksekhava (mugam) okuyucuları, büyük
şair Muhammed Fuzuli’nin şiirlerini seslendirmeyi tercih
eder, bunu büyük bir zevk ve heyecanla okurlar. Nevruz
makamında okunan “Penbe-i dağ-ı cinun içre nihandır bedenim”
ya da Divan makamında okunan “Beni candan usandırdı cefâdan
yâr usanmaz mı” gazelleri Harput müziğinin şaheserleridir.
Şiirlerini Azeri şivesiyle yazmasına karşın bütün Türk
illerinde sevilen ve benimsenen büyük bir şair olan
Fuzuli’nin üslûbu, edası ve kullandığı temalar Anadolu’da
gerek divan şairlerince gerekse halk şairlerince günümüze
kadar takip edilmiştir. Sade dille yazılmış olan şiirleri
halk arasında büyük bir hazla okunmaktadır. Dünya zevklerine
duyulan sevgiden çok, tasavvufi aşka değer veren Fuzuli’de
ehlibeyte duyulan sevginin, özellikle Kerbelâ olayının çok
ayrı bir yeri vardır. Bu özelliği Anadolu’da birçok
Alevi-Bektaşi halk şairlerine de ilham kaynağı olmuştur.
Onun Su Kasidesi’nde Hz. Hüseyin ve ona biat edenlere
ulaşamadığı için hayıflanan suyun kahroluşunu ifade ettiği:
Hak-i payine yetem der asırlardır muttasıl
Başını daştan daşa vurur gezer âvâre su
beyti, Âşık Veli’de:
Sular başın vurur daştan daşlara
Çağlar Ya Muhammed Ali çağırır”, dizeleriyle dile
getirilmiştir.
Eserleri dikkatle incelendiğinde ilahi aşk, ayrılık acısı,
kavuşamama korkusu Fuzuli’nin şiirlerinin konusunu teşkil
etmiş olduğu görülür. Duygu ve düşüncelerini çok samimi ve
içli bir şekilde ifade etmeyi kolayca başaran Fuzuli’nin,
dünyaca ünlü Leyla ve Mecnun mesnevisindeki sır da budur.
Hayattan zevk almak, yaşadım diyebilmek için Fuzuli’yi
anmanın, onu dillerde ve gönüllerde yaşatmanın, ondaki asil
aşkı yaşamanın, onun dil ve anlatım özelliklerinden örnek
almanın, teneffüs ettiğimiz hava kadar gerekli olduğuna
inanıyorum.
Dr. MEHMET ÖZBEK
Saygıdeğer konuklar, çok saygıdeğer izleyicilerimiz. Elâzığ
Kürsübaşı müziği makam fikrine fasıl tertibine dayalı bir
müziktir. Bu usulde icra edilen müziğin kuzeyde
Azerbaycan’dan Anadolu’ya gelerek Elâzığ’a, güneye inerek
Urfa ve Irak topraklarında, Türkmenelin’den Kerkük’e kadar
uzanan bir önemli özellik gösterir. Bu özelliğin çok
eskilerden Horasan erenlerinden geldiği ve Artukoğulları ile
aynı zamanda Akkoyunlular döneminde yaygınlık kazandığı
bilinen bir gerçektir. Bu müziğin Azerbaycan ve güneyde
Kerkük’le olan ilişkilerini bu akşam güzel örneklerle
sizlere sergilemeye çalışacağız. Az önce sahnede yerini
almış olan Azerbaycan Topluluğu, mutlaka dikkat
buyurulduğunda Mugam okudular; yani bizim uzunhava şeklinde
serbest ağızla okunan ezgileri seslendirdiler. Biz de
bilindiği gibi bunlara makam havaları veya ağır hava
diyoruz, Elazığ’da ve Urfa’da. Bunlar genelde bir türküye
bağlanıyor ama biz bu akşam fazla vakit almamak için
genellikle makamları ve özellikle de gecenin anlamlı olması
bakımından Fuzuli’nin gazellerini seçerek sadece makamları
daha çok örneklemeye çalışacağız. Fuzuli bilindiği gibi
sadece Kerbela’nın değil bütün Türk dünyasının Kazak,
Kırgız, Özbek, Türkmen, Türkiye, Azerbaycan bütün Türk
dünyasının çok sevdiği bir şair. Ondaki ilahi aşk dünya
zevklerinden uzak Tanrı’ya yakın ve derin bir sevda
şiirlerine yansımıştır. Bu bakımdan sevdalı, gönüllü Anadolu
insanı ve Türk insanı Fuzuli’yi benimsemiştir. Öyle ki,
birçok şehrimizde çocuklardan büyüklere kadar yediden
yetmişe kadar herkes Fuzuli’nin en azından bir şiirini
bilirdi. O bakımdan Fuzuli’nin çok değerli olması ve bunun
adına böyle bir konser düzenlenmesi son derece anlamlı. Bu
anlamlı geceyi bu güzel konseri düzenleyen Manas
Yayıncılık’a ayrıca teşekkür ediyoruz yürekten.
Fuzuli’nin en önemli özelliklerinden biri de Kerbela olayı
üzerine yazdığı şiirlerdir; özellikle “Su Kasidesi”
bilindiği gibi Anadolu’da da birçok toplumu yakından
ilgilendirmiş ve etkilemiştir.
“Hâk-i payine yetem der ömrlerdir muttasil
Başini taştan taşa urup gezer avare su”
Su kasidesi bizim Aşık Veli’nin dilinde ise
“Bakmaz mısın gözden akan yaşlara
Sular başın vurur daşdan daşlara
Çağlar ya Muhammed Ali çağırır”
Diyeşekil bulur ve bu böylece uzar gider.
Şimdi biz konserimize geçiyoruz.
Ve Fuzuli’nin:
Mende Mecnun'dan füzûn âşıklık isti'dâdı var
Âşık-ı sâdık menem Mecnun'un ancak adı var
Nola kan tökmekde mâhir olsa çeşmüm merdümü
Nutfe-i kâbildürür gamzen kimi üstâdl var
Kıl tefâhur kim, senün hem var men tek âşıkun
Leyli'nin Mecnûnu Şîrîn'ün eger Ferhâd’ı var
Ehl-i temkînem meni benzetme ey gül bülbüle
Derde yoh sabrı anun her lâhza min feryâdı var
Öyle bed-hâlem ki ahvâlüm görende şâd olur
Her kimün kim devr cevrinden dil-i nâ-şâdı var
Gezme ey gönlüm kuşu gâfil fezâ-yı ışkda
Kim bu sahrânun güzer-gehlerde çok sayyâdı var
Ey Fuzûlî ışk men'in kılma nâsihden kabûl
Akl tedbîridür ol sanma ki bir bünyâdı var
Bu gazeli Harput Divanı olarak okuyacak olan değerli
solistimiz Hasan Öztürk’ü mikrofona davet ediyoruz.
Dr. MEHMET ÖZBEK
Nefis bir Harput Divanı örneği veren solistimiz Hasan
Öztürk’e teşekkür ediyoruz. Gönül isterdi kivaktiniz müsait
olsa da buna uşşak makamında veya hüseyni veya tahir veya
muhayyer makamında türküler bağlayabilseydik. Efendim, şimdi
mikrofonu Harput musikisinin köşe taşlarından, temelinden
bir değerli ağabeyimize, bir değerli sanatçıya bırakıyoruz.
Paşa Demirbağ. Bize Fuzuli’den bir uşşak gazel okuyacak.
Ey firâk-i leb-i cânan ciğerim hûn ettin
Çihre-i zerdimi hûn-âb ile gül-gûn ettin
Ciğerim kanını göz yaşına döktün ey dil
Vara vara anı Kulzüm bunu Ceyhûn ettin
Nice hüsn ile seni Leylî’ye nisbet kılayım
Bilmeyip kadrimi terk-i men-i Mecnûn ettin
Söyledin kim tutarım şâd gönüllerde makâm
Şâd iken bu söz ile gönlümü mahzûn ettin
Ahd kıldın ki cefâ kesmeyem âşıktan
Âşıkı va’de-i ihsân ile memnûn ettin
Ey Fuzûlî akıtıp seyl-i sirişk ağlayalı
Aşk ehline figân etmeği kânûn ettin
Dr. MEHMET ÖZBEK
Efendim, yine Fuzuli’nin çok değerli bir gazelini muhalif
makamında seslendirmek üzere Elazığ’ın yetiştirdiği çok
değerli bir solisti huzurlarınıza davet ediyoruz. Zülfü
Demirtaş.
Bıraktı hâke hüsnün âf-tâb-i âlem-ârâyı
Götürdü yer yüzünden mu’ciz-i lâ’lin Mesihâ’yı
İki gözden revân etmiş sirişkim kâmetin şevki
Asâ-yi mu’cizi gör kim iki bölmüş bu deryâyı
Bükülmüş kaddimi kurtaragör kullâb-i zülfünden
Hatâdır çekmesin çok bağrı çökmüş bir sınuk yayı
Ruhun üzre ham-i ebrûnu görmek isterim ammâ
İyen düşvâr olur gün var iken görmek yeni ayı
Şarâb-i nâba lûtf et muhtesib kahr ile çok bakma
Mükedder kılma aks-i tîreden câm-i musaffâyı
Yedi gündür ol ayı görmezem âhım şerâriyle
N’ola kılsam Benâtü’n-na’ş ile yek-san Süreyyâ’yı
Fuzûli eşk seyliyle perişân olma sabr eyle
Ana hem-vâr ola âhir tutup durur mu dünyâyı
Dr. MEHMET ÖZBEK
Zülfü Demirtaş’a bu muhalif gazeli için teşekkür ediyoruz.
Muhammet Fuzuli’nin doğumunun 500. yılı münasebetiyle onun
çok ünlü bir şiirini bestelemiştim. Belki yaygınlık kazanır,
genç nesil de diline dolar, hiç olmazsa bu şiir canlılığını
korur diye.
Kamu bîmârına cânân devâ-yı derd ider ihsân
Niçin kılmaz bana dermân meni bîmâr[ı] sanmaz mı
Şeb-i hicrân yanar cânım döker kan çeşm-i giryânım
Uyarır halkı efgânım kara bahtım uyanmaz mı
Gül-i ruhsârına karşu gözümden kanlı akar su
Habîbüm fasl-ı güldür bu akar sular bulanmaz mı
Gamım pinhân dutardım ben dediler yâre kıl rûşen
Desem ol bî-vefâ bilmen inanır mı inanmaz mı
Değildim ben sana mâil sen ettin aklımı zâil
Bana ta'n eyleyen gafil seni görgeç utanmaz mı
Fuzûlî rind-i şeydâdır hemîşe halka rüsvâdır
Sorun kim bu ne sevdâdır bu sevdâdan usanmaz mı
Dr. MEHMET ÖZBEK
Efendim, şimdi bir başka makama geçiyoruz. Elazığ’da Elezber
olarak telaffuz edilen bir makam, daha çok aslında yüksek
hava adı. Azerbaycan’da bu sözcük Arazbarı olarak geçiyor.
Onların Arazbarı makamı Elazığ’da Elezber, Urfa’da Elezber
olarak geçiyor. Şimdi böyle bir çalışmayı değerli şefimiz
Abdullah Gurbani’nin düzenlemesiyle sunacağız. Arazbar
makamı Azerbaycan’da Şur makamının içinde olmakla birlikte
bizde de o makamın emsali olan Uşşak makamı içinde. Bunu
böyle düşündükten sonra bu havayı seslendirmek üzere tabii
ki yine Elazığ’ın yetiştirdiği çok değerli solistlerden
Adnan Çilesiz’i davet ediyoruz. Ayrıca kendisine eşlik
edecek çok değerli bir ses Almaz Oruçova.
Dr. MEHMET ÖZBEK
Sayın Valim, Sayın Başkanım Sayın Rektörüm, çok değerli
Ticaret odası Başkanımız, Elâzığ Bakü Kültür ve Sanat
Buluşması’na gösterdiğiniz himmetten, yaptığınız yardımdan
ve destekten dolayı çok teşekkür etmek istiyorum sizlere.
Gerçekten değerdi. En azından Arazbarı veya bizim
Elezberimizi seslendirirken bu ortaklığı çok güzel
örnekledik gibi geliyor bana. Şimdi yine Elazığ’ın çok
değerli ustalarından üstat Mustafa Döner yine Fuzuli’nin bir
gazeliyle geliyor.
Ya Râb, belâ-yı aşk ile kıl âşinâ beni
Bir dem belâ-yı aşkdan kılma cüdâ beni
Az eyleme inâyetini ehl-i derdden
Ya’ni ki çok belâlara kıl mübtelâ beni
Oldukça ben götürme belâdan irâdetim
Ben isterem belânı, çü ister belâ beni
Temkinimi belâ-yı mahabbedde kılma süst
Tâ dost ta’n edip demeye bî-vefâ beni
Eyle zaîf eyle tenim firkatinde kim
Vaslına mümkün ola yettirmek sabâ beni
Nahvet kılıp nasîb Fuzulî gibi bana
Yâ Rab mukayyed eyleme mutlak bana beni
Dr. MEHMET ÖZBEK
Fuzuli’nin: “Ya
Râb, belâ-yı aşk ile kıl âşinâ beni”
gazelini ibrahimiye makamında okuyan Mustafa Döner Hocamıza
ve
“Batan gün kana benziyor, yaralı cana benziyor”
türküsünü seslendiren Elazığlı genç sanatçı büyük yetenek
Turgay Coşkun’a çok teşekkür ediyoruz. Bugün huzurlarınızda
türkü okuyan birçok Elazığlı değerli solist sanatçıların
hocası Nihat Kazazoğlu’na geliyoruz.Şimdi efendim, Nihat
Kazazoğlu bize bir Harput mayası okuyor. Buyurun hocam!
Dr. MEHMET ÖZBEK
Nihat Kazazoğlu Hoca’ya çok teşekkür ediyoruz.Okuduğu bu
mayadan dolayı. Yalnız Elâzığ müziğinin değil, Türk
müziğinin temel eserlerini de seslendirmeye devam ediyoruz.
Şimdi yine güzel bir Elâzığ Türküsü. “Görmedim Alemde Bir
Benzerin Ey Güzel” bunu hep beraber okuyoruz ve arada
müstezat gazelini de yine solistimiz Adnan Çilesiz
seslendirecek.
Ey dil ne durursun, demidir başla figâne
Çün andelibâne
Hâr oldu gülistân-ı visâl döndü hazâne
Kar yağdı çemâne
Kan ağlayın ey dîdelerim siz de bu derde
Her vakt-i seherde
fiimden geri yâd oldunuz ol şâh-ı hubâne
Ay girdi dumâne
Ey cân, gide cânân, sana lâyık mı tavattun
Årâm-ı temekkün
Yık lâneyi, pervâz edegör sen de hemâne
Göç başka mekâne
Ey çârh-ı sitemkâr, yetişir benden elin çek
Kurbânın olam tek
Fersüdeledim kalmadı fer cevr-i cihâne
Ålâm-ı zemâne
Allah için ey peyk-i ecel sen de şitâb et
Bir lutf-ı sevâb et
Say hayrına, ver müjde-i rıhlet dil ü câne
Davran rahimâne
Gamlanma gönül, gam geçer, Allah Kerîmdir
Rahmân u Rahîmdir
Sabrî hele sabret, döner elbette zemâne
Kalmaz rakıbâne
Dr. MEHMET ÖZBEK
Mustafa Sabri Efendi’nin o güzel gazelini müstazat makamında
okuyan Adnan Çilesiz’e çok teşekkür ediyoruz. Tabii, hal
böyleyken o güzel gazele bir Kerkük türküsü bağladık.
“Kalenin dibinde bir daş olaydım
Gelene geçene gardaş olaydım”
Kerkük olmuşken oradan bir mugam örneği verelim dedik. Ve
Kerkük Urfası olarak anılan; yani Kerkük’ün Urfa makamındaki
bir divanını okumak istiyorum.
“Gülüm di gel
Men seni seveli neçe gün neçe ay neçe il
Sen meni aldatdun bu sende nece dil
Yanağının dört bir tarafı pembe-i ala güldü
Öpsem öldürüller öpmesem öllem
Bu nasıl zulum işti”
Dr. MEHMET ÖZBEK
Saygıdeğer konuklarımız, sevgili izleyicilerimiz
programımızın sonuna geldik. Ama bu, burada bitmeyecek tabi,
devam edecekömür boyu.Ve Elazığ’ın çok sevilen bir türküsü
ile programımıza son veriyoruz.