Kırgızistan’da
Düzenlenen
Cengiz Aytmatov ve Günümüz Forumu’na Katıldık…
Tarih: 24–25–26- Ekim 2008
Yer: Bişkek / Kırgızistan
Manas/Haber – M. Şener Bulut / R.
Mithat Yılmaz / Bedrettin Keleştimur
Manas Yayıncılık olarak; Kültür ve Turizm Bakanlığı, Elazığ
Valiliği, Elazığ Belediye Başkanlığı, Türk Dünyası Kültür ve
Sanatları Ortak Yönetimi (TÜRKSOY), Fırat Üniversitesi
Rektörlüğü ve Elazığ Ticaret ve Sanayi Odası’nın desteğini
alarak sivil toplum kuruluşlarımız ile birlikte yürüttüğümüz
Türk dünyasıyla sosyal ve kültürel ilişkilerin geliştirmesi
programı çerçevesinde Kırgızistan Kültür ve Enformasyon
Bakanlığı tarafından 24–25–26 Ekim 2008 tarihlerinde
Bişkek’te düzenlenen Cengiz Aytmatov ve Günümüz Forumuna
davet edildik.
Programa Fırat Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. A. Feyzi
Bingöl’ün başkanlığında, Fırat Üniversitesi Türk Dili ve
Edebiyatı Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ahmet Buran, Türk
Edebiyatı Vakfı Başkanı Servet Kabaklı, ünlü sanatçımız Esat
Kabaklı, Fırat Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim
Görevlisi Recep Bağcı, Manas’ın vefakâr üyeleri R. Mithat
Yılmaz, A. Murat Kuşçubaşı, Bedrettin Keleştimur, M. Şener
Bulut ve Fırat TV Sanatın İzinde programı yapımcısı Mehmet
Kılınç’tan oluşan bir heyet ile katıldık.
Cengiz Aytmatov’la Elazığ’da “Asra
Bedel” İki Gün
Manas yayıncılık olarak yürüttüğümüz gayretli
çalışmalarımızın nihayetinde arkadaşlarımız ile birlikte
tarifi imkânsız bir sevinci paylaşıyoruz. 2007 yılında
Elazığ’da önemli kültür ve sanat faaliyetlerine imza
atmıştık. Dünyaca ünlü Kırgız yazar Cengiz Aytmatov, Hazar
Şiir Akşamları’nın onur konuğu olarak 24–26 Ekim tarihleri
arasında Elazığ’a geliyordu ve Elazığ, tarihî günlerinden
birini daha yaşıyordu.
Aytmatov Elazığ Postane meydanında düzenlenen mitinge
katıldı. Meydanı dolduran 50.000 insan onu alkışlarla
karşıladı. Harput’u gezdi, Sarahatun’u, Ulu Camii, Süt
Kalesi’ni gördü. Hazar Gölü’nde bulundu. Onuruna
düzenlediğimiz 15. Hazar Şiir Akşamları’na katıldı, Elazığ
Belediyesi tarafında düzenlenen Cengiz Aytmatov Parkı’nın
açılışında büyük bir heyecan yaşadı., edebi şahsiyetinin
tartışıldığı bilimsel toplantıyı takip etti ve yine
kendileri için düzenlediğimiz muhteşem bir gecede Türk
Dünyası Ödülünü aldı..…
Aytmatov Elazığ’da…
24 Ekim Çarşamba, Saat: 11.30. Elazığ Havaalanı’nın dayız,
heyecanımız son safhada… Yüzlerde merakın, heyecanın,
sevincin verdiği tatlı bir tebessüm var. Aytmatov’u Elazığ
Valisi Muammer Muşmal, Elazığ Belediye Başkanı Süleyman
Selmanoğlu, Elazığ vali yardımcısı Kadir Balaban, Türk
Edebiyatı Vakfı başkanı Servet Kabaklı, İl Kültür ve Turizm
Müdürü Tahsin Öztürk, Prof. Dr. Ahmet Buran, Prof. Dr.
Ramazan Korkmaz, R. Mithat Yılmaz, Bedrettin Keleştimur, M.
Şener Bulut ve İletişim Lisesi Müdürü Ali Canpolat’ın da
bulunduğu bir heyet ile karşılıyoruz.. Duyguların yoğun
olarak yaşandığı bir bekleyiş bu… İstanbul – Elazığ seferini
yapan TK 670 sefer sayılı uçağın görünmesi ile heyecanımız
doruklaşıyor..
İşte beklediğimiz misafir…
Başında fötr şapkası, bembeyaz saçları, yüzünde yılların
verdiği yorgunluk… Vakur ve emin adımlar.. Beraberinde
Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanı Prof. Dr
Sadık Tural, Kırgızistan Cumhuriyeti Ankara Büyükelçilik
Müsteşarı Polat Otanbaev, İstanbul Başkonsolosu Ruslan
Kazakbaev, Cengiz Alioğlu, Hacıağa Almaszade, Azer Elmas,
Muhtar Şahanov, Abdıldacan Akmataliyev, Sabir Rüstemhanlı,
Zinnur Hösniyar, Bahaeddin Karakoç, Ali Akbaş, Beşir
Ayvazoğlu, Yahya Akengin ve Türk illerinden gelen diğer
misafirler…
Meraklı bekleyiş eyleme dönüşüyor. Alkışlar yerini hoş
geldiniz sözlerine bırakınca yılların verdiği bir özlemle
kucaklaşıyoruz aynı kökün, aynı kültürün insanlarıyla.
Gözlerde bulut bulut heyecan yaşatan bu insan Cengiz
Aytmatov?
Ona gösterilen bu yoğun ilgi elbette ki sebepsiz değil.
Etrafında saygı uyandıran beyaz saçlı, vakur yürüyüşlü bu
adam, arabaya doğru yürüyor.
Edeple kapıyı açıyor ve: “Buyurun Cengiz Bey “diyoruz.
Arabalarımız hareket ediyor. Şehrin sokaklarında insanlar el
sallıyorlar yol boyu bu muhteşem insana. Ve Otel Akgün...
Kısa bir dinlenme.
Ardından yemek.
Elazığ Valisi Muammer Muşmal’ın, Belediye Başkanı Süleyman
Selmanoğlu’nun, Fırat Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet
Hamdi Muz’un da katıldıkları öğlen yemeğinde Cengiz Aytmatov
Elazığ hakkında bilgilendiriliyor.
Saat: 13.00. Postane Meydanı’nda sivil toplum örgütleri
tarafından organize edilen “Teröre Lanet Mitingi” var.
Hilali yıldızla bütünleştiren yüz bin kişi kendileriyle aynı
duyguları paylaşan Cengiz Aytmatov’a büyük sevgi
gösterisinde bulunuyor.
Onuruna düzenlenen Hazar Şiir Akşamları’na katılmak ve Türk
Dünyası Ödülü’nü almak için Elazığ’a geldiğini ifade eden
Aytmatov: “Elazığ'a iyi ki geldim. Sizleri görmekten çok
memnunum.” diyerek halkı selamlayan Aytmatov’un bu sözlerine
karşılık aynı yürek ve aynı imanla miting alanını dolduran
on binler “Şehitler ölmez, vatan bölünmez!” nidaları ile
karşılık veriyorlar.
Aytmatov Tarihî Harput Şehrinde
Saat 14.30. Türk kültürünün ilmik ilmik örüldüğü tarihî
Harput şehri Cengiz Aytmatov’u karşılamaya hazır.
Mihmandarlar İl Kültür ve Turizm Müdürü Tahsin Öztürk ile
Türk Edebiyatı Vakfı Başkanı Servet Kabaklı. Harput Fatihi
Balak Gazi’nin heykelinin önünde bilgi veriyorlar Aytmatov’a.
Şehri kuşbakışı kucaklayan bu hâkim tepeden Elazığ’ı
seyreden yazarın yüzünde büyük bir memnuniyet ifadesi var.
Çaylarını yudumluyorlar. Yurt içinden ve dışından
Uluslararası Hazar Şiir Akşamları’na- katılmak üzere gelen
fikir ve gönül dünyamızın mimarları şairler, yazarlarla
sohbet halinde her biri ile yakından ilgileniyor.
Biri var ki bunların arasında hemen dikkat çekiyor. Bu kişi,
geçmişte Sovyet işgali altında zulmün katmerlisini yaşayan
Büyük Hazar’ın vatan ve hasret şairi Elmas Yıldırım’ın oğlu
Azer Elmas. Cengiz Aytmatov’la aynı kaderi paylaşan Azer
Elmas, ilk defa Harput’ta, Harput evinde onunla
karşılaşıyor. Biri kucağında 3 aylık bebeği ile Rus
zulmünden kaçıp Anadolu’ya sığınan, Azerbaycanlı, yıllarca
Elazığ’da vatan hasreti çeken şair Elmas Yıldırım’ın oğlu.
Diğeri zulmü vatanında yaşayan, henüz 9 yaşında iken babası
-Törekul Aytmatov’un - Ruslar tarafından kurşuna dizilmesi
ile yetim kalan Cengiz Aytmatov…
Aytmatov, ziyaret edilen tarihî eserleri dikkatle inceliyor.
Harput Evi’ne gelindiğinde biraz dinlenme fırsatı buluyor
ama Aytmatov, meraklı. Soruyor, bilgi alıyor. Kim bilir
belki de hafızasının bir yerlerine not ediyor bütün bu
duyduklarını. Mihmandarlar kuvvetli. Servet Kabaklı
mihmandar olunca iş kolaylaşıyor elbet. Servet Bey sürekli
anlatıyor Harput’u. Aytmatov dikkatle dinliyor. Ayrıntılar
önemli, konu Harput olunca anlatılacak o kadar çok şey var
ki… Alpaslan’ın öncü komutanı Çubuk Bey’in fethettiği Harput
Kale’si geziliyor. Sarahatun Camisi’nin tarihî özellikleri
uzun uzun anlatılıyor üstada.
Aytmatov Elazığ Valisi Muammer
Muşmal
Tarafından Kabul Edildi..
Saat: 17.00. Elazığ Valisi Muammer Muşmal, ünlü yazar Cengiz
Aytmatov ve beraberindekileri vilayet konağının kapısında
karşılıyor. Valilik toplantı salonunda Türk dünyasının bu
büyük yazarı Cengiz Aytmatov’un ve Elazığ’a gelen konukların
yüzlerinde mutluluk okunuyor. Atatürk Kültür Dil ve Tarih
Yüksek Kurumu Başkanı Prof. Dr Sadık Tural, Kırgızistan
Cumhuriyeti Ankara Büyükelçilik Müsteşarı Polat Otanbaev,
İstanbul Başkonsolosu Ruslan Kazakbaev, Cengiz Alioğlu,
Hacıağa Almaszade, Azer Elmas, Muhtar Şahanov, Abdıldacan
Akmataliyev, Sabir Rüstemhanlı, Zinnur Hösniyar, Bahaeddin
Karakoç, Ali Akbaş, Beşir Ayvazoğlu, Yahya Akengin, Şeref
Bilsel, Oraz Yağmur, Biba İsmail, Serhat Kabaklı, Ali Akbaş,
Tarık Özcan, Bedrettin Keleştimur, Bauırjan Jakıp, Rıdvan
Çongur, Hadi Önal, Fatima Abdalova, Mehmet Ömer Kazancı,
Tamer Kavuran, Ali Ayçil, Abdullah Satoğlu, Sabri İbrahim
Alagöz, Kubilay Beliğ, Cenk Gündoğdu, Mehmet Bütüç, Bahtiyar
Aslan, İmdat Avşar, Bayram Durbilmez, Öğr. Gör. Recep Bağcı,
Günerkan Aydoğmuş, R. Mithat Yılmaz, Fadıl Karlıdağ, Nihat
Kazazoğlu, Doğan Sever, Hadi Önal, Mahir Gürbüz M. Faik
Güngör ve M. Şükrü Baş ünlü romancı ile beraber Elazığ
Valiliğine geliyorlar.
Aytmatov, bu ziyarette, Elazığ’da yaşadığı coşkuyu ve
gördüğü ilgiyi şu sözlerle ifade ediyor:
Cengiz Aytmatov,
Kardeşliği daha da kuvvetlendirmek lazım…
“Ben şu an birçok duygu içerisinde, heyecan içerisindeyim.
Hepimiz bir zamanın insanıyız. Hepimiz Türk dünyasıyla bir
şekilde alakası olan insanlarız. Sabir Rüstemhanlı
kardeşimin de söylediği gibi Sovyetler zamanında birçok
ödüller aldım. Fakat o dönemlerin en acıklı durumu şuydu ki,
Türklerin gelişmesi mümkün değildi.
1975 yılında bir yayınevinde kitabım çıktığı için ancak o
vesile ile Türkiye’ye gelmiştim. İşte o dönemde
Kırgızistan’dan Türkiye’ye gelen ilk kişi olma mutluluğunu
yaşadım. Bu benim için özel bir olaydı. Kırgızlar etrafımda
dolanıp Türkiye hakkında, “nasıl bir yer, nasıl gittin” diye
merak içerisinde bana soruyorlardı. İşte o dönemde
birbirimizden kopmuş, uzaklaşmıştık. O dönem geride kaldı,
geçmişe gömüldü. Şimdi o dönemler geçti artık.
Birbirimizle sıkı ilişkiler içerisinde bir dönem
yaşamaktayız. Bugün olanlar bunun bir göstergesidir. Hepimiz
bir araya toplanmış durumdayız. Türkiye’nin ortasında ve ilk
Türk medeniyetinin kurulduğu bir yerde böyle bir maksatla
bir araya gelmiş bulunuyoruz. Çünkü bir araya gelmemiz bizim
için en gerekli şeydir. Şu anda tüm Türk dünyasının
medeniyetini, kültürünü geliştirmek için el birliği içinde
hareket etmemiz gerek. 21. yüzyılın gelişimi içerisinde
bizim de dünyada geri kalmamak için el birliği içerisinde
hareket etmemiz, birlik olmamız gerekmektedir. Bizlere bu
imkânı sağlayan Elazığ Valisi Sayın Muammer Muşmal Bey’e
teşekkürlerimi bildirmek istiyorum. Ben bugün meydanda
bulunan binlerce insanın size olan muhabbetini, inancını,
sevgisini kendi gözlerimle gördüm. Dayanamayıp ben de birkaç
söz söylemek zorunda kaldım. Ondan sonra hep birlikte
Harput’a gittik. Eski şehri gezdik. Ben kendimce
düşünüyordum. İstanbul’a saat 10 uçağıyla geliriz. Akşama
kadar da yatar uyuruz. Fakat beni bir saniye boş
bırakmadınız. Ve bu birbirimize olan bağlılığımızı,
ihtiyacımızı açık bir şekilde göstermekte. Bugün
yaşadıklarımdan sonra Elazığ’a geldiğim için duyduğum
sevinci bir kez daha söylemek istiyorum. Bunu Allah’ın bana
yazmış olduğu bir kader olarak görüyorum. Demek ki bir araya
gelmek, birbirimizle dostluğu, kardeşliği pekiştirmek için o
günün geldiğinin bir işareti olsa gerek.
Türk dünyasının medeniyet ve kültürünü geliştirmek adına
yapılan bu bayrama ben de katılmak istedim ve bu nedenle
buradayım. Sizlere bu organizasyonundan dolayı duyduğum
memnuniyeti dile getirmek istiyorum. Ben de elimden geldiği
kadar faydam dokunsun diye çalışacağım. 70. yaş günüm Sadık
Tural Bey’in katkılarıyla kutlanmıştı. Ondan oldukça memnun
kaldık. Ben 80. yaşımı sessiz sedasız geçirmek istiyordum.
Ama buna fırsat bırakmadan 80. yaşımın kutlanmasına
değindiler. Bu da Allah’ın yazmış olduğu kader. Dilerim
sizlerin bağlılığa sevginiz bir kat daha artsın. İnşallah
2008’de de bu vesileyle birlikte olmak nasip olur. Harput’ta
bir kanala röportaj vermiştim. Orada da söylediğim gibi
eserlerim ne kadar Türk diline çevrilip, o kadar okunursa
benim için hem büyük bir güç hem de bir kıvanç olacaktır.
Yeni romanım Türkçe olarak çıkmak üzere. Mümkün olsa da o
çıktığında bir görseniz. İçinde bulunduğumuz 21. asrı
anlatmaya, göstermeye çalıştım. Almanya’da çıktıktan sonra
bütün kentlerinde büyük bir tirajla satışı gerçekleşti. Ben
inanıyorum ki kendi kardeşlerim olan Türkler onlardan daha
fazla önem verecek, değer verecek ve kitaplarımı okuyacak.
Kitap çıktığında elinize geçerse bir okuyun, değerlendirin.
Bu benim için en büyük dilek. Şu anda Türk medeniyeti sadece
kendi içerisinde değil tüm dünyaya da tesirini göstermekte.
Bu açık bir şekilde görülmektedir. Bunu daha da
geliştirmemiz için hareket etmemiz gerekiyor. Yakında Elveda
Gülsarı Kazakistan’da filme çekilecek. Son zamanlarda
Kırgızistan’da dünya çapında film festivali düzenlendi.
Orada biz filmleri seyrettik, gördük. Ama henüz dünya
çapında bir gösterime çıkmış değil.
Yenidünyada, yeni tarihte tekrar bir ayağa kalkma,
hareketlenme içerisindeyiz. En yakın komşumuz olan
Kazakistan gerek ekonomi, gerek de diğer yönlerden bayağı
gelişme gösterdi. Biz de onlara göre kendi yerimizi, kendi
medeniyetimizi, gelişmişliğimizi bulacağız diye ümit
ediyoruz. Bunların tümü kendi içinde olsa da genel anlamda
Türk dünyasının gelişmesi için yapılan hareketlerdir diye
düşünüyorum.
Yenidünya oluşumunda Türk halkları kimlerdir. Öncelikle
bunları belirlememiz, netleştirmemiz gerekiyor. Bizim
yenidünya gelişimi üzerinde her türlü imkâna sahip olduğumuz
açık bir şekilde belli. Geri kalan hiçbir yanımız yok. Bu
nedenle bugün burada bulunmamızdan dolayı heyecan duyuyorum.
Ve adını koyamadığım bir takım duygular içerisinde kendimi
hissediyorum. Düşüncemde var olan yeni bir eseri ortaya
koysam mı diye düşünmeye başladım. Onu da sinemalaştırsak mı
diye bir düşüncem de var. Şu an son çıkan romanımın
Kazakistan’da filmi yapılmak üzere. Bundan böyle el ele
tutuşup yeni dünya sistemine ayak uydurmaya ve öne çıkmaya
çalışmamız gerek. Birbirimize geliş gidişlerle kardeşliği
daha da kuvvetlendirmemiz gerekir.
Söyleyecek olsam söz çok. Daha fazla uzatmayayım.
Elazığ Valisi olarak yaptığınız bu organizasyondan dolayı da
memnuniyetimi belirtmek istiyorum. İnşallah sizinle beraber
daha fazla işler yaparız.”
Aytmatov Hazar’ın Kutlu Yürüyüşüne
Katıldı..
25 Ekim 2008 - Saat: 11.00. Cengiz Aytmatov, onuruna
düzenlenen 15. Uluslararası Hazar Şiir Akşamları’nın yürüyüş
kortejine katılıyor. Yürüyüş korteji oldukça kalabalık…
Elazığ Belediyesi Mehter Takımının Türk’ün büyüklüğünü
anlatan notalarının kattığı yüksek heyecan ile yürüyüş
başlıyor. Türk illerinden gelen şair, yazar ve bilim
adamları Gazi Caddesi boyunca kol kola yürüyorlar.
Kaldırımlarda toplanan insanlar ellerindeki bayraklarla
selamlıyorlar Kırgız yazarı… Balkonlardan çiçekler,
konfetiler yağıyor. Alkışların ardı arkası kesilmiyor.
Ve bu yürüyüş, Elazığ Öğretmen Evi’nin önünde son buluyor.
Hazar Şiir Akşamları Açılış Töreni…
Saat: 11.30. Hazar Şiir Akşamları’nın açılış töreni için
Öğretmen Evi önünde toplanan insanlar, Aytmatov ile birlikte
alana gelen konukları alkışlarla karşılıyorlar. Açılış
töreninde Kırgızistanlı Abdıldacan Akmataliyev, Kerküklü
Mehmet Ömer Kazancı ile Azerbaycanlı Sabir Rüstemhanlı ile
değerli şairimiz Ali Akbaş yaptıkları konuşmalarıyla
alandaki heyecanı yükseltiyor. Elazığ Valisi Muammer Muşmal,
Hazar Şiir Akşamları’na ev sahipliği yapmanın ve Cengiz
Aytmatov’u Elazığ’da misafir etmenin mutluluğunu dile
getirirken, Elazığ Belediye Başkanı Süleyman Selmanoğlu,
Türk dünyasının büyük yazarı Cengiz Aytmatov'u, Elazığ'ın
fahri hemşerisi ilan ediyor.
Aytmatov’un, “Elazığ’ı Türk halkının manevî azığı olarak
görüyorum. Şu anda mutluluğun zirvesini yakaladım. Rabbim
bana ömür verirse her yıl Elazığ'a gelmeyi düşünüyorum."
diyerek, Elazığ’da olmaktan dolayı yaşadığı mutluluğu dile
getiren konuşması âdeta bir “veda konuşması” gibiydi.
Cengiz Aytmatov,
Elazığ’ı Türk milletinin manevî azığı olarak görüyorum…
“Elazığ şehrinin burada toplanmış bulunan çok değerli halkı.
Ben dünyada böyle çok toplantılar, çok bayramlar gördüm
fakat böyle yüreğe sıcaklık veren, insanın maneviyatını bu
kadar yücelten bir bayram ve toplantı ilk defa görüyorum.
Bunu ve böyle güzel bir bayramın burada düzenlenmesi de çok
duyarlı ve değerli yöneticilerinin olmasına bağlıyorum.
Elazığ şehrini de isminden dolayı Türk halkının, Türk
milletinin, Türk illerinin manevi azığı olan bir şehir
olarak düşünüyorum. Bundan dolayı da bu memleketten bu
topraktan çok büyük insanlar çıkacak diye ümit ediyorum.
İşte karşımızda küçük çocuklar duruyor. Gençler, gelecek
sizin! Ben inanıyorum ki geleceğin büyükleri sizlerin
arasından çıkacaktır. Aranızdan çok büyük bilim adamları
çıkacak, inşallah uzaya sizler hâkim olacaksınız. İnanıyorum
ki bu saydıklarım Elazığ’dan çıkacaktır. Elazığ adı öylesine
konulmuş bir ad değildir. Burasını Türk halklarının manevi
azığı olan bir yer olarak düşünüyorum. Bunu fırsat bilip çok
uzun konuşmak isterdim. Sizlere söyleyecek sözlerim,
söyleyecek dileklerim var. Çok daha önce de söyledim burada
da tekrar edeyim; bugün buraya gelmekle ben kıvancın,
övüncün zirvesine ulaştım, mutluluğun zirvesini yakaladım.
Benim adıma düzenlediğiniz Hazar Şiir Akşamları ve bugünkü
yürüyüş ile büyük kıvanç duydum bundan dolayı hepinize
saygılar duyuyorum.
Bugün yürüyüşte yaşadığım duygularımı memleketime vardığımda
nasıl anlatacağımı hangi sözlerle dile getireceğimi
bilemiyorum ama anlatmak çok zor olacak. Bugünkü yürüyüş
hiçbir zaman aklımdan çıkmayacak bir yürüyüş olarak kalacak.
Benim için çok güzel dileklerde bulunuldu. İnşallah doksan
yaşına çıkar denildi. Eğer Rabbim bu ömrü verirse ben her
yıl Elazığ’a gelmeyi ve sizinle birlikte olmayı ümit
ediyorum.
Bu toplantıyı organize eden bu şehrin büyüklerine çok
derinden saygılarımı, sevgilerimi bildiriyorum. En büyük
dileğim yazmış olduğum kitaplarımın sizler tarafından değer
görmesi okunması ve anlaşılmamdır. Eğer bu olacak olursa hem
rabbimden razı olmuş olurum hem de sizlerden razı olmuş
olurum, buraya gelmemin de bir maksadı gerçekleşmiş olur.
Yakında son romanım Türkiye’de yayımlanacak. Sizlerden
dileğim onu da alıp okumanız, beni yeni yüzümle yeniden
tanımanız ve anlamaya çalışmanızdır. Yeni romanımın konusu
21. yüzyıl insanının şu an içine düşmüş olduğu durumları
yansıtmaktır.
Hazar Şiir Akşamları sonsuza kadar sürsün. Sizinle aynı
yüreği aynı duyguları paylaşıyorum. Bu toplantıda aldığım
manevi hazzı bir manevi mülk olarak kendime bir kazanç
olarak kabul edip buradan öyle ayrılacağım. Bu güzel
organizasyondan dolayı hepinizi alkışlıyorum.
Burada toplanmış olan çocuklara ve gençlere seslenmek
istiyorum. Gençler; dünyanın geleceği sizlerin omuzlarınızda
yükselecektir. Bunu iyi düşünün iyi anlayın ve bunu hiçbir
zaman aklınızdan çıkarmayın. Bugünü ve bu saati ömrüm
boyunca unutmayacağım. Bugünkü yaşadığım şeyler Türk
halkları arasında kardeşliği yakınlığı pekiştirmek için
yapılan çalışmalara güzel bir örnektir. Yeniden hepinizi
alkışlıyorum.”
Elazığ’da Cengiz Aytmatov Parkı..
Saat:14.00. Sırada Cengiz Aytmatov Parkı’nın Açılış Töreni
var. Son dört yılda doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine
âdeta bir çiçek bahçesi oluveren, çehresi değişen, yüzü
gülen Elazığ, yeni bir park daha kazanıyor. Yer: Cumhuriyet
Mahallesi. Park çok güzel tasarlanmış. Değerli başkanımız M.
Süleyman Selmanoğlu, konukları tek tek kucaklıyor. Protokol
konuşmalarının ardından ünlü Manasçı Urkaş Mambetaliyev,
Manas Destanı’ndan bölümler okuyor.
Ve Aytmatov kürsüye davet ediliyor. Gün boyu yaşadığı
anlamlı toplantıların ardından adının verildiği park onu
oldukça mutlu ediyor.
Cengiz Aytmatov,
Bu park iyiliklerin, güzelliklerin mekânı olsun...
“Ben bugün Elazığ’da bulunmamı kaderimin bana nimeti olarak
düşünüyorum ve bunun için Allah’ıma şükrediyorum. Bana böyle
bir imkânı sunduğunuz için sizlere de çok teşekkür ediyorum.
Adıma burada bir park açılmasından dolayı bana bu imkânı
sağlayan ve bu lütufta bulunanların cümlesinden memnun
olduğumu, razı olduğumu özellikle Allah’tan razı olduğumu
daha sonra da sizlerin cümlesinden razı olduğumu burada açık
açık bildirmek istiyorum.
Bundan sonra parkın durumu hakkında sizinle devamlı iletişim
içerisinde olacağımı parkın durumu hakkında sizleri
arayacağımı bilmenizi isterim. Günümüzün mimarî tarzıyla
yapılmış, bu güzel binaların ortasında bir ada gibi böyle
bir güzelliğin oluşturulmasından dolayı duyduğum
memnuniyetimi gittiğim her yerde, kendi ülkemde herkese
anlatacağım, sık sık dile getireceğim.
Parkın açılışı vesilesiyle Manas Destanı’ndan bir bölümü
Manasçımızın ağzından duymuş ve dinlemiş oldunuz. Eğer imkân
verilmiş olsaydı beş saat durmaksızın Manas’ı sizlere
okuyacaktı, ancak verilen imkân neticesinde 5 dakika
okuyabildi. Manasçımızın tarihe kazınmış olan
kahramanlıklarımızı sesiyle yüreğiyle dile getirdiği
inancındayım.
Manasçımızın Manas’a başlamadan önce söylemiş olduğu bir
atasözü vardı. Orada “Çırpı çınar olsun, küçük kuş büyük
kartal olsun” diye ifadede bulundu. Ben onu parkımız için
değiştireyim. Parkımız da küçük bir çırpıdan çınara; kuştan
kartala büyüme, gelişme göstersin. Bu dileğimi burada arz
etmek istiyorum.
Bu güzel parkı adımı vererek düzenleyen bana büyük değer
veren, bu parkı açan Elazığ Belediye Başkanı Süleyman
Selmanoğlu’na ve bu organizasyona büyük önem veren Valimiz
Muammer Muşmal’a minnet duygularımı sunuyorum.
Bu park iyiliklerin, güzelliklerin mekânı olsun. Bu parkta
dostluk adına güzel toplantılar olsun. Bu güzel duygularla
bu parkta bir araya gelmek hepimize nasip olsun.
“PARKIMA GELİNİZ!..”
Yıldırım Sesli Manasçı AYTMATOV...
Saat: 15.00. Yer: Fırat Üniversitesi Atatürk Kültür Merkezi.
Burada bir panel gerçekleştiriliyor. Panelin konusu;
Yıldırım Sesli Manasçı AYTMATOV.
Fırat Üniversitesi Atatürk Kültür Merkezi tıklım tıklım,
insanların büyük kısmı ayakta…
Oturum başkanı Türk Edebiyatı Vakfı Başkanı Servet Kabaklı
Konuşmacılar: Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
Başkanı Prof. Dr Sadık Tural, Kazakistanlı Şair Muhtar
Şahanov, Azerbaycanlı Şair Sabir Rüstemhanlı, Yahya Akengin
ve Fırat Üniversitesi Öğretim Üyeleri; Prof. Dr Ahmet Buran
ile Prof. Dr Ramazan Korkmaz. Eserleri dünyada birçok dile
çevrilen Aytmatov’un edebi şahsiyetini değerlendiriyorlar..
Servet Kabaklı’nın heyecan dolu konuşmalarıyla başkanlık
yaptığı bu toplantıda Prof. Dr. Sadık Kemal Tural ve Prof.
Dr. Ramazan Korkmaz, Cengiz Aytmatov’un romancılığını ve
edebî kişiliğini değerlendirirken, Muhtar Şahanov ve Sabir
Rüstemhanlı, Aytmatov’un Kırgız ve Kazak Türklüğü için
önemini dile getiriyor. Prof. Dr. Ahmet Buran da Cengiz
Aytmatov’un hayat çizgisini anlatarak Sovyetler Birliği
döneminde, bilhassa Stalin zamanında genel olarak Türklerin
ve özel olarak da Cengiz Aytmatov ve ailesinin yaşadığı
dramı anlatıyor.
Konuşmaları büyük bir dikkatle dinleyen ve oldukça
duygulanan Aytmatov, kürsüye gelerek bir teşekkür konuşması
yapıyor.
Servet Kabaklı
Cengiz Aytmatov Parkı’nın açılışında Aytmatov şöyle dedi:
Aziz hemşehrilerim, ulu Türkistan’ın yedi iklim, dört
köşesinden 15. Hazar Şiir Akşamları’na şeref veren değerli
şairlerimiz; dünyanın yaşayan en büyük yazarlarından biri
olan Cengiz Aytmatov; değerli hocam Sadık Kemal Tural,
Kazakistan’dan Elazığ’a şeref veren Sayın Muhtar Şahanov,
Azerbaycan’ın hürriyetine kavuşmasında büyük önemi olan
büyük millî şair Sabir Rüstemhanlı –aynı zamanda Azerbaycan
milletvekili- Sayın valimiz, değerli Belediye Başkanımız! Bu
büyük kültür olayını takip eden herkese Alp Erenler yurdu
Elazığ’dan, Harput’tan sevgiler, saygılar sunuyorum.
Cengiz Aytmatov’u anlatan “Yıldırım Sesli Manasçı” açık
oturumunun çok değerli konuşmacılarını davet etmek
istiyorum: Atatürk Yüksek Kurumu Başkanı Sadık Kemal Tural
Hoca, Kazakistan bozkırlarından, Mağcan Cumabay yurdundan
bize selam getiren millî şairimiz Muhtar Şahanov;
Azerbaycan’ın Sovyet esaretinden kurtulmasında en büyük rolü
oynamışlardan biri, Elçibey’imizin can dostu, Azerbaycan’ın
büyük millî şairi Sabir Rüstemhanlı; Türkiye’den çınarlaşıp
Türk dünyasında bütün edebi faaliyetlere gönül imzası atmış
bir şahsiyet, Türk Dünyası Yazarlar ve Sanatçılar Vakfı
başkanı, Hazar Şiir Akşamları’nın da müdavimi, fahri
hemşehrimiz Yahya Akengin; aziz kardeşim, Fırat Üniversitesi
Fen – Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü
Başkanı Prof. Dr. Ahmet Buran; değerli bilim adamı Prof. Dr.
Ramazan Korkmaz.
Elazığ’dan çıkmış bir memleket evladı olarak lütfedip bana
bu güzel insanların yapacağı konuşmanın trafik memurluğunu
bahşettiler. Türk Edebiyatı Vakfı’nın 30 yıldan beri bu
memleketin sanatına, edebiyatına, kültürüne hizmet eden
günümüzdeki hademesi sıfatıyla bu trafik memurluğunu
yürüteceğim. Cengiz Aytmatov’un huzurunda, bu söz
ustalarının, bu kalem ehlinin huzurunda söz söylemek haddim
değildir. Müsaade ederlerse birkaç dakika Türk Edebiyatı
Hizmet Ödülü’nün sunulacağı, Fırat Üniversitesi tarafından
fahri doktora unvanı verilecek olan Türk Edebiyatı Vakfı
tarafından Türk Dünyasının Yaşayan En Büyük Yazar Beratı
sunulacak olan Sayın Cengiz Aytmatov hakkında birkaç cümle
arz etmek istiyorum:
Cengiz Aytmatov, eserleri 154 dile çevrilen büyük bir yazar.
Cengiz Aytmatov dünyanın en büyük yazarlarından biri
olmasına rağmen bugüne kadar Nobel alamadı. Çünkü o tarihine
iftira atmadı; milletini satmadı. Cengiz Aytmatov Parkı’nın
açılışında Aytmatov şöyle dedi: “Bir çırpı çınar olsa, bir
küçük kuş da büyüyüp kartal olsa…” Yani o bütün gönlüyle
Türk dünyasındaki ilişkileri sembolize etti. O büyük
dehasıyla söyledi. Kırgız elinin, milletimizin değerlerini
eserlerine taşıdı. Milletimizin gelenek, görenek ve
değerlerini aşağılamadı. Yani Kırgızistan’ın Talas’ından,
Şeker Köyü’nden doğan o büyük çağlayan kendi milletinin
değerlerinin üstünden geçmedi. O çağlayan milletinin
değerlerini besledi. Bu sebeple Kırgızistan’dan başlayarak
bütün Türk illerinde gönül armağanları aldı. Nobel alamadı;
ama Yunus Emre armağanları aldı, Ahmed Yesevi armağanları
aldı, Mevlana armağanları aldı, Manas armağanları aldı.
Elazığ’ımızda valimizin himayelerinde, belediye
başkanımızın, Fırat Üniversitesi Rektörümüzün, bütün milli
kuruluşlarımızın, vakıfların, derneklerin ve Elazığ’ın gönül
armağanı olan 2006 yılı Türk Dünyası Hizmet ödülünü aldı. Ne
yapacak Nobel’i Cengiz Aytmatov? Milletini satıp da Nobel mi
alacak? Birileri çıktı –bazı pamucacıklar, yamucacıklar-
tarihimize hakaret ettiler. Dediler ki Türkler tarihte 1.5
milyon Ermeni, 30 bin Kürt kesti. Allah’tan kork! Biz
Ermenileri kessek senin gibi tohumlar kalır mıydı? Değerli
ilim adamlarından, değerli yazarlardan özür diliyorum. Bu
konuda bir daha konuşmayacağım.
Bir Harputlu olarak, bu güzide memleketin, 100 bin kişiyle
milli birliği, beraberliği, teröre laneti haykıran bu
mübarek beldenin bir evladı olarak Cengiz Aytmatov’a verilen
bu ödülden kendime bir bahtiyarlık çıkartıyorum, bir şeref
çıkartıyorum. Allah hepinizden razı olsun. Şimdi söz, sözün
ehlinde; sözü güzel söyleyende: Sadık Kemal Tural Hocamızda.
Prof. Dr. Sadık Kemal Tural
Çingiz Bey’in huzurunda söylüyorum, 80 bilim adamıyla dev
bir toplantı yapacağız.
Bugün Elaziz kelimesini azık kelimesiyle birleştirip Çingiz
Aga bizlere yeni bir ufuk kazandırdı. Türk dünyasının manevi
açlığını ve bu büyük mücadelede duyduğu yol azığı ihtiyacını
bu yer karşılasın dedi. Ben öncelikle kardeşim, dostum Vali
Beyefendiyi, encümen kararıyla beni Elazığlı yapan aziz
Belediye Başkanımızı; Çingiz Aga’yı burada bu insanlarla
buluşturdukları için kutluyorum. Servet Bey’in yüreğini
ağzına alarak söylediklerini ben söyleyemem. Biz başka bir
takımdanız. O kadar güzel konuşsak bizi de o kadar
alkışlarsınız. Biz alkışsız yaşayanlarız. Benim
söyleyeceklerim farklı.
1997 yılında tam şu anda Vali beyin arkasında oturan
Abdıldacan Akmataliyev Bey Dil-Tarih ve Coğrafya
Fakültesinde misafir öğretim üyesi olarak çalışıyordu. Ben
de bir kurumun başkanı idim. Beni ziyarete geldi ve Çingiz
Aga’nın 1998 yılında 70. yaşı olacağını ve bunun için ne
yapmayı düşündüğümü sordu. Heyecanlandım; kendi kendime bir
şeyler düşündüm. On beş gün sonra 9. Cumhurbaşkanı Sayın
Süleyman Demirel’den randevu aldım. Gittim, çok mutlu oldum.
İlk uçağa binip Bişkek’e gitmemi söyledi. Gittim. Çingiz Bey
beni yanımda iki üç arkadaşımla birlikte kendi evinde
ağırladı. Bir akşam çayını içtik. Kırgız-Kazak dünyasında
akşam sizi çaya çağırmışlarsa üç buçuk saat devam edecek
yemeğe çağırmışlar demektir. Yemeğin başında bir bardak çay
verirler; ondan sonra bir kuzuyu yedirirler. Biz planı
programı hazırladık. UNESCO’nun Türkiye Milli komisyonunun
da üyesiyim ben. Oradan da bir karar çıkardık ve UNESCO’ya,
Paris’e yazdık. Paris’in desteklediği küçük ölçekli bir
toplantı Paris’te yapılacak; büyük bir bilim toplantısı
Türkiye’de, bir de Bişkek’te. Bunlar yapıldı.
1998 yılında Cengiz Aytmatov’u; dünyanın haysiyetinin,
şerefinin, ırzının bir tek parti emriyle yerle yeksan
edildiği rejimde dik duran bu büyük insanla ilgili olarak
ilk defa kendisini Manas 1000 kutlamalarında dinlerken
hayranlığım göğsüm kabartarak heyecanım yüreğimi patlatacak
duruma getiren bu büyük romancıyı biz Ankara’da büyük bir
toplantıyla anlattık ve onu kitaba dönüştürdük.
Türk Edebiyatı Vakfı başkanı, Kabaklı ailesinin altın
çocuğu, Elazığ’ın da övüncü Servet Bey UNESCO’nun verdiği
ödülü istemediğini söyledi. Ben istiyorum. Nobel’e aday
gösterilmesini ve Çingiz Aga’nın o ödülü almasını istiyorum.
Niye mi? Sadece ülkesini ve milletini değil; insanlığın
haysiyetini, şerefini koruyanlar da o ödülü alsın istiyorum.
Merkezi Bişkek’te olan Çingiz Aytmatov Akademiyası var. Onun
başkanı Prof. Dr. Abdıldacan Akmataliyev. Ben de onun eş
başkanıyım. Biz bu sene, Çingiz Bey’in huzurunda söylüyorum,
şubat ayına kadar başvurularımızın tamamını yapacağız. 80.
yaş günü dolayısı ile bu sefer Bişkek’te dünyanın her
tarafından katılacak 80 bilim adamıyla dev bir toplantı
yapacağız. Atalarımızdan Nasreddin Hoca bir gün kürsüye
çıkmış. Ey cemaat-i Müslimin! Beni sever misiniz? Evet.
Peki, yarın ölsem beni güzelce yıkar mısınız? Evet.
Tertemiz, ak, kar gibi kefene sarar mısınız? Evet. Sonra
bana hakkınızı helal eder misiniz? Ederiz. Yahu vicdansızlar
bunu sağlığımda niye yapmıyorsunuz?
Çingiz Aga gibi bütün Türk yurtlarında şiirleriyle,
nesriyle, tenkidiyle bize eser veren insanlara sağlıklarında
hürmet ve muhabbet gösterilmesini istiyorum. Bu konuda da
elime geçen yetkiyi kullanmaya çalışan biri olarak
insanlarla el ele vermeye çalışıyorum.
Hanımefendiler, beyefendiler! İnsan Âdem’den beri hayatı
doğru anlamak, kendini doğru anlamak, görünenlerin
ötesindeki öteyi doğru anlamak için bilgi edinmeye
çalışıyor. Bilgi edinmenin yolları, bilgiyi kullanmanın
teknikleri ayrı. Dünyada bilginin en eski özel haline
“vahiy” denir. Nebilerin ve Resullerin aldığı bilgi vahiy
türünde bilgidir. Bu vahiy türünde bilgi nedir derseniz;
Arapça bir fiil var: Vahaye. Kulağa başkasının duymayacağı
şekilde bir şey söylemek; şifreli söz getirmek; üstü kapalı,
anlamları derin, ahenkli cümleler kurmak. Bunların içinden
sadece Resullere, Nebilere gelenlere vahiy denir. Onlar
Allah’ın bilgilendirme sisteminin bize ulaşan cümleleridir.
Bu birinci tür bilgidir. İkinci tür bilgi; tabiattaki,
toplumdaki gerçeği veya gerçekliği ya parçalayarak ya
parçalardan çıkarılıp birleştirilerek hükme bağlayan bilgi
edinmedir. Bu da sosyal ve beşeri ilimlerde, fen ve tabiat
bilimlerinde var. Bunlarla uğraşanlara da fikir adamı, ilim
adamı deniliyor. Üçüncü tür bilgi edinme ve paylaşma var ki
biz ona sanat ve uğraşana sanat adamı diyoruz. Onların, dil
ile yapılmış sanatın sahiplerine edipler diyoruz. Edibin
bilgisi de bilgiyi paylaşması da hem peygamberden hem
bilginden farklı. Bir şairin söylediği cümle: “Çığır
Karac’oğlan çığır/Taş düştüğü yerde ağır.” Newton kafasına
düşen elmadan sonra ağırlık ile yer çekimi arasındaki
hesapları buldu. Karacaoğlan’a bakın. Newton’dan 113 yıl
önce başka bir şey söylüyor. Bu da bir bilgilenme türüdür.
Ben birçok şairden alınmış öyle özel cümleleri size söylerim
ki… Ama Çingiz Aga’ya bağlayarak bitireyim.
“Koş Bol Gülsarat” eserin asıl adı bu. Yani “Koş Ey Gülsarat”.
Ama Türkiye Türkçesine çevrilirken bunu “Elveda Gülsarı”
yapmışlar. Sonra bir başkasında “Kopar Zincirlerini Gülsarı”
yapmışlar. 80 sene hüküm sürmüş komünizmde onu bir sembolik
dünyaya, kolhoza dönüştürerek hesaplaşan Gülsarı sadece
Çingiz Bey’in bir başarısı değil, bir insan olarak onun
yüksek zekâsının sembollerle o devrin içinde aklı bu kadar
ince kullanarak bir rejimin yere vurulmasının sağlanmasını
bir bilgi edinme ve edindirme adına insan olarak da aydın
olarak da Türk olarak da alkışlıyor, saygılar sunuyorum.
Servet Kabaklı,
Fikir adamı Muhtar Şahanov’un organize ettiği o toya
katıldım
Ben şimdi buraya Türk Dünyası Yazarlar Birliği başkanı Sayın
Yakup Deliömeroğlu’nu davet etmek istiyorum. Muhtar Şahanov
Bey’e tercümanlık yapması için.
Birçoğunuz hatırlayacaksınız; Kazakistan’da bir Jeltoksan
hareketi oldu. Kazakistan Komünist Partisi genel
sekreterliğine Kazakistan tarihinde ilk defa bir Rus atandı.
1986’da Nursultan Nazarbayev, Muhtar Şahanov ve diğer
edipler Kazak gençleriyle bir hareket başlattı. Kazak
tarihinde belki Moskova yönetimine ilk başkaldırı olarak
kabul edilecek bu hareket Sovyet kuvvetlerince çok kanlı bir
şekilde bastırıldı. Orada resmi rakamlara göre birkaç Kazak
genci şehit edildi. Ama SSCB’de taş yerinden böyle oynadı.
Bu hareketin olduğu sıralarda bir başka güzellik var ki
Kazakistan’da bu olaylar çok kanlı bir şekilde bastırılırken
Kırgızistan’da Kırgız gençleri atlanıp Kazak kardeşlerine
yardıma koşmaya kalktılar. Ve onlar da sınırda
katledildiler. 1992 yılında Kazakistan – Kırgızistan
sınırında Türkiye’den gelen bir gazeteci sıfatıyla
Alma-ata’ya 20 km mesafede bir Jeltoksan toyuna iştirak
ettim. Fikir adamı Muhtar Şahanov’un organize ettiği o toya
katıldım. O toyun flamasında şu yazıyordu: “ Arım, namusum,
kıvanışım Jeltoksan!” Yani o hürriyet hareketi… İşte o
hareketin mimarlarından biri olan ve orada şehit olan
gençleri anmak için toylar düzenleyen büyük şair, fikir
adamı Muhtar Şahanov. Kendileri Cengiz Aytmatov ile müşterek
iki esere imza atmış bir şahsiyettir. Aytmatov ve manevi
değerler konusunda sizlere on dakika konuşacaktır.
Muhtar Şahanov,
Cengiz Aytmatov’un kaderi çok zor şartlar altında başladı.
Değerli kardeşlerim! Bizim Kazakistan’da yedi yüz yazar var.
Bunun hakkında bir şiir yazdım. Bu 700 yazar arasında
Kazak’ın ruhunu, Türk’ün ruhunu dünyaya anlatabilecek yedi
yazar çıksa bu bizim için büyük değer olur. O zaman 693
yazar geriye kalacak. Onlar ne iş yapacaklar? Onlar eğer
ellerinden geliyorsa bu yedi yazarın arkasına geçip sıra
olmaları lazım. O da ellerinden gelmiyorsa ne yapmalı?
Gönüllerinden o yedi yazara güzel dilekler dilemeli. O da
ellerinden gelmezse bu yedi yazara zarar veren işler
yapmaları lazım. Şimdi bu yedi yazarı çıkarınca 693 yazarın
faydası var mı? Var. 693 yazar olmazsa bu yedi yazarın
kıymeti bilinmez. Bu yüzden ben diyorum ki şu 693 yazar sağ
olsun. Cengiz Aytmatov tüm Türk dünyası yazarları arasından
tek başına bir şahin gibi sıyrılıp çıktı. Sovyetler Birliği
döneminde 180 milyon kişi katledildi. Ruslaştırma siyaseti
yürütüldü. O dönemde Türk halklarının manevi değerlerini
Cengiz Aytmatov gibi halkın önüne halkın önüne getiren hiç
kimse olmadı. O dönemde 93 dil kayboldu. Bunların epeycesi
Türk dilleriydi. Şimdi bütün dünyada 6809 dil yaşıyor.
Bunların %90’ını milyondan az halklar konuşuyor. Bunların bu
küreselleşme çağında ayakta kalma şansı az. 257 dili
yalnızca 50 kişi ve daha az sayıdaki halklar konuşuyor. 47
dili de yalnızca bir kişi kullanabiliyor. Bunların bir kısmı
Türkçenin diyalektleridir. Böyle bir dönemde Türk
halklarının dillerini nasıl koruyacağı karşımızda büyük bir
problemdir. Öyle diller var ki Cengiz Aytmatov’un çevrildiği
dillerden, konuşulmuyor artık. Cengiz Aytmatov’un kitapları
– biraz önce 154 denildi ama- 157 dile çevrildi. Bugün
dünyada Cengiz Aytmatov gibi çok dile çevrilmiş yazar yok.
Cengiz Aytmatov her zaman manevi meseleleri gündeme taşıdı.
Cengiz Aytmatov’un babası da çok zor şartlarda yaşadı. O bir
bölgeyi idare eden bir kişiydi; fakat sonunda onu halk
düşmanı, hain diye suçladılar. Cengiz Aytmatov’un kaderi çok
zor şartlar altında başladı. Onun bu zorlukları küçük yaşta
yaşamış olması onun yazarlığına büyük etki yaptı, büyük
değer kattı. Daha önce de söyledim, ben Cengiz Aytmatov’u
kendisine çok yakın bilen insanlardan birisiyim. Sebebi, biz
onunla iki eseri birlikte yazdık. Bizde iki baş bir kazana
sığmaz derler. Fakat bizim başımız sığdı. Bu yüzden Cengiz
Aytmatov büyük adam, büyük insani değerlere yücelmiş bir
insan. Her yazar kendinde olanı verir elbette. Cengiz
Aytmatov’un yüreği çok büyük. O yüzden o büyük yüreğine
bütün Türk dünyasının manevi problemlerini sığdırmış ve bu
problemleri kendine özümsemiş. Ben Cengiz Aytmatov ile çok
ülkelerde birlikte oldum. Cengiz Aytmatov’un eserleri
UNESCO’da da değerlendirildi. Nobel ödülü sahipleri de o
eserler hakkında konuştular. Dünya çapındaki ilim adamları
da bu eserler hakkında değerlendirmelerde bulundu. Burada
çok doğru söyleniyor. Cengiz Aytmatov çok önceden Nobel
ödülünü alması gerekiyordu. Bugün o Nobel ödülü de bazı
hesaplara alet oldu. Cengiz Aytmatov Nobel ödülü almasa da
bizim ve tüm Türk halklarının manevi pasaportuna dönüştü.
Bugün Elazığ büyük kadirşinaslık gösteriyor. Bir park
açılışında bulunduk. Yine caddede yürüyüş yaptık ve yürüyüş
sırasında halk bizi alkışladı. İşte manevi yüceltme böyle
başlaması gerekir.
Bugün bütün dünyada manevi değerlere önem verilmiyor. Maddi
değerler çok öne çıkıyor. Manevi zenginlikler otuzuncu,
kırkıncı sıralarda insanların gündeminde oluyor. Bu
insanlığın geleceği için büyük tehlike. Eğer insanlık böyle
gidecek olursa insanlığın büyük trajediler yaşaması sürpriz
olmamalı. Ben bir dönemde UNESCO’da yaptığım konuşmada şu
fikri söyledim: Demokrasinin kanununa göre azlık gruplar
çoğunluğa tabi oluyor. Fakat çoğunluğun olduğu durumlarda
her zaman adalet var mıdır? Çünkü insanoğlunun büyük bir
çoğunluğu hak etmediği kazançlarla ömür sürüyor. Kendi
döneminde halkın büyük çoğunluğu arkasına düşüp peşinden
gitti. Benim fikrime göre bugün dünyada demokrasiye
yükselmiş bir ülke olmadı. Eğer biz demokrasiyi Everest
tepesi gibi düşünürsek onda bazıları eteklerine varıp
durmuşlar, bazıları elli metreye, yüz metreye, bin metreye
çıkmışlar. Bugünkü durumumuzla biz gerçek demokrasiye
ulaşamayız. Bunun sebebi demokrasiye geçen insanların çoğu
oraya girdikten sonra kendi faydama neyi yolup götürürüm,
neyi faydam için çalarım diye düşünüyor.
Gerçek demokrasi için insanın ve toplumun manevi
zenginliklerle yücelmesi gerekir. Ancak o durumda gerçek
demokrasi sağlanabilir. Yoksa bunların kalanı hep boş laf
olur. Manevi yüceliğe ulaşmak için bize Cengiz Aytmatov gibi
yazarların eserleri gerekir. Manevi zenginliksiz gerçek
yücelik yok. O yüzden bugün Elazığ şehrinin idarecilerinin
yaptıkları iş, tuttukları yol büyük bir yol ve bütün dünyaya
fikir verecek, ilham verecek bir yol. Sözümün sonunda şöyle
bir dilekte bulunmak istiyorum. Ben geçen yıl Malezya’nın
başkanı ile bir araya geldim. Yanımızda Kazakistan elçileri
vardı. Kral hanımıyla birlikteydi. Elçi, Malezya başkanı ve
hanımı için kımız koydu. O sadece kımızın tadına baktı ve
bardağı bıraktı. Sonra ben şöyle dedim: Kazakta “Yetmişbay,
Seksenbay, Doksanbay, Yüzbay” diye adamlar var. Bunun sebebi
onlar, babaları yetmiş, seksen, doksan, yüz yaşlarındayken
doğan çocuklar olmalarıdır. Babaları o yaşta çocuk sahibi
oldukları için çocuğuna o adı vermiştir. Sizde de
“Seksenbay, Doksanbay” var mı dedim? Yok dedi. Bizde var
dedim. Sebebi kımız içmemiz ve manevi zenginlikleri yüksekte
tutmamız dedim.
Cengiz Aytmatov 80 yaşına gelse de o hâlâ çok güçlü ve genç.
Onun Seksenbay’lı olmaya da gücü var. Dilerim ki onun bu
yerde 90. Yaşını, 100. Yaşını da kutlayalım. Allah ona uzun
ömür ve manevi zenginlik versin.
Servet Kabaklı
Azerbaycan’ın millet muallimi Sabir Muallim’e sözü
veriyorum. “Cengiz Aytmatov, Kırgız bozkırından uzayan bir
yol” adlı konuşmalarını yapacaklar.
Sabir Rüstemhanlı,
Sınır çekilmekle millet ayrılmaz
Hanımlar ve beyler! Aziz konuklar, aziz öğrenciler! Gençlik
yıllarımda yazdığım şiirlerimden birinde iki mısra vardı: “
Sınır çekilmekle millet ayrılmaz/ Ruhunda ayrılık
yaranmayıbsa.” Bir milleti sınırlarla paramparça devletlere
bölmekle ayrılmak olmaz. Eğer onun ruhu bütünse.
Bugün sınırlarla bölünmeyen büyük Türk ruhunun çok büyük bir
üstadı bizim aramızdadır. Cengiz Aytmatov… Cengiz Aytmatov
bizim aramızda yaşaya yaşaya tarihe kavuşmuş büyük
yazarlarımızın edebiyat kervanında kendisine yer almış bir
insandı. O bugün bizim aramızda otururken hem de Yesevilerin,
Fuzûlîlerin, Nizamîlerin, Mevlanâların, Yunus Emrelerin,
Bâki’lerin sırasında onun yeri vardır. Bu sıralarda da
kendine yer kazandı. Bugün Elazığ’da, Harput’ta görüştüğümüz
çocuk büyük herkeste ben bu büyük Türk ruhunu gördüm. Ve
bunun sırrını aradım. Elazığ’ın yetiştirdiği şahsiyetleri
duyunca hayrete düştüm. Çünkü bunların arasında benim çok
sevdiğim; ama Elazığlı olduğunu bilmediğim insanlar vardı.
Büyük üstad Ahmet Kabaklı’nın Türk Edebiyatı Tarihi denilen
5 ciltlik kitabı bende çok eskiden beri var. Onun Harput’ta
doğduğunu biliyordum. Ama Harput’un Elazığ ile yan yana
olduğunu bilmiyordum. Bunu bilmiş oldum. Bugün sizin
aranızda Türk Edebiyatının büyük araştırıcısı, büyük Türk
milliyetçisi ve Türk ulusal düşüncesinin çok büyük fikir
üstadı olan Ahmet Kabaklı’yı rahmetle anmak istiyorum. Benim
çok eski dostlarımdan biri, Fatih Kısaparmak da
Elazığlıymış. Biz onunla yıllardır dostuz. Birkaç cümle ile
Cengiz Aytmatov üzerine düşüncelerimiz özetlemek istiyorum.
Cengiz Aytmatov bir ülkenin, bir rejimin sınırlarına
sığmayan, sınırları aşan ve kendini ebediyet ölçülerine
yönelten, her şeye çağının yasaları üstünden bakan, uzağı
gören filozof bir yazardır. Eserleri çağının gücünü ve
güçsüzlüğünü iyi ve kötü yönlerini göstermekte; arasında
yaşadığı insanların psikolojisini açıklamakta ve bir
hakikati söylemektedir: “ İnsanlık doğru yoldan çıkmıştır.
İnsan kökünden uzaklaşsa değerlerini ve hafızasını yitirir.
İlahî sırlara gözünü kapatır. Mankurtlaşır. Ruhunu kaybeder
ve robota çevrilir.” Cengiz Aytmatov’un genelde yazdığı bu.
Kitaplarından birine “Dağların ve Çöllerin Masalları” adını
vermiştir. Aslında Cengiz Aytmatov’un tüm kitapları Anadolu
ve Tanrı Dağları’nın, Isık Göl’ün, Çuyr Bağı bozkırlarının
ebedi türküleri, bu eski Türk yurtlarının ruhunun ve manevi
büyüklüğünün söze geçirilmiş resimleridir. Cengiz
Aytmatov’un sözü milyonlarca insanın gönlünü çaldı. O Tanrı
Dağı’nın kutsallığından, Kara Kırgız çöllerinin sonsuz
kederinden doğdu. Kendi ulusunun yüreğinde yüzyıllardır
düğüm bağlamış acıları dünyaya ulaştırdı. 24 yaşında ilk
hikâyesiyle dünya şöhreti kazandı. 29 yaşından başlayarak
yalnız Kırgız edebiyatında değil zamanın Sovyetler
birliğinde ve dünyada büyük edebi olaylara çevrilen Yüz
Yüze, Cemile, Selvi Boylum Al Yazmalım, İlk Öğretmenim, Deve
Gözü, Toprak Ana, Elveda Gülsarı, Ak Gemi roman ve
öykülerini yazdı. O zamandan başlayarak dünya edebiyatının
bilinen başkentleri Paris, Berlin, Moskova idi. O zamandan
başlayarak dünya edebiyatının başkenti Bişkek oldu. Cemile
öyküsü ona dünya şöhreti kazandırdı ve onu Fransızcaya
çeviren Aragon dedi ki: “ Bu, dünyanın en güzel aşk
hikâyesidir. Bunu okuduktan sonra Paris’i de onun çıkardığı
öyküleri de unuttum.” Yıllar sonra Aytmatov’un başka bir
tercümecisi şöyle yazdı: “ Kendi kökleri ile doğu ve batı
kültürleri gibi iki büyük kültüre bağlı olan Aytmatov’un
yaratıcılığı bizim çağımızda özel bir kültürel önem
taşımaktadır. Bize iki kültürün bir insan kalbinde nasıl
diyalog kurabileceğini dinleme şansı veriyor.”
Aytmatov’un sesi, vicdanı harekete geçiren ebedi hakikatin
sesidir. İnsanlık her zaman bu hakikate doğru yürüyor. Fakat
hiçbir zaman ona ulaşamıyor. Bence dünyayı ayakta tutan
maneviyatı ve lirizmi koruduğu için Aytmatov’u dünyanın
bütün insanları seviyor. Aytmatov Kırgızistan’ın dünyaya en
büyük hediyesidir. Aytmatov’un bütün kitapları Azeri
Türkçesine de çevrilmiştir. Ve o bugün Türk dünyasının en
büyük yazarları sırasında okul programlarında ve ders
kitaplarında yer almaktadır. Umuyorum ki Türkiye’de de
böyledir. Ortaokuldan Aytmatov’u öğretmek gerekir.
Aytmatov’un eserlerinin ana konusu insan ve toplum, insan ve
zaman, yeryüzünde yaşayan canlıların kaderidir. Çünkü
zamanın akışının sesi bu eserlerde işitiliyor.
“Uzak çağlardan zamanımıza kadar günler kum gibi aktı.
Sayısız gündüz ve gece tören alayları gibi geçip gittiler.
Yıllar, yüzyıllar kervanlar gibi uzak ufuklara gidip
kayboldular. Sonra da biz onların izlerini bulduk. O
çağlardan beri nice insanlar yaşadı bu dünyada. Kuşkusuz
yeryüzündeki taşlar kadar… Belki de daha çok. Onların
arasında ünlüler vardı, silik olanlar vardı, iyiler vardı,
kötüler vardı. Bazıları dağlar kadar güçlüydü, bazıları da
kaplan kadar cesur, kahraman idiler. Her şeyi bilen bilgeler
vardı. Üstün yeteneklerle donanmış sanat dâhileri vardı.
Nice millet nice zamandan beri yok olup gitti. Onların
yalnızca adları kaldı. Ama dünyada insan hafızası zamana
daima meydan okudu. Ölümsüz olan düşüncedir, fikirdir. Bu
düşünce insandan insana geçer. Bu açıdan Cengiz Aytmatov
ölümsüz bir düşüncenin doğrudan doğruya kaynağıdır.” Bu
sözlerden anlaşılacağı gibi Aytmatov büyük bir şairdir.
Burada zaman söze çevrilerek dil açmıştır. Zaman geçmişten
Kırgızları koruyup yeniden dünyaya veren ana maraldan
başlamış, bizim günlerimizde bağımsız Kırgızistan’da para
peşinde – aynı Azerbaycan’daki gibi – olanların ihaneti
yüzünden Kırgız dağlarına o maralları ve aslanları mahveden
yabancı avcıların dağlara tırmanmaları gibi yüzyılların
zamanı Aytmatov’un baş kahramanıdır.
Onun ikinci baş kahramanı toplumdur. Önce Kırgız halkı sonra
insanlık. O yazar: “Her yazar bir milletin çocuğudur. Ve o
milletin hayatını anlatmak, eserlerini kendi milli gelenek
ve törelerini kaynak alarak zenginleştirmek zorundadır.
Benim yaptığım önce bu, kendi milletimin geleneklerini ve
hayatını anlatmaktır.” Cengiz Aytmatov son eserlerinde artık
Kırgızistan’ın düşünce itibariyle sınırlarını çoktan aşmış.
“Kassandra Damgası” ile o artık evrensel bir düşünce
sahibidir. Onun baş kahramanı uzayda bile insanlığın
yaptığına itiraz alameti olarak uzay gemisini terk edip
kendisini boşluklara bırakır. Sonunda Cengiz Aytmatov
kenardan dünyaya bakacak kadar yükselmiş ve zamanın üstüne
çıkmış bir yazardır. Bir milleti millet yapan değerlerden
biri de ulusal hafızadır. Cengiz Aytmatov’un tüm eserlerinde
hafızanın önemi gösterilmekte; onsuz tarihin, yolun ve
ulusun yok olacağı kanaati ortaya konulmaktadır. Bu açıdan
onun Ak gemi, Darağacı, Gün Olur Asra Bedel gibi birçok
eserleri millî hafızaya ait efsane, destan, masal, deyim,
atasözleri ile doludur. Bu eserler etnografik ve kültürel
boylarla dopdoludur.
Aytmatov devrimci değildi. Fakat eserlerinde toplumun
acılarından doğan bir devrim ruhu vardı. Deniz Kıyısında
Koşan Köpek benim yürekten sevdiğim eserlerinden birisi
olmakta, Aytmatov’un Sovyet döneminde öz toplumuna isyankâr
bakışını göstermektedir. Sularda akmış bir tekneyi günlerce
devam eden bir karanlıkta gömerek ölüme sürüklediyse
bulutlara yükseltip ya mahvet bizi ya dağıl gök açılsın
sözleri bir kişinin sözleri değildi. Bunu Sovyet zamanında
hepimiz söylüyorduk. Bu, Cengiz Aytmatov’un bu günleri gören
bir yazar olduğunu gösterir. Cengiz Aytmatov doğrudan
doğruya her zaman yükselen bir yolda yürüyen, Kırgızistan’da
uzayıp yükselen evrensel bir düşünce sahibidir. Elazığ halkı
bugün dünya edebiyatının yaşayan ve ölmez bir efsanesiyle
bir aradadırlar. Cengiz Aytmatov eserleriyle sadece
Kırgızistan’ın değil Türk dünyasının yaşam tarzını ve
kültürünü yükseltti. Cengiz Aytmatov’u tanıyan herkes yalnız
Kırgız’a değil, Türk dilini konuşan ve kendini Türk sayan
her insana saygıyla yaklaşmak mecburiyetindedir. Bu açıdan
her birimiz ona borçluyuz.
Son olarak şunu diyeyim ki burada Nobel ödülü söz konusu
oldu. Bunu gençlerimizin bilmesinde yarar var. Nobel ödülü
tümüyle Azerbaycan parası ve Bakü parasıdır. 1918’de
Azerbaycan’da ilk milli cumhuriyet kurulana kadar Nobel
kardeşler Bakü’de çalışırdı. Bugün de sokakları, parkları ve
evleri duruyor. Avrupa’ya götürdükleri paralar Bakü
petrolünün paralarıydı. Maalesef bir defa bir Azeri Türk’ü
ve Türk dünyasından bir kişi – Türkiye’de alanın ne yolla
aldığı biliniyor- bizim helal paramızdan bir Nobel
alamamıştır. Yazıklar olsun Nobel verenlere ki bu paranın
sahiplerine saygı göstermiyor. Dünyanın en büyük ödülü
halkın sevgisi, o kurulan parklar… Her yerde Cengiz Aytmatov
ismi bir efsane, bir sevgi destanıdır. Allah ona bu şansı
vermiş. Seksen, doksan… Bunlar çok küçük tarihler. Cengiz
Aytmatov’un 150. yılı da kutlanacak, 200. yılı da, 250. yılı
da… Ve o her zaman var olacak!
Servet Kabaklı
Şimdi sözü Aytmatov’un dünyasına intibalar başlığıyla Türk
Dünyası Yazarlar ve Sanatçılar Vakfı başkanı şair ve yazar
ağabeyimiz Yahya Akengin beyde. Şimdi sıra bizlere geldi.
Cengiz Akay’ımız çöp çerçeni bu tür olan kısalıkta
hepinizden istirham ediyorum mümkün olan kısalıkta kendiside
görüyorsunuz işret ediyor. Kısalıkta biz nasıl olsa
eserlerinize, kitaplarınıza da döküyorsunuz. Gençlerimiz
sizi tanıma şansına sahip olsun diye bu konuşmalar yapılıyor
aynı zamanda. Buyurun Yahya Bey.
Yahya Akengin
Cengiz Aytmatov’un Gün Uzar Yüzyıl’ından sordum
Hepinizi saygıyla selamlıyorum efendim. Dünyada, Türkiye’de
bütün halka mal olmuş bazı beynelmilel ifadeler vardır.
Bunlardan biri de mesela Shakespeare’nin:” Sende mi Brutus”
sözüdür. Yani vefasızlıklar ve ihanetler karşısında ortaya
konulan tavırdır. Tarihçiler böyle bir sözün söylendiğine
dair belge olduğunu öne süremiyorlar. Ama bir edebiyatçının
sözü tarihin önüne geçiyor. Ve artık “Sende mi Brutus”
gerçek oluyor. Bu edebiyatın dünyasındaki gerçekler bazen
hayatın gerçeklerinin önüne çıkar ve yine bazen edebiyatın
dünyasındaki şahsiyetlerin önüne geçer. İşte bu edebiyatın
gücüdür. Buradan sözü bir yere bağlayacağım bir anekdotla.
1991 yılında Tatar Milli Şairi Abdullah Tokay’ın anma
günüydü. Onlar şiir bayramı diyorlardı. Bende davetliydim.
Orada mezarı başında şiirler okunuyordu. Bir şair geldi
veyahut da bir okuyucu “Mezarımın başında mankurtlar
gezinir” diye bir mısra geçen şiir. Şimdi bende bir şafak
attı orada sustum. Sonra dostlarla ki onlardan biri de bugün
aramıza Tataristan’dan katılan Zinnur Bey. Dedim ki bu
aydınlara bu mankurtu nereden biliyorsunuz? Cengiz
Aytmatov’un Gün Uzar Yüzyıl’ından sordum hep böyle hep böyle
ben şüpheye düşmüştüm. Acaba buralarda bir deyim olarak
yaygın mı diye? İşte bir edebi eser bir milletin uyanışında
bir kelimeyle nasıl rehberlik edebilir yorumu en tipik,
güzel bir örneğidir. Bir başka husus Servet Beyin de Sayın
Aymatov’un da kısa kes sözüne elbette riayet etmeye
çalışacağım. Ama kısada ne kadar olursa elbette sınırı
geçmemeye çalışarak. Aytmatov’un eserlerinde ben metafizik
unsurlar bakımından çok etkilendiğim hususlara rastlamıştım.
Mesela “Gün Uzar Yüzyıl Olur” romanının kahramanlarından
Yedicey kadim dostunu bu aksakallı adam mezara koyarken o
tarihi, efsanevi Naymana mezarlığında onun cenazesini
kılarken kim cenaze kıldırmak için donanım yoktur, birikim
yoktur. Yani bu insanlar tabiatıyla ateist bir kültürün,
ateist bir politikanın ürünüdür. Her ne kadar ata dinini
reddetmese de der ki:”Ey Tanrım sen eğer var isen bu kulunun
günahlarını affet”. Bu benim kafama çok takılmıştı. Çünkü
tanrı ya vardır ya yoktur. Sayın Aytmatov’la 92 veya 93’teki
buluşmamızda Ankara Kalesi’nde bir yemek sohbetinde bunu
dile getirdim, bunu konu edindim. Sonra şu sonuç ortaya
çıktı. Aytmatov burada bir mesaj veriyor: Benim milletim
böyle şüpheye tereddüde yarı inançlı, yarı inançsız hale bu
rejimin eseri olarak düşürülmüştür. Benim çıkardığım sonuç
bu olmuştu. Ve yine kendileriyle Ankara’da şehir içi
gezimizde daima Ankara’da kaç cami var, Türkiye’de ne kadar
cami var hep bu metafizik meraklarla ilgili sorular var idi.
O konuda da söylenecek tabiî ki çok söz var.
Son olarak bir şey daha söyleyeceğim. Cengiz Han’a küsen
bulut. Bu Cengiz Han üzerende dolaşan bulut vardır, koruyan
bütün seferlerde. Elbette bu bir efsanedir. Ama bu efsanenin
gerçeği İslam peygamberinin hayatında vardır. Hz. Peygamber
Şam’a ticarete giderken yanında devamlı bir bulut onun
üzerinde dolaşır, korur. O zaman bazı hahamlar işte hakikati
inkâr etmeyenler bu ahir zaman peygamberidir diye söylerler.
Aymatov bunu bir bozkır cihangirinin üzerinde dolaştırır.
Ama mesajı şu olacaktır: Bir gün o bulut terk eder Cengiz
han’ı. Niye çünkü bir sevgiyi yok etmiştir. İki sevgiliyi
birbirinden ayırmıştır. Burada Aytmatov’un insanın iç
dünyası, ruh halleri bakımından, lirizmi bakımından elbette
çarpıcı bir örneğidir. Yani söyleyeceğim ama Servet beyin
nazarını üzerimde hissediyor gibiyim. Eğer ki iki dakika
daha Sadık Bey vekâleten izin verdiyse söyleyeceğim şu:
Erken Gelen Turnalar. Çok ilginç bir romandır bu roman.
Tavsiye ederim. Erken Gelen Turnalarda babaları savaşa
gitmiş 2. Dünya Savaşı’nda cephede olan Kırgız köy çocukları
tarlayı, tapanı ele almışlardır. Artık evi onlar
geçindireceklerdir. Ve mecburen büyümüşlerdir. Ama o romanı
okurken, bizim seferberlik yıllarındaki, cephedeki,
dedelerimiz ve onların köyde, evde kalan çocukları aklımıza
gelirdi. Ve o zaman acaba bir Kırgız bozkırlarının hayatını
mı yoksa Anadolu hayatını mı okuyoruz ikisi birbirleriyle
örtüşür. Ben diyorum ki Türkiye’de Aymatov’un eserlerinin
çok sevilmesinin nedenlerinden birisi de işte Türkiye insanı
onda da bir şeyler buldu. Eserin adı “Erken Gelen Turnalar”
hani İsmail Hakkı Hazretleri diyor ki:”Mevla ne görelim
neyler, neylerse güzel eyler” bu babalarının gelip
gelmeyeceği şüpheli olan çocuklar ev umurunu yüklenmişken o
kış ortasında yine tarlada bir iş yaparken, birden sevinç
çığlığı atarlar. Turnalar gelmiştir. Ama erken gelmiştir.
Daha mevsimine vardır; fakat erken gelmiştir. İşte bu da
Aytmatov’un romanlarında, eserlerindeki hayata bağlılık, her
zaman hayatın sürdürülmesi yönünde duyulan bir yaşama
sevinci.
Bir eserlerinden bir not daha “Toprak Ana” romanında
büyükanne oğlunun cephede öldüğünün haberini aldığı gün
torunu olmuştu. Ve oğlum bana döndü diye bağrına basmıştı.
Bu da hayatın sürekliliği ve iyimserliği açısından, yaşama
sevinci açısından çok şeyler anlatır. Efendim hülasa, tabiî
ki, elbette, hiç şüphesiz Aytmatov bütün eserleriyle
hayatıyla, ihtiyatıyla, dünyaya bakışıyla bir deryadır. Her
birimiz buradan birer damlacık almaya çalıştık. İleride
zamanla inşallah ki zaten eserlerini okudukça alıyoruz.
Bunları daha yakından özümsemeye çalışacağız. Hepinize
teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum.
Servet Kabaklı
Ben biliyorum ki Yahya beyin Aytmatov hakkında söyleyeceği
çok söz vardır. Ama lütfettiler Cengiz akamızın da isteği
üzerine kısa konuştular ama güzel ve çok öz konuştular.
Allah razı olsun. Teşekkür ediyorum. Evet, sıra beşer
altışar dakikalarla iki El-aziz çocuğunda, iki El-aziz
evladında. Sona kalan dona kalmıyor, siz nasıl olsa onları
eserleştireceksiniz biliyorum. Sizden ümidim var siz
Aytmatov’u yazdınız, Ahmet Buran bey devamlı yazıyor.
Biliyorum ki bu hızla hazırladığınız bu konuşmalar
geliştirilecek ve eser olacaktır. Birer kitap olarak
gelecektir, El-azizlilerimize ve milletimize. Evet, Ahmet
Buran Hocamız konuşacak. Prof. Dr. Ahmet Buran Fırat
Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk dili ve edebiyatı
bölüm başkanı buyurun efendim.
Prof. Dr. Ahmet Buran,
Cengiz Aytmatov’un eserlerine hep bir baba özlemi yansır.
Teşekkür ederim sayın başkan ve değerli dinleyiciler. Tabi
söz konusu Aytmatov olunca söylenecek çok söz vardır.
Herkesin söyleyecek çok sözü var. Bizimde çok sözümüz var
ama sizleri sıkmamak için mümkün olduğunca en kısa konuşmamı
yapacağım. İnsan zamanın ve mekanın bir ürünü, yaşadığı
tarihin ve tabiatın çocuğu Aytmatov da elbette böyle bir
insan. Aytmatov’un eserlerini daha iyi anlamak, daha iyi
tanımak için onun yaşadığı hayatı iyi anlamak, iyi bilmek
lazım. Ben hayatından kısa bir pasajı sizlere aktarmak
durumundayım, özetleyerek. Ama bunun genişçe anlatımı
hazırladığımız ve bu Hazar Şiir Akşamları etkinliği
vesilesiyle yayınlanan “Kurşunlanan Türkoloji” adlı kitapta
var. Konuşmam “Manas Destanı Kalbimin Ağrısıdır” başlığını
taşıyor.
Manas Destanı’nın bütün bir kalp ağrısı olduğunu aslında
Kırgızlar çok iyi bilirler. Ben istedim ki buradaki
dinleyicilerde az çok sezsinler belki yeterince
bildiremeyeceğiz ama sezsinler. Kasım Tınıstanov’un teklifi
üzerine Manas Destanı yayınlanmak istenir, yayınlanma
çalışmaları başlar. Bu teklif yapıldığında Kasım Tınıstanov
henüz 22 yaşındadır. Ve Sovyet Kırgızistan Komünist Partisi
sekreterliğine bu teklif sunulur. Basılması kabul edilir. 23
yaşındaki Törekul Aytmatov, Cengiz Aytmatov’un babası, bu
komisyonun başına getirilir. Ama daha sonra yazdığı bir
piyeste Kasım Tınıstanov Manas Destanı’ndan bir bölümü
aldığı için halk düşmanı ilan edilir ve tutuklanır. 1937
yılında Törekul Aytmatov da tutuklanır. 1938 yılında ikisi
de kurşunlanarak öldürülürler.
Manas Destanı’nı yayınlamak isteyen çeşitli gruplar olmuş.
Bunlar müracaat etmişler Bölge Komünist Partisi
görevlilerine. Bunlara izin verilmiş yayınlamaya çalışmışlar
ama kendilerine Manas’ı yayınlamanın suç olduğu
bildirilmeden halk düşmanı, pantürkist vb. sıfatlar
takılarak, suçlamalarda bulunarak bu gruplarda yer alan
insanlar cezalandırılmıştır. Büyük bir kısmı kurşuna
dizilerek öldürülmüştür. Bunların hikâyesini anlatmayacağım
ama isimlerini burada anmak istiyorum. Karaçev, Kökenov
öldürülen isimlerden ikisi. Yine Zaribayev öldürülmemiş ama
halka düşmanı ilan edilmiş ve hayatının sonuna kadar çeşitli
haklardan mahrum edilerek baskı altında yaşamak zorunda
kalmıştır. 1935’te Manası yayınlamak için başvuran ve
1937’de kurşuna dizilerek öldürülen Coldoşayev,
Bayagisakayev, Samayloviç bu halk düşmanı, pantürkist ve
Japon ajanı ilan edilerek öldürülüyor. Ama aynı zamanda
Manas ile de ilgileniyor bir suçu da bu. Saken Seyfullin,
Hasan Cemilbayev, Polivanov bu da Manas Destanı’yla
ilgileniyor. Manas Destanı’nın bin yaşında olduğunu ilk defa
ifade ediyor. Bunu ifade ettiği için halk düşmanı ilan
ediliyor ve öldürülüyor. Sultanbekrov, Salihov, Kamarof,
Halimof, Bökenbayev, Kenesbayev, Ruzmit, Bektanov, Arabayev
de aynı şekilde Manas ile ilgilendikleri için, Manas’ı
yayınlamaya çeşitli aşamalarında katıldıkları için halk
düşmanı ilan edilerek öldürülenlerdendir.
Bunların bir bölümü öldürülmüş, bir bölümü hapsedilmiş
hapishanede işkence sonrasında ölmüşlerdir. Bu her biriyle
ilgili detayları burada vermek için zaman olmayacak. Törekul
Aytmatov, Cengiz Aytmatov’un babası, Cengiz Aytmatov’un
eserlerine hep bir baba özlemi yansır. Az önce bir babanın
ne zaman geleceğini bilmeyen bir çocuğun beklentisi
içerisinde romanlarda anlatımlardan bahsedildi. Mesela
“Beyaz Gemi”de bir çocuk, babası gemi kaptanı olan bir çocuk
nehirde balık olup göle ulaşmak ve bu şekilde babasını
görmek ister. Bu sembolik anlatımların arkasında şuur
altında saklı olan aslında 1937’de tutuklanıp 38’de
öldürülen ama hiçbir zaman öldürüldüğü bildirilmeyen
Aytmatov’un bir baba bekleyişidir, bir baba özlemidir. Ve bu
hikâyeyi 1991 yılında ancak Kırgızistan aydınları ve bütün
dünya öğrenebildi. 1937 yılında Kırgız aydınlarını çok
değerli bir kısmı ki bunlar 137 kişidir. Bunların öldürülüp
gömüldükleri Çontaş adı verilen bir bölge var. Bu Çontaş’ta
bir KGB dinlenme merkezinin yanında bir kiremit ocağı var.
Öldürülen kişiler 1937’de tutuklanan 137 Kırgız aydını
Çontaş’taki bu kiremit ocağında öldürülerek gömülüyorlar.
Fakat hiçbir zaman kimse bunların öldürüldüğünü bilmiyor.
Nerede olduklarını da bilmiyor. Cengiz Aytmatov’un annesi
Nagima Aytmatova 24 Ekim 1939 tarihinde halk komiserliğine
yazdığı dilekçede: “Kırgız N.K.V.D tarafında yani bir
soruşturma örgütü tarafından bana bildirildiğine göre eşim
1937 Kasımında Troyki kurulu tarafından suçlu bulunarak uzak
doğuya sürgüne gönderilmiştir. Yukarıda verilen bilginin
dışında kocam hakkında hiçbir bir bilgi edinemedik. Ölü mü,
yaşıyor mu akıbeti belli değil. Son zamanlarda halk düşmanı
olarak suçlananların suçsuz olduğu görüldüğü için size
başvurmaya karar verdim. Kocam hakkında inceleme yapmanızı
arz ederim.” Diye bir dilekçe veriyor.
Bu dilekçeye verilen cevap bir cümleyle 22 Kasım 1939
yılında verilen cevapta kocasının haklı bir şekilde
tutuklandığı ve uzak kamplara sürgüne gönderildiği
şeklindedir. Cevabın verildiği tarihte gerçekler Törekul
Aytmatov kurşuna dizilmiş ve öldürülmüştür ama öldüğü
söylenmiyor, uzak doğuya sürgün edildiği söyleniyor. Daha
sonra 15 Temmuz 1956’da burada şimdi aramızda oturan Cengiz
Aytmatov S.S.C.B. Harp Başsavcılığına bir dilekçeyle
başvuruyor. Dilekçesi şöyle: “Yirmi yıldır babamın akıbeti
hakkında hiçbir bilgi edinemedik. Ölü mü, yaşıyor mu, ne
zaman tutuklandı, kim tutukladı bilmiyoruz. O gerçekten
vatana karşı suçlu muydu? Biz sabırsızlıkla babamdan gelecek
haberi bekliyoruz. Bizim gerçeklere ulaşmamız ve eğer babam
suçlu değilse onun ve bizim temiz şerefimizin iade
edilmesini istiyoruz. Bu bizim için son derece önemlidir”.
Bu ifadeleri içeren bir dilekçe ile başvuruda buluyor. Ancak
bu dilekçesinin hiçbir cevabı yok ve buna bir karşılık
verilmiyor.
1991 yılı geldiğinde Babürya Kraliyeva adlı bir kadın
Kırgızistan devlet yetkililerine müracaat ediyor. Ve diyor
ki; ben bu öldürülen insanların gömüldüğü yeri biliyorum.
Babası 1938 yılında KGB merkezinin bulunduğu yerde
çalışırmış. Ve bu kişi oraya gömülen insanlara şahit olmuş,
oraya gömülenleri görmüş. Ancak hiç kimseye söyleyememiş. Ta
1987 yılında hastalanmış, ölmek üzereyken kızını çağırıyor,
kızı 1938’de on yaşındaymış. Çağırıyor kızını diyor ki; bu
öldürülen kişiler bu merkezin yanındaki kiremit ocağının
içine gömüldü ve üzerleri kapatıldı. Hani sen hatırlıyor
musun on yaşındaydın, ilkokul ikinci sınıftaydın ve biz
amcanlara gitmiştik, Oruzkul Amcanlara gitmiştik. Bu
amcanlara gittiğimiz kışı geri döndüğümüzde bu kiremit ocağı
yok olmuştu, yıkılmıştı, bir tümsek olmuştu orada. Ve bir
süre sonra orada çok kötü kokular gelmeye başlamıştı ve
köpekler çok farklı bir şekilde ulumaya başlamıştı.
Hatırladın mı? Kız evet hatırladım diyor. İşte o zaman ben
gördüm diyor buraya gömdüler bu insanları. Ama ben
söyleyemedim şimdiye kadar korktum. Ama bir gün eğer şartlar
uygun olursa sen bu olayı yetkililere haber ver”. Bu kişi
vefat ediyor. 1991 yılında Sovyetler Birliği dağıldıktan
sonra Babürya Kraliyeva bir kuaförde Cengiz Aytmatov’un
oğlunun öğretmeni olan Gülay Baykerekova ile tesadüfen
karşılaşıyor. Ona bunu anlatıyor. O Aytmatov’un oğlunu
tanıdığını söylüyor. Ona bu bilgiyi verebileceğini ve onları
harekete geçirebileceğini söylüyor. Sonra Babürya Kraliyeva
da alınıyor ve Çontaş bölgesine götürülüyor. Gömülü olduğu
yeri gösteriyor ve bu mezarlık açılıyor. 137 Kırgız aydının
tam 53 yıl sonra cesetlerine ya da kemiklerine ulaşılmış
oluyor.
İşte bu olaylar Aytmatov’un dünyasını, kişiliğini, ruhani
hayatını, ruhani anlayışını hazırlayan olaylardır. Yaşadığı
acılar onu bu hale getirmiştir. Ben 2004 yılında orada
şuanda bir müze yapılmış, bu katledilen insanların anısına
bir müze yapılmış, bir vahşet müzesi diyebileceğimiz bir
müze orada sergileniyor çeşitli şeyler. Oraya gittiğimde
Tatar asıllı olan müze bekçisi vardı. Müze bekçisi bazı
şeyler anlattı onlardan biri de şuydu: Burası açılırken
Askarayev ve Cengiz Aytmatov buradaydılar, kemikler
çıkarıldı, tespitler yapıldı. Cengiz Aytmatov’un babasının
kemikleri bir sandığa konulmuştu. Aytmatov babasının
kemikleri başında hıçkırarak ağlıyordu. Baba seni 50 yıldır
arıyordum, neredeydin. Şimdi Aytmatov’un eserlerine yansıyan
o babasını bekleyen gelip gelmeyeceği hiçbir şekilde belli
olmayan babası bekleyen çocuklar ya da istasyonlarda uzun
yollardan gelecek olanları bekleyen insanların beklentisi
Aytmatov’un şuur altında saklı olan ve nereye gittiğini ne
olduğu bilmediği babasını beklemesidir. Aytmatov’un hayatını
küçük bir kesitiyle tanıtmaya çalıştım. Aytmatov’u bu
yönüyle de tanırsak onu çok iyi anlayacağız. Teşekkür
ediyorum.
Servet Kabaklı
Gerçekten bizi Ahmet Buran Hocamız zannediyorum salonda
bulunanları bambaşka bir iklime götürdü. Yani bu
anlattıklarıyla, bu tespitleriyle kendisine şükranlarımı
sunuyorum. Çok teşekkür ediyorum aziz kardeşim sağ ol.
Evet, sıra son konuşmacımızda değil, sürpriz bir konuşmacı
var. Sondan bir önceki konuşmacıda. Salondan birini davet
edeceğim buraya. Ama şimdi söz sevgili Prof. Dr. Ramazan
Korkmaz’da. Evet, Ramazan Korkmaz Bey de “Aytmatov’da
Ötekileşme ve Kendine Dönüşün Yolları” üzerine kısa bir
sohbet yapacak. İnşallah o da çok kısacık tutacak.
Prof. Dr. Ramazan Korkmaz,
O sırada mankurtoğlunun bilincinde bir karıncalanma oluşur…
Sayın Başkan, sevgili dinleyiciler hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Gaston Bachelard diye bir epistemolog var. O
diyor ki: “Ruhumuz bir oturma mekânıdır”. Yaşadıklarımız ve
düşlediklerimiz kadar unuttuklarımız da bu mekânda vardır.
Bizi biz yapan kendilik değerlerimizi oluşturan bu oturma
mekânlarındadır. Bu bakımdan politik pragmatizm, ideolojik
şartlandırmalar, pratik yönetimler insanı ötekileştirmek
için çaba gösteren bütün sistem ve kurumlar insanın oturma
mekanlarını hedef alırlar. Onları ötekileştirmek ve
mankurtlaştırmak için. Bu mankurt tipi çok önemlidir.
Aytmatov’un “Gün Uzar Yüzyıl Olur” romanında var ve oradan
bütün dünya literatürüne girmiştir. Kısaca şudur mankurt
miti: bir Nayman Ana var. Rotasını savaşta kaybetmiştir. Bir
oğlu var o da savaşa gider ama çok meşhur bir savaşçıdır.
Savaş sonrası oğlu dönmez. Fakat öldüğüne dair bir haber de
yoktur. Bütün anneler gibi o da ölümü oğluna yakıştırmaz.
Sürekli her gelene sorar oğlum nerede, oğlumu gördünüz mü
diye? Artık o kadar olur ki seyyahlar, kaşifler, ticaret
erbabı, kervancıların önüne geçer bir deli kuş gibi dönüp
dolaşıp oğlunu sorar. Oğlumu gördünüz mü? Bir kervancı ona
der ki; oğlunuzu gördüm. Sizin oğlunuza benzer bir oğlan
filan çölde deve çobanlığı yapıyor. Nayman Ana hemen o akşam
hazırlanır ve sabah erkenden Nesirvi hazretlerini görmek
üzere gidiyorum diye oğlunun yanına gider. Ve oğlunun olduğu
çöle gelir. Oğlu develeri otlatmaktadır; fakat annesini
gördüğü zaman ondan kaçar. Nayman Ana ben senin annenim
senin adın Yolaman, babanın adı Dönenbay diye bağırır. O
annenin ne olduğunu bilmiyor, anne nedir, ne demek anne?
Yolaman ne demek? Sen kimsin? Diye sorar çocuk. Nayman Ana
ben senin annenim der. Oğlan ondan kaçmaya ve ürkmeye
başlar. Annesi bir yaralı kuş gibi evladını takip eder.
Sonra akşama yakın biraz ekmek, su vererek oğlunu
yakınlaştırır. Akşam oğluna ninniler, türküler söyler,
saçını sıvazlar.
O sırada mankurtoğlunun bilincinde bir karıncalanma oluşur.
Yüzü terlemeye başlar, uyurken sayıklamaya başlar. Annesinin
ona çocukken söylediği ninnileri, türküleri söyler. O
söyledikçe mankurtoğlunun beyninde karıncalanmalar artmaya
başlar. Tabi sabah olur. Sabahleyin efendileri gelir,
efendiler oğlana yemek getirmektedirler. Nayman Ana bunu
görünce kaçar. Efendi gelir o kadın kimdi diye sorarlar
oğlana. Bilmiyorum ama benim annem olduğunu söyledi. O senin
annen değil, o senin düşmanın. Onu öldür der efendileri.
Çünki senin kafanı kazıyacak. Mankurtizm bir insanın
mankurtlaşması için yeni kesilmiş bir devenin siri diyorlar
boyun derisini insanın kafasını kazıdıktan sonra kafasına
geçirirler ve çöle bırakırlar. Kafasını yere sürmesin diye
de ellerini boynuna bağlayıp, boynuna geniş bir halka
takarlar. Yaklaşık 10–15 gün sonra yüzde doksan beşi ölürmüş
bu işkenceye tabi tutulanlardan. Ama kalan o yüzde beş
bilincini tamamen yitirir ve efendilerinin sadık bir kölesi
haline gelirmiş. Efendileri ne derse onu yaparmış. O
bakımdan mankurtlaştırma öldürmekten daha değerlidir. Bir
mankurt yüz tana köleden daha değerlidir. Çünkü ne
istiyorsan onu yaptırabiliyorsun. İşte o senin annen değil
aslında seni öldürmek, senin kafanı kazımak için geldi.
Oğlan yerde debelenmeye başlar. Hayır, üzülme, ağlama ama o
gelince onu vur; o senin düşmanın. Efendileri çıkar gider.
Annesi uzaktan takip etmektedir. Söylediğim gibi yaralı bir
kuş gibi gelir yine oğlunu aramaya başlar. Oğlum Yolaman
nerdesin, nerdersin? Senin adın Yolaman, baban adı Dönenbay
der. Ama çocuk yoktur.
Mankurtların bir özelliği daha var onu da belirtmek
istiyorum. Bir mankurt bilincini yitirebilir ama
yeteneklerini asla yitirmez. Yeri gelir bir savaşçıdır, yeri
gelir bir ok atar. Geri gelince Nayman Ana aranırken oğlunu,
döner ki devenin birini siper almış ve okunu ona çekmiş,
kendini hedef almıştır. Oğlum ben senin annenim baban adı
Dönenbay, senin adın Yolaman diyerek onu kendine çağırırken
mankurtoğlunun oku yayından çıkar. Ve annesini göğsünden
vurur. Annesi o halde bile ona babasının adı söylerken
deveden düşer, beyaz yazması bir kul olur ve oğlunun
etrafında Dönenbay, Dönenbay diye döner. Halen Kazakistan
bozkırlarında böyle bir kuşun olduğu söylenir. İşte burada
da mankurtoğlu aslında annesin öldürmekle kendisini ebediyen
sonsuza kadar ötekileştirecek süreci başlatmış olur.
Demek ki mankurtlaştırma dediğimiz olay, mankurtlaşan
insanlar başkalarına zararlı olmuyor, kendine de zararı
olmuyor. Kendini var eden süreçleri ortadan kaldırıyor.
Kendisini kimlikleştiren, kendisini insanlaştıran mekânları
tahrip ediyor. İşte Cengiz Aytmatov insanın yerel ve kendini
duygusal anlamda değil, evrensel anlamda mankurtlaştırmasına
karşı çıkıyor. Çünkü bir tane dünyamız var. Ve insanoğlu
mankurtlaştırılan oğul gibi kendilik değerlerini yitirirse
dünyaya sadece pragmatik ve ideolojik koşullanmalarla
bakarsa annesini öldürebilir, dünyayı yok edebilir. Bunun
için Aytmatov’un benim tespit ettiğim olabilir ki insanlar
mankurtlaştırılabilirler. Yeniden insanın kendisi olabilmesi
için beş yola tutunarak kendisine dönebilir.
Bu beş yolun sadece isimlerini söyleyerek bitireceğim. Çünkü
hepsi bir kitap olacak kadar derin felsefi konulardır. Bu
yollardan bir tanesi eve ve anneye dönüştür. Çünkü sistem
evi ve anne kavramını tahrip etmiştir. İkincisi anadile
dönüştür. Anadil kutsal bir yulaktır. Az önce söylediğim
bütün o barınma mekânları, unuttuklarımız, yaşadıklarımız,
düşlerimiz anadilin içinde barınır. Anadil böylesine bizi
var eden çok büyük bir değerdir. Sistem onu da tahrip
etmiştir. Üçüncüsü insana dönüştür. İnsan unutulmuş ve ihmal
edilmişidir. Dördüncüsü tabiata dönüştür. Beşincisi Tanrıya
dönüştür. Sistem Tanrı kavramını, inanç kavramını yok
etmiştir. Ve yapay Tanrılar üretmiştir. İşte Aytmatov’un
evrensel anlamda insanın ötekileşmemesini ve kendine
dönmesini çok filozofik bir tarzla anlatan dünya bilgisidir.
Yazardır. Kendisini de sizleri de saygıyla selamlıyorum.
Servet Kabaklı,
Allah bizi mankurt olmaktan korusun.
Bu kadar kısa, bu kadar öz, bu kadar güzel konuşmayı da
ancak Ramazan Korkmaz yapardı. Evet, maalesef çağımız
mankurtların çağı, mankurtlaştıranların çağı. Evet, bir
Tanrının, bir Allah’ın yerine parayı, mekânı, mevkii,
menfaati koyanların çağıdır. Allah bizi mankurt olmaktan
korusun. İşte Cengiz Akamız bu milletin, dünya insanlığının
mankurtlaşmaması için bütün gönlünü dara çekti ve “Gün Olur
Asra Bedel” diye tercüme edilen o harikulade eseri ortaya
koydu. Şimdi kapanışa geldik; ancak bundan önce hepinizin
yüksek müsaadeleriyle yine bir büyük ilim adamını Kazak
elinden gelen büyük âlimi davet etmek istiyorum. Kırgız
yerinden gelen Ord. Prof. Dr. Abdıldacan Akmataliyev Bey
geliyorlar. Kendileri Kırgızistan İlimler Akademisi’nin
Folklor Halk Bilimleri Bölüm Başkanı ve aynı zamanda Cengiz
Aytmatov Akademisi Kırgız tarafı eş başkanı. Sağ tarafımda
oturan Sadık Kemal Tural Hocamızda Cengiz Aytmatov
Akademisi’nin tek Türk yönetim kurulu üyesi ve eş
başkanıdır. Sayın Akmataliyev birkaç söz söyleyecek bize.
Prof. Dr. Abdıldacan Akmataliyev,
Aytmatov’u tanıma bilimi adında yeni bir bilim ortaya çıktı.
Kırgız elinde büyük edebiyatçılar, ilim adamlarının
belirlediği on iki bölüm vardır. Büyük Japon filozofu Cengiz
Aytmatov hakkında konuştuğunda bu on iki bölüme Cengiz
Aytmatov on üçüncü bir bölüm açtı demiştir. Çünkü Cengiz
Aytmatov’un eserlerinde dün, bugün ve yarın hep beraber
verilmektedir. İnsan nasıl insan olur? İnsanoğlu insani
değerleri nasıl kazanır? Temaları eserlerin içinde bir bütün
halinde verilmektedir. Aytmatov’un eserlerinde sadece
edebiyat dünyasına değil, bütün güzel sanatları içeren,
resim, müzik tiyatro, sinema olsun bütün hepsine bir anda
tesir etti. Büyük Kırgız tiyatrocusu Cürkün İmantalov (?)
beyanatında şöyle demişler; Aytmatov’un dünyanın 500
ülkesinde, 500 yerde sahnede gösterildi. Unesco’nun
tespirlerine göre; dünya üzerinde en çok basımı yapılan 60
milyona ulaşan eser sadece Cengiz Aytmatov’un eseri olarak
belirlenmiştir.
Aytmatov’u tanıma bilimi adında yeni bir bilim ortaya çıktı.
Bu şu anda dünya çapında bir bilim olarak kabul
edilmektedir. Çünkü dünyanın dört bir yanında sadece
edebiyatçılar değil, filozofları olsun diğer bilimlerle
kültür ve medeniyetlerle ilgilenenler olsun tamamı
Aytmatov’un eserlerinden faydalanmakta ve onu kendilerine
bir temel eser olarak aşmaktadırlar. Bundan 20 yıl önce
Suriye’de Aytmatov’un eserlerinin Suriye ekonomisine
tesirleri yönünde akademik çalışmalar yapılmıştır. Bana
verilen bu söz hakkından faydalanarak bir-iki şey ilave
etmek istiyorum. Aytmatov Vakfının bir şubesini de Elazığ’a
açmak gerek. Aytmatov ansiklopedisini dünya çapındaki bütün
ilim adamlarının üzerinde çalışması gerekir. Aytmatov’un 164
dilde çıkmış olan eserlerini bir külliyat halinde bütün
dünyaya yaymak gerek. İnşallah biz sizleri Akanın 80. Yaş
günü için Kırgızistan’a bekliyoruz, hep birlikte kutlamak
için. Teşekkür ederim.
Servet Kabaklı,
Türk Dünyasının Çıngız’ı, büyük yazarı Aytmatov sizlere
hitap edecekler.
Aziz misafirler, Elazığ ilinin değerli yöneticileri Sayın
Cengiz Aytmatov Akamız, televizyonları başında bizi
izleyenler, bu güzel ilmi toplantıyı takip eden değerli
seyirciler toplantımız burada bitiyor; ama bir temenniyle
bitiyor. Bu Prof. Dr. Sadık Kemal Tural Hocamız, Sabir
Rüstemhanlı Beyin de dile getirdikleri üzere Elazığ’da
Cengiz Aytmatov Akayımıza bir Türk Dünyası Hizmet Armağanı
takdim edildi. İnşallah Elazığ’da yakılan bu ateş insanlığı
haysiyete davet eder. İnsanlığı mankurtlaşmaya karşı
mücadele eden, kendisi olmaya davet eden Cengiz Aytmatov’a
verilecek adaletli Nobel Ödülünün de müjdecisi olacaktır.
Evet, Cengiz Akamız akşam konuşacaklardı ama dayanamadılar.
Şanslısınız, bahtlısınız, talihlisiniz. Kendileri akşam yine
konuşacaklar yine. Ama bu ilmi toplantıda da sizlere hitap
etmek istediler. Türk Dünyasının Çıngız’ı, büyük dava adamı,
büyük yazarı Aytmatov sizlere hitap edecekler.
Cengiz Aytmatov,
Ahmet Buran ailemin yaşamış olduğu trajediyi tekrar burada
sizlere açık açık aktardı.
Kıymetli Elazığ halkı. Bende şimdi iki milliyet oluştu.
Birinci milliyet söz üstadları, edebi bilim üstadları
sizlerin önünde tacımı eğip saygıyla eğiliyorum. İkinciden
de siz benim zamandaşlarım ama gençlerim bu kadar sabırla bu
ilim adamlarının sunmuş olduğu bildirileri sabırla
dinlediğinizden dolayı ki inanıyorum bu bana olan sevgi
muhabbetinizden kaynaklanıyor. Bundan dolayı hepinizi
tazimle selamlıyorum. Sizi burada tutmakla size sor anlar
yaşattık diye düşünüyorum. Bundan dolayı da hepinizden özür
diliyorum. Elazığ halkının benim için bugün düzenlemiş
olduğu bu bayram inanıyorum ki benim bir alın yazım olsa
gerek. Bu bir kader inanıyorum ki kaderin insana
bağışlayacağı en yüksek ödül olsa gerek. Burada bu büyük
bilim adamlarının söylediklerini bir kitapta toplayacak
olsak inanıyorum ki büyük bir eser ortaya çıkacaktır.
Öncelikle burada oturan bu yedi büyük ilim adamını
eserlerimi değişik açıdan ele aldıkları, inceledikleri ve
sizlere duyurduklarından dolayı, ikinci olarak da Ahmet
Buran Beyi anne ve babamın yaşamış olduğu trajediyi tekrar
burada sizlere açık açık aktardığından dolayı da
tebriklerimi, teşekkürlerimi arz etmek istiyorum. Elazığ
şehrindeki bu hissettiğim, gördüğüm manevi güç dilerim ki
bana da güç kazandırsın. İnşallah buradan aldığım bu manevi
güçle “yeni bir kitap yazsam mı” diye bir düşünce de şu anda
bende hâsıl oldu. Eğer az önce bahsettiğim bu dileğim
gerçekleşir de bu kitabım ortaya çıkarsa ve bir gün Türkiye
Türkçesine çevrilir de elinize ulaşırsa bu günü hatırlayın.
Servet Bey eğer kitap bir gün çıkar da elinize ulaşırsa o
kitabın tanıtımı için böyle bir toplantı düzenlemenizi
özellikle sizden istirham ediyorum. Servet Bey gibi enerjisi
yüreğinden taşan insanları her zaman korumak, gözlemek
gerek. Onlara sahip çıkmak gerek.
Aslında hepinizi alkışlamak benim görevim, benim vazifem.
Hepinizi saygıyla alkışlıyorum. Siz imanın kredisini bana
verdiniz. Ben bunu bir borç olarak boynuma alıyor ve
inşallah bunu size tekrar iade etmek üzere de hareket
edeceğimi bildiriyorum. Bu ilhamı kaybetmemek üzere koynumda
saklayacağım.
Türk Dünyası Ödülü Aytmatov’a
Verildi…
Saat: 19.30. Yer, yine Fırat Üniversitesi Atatürk Kültür
Merkezi.
Birincisi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Rauf
Denktaş’a, ikincisi İskeçe Müftüsü Mehmet Emin Aga ile
Gümülcine Müftüsü İbrahim Şerif’e, üçüncüsü Kazakistan
Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’e verilen
Türk Dünyası Hizmet Ödülü’nün dördüncüsü Türk dünyasını
uyandırma, aydınlatma, ortak bir dil ve edebiyatta
buluşturma gayretlerinden dolayı Kırgız yazar Cengiz
Aytmatov’a verilecek.. Gerekçeli karar Prof. Dr. Ahmet Buran
tarafından okunduktan sonra M. Şener Bulut, Avrasya Yazarlar
Birliği başkanı Yakup Deliömeroğlu ile birlikte bu muhteşem
ödülü sahnenin ön kısmına doğru taşıyor. Dünyaca ünlü
yazarımız Aytmatov sahneye davet ediliyor. Fırat
Üniversitesi Atatürk Kültür Merkezi’ni dolduran davetliler
onu ayağa kalkarak alkışlıyor. Heyecanın doruk noktasına
ulaştığı bu muhteşem gecede sahneye davet edilen Cengiz
Aytmatov, Türk Dünyası Hizmet Ödülü’nü Elazığ Valisi Muammer
Muşmal’dan alıyor.
Dünyanın yaşayan bu en büyük yazarına Elazığ Belediye
Başkanı Süleyman Selmanoğlu tarafından da Cengiz Aytmatov
Parkı’nın “Belediye Meclis Kararı” okunarak takdim ediliyor.
Ardından Fırat Üniversitesi tarafından Aytmatov’a fahri
doktora unvanı, Türk Edebiyatı Vakfı tarafından da şükran
plâketi veriliyor.
Aytmatov, kendisini yürekten alkışlayan Elazığ halkına
duygularını şöyle ifade ediyor:
Cengiz Aytmatov,
Elazığ’da bulunmaktan şeref duydum…
Kıymetli Elazığ Halkı, öncelikle bir Elazığlı olduğumu
belirtir, ikinci olarak da sizin gibi güzide insanların
arasında güzide bir şehir olan Elazığ’da bugün bulunmaktan
büyük bir şeref duyduğumu bildirmek ister, hepinize
saygılarımı sunarım.
Ben daha ne yapsam da sizlere tekrar kendimi böyle sevdirsem
diye düşünüyorum. Ama benim yapacağım acîzane tek şey, yeni
bir kitap yazmak ve onu elime alarak gelip sizin huzurunuzda
tazimle eğilmek olsa gerek. Eğer bu ümidime ve hayalime
ulaşabilirsem ben de kendimi Elazığlı olarak kabul edeceğim.
Ben sizin bu kadar hissi, bu kadar milli duyguları yüksek
bir halk olduğunuzu hiç tahmin etmiyordum. Ama buraya
geldiğimde, gerek şehirde yapılan yürüyüşte, gerekse program
esnasında burada sevginizi, saygınızı ve hürmetinizi
gördükten sonra değişik duygular içerisine girdim. Fakat ben
bunun sebebini Muammer Muşmal Bey gibi yöneticileri
tanıdıktan sonra anladım. Bu durumun sizlerin başında
bulunan milli duyguları yüksek insanlardan kaynaklandığını,
bu duyguları sizlere onların aşıladığına inanıyorum. Ve
bundan dolayı da kendilerine şükranlarımı arz ediyorum.
Servet Kabaklı Bey ile tanışalı üç gün oldu. Fakat bu kadar
enerjiyi, bu kadar düşünceleri nerden alıyor diye hayretler
içerisindeyim. Merak edip de kendisinden sordum. Verdiği tek
cevap: “Atamız olan Ahmet Kabaklı Beyden alıyorum.” oldu.
Elazığ’a gelen tüm insanların kalbi yeniden can bulsun,
yeniden ruh bulsun, yeniden hayata kavuşsun ve yeniden
edebiyata gönül versin. Tek dileğim budur.”
Aytmatov Hazar’ın Konuğu…
İşte bu muhteşem törenin ardından Hazar Şiir Akşamları
başlıyor. Fırat Üniversitesinin Devlet Konservatuarının Şef
Güldeniz Ekmen Agiş’in yönetiminde icra edilen Kırgız Halk
türküleri salonda bulunan izleyicileri Tanrı Dağlarına
götürüyor. Konserden sonrada Elazığ halkı Manas Destanıyla
buluşuyor Urkaş Mambetaliyev ile Ömer Küçük Mehmet dünyanın
un uzun destanından bölümler okuyorlar.
Cengiz Aytmatov onuruna düzenlediğimiz Hazar Şiir Akşamları
Türk ilerinin dört bir yanından gelen şairlerimizin
okudukları şiirlerle taçlanıyor. Bahaettin Karakoç, Yahya
Akengin, Muhtar Şahanov, Şeref Bilsel, Oraz Yağmur, Biba
İsmail, Serhat Kabaklı, Zinnur Hösniyar, Ali Akbaş, Sabir
Rüstemhanlı, Tarık Özcan, Bauırjan Jakıp, Rıdvan Çongur,
Hadi Önal, Fatima Abdalova, Mehmet Ömer Kazancı, Tamer
Kavuran, Cengiz Alioğlu, Ali Ayçil, Abdullah Satoğlu, Sabri
İbrahim Alagöz, Kubilay Beliğ, Cenk Gündoğdu, Mehmet Bütüç,
Bahtiyar Aslan, İmdat Avşar, Bayram Durbilmez, M. Faik
Güngör ve M. Şükrü Baş’ın okudukları şiirler Hazar Gölünden
esen ılık rüzgârlara karışarak Issık Göl’ü selamlıyor.
Aytmatov Gönlünü Bıraktığı
Elazığ’dan Ayrılıyor..
Tarih:26 Ekim Cuma 2007 Saat: 08.00. Elazığ’dan havalanan TK
673 sefer sayılı uçağın, gönlü Elazığ sevdası ile dolu bir
yolcusu var şimdi.. Hayatının en anlamlı ve en mutlu
anlarını yaşayan Cengiz Aytmatov, gönlünü bıraktığı
Elazığ’dan ayrılıyor…
Servet kabaklı, Esat Kabaklı, Bedrettin Keleştimur, Tahsin
Öztürk, Hadi Önal, R. Mithat yılmaz, Prof. Dr. Ahmet Buran,
Prof. Dr. Ramazan Korkmaz, Yrd. Doç. Dr. Tarık Özcan, Yrd.
Doç. Dr. Ercan Alkaya, M. Faik Güngör, Yurdal Demirel, M.
Şükrü Baş, Özer Yıldırım ve Hazar Şiir Akşamları’nın program
koordinatörü M. Şener Bulut hep birlikte Aytmatov’u
Kırgızistan’a uğurluyoruz…
Cengiz Aytmatov Hak’ka Yürüdü…
Elazığ halkının gönlünde unutulmaz izler bırakan Aytmatov
için Elazığ’ın kültür ocağı Manas’ta hummalı bir çalışma
var. Cengiz Aytmatov’un 80. doğum yılı kutlama hazırlıkları
yapılıyor. Elazığ halkı Türk dünyasının büyük yazarını bir
defa daha görmeyi, onunla aynı havayı yeniden solumayı
arzuluyor. Ancak takdir-i İlahi 10 Haziran 2008 tarihinde
dünyaca tanınan bu ünlü yazarımız Hak’kın rahmetine
kavuşuyor.
Ömrünün son aylarında ziyaret ettiği ve çok sevdiği Elazığ
şehri, Aytmatov’u bu Manas’ın söz ustasını hiçbir zaman
unutmadı ve unutmayacak. Onun hatıralarına sahip çıkacaktır.
Ruhu şad olsun.
Cengiz Aytmatov’a Saygı Toplantısı
Düzenledik…
24-26 Ekim 2007 tarihinde anısına 15. Hazar Şiir Akşamları
düzenlenen ve bu vesileyle Elazığ’a gelip “2006 Yılı Türk
Dünyası Hizmet Ödülü” ile taltif edilerek Elazığ’a unutulmaz
günler yaşatan Cengiz Aytmatov, 10 Haziran 2008 tarihinde
aramızdan bedenen ayrıldı. Cengiz Aytmatov’u Elazığ’da konuk
etmenin gururunu yaşayan ve hâlen Aytmatov’un oluşturduğu
duygu ikliminin sarhoşluğundan ayılamayan Elazığ’ın
kadirbilir insanları Aytmatov’un vefatıyla derin bir üzüntü
yaşanıyor.
Bu acı haberin ardından Manas Yayıncılık olarak, başta
Elazığ Valiliği, Elazığ Belediye Başkanlığ olmak üzere,
Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Kültür
Merkezi, Fırat Üniversitesi Rektörlüğü, ve Elazığ’da bulunan
çeşitli kurum ve kuruluşları ile işbirliği yaparak 3-4
Temmuz 2008 tarihlerinde Elazığ’da “CENGİZ AYTMATOV’A SAYGI”
adı altında bir anma programı düzenliyoruz. Toplantının onur
konuğu Cengiz Aytmatov Akademisi Başkanı Prof. Dr.
Abdıldacan Akmataliyev’i Elazığ’a davet ediyoruz.
Elazığ’ın en uzun soluklu ve önemli etkinliği olan 15. Hazar
Şiir Akşamları’na katılan, Elazığ’a dair duygularını en
güzel şekilde terennüm eden, son yazacağı romanında
Elazığ’dan özellikle bahsedeceği sözünü veren, Elazığ
halkının teröre olan öfke ve tepkisinin ortaya konduğu duygu
seline bizzat katılarak destek veren, şiir okuyan,
Elazığlılarla birlikte Manas Destanı’nı dinleyen; kısacası
iki günde Elazığ’ın gönlünü fetheden Cengiz Aytmatov için
düzenlenen: “CENGİZ AYTMATOV’A SAYGI” toplantısı ve bu
çerçevede yapılan faaliyetlerle ünlü yazar bir kere daha
sevenlerince yaşatılıyor.
Cengiz Aytmatov’a Saygı toplantısı Elazığ-Tokat Kültür
Buluşması ile başlıyor. 03 Temmuz 2008 günü saat 09.30’da
Fırat Üniversitesi’nin Fırat TV Salonunda
gerçekleştirdiğimiz programa Tokat’tan gelen şair, yazar ve
bilim adamları ile Elazığ’daki kültür adamları katıldılar.
Her ne kadar Tokat-Elazığ kültür buluşması olsa da her iki
şehrin kültür adamları yaptıkları konuşmalarında Aytmatov’u
saygı ile anıyorlar.
Elazığ Valisi Muammer Muammer Muşmal, Elazığ Belediyesi
Başkan Yardımcısı İbrahim Özgen Erdoğmuş, Fırat Üniversitesi
Rektörü Prof. Dr. Mehmet Hamdi Muz, Fırat Üniversitesi
Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Erkin Oğur’un da katıldığı
Elazığ Tokat Kültür Buluşmasına Tokat’tan Tokat Kent Konseyi
Kültür ve Sanat Çalışma Grubu Başkanı, Remzi Zengin, Tokat
Şairler ve Yazarlar Derneği Başkanı Mehmet Emin Ulu, Tokat
Kent Konseyi genel sekreteri Ali Polatdemir, Tokatlı
yazarlar: Hasan Akar A.Turan Erdoğan, Nihat Aymak, Burhan
Kurdan iştirak ediyor.
Elazığ heyetinde ise İl kültür ve Turizm Müdürü Tahsin
Öztürk, Fırat Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof.
Dr. Hasan Kürüm, Elazığ Valiliği Basın ve Halkla İlişkiler
Müdürü Özcan Yalçın, Elazığ Belediyesi Basın ve Halkla
İlişkiler Müdürü Mehmet Karaaslan, İl Halk Kütüphanesi
Müdürü Ahmet Pirinççi, Elazığ Musiki Konservatuarı Derneği
Başkanı Feti Ahmet Deniz, Fırat Üniversitesi Devlet
Konservatuarı Müdürü Yrd. Doç. Güldeniz Ekmen Agiş, Kültür
ve Turizm Bakanlığı Elazığ Devlet Klasik Türk Müziği Korosu
Sanatçısı Naci Sönmez, Fırat Üniversitesi öğretim
üyelerinden Yrd. Doç. Dr. Sevim Birici, Yrd. Doç. Çimen
Özçam, Hasan Özçam Av. Doğan Özdal, Tuncer Sönmez, Şükrü
Kacar, Bedrettin Keleştimur, R. Mithat Yılmaz, Hadi Önal,
Necati Demir, Mahir Gürbüz, Hüseyin Poyraz, Muammer Aksoy,
M. Faik Güngör, Zekeriyya Bican, Nusret Özgen ile
Gaziantep’ten Mavi Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Kara
katıldı. Fırat Televizyonunun canlı olarak yayınladığı
toplantıda ilk konuşma İl Kültür ve Turizm Müdürü Tahsin
Öztürk tarafından yapıldı. Bu konuşmanın ardından Tokat Kent
Konseyi Kültür ve Sanat Çalışma Grubu Başkanı Remzi
Zengin’de kısa bir teşekkür konuşmasında bulunuyor..
Elazığ ve Tokat’ın Seferberlik Hikâyeleri toplantıyı hüzünlü
bir ortama taşıdı. Tokat Şairler ve Yazarlar Derneği Başkanı
Mehmet Emin Ulu, “Önbeşliler Türküsü”nün hikâyesini, Emekli
Albay Lokman Tasalı da “Yemen Türküsü”nün hikâyelerini
anlatırken toplantıya katılanların oldukça duygulandıkları
gözlendi. Program Fırat Üniversitesi Devlet Konservatuarı
sanatçısı Mustafa Öztürk’ün her iki türküyü de
seslendirmesiyle sona eriyor.
Manas’tan Aytmatov Anısına
Kitaplar...
Cengiz Aytmatov’a Saygı etkinlikleri kapsamında Manas’tan
Aytmatov’a Kitaplar adlı toplantı ile devam edecek.
Yayınevimiz tarafından basım işlemlerini tamamladığımız
eserler için 3 Temmuz 2008 Perşembe günü bir toplantı
Düzenliyoruz.
Elazığ Öğretmenevi Konferans Salonu’nda Saat: 17.30’da
başlayan toplantıya Elazığ Vali Yardımcısı Kadir Balaban,
Kırgızistan’dan Cengiz Aytmatov Akademisi Başkanı Prof. Dr.
Abdıldacan Akmataliyev, İl Milli Eğitim Müdürü Hasan Dal, İl
Kültür ve Turizm Müdürü Tahsin Öztürk, Marmara Üniversitesi
Öğretim Üyesi Prof. Dr. Emine Gürsoy Naskali, Elazığ Fırat
Üniversitesi öğretim üyeleri: Prof. Dr. Ramazan Korkmaz,
Doç. Dr. Rahmi Doğanay, Yrd. Doç. Dr. Tarık Özcan, Yrd. Doç.
Dr. Sevim Birici, Yrd. Doç. Dr. Çimen Özçam, Öğr. Gör. Hasan
Özçam, Yrd. Doç. Güldeniz Ekmen Agiş, Ahi Evran Üniversitesi
Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Selahattin Bekki, Tokat’tan
Tokat Kent Konseyi Kültür ve Sanat Çalışma Grubu Başkanı
Remzi Zengin, Tokat Şairler ve Yazarlar Derneği Başkanı
Mehmet Emin Ulu, Tokat Kent Konseyi Genel Sekreteri Ali
Polatdemir, Tokatlı yazarlar: Hasan Akar, A.Turan Erdoğan,
Nihat Aymak, Burhan Kurtdan Malatya’dan Nurettin Gür
Ozanoğlu, Gaziantep’ten Mavi Dergisi Genel Yayın Yönetmeni
Mehmet Kara Elazığlı yazarlar: Şükrü Kacar, Bedrettin
Keleştimur, R. Mithat Yılmaz, Hadi Önal, Saim Öztürk, Necati
Demir, Mahir Gürbüz, Hüseyin Poyraz, Muammer Aksoy, M. Faik
Güngör, Lütfü Parlak, Yücel Çakmak, Nazım Payam, Zekeriyya
Bican, Nusret Özgen, Karani Arda ile birlikte kalabalık bir
davetli topluluğu katılıyor.
Sunuculuğunu Fırat Üniversitesi Eğitim Fakültesi öğrencisi
Veysel Karaca’nın yaptığı toplantı. saygı duruşu ve İstiklal
Marşı’nın okunması ile başlıyor. Gazeteci yazar Bedrettin
Keleştimur’un yaptığı açılış konuşmasının ardından Manas
Yayıncılık’ın İnternet Erişim sayfasının tanıtımı yapıldı.
Yayınevimizin iki yılı aşkın bir süreden beri büyük bir
başarıyla gerçekleştirdiği faaliyetler Eğitimci Cengiz
Ergül’ün yürüttüğü titiz çalışmalar sonucunda internet
dünyasına açılıyor.
manasyayincilik.com internet sitesinin açılışından sonra
yayınevimiz tarafından basım işlemleri tamamlanan eserlerin
tanıtımına geçiliyor. Kırgız yazar Prof. Dr. Abdıldacan
Akmataliyev “Yıldırım Sesli Manasçı Aytmatov”, Doç. Dr.
Rahmi Doğanay “Tealî-i İslam Cemiyeti”, Yrd. Doç. Dr. Tarık
Özcan “Tevfik Fikret’in Şiirlerinde Trajik Durum”, Yrd. Doç.
Dr. Selahattin Bekki “Maaday-Kara Destanı”, Yrd. Doç. Dr.
Çimen Özçam Türkiye Türkçesi Gramer Çalışmaları Yrd. Doç.
Dr. Sevim Birici “Bursalı Rahmi’nin Şah ü Geda’sı”, Hasan
Özçam “Milli Kültür Dergisi Dizin Çalışması” Dr. Ali
Albayrak “Cengiz Aytmatov’un Eserlerinde Eski Türk Dini”,
Zekeriyya Bican “Azap Günlerinde Harput-Yemen-Sarıkamış”,
Lütfü Parlak “Yemen”, Yücel Çakmak “Ahcik” Genel yayın
yönetmenliğini Nazım Payam’ın yaptığı Bizim Külliye Dergisi
“Cengiz Aytmatov Özel Sayısı” bu vesileyle tanıtılıyor.
Kırgız bilim adamı ve yazar Prof. Dr. Abdıldacan
Akmataliyev’in “Yıldırım Sesli Manasçı Aytmatov” ve
Elazığ’da yaşayan bilim adamı Dr. Ali Albayrak’ın “Cengiz
Aytmatov’un Eserlerinde Eski Türk Dini” adlı eserlerin
Cengiz Aytmatov’la ilgili olması, onu anlatması toplantıya
ayrı bir renk kattı. Yayınevimizin Kırgızistan’dan Elazığ’a
uzanan çizgide Aytmatov’la, Türk kültürünün değişik
konularıyla ilgili eserler yayımlaması, Elazığ’da iki yıl
önce faaliyete başlayan bu güzide kuruluşumuzun Türk Dünyası
ve Türk kültürü için önemini ortaya koyması davetliler
tarafından memnunlukla karşılanıyor.
Bedrettin Keleştimur,
Bu eserler, Aytmatov’a armağandır..
Sayın Vali yardımcım, Üniversitemizin çok kıymetli
mensupları, kardeş Kırgızistan’dan gelen Prof. Dr.
Akmataliyev, Marmara Üniversitesi öğretim üyesi çok kıymetli
Emine Gürsoy Hanımefendi ve sevgili dostlarımız. Sizleri
saygı ile selamlıyorum.
En büyük mutluluğum, ‘kendisini aşan bir şehirde’ yaşamış
olmamdır. Dün hayal dediklerimizin bugün ‘göz kamaştırıcı
güzellikte’ oluşlarıdır. 1990’lı yıllara doğru birlikte
yolculuk yapalım. Dile kolay, 18 yılın bıraktığı izler o
kadar derinlere işlemiş ki, bu şehrin gönlü büyük, yüreği
büyük, ufku ve gayesi on yıl, yirmi yıl sonrasını görecek
kadar bir büyük basirete sahip.
Şurada, şu daracık diyebileceğiniz salonda tarih dile
gelecek, Özge coğrafyam dile gelecek konuşacak!
Bu diyarın odunu aşktır beylerim. Ocağı gönüldür. Seyri
mekânı Anadolu’dur, balam! Yesevi dergâhındadır kökü.
Sadakat bayrağını asırlarca taşıyan Türk milletine gövdesini
bina etmiştir. Sen sevgi rahlesi Elâzığ’sın! Gönüllerin
fethine memur edilmiş bahtlı ve tahtlı şehrimsin. Şu salon,
ışıl ışıl yanan gözlerdeki parıltılar bizleri daha de
yüreklendiriyor.
Kim derdi ki, 1992 yılında ilk mayası çalınan Hazar Şiir
Akşamları, coğrafyanın ihtişamlı bir rüyası olacak! Tarih
ona konuk olacak. Vefa ve sadakat bayrağı yükseldikçe
yükselecek! Çeyrek asırda, bu şehir destanlarını yazacak.
Kim derdi ki, mütevazı bir kütüphanede yakılan kıvılcım,
gönüllerin kor ateşi olacak! Elâzığ’dan coğrafyamın dört bir
yanına yükselen ses olacak! Ve 2003 yılında, Günışığı
Gazetesinde başlatılarak, Elâzığ’a armağan edilen Türk
Dünyası Hizmet Ödülleri Elâzığ’ın ödülü olarak zirvelere
taşınacak!
Öğretmen Evinin önündeki bu meydan da Cengiz Aytmatov’u
büyük bir heyecanla nefeslerimizi keserek dinlemiştik.
Kükreyen bir Elâzığ vardı. Bağrına bastığı insan, Türk’ün
maşeri vicdanında yerini almıştı.
Buradan şuraya gelmek istiyorum; Şener Bulut kardeşim,
arkadaşlarıyla oluşturdukları edebi mahfile, ‘MANAS’ ismini
verirken bugünleri acaba düşünmüş müydü? Prof. Dr.
Abdıldacan Akmataliyev’in hazırladığı, “Yıldırım Sesli
Manasçı Aytmatov” eserini bir gün kendisinin yayınlayacağını
hesap etmiş miydi? Türk Dünyası Hizmet Ödülünün Cengiz
Aytmatov’a verileceği hiç hesap edilmiş miydi? Bizler buna
‘tesadüf’ veya ‘rastlantı’ demeyiz. Sebepleri halk eden Yüce
Allah’ın bu millete, bu coğrafya insanına en büyük ikramı,
bir ‘tevafuk eser’ deriz.
Kıssalar zincirinden bin bir hisse kendime alırım; Biz
insanoğlunun, “Eli kısa, ömrü kısa, iktidarı kısa, sabrı
kısa” deriz. Ama akıl ve bilgi hazinesiyle kâinat sarayının
efendisi insanoğlu öyle yüceliklere taşınabiliyor ki, en
yüksek dağlar, en derin vadiler, en taşkın dereler bile
karşısında sükût ediyor. Ona gıpta ile bakıyor. Cengiz
Aytmatov ismi, Türk’ü kalemiyle bütün cihana taşıyan bir
yürek, bir büyük bahadır. Asırlara fermanını 154 dilde
okuyacaktı; Geliniz, dinleyiniz. Türk’ün yüzündeki
tebessümü! Aşk parıltılarını!
Bugün bu salonda, Issık Göl’ün esintileri var. Bir büyük
destanın yüreğimizdeki yangınları hiçbir zaman eksilmeyen
mana yüklü hikmet sözleri var.
Tokat’tan gelen kardeşlerim, Malatya’dan gelen can
dostlarım, Gazinin ‘bir tek’ dediği Pertekli sevda
erenlerimiz, sizlerle bir daha birlikte tarihi paylaşacağız!
Aramızdaki, gönül köprüleri büyüyecek! Sevdalarımız, bizleri
bir asil yolculukta buluşturuyor.
Böylesine sıcak bir atmosferde, bütün yüreğini, bütün
sevdalarını sizlere hasreden Manas Yayıncılık, Allah’a
hamdolsun öyle diri, öyle köklü bir şekilde filizlerini
veriyor ki, bugünkü güzelliklerin Cengiz Aytmatov hatırasına
olması bizleri bir büyük gayeye fönlendiriyor!
Başta Abdıldacan Aytmataliyev’in “Yıldırım Sesli Manasçı,
Aytmatov” olmak üzere, Doç. Dr. Rahmi Doğanay’ın “Teali
İslam Cemiyeti”, Yrd. Doç. Dr. Tarık Özcan tarafından
hazırlanan, “Tevfik Fikret’in şiirinde Trajik Durum”, Yrd.
Doç. Selahattin Bekki’nin “Maaday Kara Destanı”, Dr. Çimen
Özçam’ın “Türkiye Türkçesi Gramer Çalışmaları”, Sevim
Birici’nin “Bursalı Rahminin Şah u Gedası”, Hasan Özçam’ın,
“Milli Kültür Dergisi Dizin Çalışması”, Zekeriya Bican’ın
“Azap Günlerinde Harput, Yemen, Sarıkamış”, Lütfü Parlak’ın
“Yemen”, Genel yayın yönetmenliğini Nazım Payam’ın yaptığı
“Bizim Külliye Cengiz Aytmatov Özel Sayısı”, Yücel Çakmak’ın
“Ahçik”
İsmine hayran olduğum, asırlara özümü okuyan destanım MANAS,
bugün Elâzığ’da kendi kökleri üzerinde sürgün veren
MANASÇILARIN var. Gayreti, bir büyük aşka, bir büyük özleme
dönen yüreklerin var. Bu eserler, Aytmatov’a armağandır! Bu
eserler, Yunus’a hediyedir! Bu eserler, Mevlana’ya ithaftır.
Öyle ki, bu eserlerin yazarlarında; ecdada duyulan derin
sadakat vardır. Coğrafyayı bağrına basacak kadar büyüyen
gönül yangını vardır.
Bir MANASÇI kardeşim, Cengiz Ergül, gecesini gündüzüne
katarak MANAS YAYINCILIĞIN ERİŞİM SAYFASINI HAZIRLADI!
Türkiye’de belki de hiçbir yayın evine nasip olmayacak
güzellikte bir tasarım! Şener Bulut kardeşim, elindeki bütün
malzemeleri didik didik etti. Manas Erişim Sayfası, Bu
Şehrin Sosyal Ve Kültürel Çalışmalarının Aynası, İz Düşümüne
Dönüştü!
Ağaç, çiçek ve yeşil! Çimlendirir huzuru, Sökün eder, hayata
gönlüm bir kilim deseninde, dokur sükûtu. Çiçek olur açılır,
Can üstüne, Gün üstüne! . Bugünler, “Dil’de, Fikir’de, İş’te
birlik” günüdür. Gaspıralı’da yanan ateştir. Asırların
nağmesidir. O nağmeler, Aytmatov’un kaleminde Türk’ün her
şeyden evla, âlemi hayranlıklarda bırakan, aşkıdır! Hasrete
susayan dudaklardan dökülen destanıdır!
Elâzığ, tarihin MANASÇILARINI başına tâc etmek için gayret
içerisindedir. Cengiz Aytmatovlara hasret, gönlümüze olan
bir hicretin adı olacak. Şurası bir gerçek ki, İnsanı
kâinata sığdıramazsınız ama kâinatı insanın gönlüne
rahatlıkla sığdırabilirsiniz! ‘Gönül Ereni’ olmak, böyle bir
hasletin ve hasretin ta kendisi değil mi?
Prof. Dr. Abdıldacan Akmataliyev,
Aytmatov’un o sözlerini hissediyor ve ağlamak istiyorum..
Sayın arkadaşlar! Ben Kırgız halkı ve kendi adıma Elazığ’da
Cengiz Aytmatov adına düzenlediğiniz bu toplantı için
hepinize çok teşekkür ediyorum. Elbette, benim burada Cengiz
Aytmatov adına bir konuşma yapmam oldukça zor ve bana ağır
gelen bir durumdur. Onun burada kendisinin konuşmasını
isterdim. Ben uçakla gelirken 24-25 Ekim tarihinde Elazığ’da
geçirdiğim günleri hayal ederek geldim. Elazığ onun gönlünde
en önemli yeri edindi. Öncelikle halkın ilgisi,
misafirperverliği ve sevgisi onun ilgisini çekmişti.
İkincisi bu Elazığ’da onun adına bir güzel park düzenlendi.
Aytmatov’un ölüm kırkı henüz gelmeden onu sizin burada
toplanıp anmanız gerçekten güzel bir davranış. Sizler
Aytmatov’u çok seviyorsunuz.
Dünya edebiyatında birçok yıldız var. Bu yıldızlar arasında
Aytmatov çoban yıldızı gibi daima parlayacaktır. Onun
söylediği her söz gelecek için yol gösterici olacak, gelecek
nesilleri eğitecektir. Aytmatov, Türk Dünyasının bir
kimliğidir. Bu müşterek kimliğimizi saygıyla anıp gelecek
nesillere duyurmamız gerekir. Ben, buraya, Elazığ’a her yıl
gelmek isterim diyen Aytmatov’un o sözlerini hissediyor ve
ağlamak istiyorum.. Ruhu hepinizden razı olsun. Yattığı yer
rahat olsun. Mekânı Cennet olsun.
Manas Yayınevi tarafından basılan Yıldırım Sesli Manasçı
Aytmatov adlı bu kitapta Cengiz Aytmatov’la ilgili yazdığım
makalelerin bir araya topladık. “Cengiz Aytmatov” başlıklı
birinci makalede Cengiz Aytmatov’un babası Törekul Aytmatov,
annesi Nagime Hamzayevna Aytmatova ve kendisinin kısa bir
hayat hikâyesi bulunmaktadır. Yazının devamında Cengiz
Aytmatov’un çocukluğu, gençliği, yazarlığı, eserleri ve
eserlerini yazmasını hazırlayan şartlar hakkında bilgi
verilerek, edebî şahsiyeti değerlendirilmiştir.
“Tüm Dünya Cengiz Aytmatov Törenlerini Büyük Bir Coşkuyla
Kutluyor” başlıklı ikinci yazıda ulusaldan evrensele
yükselen Cengiz Aytmatov’un tüm dünyada gördüğü kabul
anlatılmakta ve dünyanın çeşitli yerlerinde adına düzenlenen
çeşitli tören ve anma programları anlatılmaktadır.
“Yıldırım Sesli Manasçı: Aytmatov” başlıklı üçüncü yazı,
Cengiz Aytmatov adına düzenlenen ve Elazığ’da
gerçekleştirilen 15. Hazar Şiir Akşamlarına ayrılmıştır.
Cengiz Aytmatov’un da bizzat iştirak ettiği bu toplantı
boyunca gerçekleştirilen etkinlikler etraflıca anlatılmış ve
Aytmatov’un Elazığ halkına karşı duyduğu samimî duygular ile
Türkiye ve Türk insanı hakkındaki olumlu izlenimleri dile
getirilmiştir.
Dördüncü bölüm “Aytmatov Uzayı – İnsan ve Alem...” başlığını
taşımaktadır., bu yazımda da Aytmatov’un “Kassandra Damgası”
adlı romanını inceledim ve bu romandan hareketle Aytmatov’un
fikri yapısını, evrensel düşünce biçimini, insanlığın
geleceği konusunda duyduğu endişeleri yazıya aktardım..
“Evren, İnsan Ve Pars” adlı beşinci bölümde Cengiz
Aytmatov’un eserlerinde hareketle düşünce yürütme
kapasitesinin genişliği ile derinliği, çok yönlü olması,
milli çerçeveyi bozmadan evrensele ulaşabilmesi “alem” ile
“insan”ı birleştirerek bir bütünlük haline getirmesi, onları
ayrılmaz birer parça olarak ele alması, dünya genelini
ilgilendiren sosyal-siyasi, felsefi, psikolojik, ahlaki,
ekolojik problemleri tam olarak estetik tipler yaratarak
bütünleştirebilmesi, ölümsüz konuları yeni düşüncelerle
anlatması ve bunları bir kapta yoğurması eserlerinin dünya
edebi sürecine cesaretle girerek “alem”i gezmesi
anlatılmıştır.
Aytmatov ile ilgili bu kitabımı Türkiye’de basılmasını
sağlayan Manas Yayınevine ve yöneticisi Şener Bulut’a
teşekkür ediyorum.. diyerek tamamlıyor konuşmasını.
Cengiz Aytmatov Parkı’nda Hüzünlü
Toplantı…
3 Temmuz 2007 tarihinde saat 20.30’da Elazığ’da Cumhuriyet
Mahallesi’nde Cengiz Aytmatov Park’ında bir anma toplantısı
düzenledik. Cengiz Aytmatov, 24-26 Ekim 2007 tarihlerinde
Elazığ’a geldiğinde bizzat kendisinin de bulunduğu bu yerde,
parkın açılışı yapılmıştı. Aytmatov, kendisi adına açılan bu
parktan dolayı oldukça duygulanmış, memnuniyetini ve
minnettarlığını dile getirmişti. Cengiz Aytmatov, daha sonra
Bişkek’te yapacağı bir konuşmalarında: “Türkiye’de Elazığ
diye bir kala var; işte o kala benim kardeş kalamdır. Orada
adımı bir parka verdiler. Rusya’da Puşkin’in adına park var
ise benim de adıma Elazığ kalasında bir park var.” diyerek,
Elazığ halkının kendisine göstermiş olduğu teveccühü ve
bundan duyduğu memnuniyeti dile getirecekti.
Cengiz Aytmatov Parkı’ındaki bu anma toplantısında Elazığ
Valisi Muammer Muşmal, Elazığ Belediye Başkanı Süleyman
Selmanoğlu, Kırgızistan’dan Cengiz Aytmatov Enstitüsü Müdürü
Prof. Dr. Abdıldacan Akmataliyev, Türk Edebiyatı Vakfı
başkanı Servet Kabaklı, Marmara Üniversitesi Fen-Edebiyat
Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretim Üyesi Prof.
Dr.Emine Gürsoy Naskali ve Fırat Üniversitesi Fen-Edebiyat
Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Başkanı Prof. Dr.
Ahmet Buran yaptıkları konuşmalarında Aytmatov’u
anlatıyorlar.
Prof. Dr. Abdıldacan Akmataliyev konuşmasında Aytmatov
Elazığ’ı çok sevmişti. Diyor
Prof. Dr. Abdıldacan Akmataliyev,
Aytmatov, Türk Dünyasının bir kimliğidir…
Sayın Valim, Sayın Belediye Başkanım, sayın arkadaşlar. Ben
Kırgız halkı ve kendi adıma bu akşam burada Cengiz Aytmatov
adına bir akşam düzenlediğiniz için hepinize çok teşekkür
ediyorum. Elbette, benim burada Cengiz Aytmatov adına bir
konuşma yapmam oldukça zor ve bana ağır gelen bir durumdur.
Onun burada kendisinin konuşmasını isterdim. Ben uçakla
gelirken 24-25 Ekim tarihinde Elazığ’da geçirdiğim günleri
hayal ederek geldim. Bugün buradaki sinevizyon gösterisinde
gördük ki o günler çok farklı ve çok güzel günlermiş.
Aytmatov, dünyanın birçok yerini gezen bir insandı. Birçok
yerini görmüştü. Ama Elazığ onun gönlünde en önemli yeri
edindi. Öncelikle halkın ilgisi, misafirperverliği ve
sevgisi onun ilgisini çekmişti. İkincisi bu mahallede onun
adına bir güzel park düzenlendi. Ben Aytmatov’la 30 yıl
beraber çalıştım. Avrupa’ya gittiğimde bana çeşitli
mektuplar yazmıştı. Eğer ileride bazı şeyler tekrar etmezse
unutulup kalır. Aytmatov’un ölüm kırkı henüz gelmeden onu
sizin burada toplanıp anmanız gerçekten güzel bir davranış.
Sizler Aytmatov’u çok seviyorsunuz.
Dünya edebiyatında birçok yıldız var. Bu yıldızlar arasında
Aytmatov çoban yıldızı gibi daima parlayacaktır. Onun
söylediği her söz gelecek için yol gösterici olacak, gelecek
nesilleri eğitecektir. Aytmatov, Türk Dünyasının bir
kimliğidir. Bu müşterek kimliğimizi saygıyla anıp gelecek
nesillere duyurmamız gerekir. Ben, buraya, Elazığ’a her yıl
gelmek isterim diyen Aytmatov’un o sözlerini hissediyor ve
ağlamak istiyorum. O, benim hayatımdaki en bahtlı günüm,
Elazığ’daki en mutlu günüm idi. Bu sözün her birimizin
yüreğinde korunması gerekir. Bu şehrin Valisine, Belediye
Başkanına, Üniversitesine, Manas Yayınevi’ne ve Servet
Kabaklı’ya çok teşekkür ederim. Aytmatov’u Kırgızistan’da
uluslar arası bir toplantı ile de anacağız ve inşallah bu
toplantıya Elazığlı kardeşlerimizi de davet edeceğiz. Ruhu
hepinizden razı olsun. Yattığı yer rahat olsun. Mekânı
Cennet olsun.
Abdıldacan Akmataliyev’in Yazdığı
Ağıt…
Prof. Dr Abdıldacan Akmataliyev, konuşmasının sonunda
Aytmatov’un ölümü bana çok büyük bir üzüntü verdi. Elazığ’a
birlikte gelmiştik, şimdi yalnız geldim Aytmatov için daha
yeni tamamladığım şiirimi sizlere okuyacağım
AYTMATOV BAR AALAM
TOLUK KÖRÜNÇÜ…
Kuday beret, ar adamga tagdırdı,
Men da ötömün, Sen da ötösüng akırı.
Cer- Enenin kuçagında memirep,
Aalam Alpı Aytmatov da catırı…
Uktap catat, balkim, Erteng oygonoor,
Mifke aylanıp, Simvol bolup toktonoor.
Bir kılımda bir kırgızga meer tüşüp,
Kuday – Taalam elibizdi oylonoor…
M. Faik Güngör’ün Aytmatov’a
Ağıtı..
Yrd. Doç. Güldeniz Ekmen Agiş yönetiminde Fırat Üniversitesi
Devlet Konservatuvarı Müzik Topluluğu Aytmatov’un anısına
Kırgız türkülerini seslendiriyorlar. Toplantı süresince,
2007 yılında bu parkta bulunan ve parkın açılışına katılan
Cengiz Aytmatov’un yokluğunun burukluğu yaşanıyor. Elazığlı
şair M. Faik Güngör ölümünün ardından Cengiz Aytmatov için
yazdığı şiiri davetliler tarafından beğenilerek
alkışlanıyor..
Türkistan’da duru akan pınardı.
Zulme karşı göğüs geren çınardı.
Kimliğinden kopanları kınardı.
İsterdi ki Manas çalsın sazları.
Âşıktı doğduğu Şeker iline.
Hayatında gem vurmadı diline.
Ölüm öldüremez böyle biline,
Karanlığa ışık tutan sözleri.
Tebessümün sürgün olduğu yerde,
Hüzün filizlenir büyür içerde.
Burada insanlar tutsaktır derde.
Onun için dilim dilim yüzleri.
Dikenler içinde bir gül misali,
Kendi öz rengiyle sümbül misali,
Dertli dertli öten bülbül misali,
Uyandırdı, uyuklayan gözleri.
Fırsat vermez felek bazı kullara.
Mahkûm eder çile yüklü yıllara.
Cengiz’ce seslenir bakar yollara,
“Selvi boylu al yazmalı” kızları
Elazığ’a geldi dört mevsim önce,
Hasret soluklandı, doydu gönlünce.
“Dilde birlik” dedi Başbuğ ölünce.
Ne yokuş tanıyın ne de düzleri.
Bir Bilgelik Durağı Cengiz Aytmatov..
4 Temmuz 2008’de Elazığ Öğretmenevi Konferans Salonu’nda
saat 14.30’da “BİR BİLGELİK DURAĞI CENGİZ AYTMATOV” adlı bir
panel düzenledik. Prof. Dr. Ahmet Buran’ın yönettiği bu
toplantıya Prof. Dr. Emine Gürsoy Naskali, Prof. Dr. Ramazan
Korkmaz ve Prof. Dr. Abdıldacan Akmataliyev konuşmacı olarak
katıldılar. Tüm konuşmacılar Cengiz Aytmatov’un Türk ve
Dünya edebiyatındaki yerine değinerek, bir romancı olarak,
bir sanatçı olarak ve bir insan olarak Cengiz Aytmatov’u
anlattılar.
Prof. Dr. Abdıldacan Akmataliyev’in, Aytmatov’un kaybından
dolayı yazmış olduğu şiir, salondaki tüm insanların
duygularına tercüman olur nitelikteydi.
Prof. Dr. Ahmet Buran,
Aytmatov babasının nerede olduğunu, 1991 yılında
öğrenebildi…
Değerli konuklar, yaklaşık sekiz ay önce şehrimizde ve
aramızda bulunan, bugün ebediyete intikal etmiş olan, ancak
ardında saygıyla konuşabildiğimiz Türk Dünyasının mümtaz
yazarı Cengiz Aytmatov’u bir panelle anmak üzere toplanmış
bulunuyoruz. Müsaadenizle paneli açıyorum. Hepiniz hoş
geldiniz.
Sovyetler Birliği’nde Stalin döneminde bütün halklar,
Sovyetler Birliği sınırı içindeki bütün halklar, ama bu
arada özellikle Türkler, Türk soylu topluluklar, çok önemli
baskıya maruz kalmışlardı. Çok sayıda, milyonlarca,
milyonlara varan Türk soylu insan Sovyetler Birliğinde
Stalin döneminde katledilmişti. Özellikle de bu
katledilenlerin başında aydınlar geliyordu. Özellikle
aydınlar seçiliyordu. Çünkü aydınlar toplumun önderi,
toplumun ışığı, yol göstericisiydiler. Türk topluluklarının
Türk soylu insanların geleceklerini karartmak için,
aydınların ışığının söndürülmesi gerekliydi. Sovyetler
Birliği Stalin yönetimi de bunu yapmaya çalıştı ve başlıca
aydınları katletti. Onlardan biri de bugün artık merhum diye
bahsetmek zorunda kaldığımız Cengiz Aytmatov’un babası
Törekul Aytmatov’du. Törekul Aytmatov, Cengiz Aytmatov henüz
dokuz yaşındayken tutuklandı ve öldürüldü. Ancak Cengiz
Aytmatov babasının nerede olduğunu, akıbetinin ne olduğunu
elli üç sene sonra 1991 de öğrenebildi. O tarihe kadar
babasının sağ mı ölümü, ölüyse mezarının nerede, sağ ise
hala nerede yaşadığına dair hiçbir bilgisi olmamıştı. 1991
de ancak Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra bir vesileyle
babasının katledilmiş olduğu öğrenilmiş oldu. Böylece hiç
değilse babasının mezarında ağlayabildi Cengiz Aytmatov.
Cengiz Aytmatov’un çocukluk yıllarında 2. Dünya Savaşı
vardı. Bildiğimiz gibi 2. Dünya Savaşı -konumuz itibariyle
söylüyorum- Sovyetler Birliği ile Almanlar arasındaydı.
Sovyetler Birliği sadece Ruslardan meydana gelmiyordu,
Sovyetler Birliği içindeki en büyük ikinci etnik grup
Türklerdi, Türk soylu insanlardı ve cepheye çok sayıda Türk
topluluklarından insanlar gönderildi. Almanlarla savaşmak
üzere Türk topluluklarından cepheye gönderilenler Ruslardan
daha önde ön saflarda savaştılar. Ruslar Alman tanklarının
önüne Türkleri göndererek bir şekilde onları yok ettiler.
Yani bir taşla iki kuş vurmak deyimi yerindeyse hem
Almanlara karşı savaştılar, hem Türkleri yok ettiler. Bu
dönemlerde Cengiz Aytmatov öğrenciyken, cepheden gelen
mektupları okuyarak; kocasını, eşini ya da babasını,
kardeşini cepheye gönderenlerin acılarını duyuyordu. Ve
Cengiz Aytmatov yıllarca çok sevdiği babasının acısıyla
birlikte çevresinde, köylerde, şehirlerde cepheye gitmiş
binlerce kişinin de acısını yaşayarak büyüdü. O tam
anlamıyla acılar yumağı haline gelmiş bir insandı. Ve çok
iyi bir gözlemciydi. Olup bitenleri beyninde eleştirel bir
şekilde tutarken bir yandan da yüreğinde anlamlandırmaya
duymaya çalıştı ve yıllar sonra zaman geldiğinde büyük bir
romancı, yazar olduğu bütün bu yaşadıkları, hayatında var
olan şeyler bir bir eserlerinde ortaya çıktı, büyük eserler
ortaya koydu.
Şimdi bu panelimiz Cengiz Aytmatov’un ardından onun edebi
kişiliği, Türk Dünyasındaki yeri, önemi ve kişiliği üzerine
bir sohbet yapacağız. Ben sözü fazla uzatmadan konuşmacıları
buraya davet etmek istiyorum.
Marmara Üniversitesi’nden Sayın Prof. Dr. Emine Gürsoy
Naskali.
Kırgızistan Bilimler Akademisi Cengiz Aytmatov Enstitüsü
Başkanı Sayın Prof. Dr. Abdıldacan Akmataliyev.
Ve Fırat Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı öğretim üyesi
Sayın Prof. Dr. Ramazan Korkmaz.
Ben ilk sözü Prof. Dr. Ramazan Korkmaz’a vermek istiyorum.
“Cengiz Aytmatov’un Türk ve Dünya Edebiyatındaki Yeri”
konulu bir konuşma yapacaklar. Yalnız konuşmaları en fazla
15 dakika ile sınırlıyoruz. Süreye riayet edilmesini rica
ediyorum. Buyurun.
Prof. Dr. Ramazan Korkmaz,
Aytmatov şüphesiz dünyanın en büyük yazarlarından biriydi…
Sanatçı, insani tükenişlerimizi soylu bekleyişlere
dönüştüren insandır. Eğer insanlık için tek bir sözcükle
tanımlama yapılsaydı “ölümlüler” denirdi. Bu ölümlü
varlıkların, ölümsüz olana doğru yönelmesi ve ölümsüz olana
doğru yönelirken kendi trajik gerçeğini kavramış olması,
bizim için insan varlığını daha anlamlı kılan bir olgudur.
Sanatçı, her şeyden önce; kutsal yaşam serüveninin
alışkanlıkların kör bataklıklarında kaybolmasına karşı
çıkan, isyan eden insandır. Çünkü alışkanlıklarımız, belli
bir süre sonra yaşam serüvenini tekdüze haline getirir ve
bütün renklerin kaybolmasına zemin hazırlar. Böylece,
felsefi anlamda çevremizde ‘körleşme alanları’ oluşur ve
insanlar o körleşme alanlarına düşerek kaybolurlar. Sanatçı,
bu körleşme alanlarını gören ve insanları bu körleşme
alanlarına düşmekten kurtaran insandır. Hani Orhan Veli’nin
“Dalgacı Mahmut” diye bir şiiri vardır;
“İşim gücüm budur benim
Gökyüzünü boyarım her sabah
Hepiniz uykudayken
Uyanır bakarsınız ki mavi”
diye başlar. Şiirde; işi gücü olmayan sıradan bir insan,
günlük endişelerden farkına varamadığımız bir dünyayı ironik
bir dille bize göstermeye çalışır. Kimse Dalgacı Mahmut’un
bu kadar ciddi bir işe soyunacağını düşünemez. İşte sanatçı,
bizi hiç ummadığımız bir zamanda büyük gerçeklikle
yüzleştiren kişidir. Böylece bizi içten değiştirmeye,
dönüştürmeye çalışır.
Cengiz Aytmatov da, anlattığı varlıkların öyküleriyle bizi
büyük ve ebedi değişmez gerçeklerle yüzleştirmek ister.
Başımızın üstünde her gün asılı duran o muazzam maviliği,
yeniden göstermeye çalışır. Belki de çoğu gün gökyüzüne
bakmayız, orada asılı duran koskoca maviliği görmeyiz bile…
İşte sanatçılar, bize dünyayı, evreni ve kendi
gerçekliğimizi yeniden görmeyi öğreten insanlardır. Yeniden
görmek/göstermek, sanatın en büyük işlevidir.
Cengiz Aytmatov şüphesiz dünyanın en büyük yazarlarından
biriydi. Onun dünya edebiyatında yer edinmesini sağlayan en
önemli faktör, insani tükenişlerimizi sıradan olgular
içerisinde yakalayarak ebedi bekleyişlere dönüştürmekteki
başarısıdır. Aytmatov ile ilgili çalışma yaparken onun bütün
eserlerini ve hakkında yapılan çalışmaların büyük bir
bölümünü okudum. Aytmatov hiçbir eserinde olağanüstü bir
kahraman anlatmaz. Sıradan insanları, sıradan olayları
sıradan şeyleri/olguları anlatır. Sözgelimi Elveda Gülsarı
diye bir öyküsü var. Sıradan bir atla sıradan bir çobanın/Tanabay’ın
öyküsü. Tanabay ile Gülsarı’nın öyküsü paralel gelişir: Bir
toplantı dönüşü Tanabay ve Gülsarı dağ başında kalırlar.
Yıların taypalma yorgası yaşlanmış ve artık takati
kesilmiştir. Issız bir dağ başındadırlar ve gün kararmak
üzeredir. Tanabay, son nefesini vermek üzere olan atı
Gülsarı’yı o ıssız dağ başında yalnız bırakıp evine gitmez.
Tam o sırada yoldan kamyonla gençler geçmektedir. Bu ıssız
yerde böylesine geç saatte yapayalnız yaşlı bir adam ve
ölmek üzere bir atı görünce çok şaşırırlar. Tanabay’a;
“Bizimle gel ihtiyar bunak, yoksa ölüp gideceksin bu dağ
başında, kurda kuşa yem olacaksın” derler. Tanabay, pek çok
dünyalık zamanı birlikte geçirdiği ve güzel anılarının
olduğu Gülsarı’yı yalnız bırakamaz. Ölüme karşı dünyalık
zamanını geçirdiği bir atı bile dağ başında yalnız bırakmaz.
Böyle bir şeyi düşünmüş olmaktan korkarak atının gözlerine
bile bakamaz. Yüreği elvermez. Oysa gençler, onun bu
davranışını “saçmalık” ve “ahmaklık” olarak değerlendirip
onunla alay ederler. Her şeyin tükendiği, faydayla
ölçüldüğü, bütün mukaddeslerin çiğnendiği bir zamanda,
yazar, dağ başında atının gözlerine bakamayacak kadar içten,
samimi, gerçek anlamda erdemli bir insanın varlığını bize
gösterir. İşte Aytmatov, bu çekirdek insanı, erdemin
ölmediği /ölmeyeceği bir tohum gibi eserlerinde işleyerek
bütün zaman ve mekanlara ulaştırmak ister. Sıradan bir çoban
olan Tanabay, insanlığın içindeki bozulmayan özdür. Fakat
Aytmatov, bu öyküyü olağanüstü insanların sıra dışılığı ile
değil, bir çobanın sıradan varlığı ile anlatır. Erdem,
yalnızca padişahların, vezirlerin ve paşaların sahip olduğu
yüksek bir değer değildir. Erdem, hayata karşı soylu duruş
sergileyen insanların en temel niteliğidir. Hepimiz
ölümlüyüz ama hayata karşı duruşlarımız sonsuzluğa kadar
yankılanacaktır. İşte Aytmatov, sıradan insanın içindeki o
büyük ve soylu duruşu ve bu soylu duruşun ölmezliğini
vurgular.
Dişi Kurdun Rüyalarında Akbar diye bir kurdun öyküsünü
anlatır. Akbar’ın 4 batın yavrusu olmuş ve Akbar bunların
hiçbirini büyütememiştir. İnsanlar ve onların sebep olduğu
felaketler sonucu Akbar yavrularını yitirmiştir. Bir ana
olarak yüreği kan ağlamaktadır. Büyük bir ümitle avlanmayı
ve yaşamayı öğretmeye çalıştığı son batın yavrularını da
yine insanların başka varlık alanlarını yok sayan, ihlal ve
iğfal eden acımasızlığı sonucunda kaybeder; Bölge
komiserliği, merkeze taahhüt ettiği yıllık et üretimini
tutturamamış ve çöldeki saygaları katlederek bu açığı
kapamaya çalışmaktadırlar. Bölgeye helikopterler –Akbar’ın
gözüyle demirden kuşlar- gönderilerek keşifler yapılır. Bu
demir kuşların huzurunu kaçırdığı Akbar, bir felaketin
geldiğini sezinler ve analık içgüdüsü ile yavrularını oradan
uzaklaştırmak ister. Fakat tam helikopterle sürülen sayga
sürüsünün önüne düşerler. Akbar yavrularını olayın
vehametine inandırıncaya kadar epey zorlanır ama kaçmaya
başladıklarında da çok geç kalmışlardır. Kara bir bulut
gelen sayga sürüsünün önünde sıralı bir dizi halinde
kaçarlarken gözü hep arkadadır; acaba yavruları
kurtulabilecek mi? En arkada en küçük yavrusu olan topalak,
sevimli Gözde’si vardır ve tıslayarak koşmaktadır. Yaşamakla
ölmek arasında bir nefeslik bir duruş vardır, Akbar bu
çaresizliğe isyan eder ama az sonra da Gözde’nin inleyen
naif sesini duyar. Yavrusunu kaybeden bütün anneler gibi
yüreğinin bir parçasını koparmışlardır. Sonra o kara gölge
yaklaşır ve kendisi ve Taşçaynar dışında bütün yavrularını
yutar, yok eder. Çok kısa bir sürede ve bir hiç uğruna
yaşamı alt üst olmuştur.
O koca çölde sığınacak küçücük bir yer bile bulamamıştır.
Dünyanın bilinci olan insan bozulduğunda, dünyayı kolayca
zindana çevirebilmektedir. Oysa dünyanın bilinci, dünyadaki
tüm yaşamın sorumluluğunu üstlenmiştir.
Aytmatov genel olarak şunu anlatır: insanda iki farklı güç
vardır; yaşamın gücü ve yıkımın gücü. Bu iki muazzam gücün
çekim alanındaki insan, biyopsişik olarak içinde melek ve
canavarı birlikte taşımaktadır. İnsan içindeki bu güçlerin
hangisinin refakatiyle dünyayı biçimlendirmelidir?
Eğer insan erdemini ve anlamının kaybeder ise; sadece
insanlar için değil, sayga sürüleri, kurtlar, tilkiler ve
bütün varlıkları; ağaçları ormanları yok edebilir. Hata
bütün bir dünyayı yok edebilir. İnsan Mankurtlaştığı zaman,
yüksek yaratıcı değerleri simgeleyen annesini öldürebiliyor.
İşte Aytmatov, bu nedenlerle insanın Mankurtlaşmaması için,
kendisi olarak kalabilmesi ve gelişebilmesi için onun özgür
olarak kalması gerektiğini savunuyor. İnsan özgür olmalıdır.
Çünkü gelecekteki varlığımız özgürlüğümüzden kaynaklanır.
Eğer bir insan, bir çocuk, bir toplum özgür değilse
gelecekte de var olamaz.
Kendi değerlerimiz kendiliklerimiz bunun için önemlidir.
Kurtlar kuşlar da kendiliklerine sahip olmalı özgür
olmalıdırlar. Akbar, yavrularını kaybettikten sonra
kurtların tanrısı olan Umay’a yalvarır: “Ey Umay Ana, beni
duy, beni anla! Bu insanoğlu çıldırmış. Dört batındır
yavrularımı yok ediyorlar. Buna bir çare bul ya da beni bu
dünya cehenneminden kurtar, yanına al.” Dünya, insanın
bozulmasıyla yokluğa doğru gitmektedir. İşte Aytmatov
eserlerinde bu büyük varoluş sorunlarını işler. İnsanların
hegemonik yönelimler, iktidar, yükselme ve para hırsı
yüzünden başka varlık alanlarını ihlal ve iğfal etmekten
şiddetle kaçınmalı ve dünyayı korumalıdır.
Aytmatov ve eserlerinde ve sıradan basit olayları
anlatırken; asla ders vermek, bir şeyler enjekte etmek
istemez. O, eserlerinde asla taraf tutmaz. En kötü
kahramanların bile onları kötü yapan süreçleri üzerinde
durur. Böylece insanın içindeki iyilik ve erdem tohumlarını
geliştirmek ister. Bu bakımdan Aytmatov’un Türk ve Dünya
edebiyatında çok büyük bir önemi vardır.
O, sonsuzluğun dilini dilimize çevirmeye çalışan bozkırın
bilgesiydi… Evrenin gizli dilini okumaya ve okurlarına
anlatmaya çalıştı. Sıradan bir Kırgız köylüsünün hikâyesini
anlatırken, aslında global anlamda büyük insani
gerçekliklerimizi yakalaması bundandır.
Bu bakımdan Dünya edebiyatında bir Aytmatov fenomeni var.
Almanya’da, Fransa’da Aytmatov kulüpleri var. Sorbon
Üniversitesi’nde Aytmatov’u Anlamak diye bir ders var. Türk
üniversitelerine yeni yeni bu dersler konuluyor. Biz
maalesef dünyada Aytmatov’u en az tanıyan toplumlardan
biriyiz, ama kadirşinas Elazığ halkı, sayın valimiz,
rektörümüz başta olmak üzere çok değerli katkılarla onun
Elazığ’a gelmesini ve Elazığ’ın dünya kamuoyu gündemine
gelmesini sağladılar. Aslında bu kadirşinaslık kendi
kendiliğimize yaptığımız bir yatırımdır. Büyük insanları
anmakla biz onlara bir şey vermeyiz; büyük insanları anmakla
kendi geleceğimizi garanti altına alır ve içimizdeki
yaşatıcı gücü evrene hakim kılarız.
Aytmatov hakkında belki günlerce konuşsak yine de sonu
gelmez. Süremizi aşmadan, konuşmamızı sonlandırmış olalım.
Beni sabırla dinlediğiniz için, siz değerli dostlara
teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
Prof. Dr. Emine Gürsoy Naskali,
Aytmatov’u gönlümüzün sesi olarak gördüğümüz için,
anıyoruz..
Sayın Valim, değerli Rektörüm, sevgili Elazığlılar.
10 Haziran 2008 günü vefat eden dünyaca tanınan yazar ve
devlet adamı Cengiz Aytmatov, dünya edebiyatının sayılı
isimleri arasındaydı. Türk Dünyası yazarları arasındaki yeri
ise belki ilk sıraydı. Orta Asya bozkırını ve o bozkır
insanını en yalın ve aynı zamanda en derin gerçeğiyle
kelimelere yansıtmış ve gönüllerimize seslenmişti.
Cengiz Aytmatov’un cenazesi devlet töreniyle 14 Haziran 2008
günü Bişkek’te toprağa verildi. Kırgız bayrağına sarılı
tabutu Kuran okumasından sonra evinden alındı, Bişkek Milli
Konser Salonuna getirildi, takım elbiseli ve yüzü açık
şekilde katafalka konuldu. Katafalkı ilk ziyaret eden Devlet
Başkanı Kurmanbek Bakiyev oldu. Ardından Başbakan, Meclis
Başkanı, bakanlar, milletvekilleri, yabancı misyon şefleri
katafalkı ziyaret etti. On binlerce Kırgız ellerinde
çiçekler ve Aytmatov’un kitaplarıyla Aytmatov’la vedalaşmak
için uzun süre sıra beklediler. Hoparlörden yayılan kopuz
sesi törene katılanların hüznünü daha da arttırdı.
Bir yanda kopuz sesi, bir yanda katafalk ritüeli, bir yanda
Kuran okunması ve hepsi bir törenin ayrılmaz parçası...
Aytmatov'un naaşı daha sonra Ala-Too meydanına götürüldü.
Buradaki saygı duruşunun ardından cenaze Çong Taş köyüne,
Kırgızistan için kutsal kabul edilen Ata Beyit Anıt
Mezarlığı'na nakledildi ve yerel saat ile 15.24'te Aytmatov
babasının mezarının yanına defnedildi.
Sovyet ansiklopedilerini karıştırdığınızda bir çok insanın
-20’li yaşlarda, 30’lu, 40’lı yaşlarda (ölmek için çok erken
yaşlarda)- 1937-1938 yılında öldüğünü görürsünüz. Ölüm
sebebi de açıklanmamıştır. Gerek Kırgız ansiklopedisinde,
gerek Kazak, Özbek, Azerbaycan vd. ansiklopedilerde bu
gerçek tekrar tekrar karşımıza çıkar. Kırgız
ansiklopedisinde Aytmatov’un babasının da 1938 yılında
öldüğü kaydedilmiştir. Ancak, mezarı yakın zamana kadar
bilinmemekteydi.
1937-38 katliamları Stalin’in temizlik harekatıydı. Stalin
döneminde birçok insan ortadan kaybolmuş, yargısız infaz
edilmişti, bazıları ise üç beş dakika süren göstermelik
mahkemeler sonrasında kurşuna dizilmişlerdi. Aytmatov’un
babası da Kırgızistan’da başlatılan sorgulama ve tasfiye
girişimi sırasında gözaltına alınmış, 137 Kırgız yönetici,
aydın, tanınmış isimle birlikte eski bir tuğla fabrikasına
götürülmüş ve kurşuna dizilmişti. Orada açılan bir çukura
topluca gömülmüşlerdi.
Olayı gören bekçi, uzun yıllar gördüklerini korkusundan
kimseye anlatamamış. Ölüm döşeğinde iken kızını çağırmış ve
kızının kulağına bu gördüklerini anlatmış ve bir gün zaman
değişir de şartlar el verirse bu anlattıklarımı birilerine
açıklarsın diye vasiyet etmiş.
1990’lı yılların başında Kırgızistan bağımsızlığına
kavuştuğunda, doğru zamanın geldiğini düşünerek, Bübüyra
Kıdıraliyeva bu olayı açıklamış. Tuğla fabrikası kazılmış,
137 insanın iskeleti bulunmuş, çoğunun elleri bağlıymış, DNA
testleri yapılmış ve cesetlerin kimlere ait olduğu
belirlenmiş. Aralarında dönemin başbakanının da olduğu
anlaşılmış. Kırgız Sovyet Sosyalist Cumhuriyetinin 3. adamı
olan Aytmatov’un babası Törekul, boynundaki künyeden teşhis
edilmiş.
Bu haberleri duyduğumuzda, Sovyet toplumunun bireylerinin
uzun yıllar sessiz yaşamış olduğunu idrak ettik. En gerçek
duygularını açığa vurmadığını anladık. Milyonlarca insanın
“halk düşmanı çocuğu” olma korkusuyla suskun hayatlara
mahkum olduğunu, yaşananları unutmadığını ama acıyı sessiz
yaşadığını anladık.
Cengiz Aytmatov, sadece bir hikâyesinde babasından söz
etmişti: Toprak Ana hikâyesine ithaf olarak “Baba sana mezar
yapamadım, senin nerede gömülü olduğunu bile bilmiyorum. Bu
eserimi sana, babam Törekul Aytmatov’a armağan ediyorum.”
demişti. O kadar.
Ata Beyit Mezarlığı, Cengiz Aytmatov’un önerisi ile
düzenlendi ve müze haline getirildi. Toplu mezarda bulunan
giysiler ve çeşitli özel eşya bu müzeye yerleştirildi.
Kırgız hükümeti, Cengiz Aytmatov’a bir saygı ifadesi olarak,
bu kutsal anıt mezarlığa babasının yanına defnedilmesini
uygun gördü.
Kırgız Türkçesinde adı Çıngız olarak telaffuz edilen Cengiz
Aytmatov’a sıkça sorulan sorulardan biri de eserlerini hangi
dilde yazdığı sorusuydu. Özellikle Türkiye’de yapılan
toplantılarda bu soru -Cengiz Aytmatov’un Rusça yazdığı
kulağına çalınanlar veya “Kırgızca yazıyorum, Türkçe
yazıyorum” demesini isteyenlerce- sorulurdu. Hâlbuki
Aytmatov romanlarını, hikâyelerini Rusça kaleme alıyordu.
Yazıları neredeyse eş zamanlı olarak Kırgızcaya çevrilip
basılıyordu. Aytmatov, bu konunun üzerinde durmuyordu. O dil
veya bu dil, önemli olan kendimi ifade etmek, diyordu. Ruh
birikimini hem Rusçanın hem Kırgızcanın yarattığını, Rusça
eğitim aldığını, Kırgızcanın yanı sıra Rus dilinin ve
edebiyatının zenginliğiyle yoğrulduğunu söylüyordu.
Eserlerini Rusça yazması, Aytmatov’un dünyaca tanınmasında
rolü olmuştur. Rusça sebebiyle kitapları on binlerce nüsha
basılmış ve batı dillerine çevrilmişti. Aytmatov’un eserleri
170 kadar farklı dile çevrilmiş. Kendisi de bunun tam
sayısını bilmiyor, hatta eserlerinin çevrildiği bazı dilleri
ilk defa duyduğunu söylüyordu. Yabancı dillere yapılan
çevirilerin Kırgızca üzerinden yapılması mümkün değildi.
Çeviriler tabii, Rusça üzerinden yapılıyordu.
Aytmatov’un batı dünyasında tanınması ve ün kazanması Cemile
isimli hikâyesinin 1958’de Novy Mir “Yeni Dünya” (Rusça)
dergisinde basılması ve Fransız şair Louis Aragon’un bu
hikâyeyi Fransızcaya tercüme etmesiyle başlar. Aragon,
önemli bir isimdir. Hikâyeye yazdığı önsözde Cemile hikâyesi
için "dünyanın en güzel aşk hikâyesi" ifadesini kullanır,
bir başka Fransız edebiyatçısı olan Alfred de Musset’ye
seslenerek, Kırgız bozkırındaki bu Ağustos gecesini de, bu
genci de kıskanmasını söyler.
Aragon’un Aytmatov’u beğenmesi ve övmesi, sizin veya benim
beğenmemden daha mı önemlidir?
Biz, Aytmatov’u gönlümüzün sesi olarak gördüğümüz için,
bizim ve bizden olduğu için onu anıyoruz ve anacağız; Aragon
beğendiği için ise dünya Aytmatov’u tanıyor.
Günümüz Türkçesinde mankurt kelimesi “kendi değerlerine
yabancılaşmış, yabancı odakların güdümüne girmiş insan”
anlamına gelir. Bu kelime dilimize Cengiz Aytmatov’un Gün
Olur Asra Bedel romanının çevrisiyle birlikte girmiştir.
Mankurt kelimesi mefhum olarak yepyeni bir kavram değildi
elbette ama bu kavramın bir tek kelimeyle karşılanabilir
olması, aynı zamanda Gün Olur Asra Bedel gibi etkileyici bir
romanın ana konusunu oluşturması, bir yandan acıklı bir
efsaneye bağlanması, diğer yandan da itici ve duyarsız insan
tipleriyle günümüze taşınmış olması o yıllarda mankurtluk
üzerinde bir hassasiyeti canlandırmıştı. Hatta, mankurt
kelimesi ve mefhumuyla aşina olan kimseler arasında, bu
bilgi ve duyarlılık sebebiyle, sanki özel bir iletişim
kurulmuştu. Gün Olur Asra Bedel romanının ilk sayfalarında,
vefat eden yaşlı babasını kutsal sayılan Ata Beyit
Mezarlığına götürmek istemeyen, bu yolculuğu bir angarya
kabul eden, babasını hemen yakındaki mezarlığa gömüp biran
önce Moskova’ya dönmek isteyen Sovyet ürünü mankurt oğul ile
tanışırız.
Elbette, bizde de benzeri olaylar yaşandı. Kendi yakın
tarihimize baktığımda, Atatürk’ün toprağa tevdi edilip
defnedilmesi ölümünden ancak 15 yıl sonra, 10 Kasım 1953’te
gerçekleşti. Bu 15 yıllık süre içinde naaş, Ankara’da
Etnoğrafya Müzesinde tahta bir masa üzerinde bekletilmişti
çünkü yapılması kararlaştırılan anıt mezarın inşaatı bir
türlü başlatılmamıştı. Atatürk sonrası CHP, anıt mezarın
yapımıyla ilgilenmemişti. Anıtkabir, DP’nin iktidara
gelmesiyle ve Anıtkabir inşaatını yapılacak ilk iş olarak
görmesiyle ortaya çıkmıştır; heykellerin, aslanlı yolun,
kabartmaların, mozaiklerin ihaleleri yapılmış ve üç yıl
içinde Anıtkabir tamamlanmıştı. Son görevler önemlidir,
çünkü bir duruşu, bir hassasiyeti simgeler. Aytmatov’a
rahmet dileklerimle.
Prof. Dr. Abdıldacan Akmataliyev,
Aytmatov çoban yıldızı gibi daima parlayacaktır…
Sayın Valim, Sayın Belediye Başkanım, sayın arkadaşlar. Ben
Kırgız halkı ve kendi adıma Elazığ’da Cengiz Aytmatov için
düzenlediğiniz toplantı için sizlere çok teşekkür ediyorum.
Elbette, benim burada Cengiz Aytmatov adına bir konuşma
yapmam oldukça zor ve bana ağır gelen bir durumdur. Onun
burada kendisinin konuşmasını isterdim. Ben uçakla gelirken
24-25 Ekim tarihinde Elazığ’da geçirdiğim günleri hayal
ederek geldim.
Aytmatov, dünyanın birçok yerini gezen bir insandı. Birçok
yerini görmüştü. Ama Elazığ onun gönlünde en önemli yeri
edindi. Öncelikle halkın ilgisi, misafirperverliği ve
sevgisi onun ilgisini çekmişti. İkincisi Elazığ’da onun
adına bir güzel park düzenlendi. Adına açılan bu parkın
açılışında çok mutlu olmuştu. Elazığ’dan ayrıldıktan sonra
gittiği her yerde Elazığ’da gördüklerini büyük bir heyecan
ile anlattı.
Ben Aytmatov’la 30 yıl beraber çalıştım. Avrupa’ya
gittiğimde bana çeşitli mektuplar yazmıştı. Eğer ileride
bazı şeyler tekrar etmezse unutulup kalır. Aytmatov’un ölüm
kırkı henüz gelmeden onu sizin burada toplanıp anmanız
gerçekten güzel bir davranış. Sizler Aytmatov’u çok
seviyorsunuz.
Dünya edebiyatında birçok yıldız var. Bu yıldızlar arasında
Aytmatov çoban yıldızı gibi daima parlayacaktır. Onun
söylediği her söz gelecek için yol gösterici olacak, gelecek
nesilleri eğitecektir. Aytmatov, Türk Dünyasının bir
kimliğidir. Bu müşterek kimliğimizi saygıyla anıp gelecek
nesillere duyurmamız gerekir. Ben, buraya, Elazığ’a her yıl
gelmek isterim diyen Aytmatov’un o sözlerini hissediyor ve
ağlamak istiyorum. O, benim hayatımdaki en bahtlı günüm,
Elazığ’daki en mutlu günüm idi. Bu sözün her birimizin
yüreğinde korunması gerekir. Çok değerli Muammer Muşmal,
Süleyman Selmanoğlu, Servet Kabaklı, Manas Yayınevi’ne ve
Şener Bulut’a çok teşekkür ederim.. Ruhu hepinizden razı
olsun. Yattığı yer rahat olsun. Mekânı Cennet olsun.
Prof. Dr. Ahmet Buran,
Aytmatov’un edebi ve düşünce dünyasında ufuk turu yaptık…
Sayın Prof. Dr. Abdıldacan Akmataliyev’e yapmış olduğu bu
konuşmasıyla panelimiz tamamlanmış oldu ben Cengiz
Aytmatov’un edebi ve düşünce dünyasında bir ufuk turu
yaparak bizlere önemli bilgiler veren çok değerli bilim
adamlarımıza teşekkür ediyorum.
Değerli konuklar Türkistan davasının önemli isimlerinden
Behudiy’nin öldürülmesi üzerine Sadriddin Ayni, Sovyet
yönetiminin ve Rusların hakimiyetleri boyunca yaptıklarını
anlatan şu şiiri yazmıştır: onun bu güzel şiiriyle
panelimizi tamamlamak istiyorum.
“Ey medfen-i insaniyet, ey maktel-i ahrar!
Ey merkez-i vahşaniyyet, ey mihman-ı eşrar!
Minglerçe yigitler başını tenden ayırding,
Minglerçe esaretzede oğlanları kırding.
Kan tök, yene kan tök, yene kan tök!
Kan seli bilen akıbetü’l-emr, yarıl, çök!
Kan tök de, çömül kanga! Yıkıl kanga! Boğul, öl!
Ta kanga bulganmasın azade birar kol!
Ey div-i cehalet üyi, ey kanla tolar gâr
Şad ol bu kün!
Amma bu küning ertesi hem bar!
Bir dest-i riya, dest-i cefa, dest-i hıyanet
Mümkin mi seni eylese kettikçe sıyanet?!...
Ey katile, ey facire, ey fitne-i Turan!
Turan eli fitneng ile bolsun mı perişan?!
Minglerçe yigit başını keltek bilen ezdin.
Minglerçe yigit naşını sarcin kibi tizding.
Zindanlarga minglerçe tiriklerini çirütting.
Kur’an’nı şeriatını ayağ astına basting
Behudiy kebi dahi-yi Turan’nı da asting!
Baş kes, yene baş kes, neçe kün keyf ü safa sür!
Lekin közingni aç, kelesi künleringi kör!
………………
Bir kün kelür elbet, kelür elbet, kelür elbet!
Ey haine, öç almağa acizlerge növbet!
………..
Bir kün kelür elbet acizlerge növbet
Öç almağa senden
Ey menba-ı nekbet,
Körsem oşa künni”
Etkinlikler Pertek’te
Düzenlediğimiz Şiir Şöleniyle Sona Erdi.
“CENGİZ AYTMATOV’A SAYGI” adı verilen bir anma toplantısının
son etkinliği Tunceli’nin Pertek ilçesinde düzenlenen
“PERTEK ŞİİR GÜNLERİ” adlı etkinlik oldu. Pertek Cumhuriyet
Meydanı’nda gerçekleştirilen bu faaliyete Tokat, Gaziantep,
Malatya, İstanbul, Elazığ ve Tunceli gibi ülkemizin değişik
illerinden gelen şairler, şiirleriyle katıldılar. Halk
oyunları gösterilerinin ve halk müziği konserlerinin renk
kattığı gecede Cengiz Aytmatov bir kez daha anıldı.
Abdıldacan Akmataliyev, Güldeniz Ekmen Agiş, M. Faik Güngör,
Mehmet Emin Ulu gibi şairler Aytmatov için yazdıkları veya
Aytmatov’a ithaf ettikleri şiirlerini okuyarak Cengiz
Aytmatov’u andılar.
3-4 Temmuz 2008 tarihlerinde dolu dolu geçen iki gün boyunca
Türk Dünyasının ve dünya edebiyatının büyük yazarı, bilge
insan Cengiz Aytmatov saygıyla anıldı. Kadirbilir, vefalı
Elazığ halkı ve yöneticileri daha önce Elazığ’a gelerek
kendilerine büyük mutluluk yaşatan Cengiz Aytmatov’a olan
vefa borçlarını ödemeye çalıştılar.
Bu hüzünlü toplantıda gözlerimiz hâlâ o tarihin ihtişamını
hafızalara taşıyan günlerdeydi! O ne mahşerî bir
kalabalıktı. Cengiz Aytmatov’la birlikte sanki dağlar,
yürekler omuz omuza vermişti. Elazığ Valisi Muammer Muşmal,
Belediye Başkanı Süleyman Selmanoğlu, Cengiz Aytmatov,
Muhtar Şahanov, Sabir Rüstemhanlı ve Türk Dünyasının dört
bir yanından gelen şair, yazar ve sanat dostları bir arada
Gazi Caddesi boyunca bir arada Öğretmen evi önüne kadar
devam eden o muhteşem yürüyüş bir büyük ihtişamı şehre ve
coğrafyaya yaşatıyordu. Caddenin her iki kenarında toplanan
binlerce vatandaşın gönül alkışları ve evlerin
balkonlarından serpilen çiçek yağmuru unutulmazlar arasında!
Bu bir Anayurt uyanmasıydı!
Kırgızistan’dan Gelen Davet…
2007 yılında gerçekleştirilen 15. Hazar Şiir Akşamları’na
Cengiz Aytmatov damgasını vurmuştu. O, kendisine takdim
olunan Türk Dünyası Hizmet Ödülü’nü alması münasebetiyle
yaptığı konuşmasını; “Elazığ’a gelen tüm insanların kalbi
yeniden can bulsun, yeniden ruh bulsun, yeniden hayata
kavuşsun ve yeniden edebiyata gönül versin. Tek dileğim
budur.” duasıyla bitirmişti.
Olacağı sezmişçesine ve kadere boyun eğen bir rıza ile
Aytmatov, bu duaya kendini dâhil etmemişti. Elazığ’dan
döndükten bir müddet sonra hastalandı ve canını toprağa,
ruhunu Mevlâ’ya teslim etti.
1928 doğumlu Aytmatov yaşasaydı bu yıl 80 yaşında olacaktı.
Sağlığında alınan 80. doğum yılını kutlama kararı,
Kırgızistan’da büyük bir programla yerine getirildi. Cengiz
Aytmatov için tertip edilen bu faaliyetlere Elazığ’dan da
bir heyetin davet edilmesi unutulmadı.
Elâzığ, bu gökçe kardeşinin hatırasını bir daha yâd etmek
için üst düzey bir çalışma grubu olarak Kırgızistan Kültür
Bakanı Sultan Rayev’in davetlisidir. Bu davet, tarihi
köprülerin ayaklarını güçlendirmektedir
Valimiz Muammer Muşmal ile Belediye Başkanımız M. Süleyman
Selmanoğlu yoğun programları dolayısıyla Kırgızistan’daki bu
toplantıya iştirak edemiyorlar.
Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’te 24-26 Ekim 2008
tarihlerinde yapılacak olan Uluslararası Cengiz Aytmatov
Formuna Fırat Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. A. Feyzi Bingöl
başkanlığında Prof. Dr. Ahmet Buran, Servet Kabaklı, Esat
Kabaklı, R.Mithat Yılmaz, Recep Bağcı, A. Murat Kuşçubaşı,
Bedrettin Keleştimur, M. Şener Bulut ve Mehmet Kılınç’tan
oluşan bir heyet ile katılacağız..
Bu toplantıya Kültür ve Turizm Bakanımız Ertuğrul Günay,
İstanbul Milletvekilimiz İdris Naim Şahin ve ile ilgili
bürokratların da katılacaklarını öğreniyoruz. Bilhassa
Kültür ve Turizm Bakanımızın toplantıya katılacak olması
heyetimizi daha da heyecanlandırıyor. 2007 yılının 25-27
Eylül tarihlerinde Bakü’de gerçekleşen Şair Elmas
Yıldırım’ın 100. doğum yılı kutlama programına da Kültür ve
Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ile birlikte katılmıştık.
Çalışmalarımız başlıyor. Seyahat öncesi hazırlıklar tekrar
tekrar gözden geçiriliyor. Kırgızistan’a götürülecek
hediyeler bizzat Fırat Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Feyzi
Bingöl tarafından belirleniyor.
Prof. Dr. Ahmet Buran’ın Kırgız Türkçesi ile seslendirdiği
Aytmatov’un Elazığ gezisini İletişim Fakültesi ile İletişim
Lisesi’nin imkânlarını kullanarak belgesel film olarak
hazırlıyoruz.
Manas Yayıncılık olarak Prof. Dr. Abdıldacan Akmataliyev
tarafından hazırlanan Yıldırım Sesli Manasçı Aytmatov adlı
kitabın basımını gerçekleştiriyoruz. A.Murat Kuşçubaşı ile
birlikte Hazar Gölü’ne gidiyoruz. Bu gölden aldığımız su,
bin yılların hasreti ile yanıp kavrulan Issık Göl’e
götürülmek üzere şişelere dolduruyoruz.. İkimizde çok
heyecanlıyız, Mehmet Kılınç bu anımızı kayda alıyor
M. Şener Bulut,
Hazar’ın suyunu Cuma günü Issık Göl’e dökeceğiz…
24–27. Ekim 2007 tarihinde Kırgızistan’ın dünyaca ünlü
yazarı Cengiz Aytmatov’u Elazığ’da konuk etmiştik.
Aytmatov’un bu ziyaretiyle Elazığ tarihi günlerinden birini
yaşamıştı.. 10 Haziran 2008 tarihinde Aytmatov Hakk’ın
rahmetine kavuştu. Bu büyük yazarımız için Kırgızistan
Kültür Bakanlığı 24–26 Ekim 2008 tarihinde başkent Bişkek’te
bir toplantı düzenledi ve bu önemli toplantıya bizleri de
davet ettiler. Yarın Fırat Üniversitemizin değerli Rektörü
Prof. Dr. Feyzi Bingöl’ün başkanlığında bir heyet olarak
Kırgızistan’a hareket edeceğiz.
Bu gün burada Murat (Kuşçubaşı) kardeşimle birlikte Hazar’ın
suyunu şişelere dolduruyoruz. İnşallah bu şişelere
doldurduğumuz Hazar suyunu Cuma günü Issık Göl’e dökeceğiz.
Umuyoruz ki Türk dünyasının bu iki güzel gölü ve bu
göllerimizin kıyısında yaşayan insanları Türklüğün ışığını,
Türklüğün meşalesini dünya durdukça, payidar kılarlar ve
bağlarından nice Cengiz Aytmatovlar yetiştirirler.
A. Murat Kuşçubaşı,
Hazar’ın Issık Göl’e hasretini ve selamını götürüyoruz…
Bir Türk ilinin Türk gölünden, yine bir Türk ilinin Türk
gölü Issık Göl’e hasreti selâmı, muhabbeti götürmek için
Hazar Gölü’nden aldığımız bu berrak ve tertemiz suyumuz ile
mutluluğumuzu paylaşmak için Kırgızistan’a götüreceğiz. Yüce
Allah nasip ederse, bu suların birleşmesi gibi gelecekte
Türk illeri de bir olur, beraber olur.
Kabaklı Hocanın Mezarını Ziyaret
Ettik…
23 Ekim Perşembe sabahı Ankara aktarmalı olarak İstanbul’a,
akşam saatlerinde de Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’e
uçacağız.
İstanbul’dayız. Atatürk Havalimanı’nda bizleri Rahmetli
Ahmet Kabaklı’nın iki yeğeni Servet Kabaklı ve Esat Kabaklı
birlikte karşılıyorlar. Sultanahmet’te İsa Yusuf Alptekin
Parkı’ndaki Türkistan Aşevi’de çaylar yudumlanıyor.
Cihana payitaht olacak azamette inci duvaklı bir şehirdir,
İstanbul! Necip Fazıl’ın; “Ruhumu eritip de kalıpta
dondurmuşlar;/ Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.//
İçimde tüten bir şey; hava, renk, eda, iklim;/ O benim,
zaman, mekân aşıp geçmiş sevgilim.// Çiçeği altın yaldız,
suyu telli pulludur; /Ay ve güneş ezelden iki
İstanbulludur.// Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale
/Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.// İstanbul benim
canım; vatanım da vatanım…/ İstanbul, İstanbul...” dediği
kâinat güzeli bir diyardayız.;
Yahya Kemal’in, “Sade bir semtini sevmek bile bir ömre
değer” dediği, Peygamber otağlı bahtlı semte, Eyüp’e
gidiyoruz. Eyüp, dualarla bir rahmet salıncağı gibi kader ve
kabir ehline gelen misafirleri kendisine komşu eder. Gönlü
Harput, diyarı mekânı İstanbul olan Ahmet Kabaklı hocamızın
mezarını ziyaret ediyoruz. Başta rektörümüz Prof. Dr. A.
Feyzi Bingöl olmak üzere bu ziyareti birlikte
gerçekleştirdiğimiz arkadaşlarımızın düşüncelerini alıyoruz.
Prof. Dr. Feyzi Bingöl,
Yazı hayatımızın önemli bir kalemiydi…
Tabi öncelikle Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun.
Kabaklı Hocamıza zaten Şeyhü’l-Muharririn unvanı verilmiş.
Türkiye’nin yetiştirdiği en büyük edebiyatçılardan
birisidir. Elazığ’da, Harput’ta, 1924 yılında doğan ve 2001
yılında vefat eden Kabaklı hocamız Elazığ kültürünü bütün
Türk Dünyasına tanıtmış, gerçekten çok önemli edebî bir
şahsiyettir. Onun bugün çocukları, yeğenleri tarafından ve
onu sevenler tarafından Türk Edebiyatı dergisi aynı hizmeti
vermektedir. Ruhu şad olsun.
Esat Kabaklı,
Hakkında konuşanlar zaten çok şey söylüyorlar…
Öncelikle hoş geldiniz. Sizleri İstanbul’da Manas Yayıncılık
ve Sayın Rektörümüzle birlikte misafir etmek onur verici bir
şey. Amcamız hakkında konuşanlar zaten çok şey söylüyorlar.
O bizim canımızdı, o bizim Elazığ’ımızın gururuydu, o bizim
onurumuzdu, o Türk Edebiyatının hocasıydı, o Türk
edebiyatının kilometre taşlarından biriydi. 40 günde ikisini
birden, yengemle onu, kaybettik, Mekânları cennet olsun.
İnşallah biz de onlara yakışır yeğen olmaya çalışıyoruz.
Oluruz inşallah. O duygularla Allah mekânını cennet etsin.
Bedrettin Keleştimur,
Kabaklı Hocamız, Hazar Şiir Akşamları’nın manevi mimarıdır..
Şu anda cennet-mekân Kabaklı Hocamızın kabri başındayız.
Peygamber övgüsüne layık olan, aynı zamanda Hz. Eyüp
(A.S)’ün de mekânı olduğu cennetten bir köşedeyiz. İnsanlığı
kendisine hayranlığının ötesinde esir alan güzel İstanbul’un
en mahir ressamların bile çizemeyeceği berraklıkta
gönüllerinize kapılar aralayan kâinatın en muallâ tablosunda
bir farklı haz dünyasındayız. Kabaklı Hoca bizim
öğretmenimiz oldu. Ve bir dönem, 70’li yıllar, 80’li, 90’lı
yıllar Türk fikir ve düşünce hayatının sadece banileri
arasında yer almadı, Türk edebiyatının da muallimi oldu. Ve
şunu da burada belirtmek isterim; Kabaklı Hocamız, Elazığ’da
yapılmakta olan Hazar Şiir Akşamları’nın manevi mimarıdır.
Elazığ’da yapılmakta olan kültür faaliyetlerinin, yine aynı
şekilde bir büyüğü, yol göstereni, kutlu atasıdır. Kabaklı
Hocamızla, Şener Bulut kardeşimizle beraber uzun yıllar
birlikteliğimiz oldu. Bizleri hiçbir zaman kırmadılar,
incitmediler. Ve bizlere her zaman, her çalışmada büyüklük
yaptılar, ağabeylik yaptılar ve bizlere yön gösterdiler.
Kendisini buradan rahmetle anıyorum. Ruhu şad olsun,
diyorum.
Hocam sizin izinizde ve sizin gösterdiğiniz yolda yürüyoruz.
Sizi, Türk Edebiyat Vakfı’nı kurdunuz, Türkiye’ye
öğretmenlik yaptınız. Biz Elazığ’da Günışığı gazetesi
çevresinde, Manas Yayıncılık çevresinde arkadaşlarımızla bir
araya geldik ve bir arada güzel, kutlu bir gündeyiz;
inşallah bütün yapılanlar geleceğimize güzellikler katar.
R. Mithat Yılmaz,
Gelecek nesle kalıcı eserler bırakan bir büyük vakıf
insandı…
Kabaklı Hoca, gerek çıkardığı Türk Edebiyatı dergisiyle,
gerekse beş ciltlik Türk Edebiyatı Tarihiyle gelecek nesle
kalıcı, kaliteli eserler bırakan bir büyük vakıf insandı.
Harput kültürünü hem yaşamış, hem özümsemiş; Harput
beyefendiliğinden İstanbul beyefendiliğine -tabir caizse-
terfi etmiş bir Türk münevveriydi.
İnsanlarla iyi ilişkiler kurabilen, yaş farkı gözetmeksizin
onlara muhabbetini esirgemeyen, tevazu erbabı, gönül ehli
bir Harputluydu.
Şu anda nasip oldu, mezarı başında buluştuk; ruhuna
Fatihalar bağışladık. O, öylesine bütünleştirici bir düşünce
yapısındaydı ki, hâlâ bizi birleştirme, bir araya getirme
ülküsünü icra etmekle meşgul. Ruhu şâd, mekânı cennet olsun.
A. Murat Kuşçubaşı,
İnşallah Hocamızın yerini dolduracak bir edebiyat camiası,
oluşur…
Merhum Hocamızın elini gelip İstanbul’da çok öptük. Ama onun
vefatından sonra mezarına, huzuruna, ilk gelişimiz. Duamızı
ettik, onun yeri doldurulmuyor. Biz burada, mezarı başında,
dua ederken bile onun hâlâ yaşadığına inanarak çok ilginç
bir duyguyla dua ediyoruz. Allah rahmet etsin. İnşallah
Hocamızın yerini dolduracak bir edebiyat camiası, bir Türk
dünyası oluşur. Onun hedefi olan, onun duygularını oluşturan
bir dünya oluşur ve biz de onun bir parçasından tutar,
birlikte yürütürüz diyorum.
Kırgızistan Seyahatimiz Başlıyor…
İstanbul’dan, her dakika aralığı, dünyanın dört bir yanına
bir kuş misali kanatlanan uçaklar! Yeşilköy Havalimanında,
Kültür ve Turizm Bakanımız Ertuğrul Günay, eşi Gülten Günay,
İstanbul Milletvekili İdris Naim Şahin de, Elâzığ heyetiyle
birlikte Kırgızistan yolcusu…
Cengiz Aytmatov, Türk Dünyasını bir duru ırmağın etrafında
toplamaktadır. “Bir âlimin ölmesi, bir âlemin ölmesidir”
sözünü altın bir kâse içerisine bir daha alıyoruz. Saatler,
17,55’i gösterdiğinde; Bir gönül sarhoşluğunda, yolumuz
Gündoğumuna! Ata coğrafyamız, Kırgızistan’a doğru uzanıyor!
Dile kolay İstanbul-Bişkek arası havadan 4.000 km. Uçuş
süresi beş-beş buçuk saat. Türkiye-Kırgızistan saat farkı
üç; ancak bizdeki saat ayarlamasından sonra bu fark dörde
çıkıyor.
Bir an dudaklarınızdan yükselen bir hoş seda:
“Tarihi çevir nal sesi kısrak sesi bunlar/ Delmiş Roma’nın
kalbini mızrak gibi Hunlar/ Göktürkler, Uygurlar, Oğuzlar,
Peçenekler/ Türkün yüce tarihine bin bir zafer ekler//Dünya
atının nalları altında ezildi/ Kaç Haçlı sefer göğsüne
çarpınca kesildi/ Bir gün gemiler dağlara tırmandı denizden/
Kudret ve zafer bizlere miras dedemizden.”
Azerbaycanlı Şair Sabir Rüstemhanlı’dan dinleyelim Ata
diyarlarımızı: “Edebiyatseverlerin dikkati; Issık Göl’e,
Alatav Dağlarına, bu dağların eteklerinde ve sonsuz
Karakırgız bozkırlarında bin yıllar boyu gamlı türkülerini
okuyarak yaşayan düne, çalışkan büyük ruhlu ve en kadim Türk
boylarından birine çevirdi”
Heyetimiz; Kırgızistan Kültür ve Enformasyon Bakanlığının
davetiyle; Uluslararası “Cengiz Aytmatov ve Günümüz”
forumuna katılmak üzere, bir bakıma tarihe yolculuk
yapılmaktadır. Aytmatov’a, bir vefa borcunu ödemek için Türk
dünyasının yüzü Bişkek’e yönelmiştir. Elâzığ, bu ziyarette
farklıdır. Bir bakıma, imtiyazlıdır. Elâzığ-Bişkek
arasındaki gönül bağı Cengiz Aytmatov’la o kadar güçlenmiş,
o kadar kök salmış ki, anlatılması veya tarifi imkânsız
diyebiliriz.
Bulutlar üstünden semanın altın kandilleri altında, on bir
bin metre yükseklerden kanatlanarak dört bin kilometre
ötelere doğru; Kafkasları aşarak, Tanrı Dağlarının
eteklerine doğru süzülüyoruz. Saatler, gecenin yarısını
geride bıraktığımız 24 Ekim sabahı saat 01,30’da başkent
Bişkek’te uluslararası Manas Havalimanı’na iniyoruz. Heyecan
dorukta!
Ne büyük rastlantı ki, geçen yılın 24 Ekim sabahı da Cengiz
Aytmatov Elazığ’a inmişti. Ve Elazığ’da adı verilen parkın
açılış konuşmasını, “Gelin parkıma!” diyerek bitirmişti.
Düşünüyoruz ve diyoruz; o gün, “Gelin parkıma” diyen Cengiz
Aytmatov, acaba gönlünden de bütün Türk dünyasının
kucaklaşmasını; sürekli birlikteliğini mi arzu ediyordu?
Bir hafta önceden Bişkek’e gelip Manas Üniversitesi
tarafından düzenlenen bir toplantıya katılan Prof. Dr. Ahmet
Buran ile Elazığ’daki Aytmatov toplantılarından tanıdığımız
Kırgız bilim adamı Prof. Dr. Abdıldacan Akmataliyev
Havaalanında bizleri bekliyor. Resmi yetkililer ve özel
kıyafetler giyinmiş güler yüzlü çiçek çocukların
çiçekleriyle karşılanıyoruz.
Rehberlerimizle birlikte, gecenin ilerleyen saatlerinde,
Havalimanından kalacağımız, ‘DOSTLUK’ oteline doğru yol
alıyoruz..
Bişkek’teyiz..
Manas yayıncılık olarak 24 Ekim 2008 Cuma. günü
Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’teyiz. Kırgızistan
Cumhuriyeti Kültür ve Enformasyon Bakanlığı’nın tertip
ettiği “Aytmatov ve Günümüz” konulu uluslararası forumun
özel konuğuyuz. TÜRKSOY’a üye 14 ülkenin kültür bakanı da
burada. Uzak-yakın birçok Türk coğrafyasından yazarlar,
şairler, sanatçılar… Gelenler arasında Avrasya Yazarlar
Birliği başkanı Yakup Deliömeroğlu, Ali Akbaş ve İmdat
Avşar’ı da görüyoruz. Heyecan ile kucaklaşıyoruz bu değerli
dostlarımızla...
Kırgızistan’ın nüfusu 5 milyon civarında. Bu nüfusun da
neredeyse beşte biri başkent Bişkek’te yaşıyor. Fakat Bişkek
caddelerinde göze çarpan bir insan kalabalığı görmüyorsunuz.
Bunun da bizce iki sebebi var:
Birincisi; şehir, Çüy vadisine sere serpe yerleşmiş. Her ne
kadar çok katlı evler varsa da çoğu tek veya az katlı
binalardan oluşuyor. Üstelik bunların da ekseriyeti avlulu,
bahçeli evler.
İkinci sebepse; şehrin bütün caddeleri, kaldırımları,
meydanları oldukça bir ileri görüşlülükle; geleceği okuyan
bir şehircilik anlayışıyla geniş tutulmuş. Değil bir milyon,
beş milyon nüfus bu şehirde rahatlıkla yaşar.
Kırgızistan’ın Başkenti Bişkek, dünyanın en yeşil üç büyük
şehri arasında yer alıyor. Geniş bulvarları, yeşil örtüler
arasında bir milyona yakın nüfusuyla Bişkek’in sıcaklığı
Kırgız Türk’ünün yüz hatlarına kadar sinmiş!
Kırgızistan, doğalgaz ve petrol bakımından zengin değil. Su
kaynakları zengin olduğu gibi bu kaynaklar üzerinde
hidroelektrik santralleri yer alıyor. Elektriğini
komşularına satarak karşılığında petrol ve diğer
ihtiyaçlarını karşılıyor.
Kırgız Türkleri için yol demek, cadde demek, aynı zamanda
ağaç demek. Nereye yol götürmüşlerse, iki yanını ağaçlarla
donatmışlar. Tek sıra da değil hem, kimi yerlerde iki, üç,
beş sıra hâlinde.
Çolpanata’ya Gidiyoruz..
24 Ekim Cuma Saat 10.00. Program Issık Göl’e yapılacak bir
gezi ile başlıyor. Önce Çolpan Ata şehrinde yaptırılan
Cengiz Aytmatov heykelinin açılış törenine katılacağız.
Manas Üniversitesi’nin tahsis ettiği otobüste Kırgız
Yazarlar Birliği Başkanı Omar Sultan ve Kırgız yazarlarıyla
birlikte yola koyuluyoruz.
Efsunkâr havasını, okuduğumuz birçok eserde solukladığımız
Tanrıdağları’nın göz alıcı heybetiyle baş başa 300 km’yi
bulan uzunca bir yolculuk! Bişkek’ten ayrıldıktan bir süre
sonra Tokmak ve daha sonra da Balıkçı şehirlerine uğrayıp
tekrar yolumuza devam ediyoruz.
Kırgızistan deyince Tanrıdağları’nı anmamak olmaz.
Kırgızistan deyince aklınıza Issık Göl, Balasagun, Kutadgu
Bilig, Yusuf Has Hacip, Satuk Buğra Han, Talas’la birlikte
Tanrıdağları da gelmeli. Bizim şiirlerimize, marşlarımıza
girmiş olan bu ucu gelmez uca dağlar Kırgız Türk’ünün de
hayatına girmiş. Nereye gitseniz bu dağların bir parçası
karşımızda bütün görkemiyle karşımıza çıkıyor.
Doğu-batı istikametinde bir ata yurdundan bir ata yurduna;
Özbekistan’dan başlayıp, Kırgızistan’dan ta Çin
egemenliğindeki Doğu Türkistan’a kadar 2000 km. uzayıp
gidiyor Tanrıdağları. O kadar ki Kırgızistan topraklarının
dörtte üçü bu dağlarla kaplıdır. Her yerde her zaman tek
sıra da değildir hani; kimi yerlerde yan yana birkaç sıra
teşkil ederler. O gibi yerlerde bu dağları enlemesine uçakla
geçmek dahi 15-20 dakikanızı alır. Bu yüzden belki de
Nihal Atsız, şiirinde demişti;
Yufka yüreklilerle çetin yollar aşılmaz;
Çünkü bu yol kutludur, gider Tanrıdağı’na.
Elâzığ heyetiyle birlikte Kırgızistan Yazarlar Birliği
üyeleri yol boyunca birlikte, sohbetler ediliyor, mahnılar
okunuyor, türküler söyleniyor.
Aytmatov’un Elâzığ gezisi ile ilgili hazırladığımız belgesel
filmi otobüsün televizyonu aracılığıyla Kırgız yazarlara
izlettiriyoruz. Ahmet Buran hocamızın Kırgızca olarak
seslendirdiği bu belgeseli izleyen Kırgız yazarlar ilk anda
şaşırıyorlar. Ancak programı baştan sona kadar dikkatle
izledikten memnuniyetlerini alkışlarıyla gösteriyorlar.
Aytmatov’un Heykeli Açılıyor..
Dört saati bulan bir yolculuğun ardından saat 14.00’te
Çolpan Ata’ya varıyoruz.
Kırgız yetkililer Çolpan Ata şehrinde Cengiz Aytmatov adına
bir Park düzenlemişler. Elazığ’dan sonra Issık Göl’de de bir
parkı oluyor Yıldırım Sesli Manasçı’nın.
Parkın merkezinde Aytmatov’un oturur vaziyette tasarlanmış
heykelinin açılışı yapılıyor. Her taraf yemyeşil; çayır,
çimen, çiçek… Az ötede şarkısını söyleyen Issık Göl. Ve
biraz ötelerde Issık Göl’ün başı ucundan hiç eksik olmayan
karla kaplı Tanrıdağları.
Aytmatov’un heykeli Kültür ve Turizm Bakanımız Ertuğrul
Günay ile Kırgızistan Devlet sekreteri Dosbol Nurulu ve
Kırgızistan Kültür Bakanı Sultan Rayev tarafından açılıyor.
Burada, sitayişle Aytmatov’dan bahsediliyor. Issık Göl’ün
sıcaklığının bu büyük yazarın romanlarına yansıması
vurgulanıyor. Kırgızistan Yazarlar Birliği başkanı Omar
Sultan, Aytmatov’un kız kardeşi Roza Aytmatov ve çok sayıda
misafir buradaki törene katılıyor.. Çolpan Ata’da yapılan bu
anlamlı merasimde Kırgızistan Devlet Sekreteri Dosbol Nurulu,
Kültür ve Turizm Bakanımız Ertuğrul Günay, Kırgızistan
Yazarlar Birliği başkanı Omar Sultan ve Aytmatov’un kız
kardeşi Roza Aytmatova tarafından konuşmalar yapılıyor.
Dosbol Nurulu,
Aytmatov birçok dünya ülkesinin büyük ödüllerine layık
görülmüştür…
Türkiye Cumhuriyeti’nin çok kıymetli Kültür Bakanı, değerli
konuklar; Bugünden itibaren Aytmatov, ikinci hayatına
başlamış bulunmaktadır. Bu faaliyet esnasında bir grup
katılımcı Cengiz Aytmatov’u anma töreninde aramızda
bulunmaktadır.. Program içerisinde Aytmatov’un 80. doğum
yılı onuruna Issık Göl uluslararası Film Festivali de
düzenlendi. Cengiz Aytmatov birçok dünya ülkesinin büyük
ödüllerine layık görülmüştür. Çolpanata’ya hoş geldiniz.
Ertuğrul Günay,
Elazığ’da “Türk Dünyasının En Büyük Yazarı” unvanını
verdik..
Hükümet, siyaset ve bilim adamları, hanımefendiler,
beyefendiler!
Bugün burada Kırgızistan ata toprağında hepimiz bir büyük
Türk yazarına saygılarımızı sunmak için geldik. Cengiz
Aytmatov, Kırgızistan’dan çıkmış, zor koşullar içinde
yaşamış. Dünyada 150 dile çevrilmiş en büyük yazarlardan
birisiydi. Kendisini hep birlikte rahmetle anıyoruz. O
hepimizin iftiharıydı, hepimizin övüncüydü, hepimizin
sevinciydi. Biz Türkiye’de onu en büyük yazarlarımızda bir
arada saydık hep. Ve her zaman onun yazdıkları bizim
başucumuzda durdu. Okuduk ve okumaya devam edeceğiz.
Kırgızistan’dan KKTC’ye kadar dünyanın birçok yerinde Cengiz
Aytmatov barışı anlatan, kardeşliği anlatan, dostluğu
anlatan, insanların kendi özlerinden kopmamasını anlatan
bugünkü dünyanın en önemli ihtiyaçlarını on yıllardan beri
anlatagelen büyük yazarlardan birisiydi. Daha geçen yılın
başında aramızdan ayrılmasından altı ay kadar önce
Türkiye’de, Elazığ’da, onun adına bir büyük toplantı yaptık
ve ona Elazığ’da “Türk Dünyasının En Büyük Yazarı” unvanını
verdik. Fırat Üniversitesi Rektörümüz burada,
temsilcilerimiz burada. Yine bu yıl, hep birlikte Cengiz
Aytmatov’u Nobel’e yeniden aday göstermek için bir büyük
kampanya başlatmayı, bir büyük çalışma yapmayı
kararlaştırmıştık. Ama ne yazık ki 80. yaşında Nobel
Ödülü’nü alamadan aramızdan ayrıldı. Fakat o bizim
yüreğimizde her zaman en büyük ödülleri almış, dünyanın
–sadece bizim dünyamızın değil– bütün dünyanın en büyük
yazarlarından birisidir. Sizi sevgiyle, saygıyla, minnetle
tebrik ediyorum ki böylesine büyük bir yazarın
hemşehrilerisiniz. Sizi tebrik ediyorum ki Cengiz Aymatov,
bu topraklarda doğmuş, sizin aranızda yaşamış ve sizin
aranızdan dünyaya bir büyük insan çıkmış. Hepinizi
kutluyorum. Hepinizi saygıyla selâmlıyorum; değerli
yazarımızı da rahmetle, minnetle selâmlıyorum.
Omar Sultan,
Cengiz Aytmatov gibi ulu bir insan birden ortaya çıkmadı.
Kıymetli misafirler, Türk kardeşlerim, diğer ülkelerden
gelen dostlar;
Biz bugün burada en büyük yazarı belirleyeceğiz. Dünyada
geldiğimiz noktada üç büyük yazar vardır. Bunların eserleri
iki yüz dile çevrilmiştir. Bunlardan biri Tolstoy, ikincisi
Çehov, üçüncüsü ise Cengiz Aytmatov’dur. Bu bize neyi
anlatmaktadır? Dünya kültür mirasının, insanoğluna pay
edilmesi neticesinde Cengiz Aytmatov sayesinde bu büyük
onura milletçe sahip olmaktayız. Biz Aytmatov ile zamandaş
olduğumuz için, ben kendim yakın dostu olduğum için,
kalanları aynı dönemde yaşadığı için sevinmemiz ve
gururlanmamız gerek. Cengiz Aytmatov gibi ulu bir insan
birden ortaya çıkmadı. O Manas’tan aldığı ruh ile,
gökyüzünün enerjisiyle ilmini birleştirip dünyaya yaydı.
Bunu, yakın dostu olarak en iyi bilenlerden biriyim. Ben
bugün burada bulunanlardan dolayı çok mutluyum. Türkiye’den
gelen kardeşlerimize, diğer ülkelerden ve Rusya’dan gelen
katılımcılara teşekkür ediyorum.
Roza Aytmatova,
İyi insanın ardı düğün olur..
Uzaklardan gelen kıymetli dostlar, Cengiz Törekuloviç’in
dostları, zamandaşları, kadirli hükümet üyeleri, ben kendi
adıma ve Aytmatov’un ailesi adına sizlere selamlarımı
sunuyorum.
Elbette böylesi zor anlarda kendisi olsaydı her şey daha da
kolay olurdu. Ancak şu an bu yönde konuşmak çok zor.
Kırgızlarda bir söz var; iyi insanın ardı düğün olur. Bu
vesileyle ben şu an Cengiz Törekuloviç’in ardı düğün oldu.
Yapılmakta olan film gösterimi burada açılışı ve toplanan
bunca insanın varlığı işte bunların hepsi düğün
değerindedir. Bunların tamamı olağanüstü. Bu yapılanlar
Cengiz Törekuloviç’in ruhani zenginliğini bütün insanlara ve
gelecek nesillere hizmet edecektir. Bu gibi etkinlikler bunu
sağlayacaktır. Ben ailemiz adına yapılanlardan dolayı
teşekkürlerimizi bildiriyorum. Devlet başkanı Bakiyev’e,
Dosbol Nurulu’na bütün bu programın oluşmasını sağlayan
Sultan Rayev’e film festivaline katkıda bulunan
Kırgızistan’ın sinemacılarına teşekkürlerimi bildirmek
istiyorum. Sağlıcakla kalınız.
Benim ağabeyim Cengiz Törekuloviç, 2007 yılında Elazığ’a
gittiğinde; Elazığ halkı, şehrin yöneticileri ona olağanüstü
bir ilgi gösterdiler. Ona ödüller verdiler. O Elazığ
ziyaretinde mutlu olmuştu. Böyle bir düzenleme yaptıkları
için ben Elazığ Valisine, Belediye Başkanına, yöneticilerine
ve bütün halkına çok teşekkür ediyorum.
Tanrıdağları’nın Kucakladığı Issık
Göl’deyiz…
Saat 15.30’da Issık Göl’deyiz. Tanrıdağları’na Kırgızlar
şimdilerde daha çok Alatov diyor. Öte yandan Çinliler’in
taktığı isimse Tiyanşan. Öyle veya böyle; bizim için bu ata
yurtlarında gezip dolaşmak, Issık Göl kıyısında
Tanrıdağları’ndan esen rüzgârlarla üşümek bile güzel.
Duygulu anlar yaşanıyor bu uzun yol boyunca! Sonrasında,
‘destanlara konu’ olan Issık Göle ulaşıyoruz.. Bazı yerlerde
yedi bin metreyi aşan Tanrıdağları’nın hemen eteklerinde
gökyüzünün masmavi duvaklarını kendisine çekip alan Issık
Göl… İsmi ile müsemma, ‘sıcak göl’ anlamına geliyor. Issık
Göl, bizim tarihimizin en fazla zikredilen efsane diyarı!
Hava giderek soğuyor, yüzleri bıçak gibi kesen bir rüzgâr,
Issık Göl’ün büyüyen dalgaları arasında, gölün kıyısında
Prof. Dr. Ahmet Buran, Prof. Dr. Abdıldacan Akmataliyev,
Bedrettin Keleştimur, R. Mithat Yılmaz, A. Murat Kuşçubaşı,
M. Şener Bulut ve kameramanımız Mehmet Kılınç ile bir araya
geliyoruz. Aramızda Azerbaycanlı şair Cengiz Alioğlu da
bulunuyor.
2007 yılında kardeş Azerbaycan’da Şair Elmas Yıldırım’ın
100. Doğum yılı kutlamalarına katılan Elazığ heyetimiz,
büyük Hazar’la küçük Hazar’ı, birinden diğerine su götürerek
kardeş yapmışlardı. Şimdi de Elazığ’daki Hazar Gölü ile
Issık Göl’ü şişelerde getirdiğimiz suyu dökmek suretiyle
kardeş ilan ediyoruz..
Bedrettin Keleştimur,
Selâm sana Issık Göl
Şu anda yıllar boyu özlemini çektiğimiz ata diyarı,
Tanrıdağları’nın eteklerinde içimizi ve ulu Türkistan’ı
ısıtan Issık Göl’deyim, Türk’ün medeniyet coğrafyasının
beşiğindeyim. Tarihi tefekkürün yapılabileceği bir diyarda;
tarihi köklerimizin buluştuğu yerdeyim. Burada bizi yaratana
binlerce defa şükür secdesi yapsam yeğdir.
Ömrümüzün bu vaktinde buraları da görme bahtiyarlığına
eriştik. Burada, öyle bir haldeyim ki, bir ulu medeniyete
doğru yolculuk hissiyle doluyum. İçim kabına sığmıyor.
Burada, şu tarihi mekânda bir daha haykırmak istiyorum ki,
her halükârda 21. asır Türk asrı olacaktır. Bütün
arkadaşlarıma hayırlı, uğurlu olsun diyorum. Nereden nereye
diyeceksiniz; Elazığ’ın Isık Göl’ü olarak da tasvir edilecek
güzellikteki Hazar Gölü’nden 5000 km. ötelere doğru
Kafkaslardan süzülerek ulu Türkistan’ın bağrına, gönül
sıcaklığındaki diyarına geliyoruz. Selâm sana Issık Göl,
seninle tarihin tekrar ısınacağını, Türk’ün, Basra’dan senin
kadim yurduna kadar uzanan tarihi kervan yoluna, tarihi
ticaret yoluna dönüşerek zenginlikleri taşıyacağına yürekten
inanıyorum. Asya’nın veya tarihin uyandığı; Türk’ün zeval
vaktinin bittiğini ve kemal vaktine doğru yol alındığına bir
daha işaret etmek istiyorum.
Prof. Dr. Ahmet Buran,
Hazar suyunu nihayet Issık Göl’e dökeceğiz
Şener Bey’in, “Bu suyu ben Issık Göl’e mutlaka katacağım.”
ısrarı sonucunda geldik buraya. Elazığ’ın Hazar suyunu
nihayet Issık Göl’e dökeceğiz. Bu, Türk dünyasının birliğine
ve Türk’ün kutlu geleceğine vesile olsun inşallah.
Cengiz Alioğlu,
Türk dünyasının başının üstünde bu ışık eksik olmasın.
Büyük Türk dünyasının insanı, kanı kanımdan ayrılmaz, canı
canımdan ayrılmaz. Böyle bir mutluluktur ki bugün şu anda
Alatov’un Han Tengri’nin eteklerinde üç büyük gölün sularını
birbirine kavuşturuyoruz. Büyük Hazar’ın, Elazığ’daki
Hazar’ın ve şu anda büyük Türk dünyasının brillantı olan
Issık Göl’ün suyunu birbirine karıştırırız. Bu bir edebi
kavuşmadır. Bu ışık daima yaşasın. Türk dünyasının başının
üstünde bu ışık eksik olmasın.
A.Murat Kuşçubaşı,
Sularla birlikte insanlarımızın dilleri, kültürleri de
birbirine karışır
İnşallah sularla birlikte insanlarımızın dilleri, kültürleri
de birbirine karışır. Ve bundan böyle bütün Türk dünyası
Türkçe konuşur, Türkçe yazar, Türk gibi yaşarlar.
R.Mithat Yılmaz,
Biz bu topraklara “Dişi Kurdun Rüyaları”nı okurken
gelmiştik..
Hazarbaba Dağı’nın kucakladığı Hazar Gölü’nden,
Tanrıdağları’nın kucakladığı Issık Göl’e birkaç damla su
getirdik. Dostluk, kardeşlik adına sevgi ve saygıyla.
Ata yurdumuz olan bu topraklara, merhum Aytmatov’u anmak
için geldik. Aslında biz bu topraklara daha önceden de
gelmiştik. “Ne zaman?” derseniz; onun, dünya şaheseri romanı
“Dişi Kurdun Rüyaları”nı okurken, derim. O romanın
sayfalarını okudukça, kurt ana Akbar’la beraber Issık Göl
kıyılarında, Tanrıdağları yamaçlarında dolaşıp durmuştuk.
Şimdi, bizzat bu coğrafyayı kendi ayağımızla geziyor, kendi
gözümüzle görüyoruz. Mutluluğumu ifade edecek cümle
bulamıyorum. Zaten iliklerimize işleyen bu soğuk da fazlaca
konuşmamıza müsaade etmiyor.
Ey Tanrıdağları, ey Issık Göl!
Bütün Türkiye Türklerinin selâmını, sevgisini getirdik size.
Bu soğuk havaya rağmen, Elazığ’ın Hazar Gölü’nden
getirdiğimiz bu suyla beraber o sıcak selâmları, sevgileri
de boşaltıyoruz Issık Göl’ün engin yüreğine. Hoşça kalın.
Allah’a ısmarladık.
Prof. Dr. Abdıldacan Akmataliyev,
Sevgili dostlar, Issık Göl’e hoş geldiniz.
Sevgili dostlar, Issık Göl’e hoş geldiniz. Ben 2007 yılında
Aytmatov ile birlikte Elazığ’a gelmiştim. Aytmatov’a
Elazığ’da çok büyük bir ilgi göstermiştiniz. Ona Türk
dünyası ödülünü verdiniz. Onun adını bir parka verdiniz.
Ahmet Bey, Şener bey ve Elazığlı konuklarımızla Issık Göl’de
buluşmak çok güzel ve çok anlamlı…
M. Şener Bulut,
Elazığ halkının Issık Göl’e selamını getirdik..
Elazığ halkının Issık Göl’e selamını getirdik. Hazar’ın
suyunu biz daha önce Azerbaycanlı şair Elmas Yıldırım’ın
100. doğum yılı kutlamaları için bulunduğumuz Baku’de
Hazar’a dökmüştük. Kırgızistan’a gelmeden önce de Murat
(Kuşçubaşı) kardeşimle birlikte yine Hazar’a gittik ve bu
şişelere doldurduğumuz suyu Issık Göl’e getirdik. Birazdan
şişelerdeki bu su arkadaşlarımız tarafından Tanrıdağları’nın
kucağındaki Issık Göl’e dökülecek.. Bu güzel anı bizlere
nasip ettiği için Yüce Allah’a şükrediyorum.
Ata-Beyit’te Aytmatov’un Mezarını
Ziyaret Ettik…
25 Ekim sabahı saat 09.00’da otelde yaptığımız kahvaltının
ardından uzun bir kortej halinde Cengiz Aytmatov’un Ata
Beyit Anıt Mezarına doğru yol alırken içimizdeki ürperti o
kadar büyüyor ki,
Ata Beyit mi? Ata Beyit’in ne olduğunu bilmek için Çon Taş
Katliamı’nı bilmek gerekir. Bunu da Bişkek’te bizimle
beraber olan Prof. Dr. Ahmet Buran’ın “Kurşunlanan
Türkoloji” adlı eserinden öğreniyoruz. Stalin döneminin
insafsız katliamlarıyla sarsılan bir koca coğrafya hâlâ o
acıyı derinden yaşar gibi gözyaşlarına boğuluyor.
Aytmatov’un babası Törekul ile birlikte 137 kahraman aydının
toplu olarak şehit edildikleri ve bu ‘tarihî utancın’ en
yakınlarından dahi yarım asır saklandığı ayıbı… 1990’lardan
sonra şehitlerin ‘toplu mezarına’ ulaşılıyor. Türk’ü asıl
öksüz bırakan, az değil üç nesil sabır çilesine mahkûm eden,
‘aydınların katlidir’ bu katliam!, bilinmelidir ki Cengiz
Aytmatov, bir ömür boyu babası Törekul Aytmatov’un özlemiyle
bağrı sürekli yanmış bir insandır.
Ata Beyit’teki törende Aytmatov’un kabrine çelenk konulacak,
çiçekler bırakılacak; konuşmalar yapılacak. Her yerde, her
fırsatta olduğu gibi Ata Beyit’te de Şener Bulut birçok
önemli isimle röportaj yapıyor. Recep Bağcı ha bire fotoğraf
çekiyor. Mehmet Kılınç kamerasıyla olup bitenleri kayda
alıyor.
Kırgız Devlet protokolü buradaki törene üst seviyede
katılıyor. Kültür ve Turizm Bakanımız Ertuğrul Günay, Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Milli Eğitim ve Kültür Bakanı Canan
Öztoprak, Kırgızistan Kültür Bakanı Sultan Rayev, TÜRKSOY
Genel Müdürü Düysen Kasinov, Kazak Şair Muhtar Şahanov,
Manas Üniversitesi Rektörü Süleyman Kayıpov, Bişkek Belediye
Başkanı Nuriman Tuleyev, Kırgızistan Büyükelçimiz Serpil
Alpman, Kırgızistan Yazarlar Birliği Başkanı Omar Sultan,
Cengiz Alioğlu, Abdıldacan Akmataliyev, Ali Akbaş, Yakup
Deliömeroğlu, İmdat Avşar ve programa katılan diğer konuklar
yanında Bişkek’ten gelen hayli bir insan topluluğu ile
beraber Ata Beyit’te bulunan Aytmatov’un mezarını ziyaret
ediyoruz.
Çiseleyen yağmura, üşüten soğuğa, on metre ilerisini kapatan
sise rağmen oldukça kalabalık bir ziyaretçi doldurmuş Ata
Beyit’i. Bu mezarlar arasında, bu müze içinde dolaştıkça
fark ediyoruz ki içimizin havası da dışarıdan farksız.
Öylesine kasvetli, kapalı, soğuk!..
Heyet başkanımız Prof. Dr. A. Feyzi Bingöl, Prof. Dr. Ahmet
Buran, Servet Kabaklı, Esat Kabaklı, R.Mithat Yılmaz, Recep
Bağcı, A. Murat Kuşçubaşı, Bedrettin Keleştimur ve M. Şener
Bulut ile birlikte Cengiz Aytmatov’un mezarına karanfiller
bırakıyoruz. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’la
birlikte bu ulu mezarda dualarımızı okuyoruz. Bakan Günay
burada yaptığı konuşmalarında, “Elâzığ’da, 2007 yılında
Aytmatov onuruna düzenlenen programa katılamamanın
üzüntüsünü” dile getirerek, bugün Aytmatov’un mezarı başında
birlikte olmanın bu farklı duygusunu yaşadığını
belirtiyorlar. Ne demişti Yıldırım Sesli Manasçı Cengiz
Aytmatov: “Uzak çağlardan zamanımıza kadar, günler kum gibi
aktı; sayısız geceler ve dönüşsüz tören alayları geçip
gittiler; yıllar, yüzyıllar, kervanlar gibi uzak ufuklara
gidip kayboldular. Sonra biz onların izlerini bulduk...” “O
çağlardan beri nice nice insanlar yaşadı bu dünyada!
Kuşkusuz yeryüzündeki taşlar kadar, belki daha çok...
Bunların arasında ünlüler vardı, silik olanlar vardı. İyiler
vardı, kötüler vardı. Bazıları dağlar kadar güçlü idiler,
bazıları da kaplan kadar cesur, kahraman... Her şeyi bilen
bilgeler vardı; üstün yeteneklerle donanmış sanat dâhileri
vardı. Nice milletler nice zamanlardan beri yok olup
gittiler ve onların yalnız adları kaldı...”“Ama dünyada,
insan hafızası zamana meydan okur. İnsanın kendi hayatı, göz
açıp kapatıncaya kadar geçen zaman kadar kısadır. Ölümsüz
olan düşüncedir, fikirdir. Ve bu fikirler insandan insana
geçer. Ölümsüz olan Manas’tır, çağdan çağa geçen Manas’ın
sözleridir..”
Ata Beyit’te bulunan Aytmatov’un mezarı başında yapılan
konuşmaları dinlerken bütün bunları düşünüyor ve 29 Ekim
1923 tarihinin anlamını daha bir yürekten hissediyoruz..
Hürriyetin insanlar için ne kadar kutsal bir mefhum olduğunu
bir daha anlıyoruz!
Ertuğrul Günay,
Elazığ’da yapılan törene yetişememiş olmaktan büyük bir
üzüntü duyuyorum
Elazığ’da yapılan törene yetişememiş olmaktan büyük bir
üzüntü duyuyorum Aytmatov’un mezarı başında bunu telafi
etmekten ise çok mutluyum. Daha çok yaşayacağını ve belki
Nobel Ödülü aldığına tanık olacağımızı düşünüyorduk. Ama
yetişemedi. Dün anıtın açılışında da düşündüm; kalbimizde
yaşadığını, sadece Türk dünyasında değil, tüm dünyanın
kalbinde en büyük ödülleri almış büyük bir yazar olduğunu
düşündüm. Rahmet diliyorum kendisine. Kırgız halkına ve
bütün Türk milletine rahmet diliyorum. Aytmatov,
yazdıklarıyla insanlık açısından bize öğrettikleriyle,
kitaplarında tartıştığı meselelerle çok uzun yıllar
yaşayacak olan büyük bir yazardır. Rahmetle selamlarız,
hürmetle selamlarız.
Sultan Raev,
Biz Kırgız halkı olarak Türkiye’nin Elazığ şehrinden çok
memnunuz.
Biz Kırgız halkı olarak Türkiye’nin Elazığ şehrinden çok
memnunuz. Bizim büyük yazarımıza Türk dünyası hizmet ödülü
verdiniz. Sizlere bütün Kırgız halkı adına teşekkürlerimi
bildiriyorum.
Serpil Alpman,
Mekânı cennet olsun, diyorum.
Bişkek Büyükelçisi olarak Sayın Aytmatov’la yakın temasta
olan bir kişiydim. Kendisini rahmetle anıyorum. Türk
dünyasının en büyüklerinden olan Aytmatov’un mekânı cennet
olsun, diyorum.
Düysen Kasinov,
Çingiz Ağamızı kalbimizde yaşatacağız.
Türk dünyasının önemli birçok devlet temsilcisi ve yazarı
Cengiz Aytmatov için Kırgızistan’a geldi. Aytmatov dünyanın
çok önemli bir yazarıydı, Manas diyarının büyük kalemiydi.
Şu anda onun ruhuyla birlikteyiz. Şimdiden sonra Çingiz
Ağamızı kalbimizde yaşatacağız.
Prof. Dr. Feyzi Bingöl,
Elazığ’da kendisine Türk Dünyası Hizmet Ödülü verilmişti
Rahmetlinin kabrinde bulunmak ayrı bir duygu veriyor. Çünkü
tam bir yıl önce, 24–26-Ekim 2007 tarihinde, Elazığ’daydı;
Elazığ’da kendisine Türk Dünyası Hizmet Ödülü verilmişti.
Üniversitemiz ise kendilerine fahri doktora unvanı vermişti.
En çok kendisini mutlu eden olay, Elazığ’da bir parka
isminin verilmesiydi. Bir de vatandaşların kendisine saygı
göstermeleri, itibar etmeleri. tekrar Elazığ’a gelecekti;
ama maalesef ecel izin vermedi. Şimdi de biz kendisinin
mezarına geldik. Allah’tan rahmet diliyor, bütün Türk
dünyasının başı sağ olsun, diyorum.
Servet Kabaklı,
Aytmatov, milletinin değerlerini yüceltmeye çalıştı.
Geçen yıl tam bugün Elazığ’da merhum Aytmatov’a hem Türk
Dünyası Hizmet Ödülü takdim edildi, hem Hazar Şiir Akşamları
kendisine saygıyla başladı. O gün, o saatte onu ağırladık.
Çok büyük bahtiyarlık duymuştuk. Şu anda da Sayın
Bakanımızla, Sayın dostlarımızla beraber kabri başındayız.
Evet, biliyoruz; Sayın Bakanımızın dediği gibi, Cengiz
Aytmatov’a Nobel Ödülü verilmedi. Dünyanın en büyük yazarı
olmasına rağmen ona Nobel verilmedi. Hatta Sayın Bakanın
başkanlığında böyle bir çalışma da başlatılmıştı; Nobel
Kampanyası.
Aytmatov, ülkesinin değerlerini, kendi milletinin
değerlerini yüceltmeye çalıştı. Emperyalizm karşısında
değerlerini küçültmedi. İnsanlığa örnek oldu. Kırgız-Türk
halkına hizmet etti.
Dünya insanlığına da büyük hizmette bulundu. Cengiz Aytmatov
vatanını, milletini satmadı. O, hep değerlerini yüceltti.
Belki de bu yüzden Nobel alamadı. Ama milletinden bugün
Fatihalar alıyor. Büyük gönül ödüllerini de almış oluyor.
Türk Edebiyatı Vakfı olarak biz de kendilerine “Türk
Dünyasının En Büyük Yazarı” beratını takdim etmekle
mutluyuz.
Ali Akbaş,
Aytmatov, Elazığ’ın hemşehrisi sayılır.
Şeker’in şeker çocuğu, büyük Türk evladı burada yatıyor.
Bizzat ziyaret etmek nasip oldu, çok şükür. Aytmatov,
Elazığ’ın hemşehrisi sayılır. Türkiye’ye en son ziyaretini
Elazığ’a yaptı, Elazığ’da parkı var. Elazığ büyük şehir
olduğunu, bir kültür şehri olduğunu gösterdi. Buraya da bir
heyet ile gelmiş bulunuyorlar. Sayın Fırat Üniversitesi
Rektörü burada, hocalarımız buradalar. Allah Aytmatov’a
rahmet eylesin, diyelim. “Ölen hayvandır, âşıklar ölmez
diyor” Yunus Emre. Böyle büyüklerimiz ölmez; çünkü eserleri
yaşıyor. Daha binlerce yıl, gelecekteki nesiller onların
eserleriyle milli benliğini bulacak, dilini ayakta
tutacaktır.
Karbalas Bakirov,
Elazığ’dan razı olduğunu söylemişti…
Cengiz Aytmatov 2007 yılında Elazığ’dan Kırgızistan’a
döndükten sonra kendisiyle bir röportaj yaptım. “Elazığ’da
sizin için nasıl bir faaliyet yapıldı?” diye sordum. “Ben
Türkiye’den çok memnunum, Türkiye’deki okuyucular benim
kitaplarımı okuyorlar, onlara çok teşekkür ediyorum.
Elazığ’da bana çok büyük bir ilgi gösterildi.. 100.000 kişi
toplandı, benim adıma çok güzel bir park açıldı, deyip
sevincini anlattı. Ve ben, bu yapılanlardan dolayı Elazığ
halkına minnettarlığımı bildiriyorum” diyerek Elazığ’dan
razı olduğunu söylemişti.
Prof. Dr. Ahmet Buran,
“Baba, ben elli yıldır seni arıyordum; nerdeydin?”
1991 yılında Ata-Beyit’teki tuğla ocağı açıldığında, toplu
mezar açıldığında, Cengiz Aytmatov ve o zamanki Kırgızistan
Devlet Başkanı Askar Akayev de ona nezaret etmişler ve
Törekul Aytmatov’un kemiklerinin DNA tespiti yapılıp, bir
sandığa konulduktan sonra Cengiz Aytmatov babasının
kemikleri başında, “Baba, ben elli yıldır seni arıyordum;
nerdeydin?” diye hıçkırarak ağlar. Cengiz Aytmatov’un
babasından ayrı kalması bir trajedi ve ömrü boyunca babasını
aramakla, beklemekle geçirdi ömrünü. Sonunda Allah, yaşarken
onları kavuşturmadı ama ebedi hayatta kavuşmak üzere Ata
Beyit’teki bu mekâna Cengiz Aytmatov da defnedildi. Şimdi
onun mezarı başındayız; ona ve diğer bütün Türk aydınlarına
Allah’tan rahmet diliyorum.
Cengiz Alioğlu,
Onun kabri nurla dolsun…
Sayın Cengiz Aytmatov, öz ulu babası Cengiz Han’ın kılıcıyla
fethedemediği dünyayı kaleminin büyük gücü ile fethedebilme
başarısını gösterdi. Ve onun zaferi tarih yaşadıkça
yaşayacak. Eserleri dünyanın yüzelliden fazla diline tercüme
edilmiş, basılmış; onun kalemi, onun duası yaşadıkça daha
çok kalpleri, daha çok ülkeleri kuşatacak. Onun kabri nurla
dolsun, ona Allah rahmet eylesin.
Bedrettin Keleştimur,
Türk dünyasının birlik, sevgi sembolünü birlikte anacağız..
Geçtiğimiz yıl bugün, Türkiye’nin doğusunda, tarihin en
kadim şehirleri arasında yer alan Elâzığ’da Cengiz
Aytmatov’u ağırladık. Birlikte, Türk Dünyasının dört bir
yanından gelen şairlerimizle omuz omuza vererek yürüdük.
Sanki dağlar yürüyordu ardımızdan. Bir millet, bir ulus bir
yürek olmuş birlikte yürüyordu bu irfan yolcularıyla.
Bugün Türk Dünyasının Korkut Atası olmuş, ak saçlı bilge
kişisi olmuş Cengiz Aytmatov eserleriyle de tarihe ve
geleceğe ışık saçan bu abide insanı doğumunun 80.
yıldönümünde anmaya geldik. Hatıralarını birlikte paylaşmaya
geldik. Gönül coğrafyamızı birlikte idrak etmeye geldik.
Türk dünyasının birlik, sevgi sembolünü birlikte anacağız ve
birlikte hatıralarını paylaşacağız. Şuna yürekten inanıyoruz
ki, bu millet, kendi bağrından daha nice Cengiz Aytmatovlar
yetiştirecektir
Cengiz Aytmatov ve Günümüz
Forumu”nun Açılışı..
Ata Beyit’te gerçekleşen törenin ardından saat 11.00’de
Cengiz Aytmatov Formu’nun açılış törenine katılacağız.
Toplantı Devlet Flarmonisi büyük salonunda yapılacak.
Uluslararası faaliyetlerin yapıldığı bu kültür merkezi,
görkemli mimarisiyle dikkatlerimizi çekiyor. Çevresi
yemyeşil ağaçlar ve çiçeklerle düzenlenmiş olan bu kültür
merkezinin önünde muhteşem bir abide olarak tasarlanmış olan
Manas heykeli bizleri heyecanlandırıyor.
500 bin mısrayı bulan Kırgız halkının o güzelim destanını
Abdıldacan Akmataliyev ne kadar veciz bir şekilde
ifadelendiriyorlar; “Manas Destanı özgürlüğü ve baş eğmemeği
korumanın büyük marşı olarak Kırgız halkı kabul eder.” Bizim
özümüzle örtüşen, “Hürriyet benim karakterimdir.” söz
bayrağının altında bir araya geliyoruz.
Bişkek’te yapılan Uluslararası Cengiz Aytmatov Forumu’nun
açılış töreninde; Türkiye, Kırgızistan, Azerbaycan,
Kazakistan, Özbekistan, Tataristan, Kıbrıs heyetleri omuz
omuza vermişler! Özleri ve sözleriyle aynı duygu hamurunda
yıkanmışlar! Cengiz Aytmatov’un, “Ey Türkoğlu! Sen özüne
yabancılaşma, toprağına yabancılaşma, atana yabancılaşma!
Kısaca, Türk ol! Toprağınla bütünleş, tarihinle bütünleş!”
yakarışları kutsal söz harmanında savrulur olmuş!
Kırgızistan Cumhuriyeti Devlet Sekreteri Dosbol Nurulu’nun,
başkanlık yaptığı toplantıda Türk Dünyasından gelen
heyetlerin temsilcileri, birer konuşma yapıyorlar.
Kültür ve Turizm Bakanımız Ertuğrul Günay, Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti Millî Eğitim ve Kültür Bakanı Canan Öztoprak,
Kırgızistan Kültür Bakanı Sultan Rayev, TÜRKSOY Genel Müdürü
Düysen Kasinov, Kazak Şair Muhtar Şahanov, Diyalog Avrasya
vakfı dönem başkanı Rostıslav Rıbakov, Kırgızistan Yazarlar
Birliği Başkanı Omar Sultan, Azerbaycanlı şair Çengiz
Alioğlu, açılış konuşması yapan devlet yetkilileri…
Cengiz Aytmatov’un 80. doğum yıldönümünü kutlama programının
bütün halkalarında; Kültür ve Turizm Bakanımız Ertuğrul
Günay ve eşleri Gülten Günay da bulunuyorlar. Bakan Günay
yaptığı bütün konuşmalarında, “Elâzığ’dan özenle ve
özellikle bahsediyorlar”
Ertuğrul Günay,
Aytmatov, bizim kültürümüzün en büyük bayraklarından
birisidir.
Kardeş Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’te Kırgız
kardeşlerimizle ve dünyanın birçok yerinden gelen bilim
adamlarıyla bir arada olmaktan onur ve sevinç duyuyorum.
Böyle geniş katılımlı bir toplantıda bizleri buluşturdukları
için başta mevkidaşım Sultan Raev olmak üzere emeği geçen
herkese yürekten teşekkürlerimi sunuyorum. Türk dünyasının
ve Kazakistan’ın büyük şairlerinden Muhtar Şahanov, son
zamanda yazdığı bir şiirinde diyor ki; “Bu dünyadan iki
Cengiz geçti; birinin elinde kılıç, birisinin elinde kalem.
Birisi dünyayı kana boğdu, birisi bütün insanlığı barışa,
birliğe, kardeşliğe, sevgiye çağırdı; onun adı Cengiz
Aytmatov.”
Geçen yıl Türkiye’de tam bu tarihlerde Ekim ayının sonunda
bu hafta-bugün 24–25 Ekim tarihlerinde Türkiye’de onu çok
seven bir beldede - Elazığ’da - bir toplantı yaptık ve ona
“Türkçenin, Türk Dünyasının Yaşayan En Büyük Yazarı”
armağanını verdik. Tam geçen yıl bir yıl önce bugün…
Yine Mayıs ayında Ankara’da yaptığımız toplantıda;
TÜRKSOY’un toplantısında TÜRKSOY’un bütün temsilcileri,
bütün bakanları, bütün bakan yardımcıları hep birlikte
Cengiz Aytmatov için bir büyük Nobel kampanyası açmak
kararını almıştık. Ama ne yazık ki Haziran ayında aramızdan
ayrıldı.
Cengiz Aytmatov Kırgızistan topraklarından yetişmiş; dünyada
yüz elliden fazla dile eserleri çevrilmiş bir değerli
yazardır. O, belki de Tolstoy’dan sonra dünyada en tanınmış
yazar olmayı başardı. Kırgızistan toprakları için ve bütün
Türk dünyası için bu büyük bir övünç ve onurdur. Cengiz
Aytmatov, bizim kültürümüzün en büyük bayraklarından
birisidir.
Manas Üniversitesi’nde Düzenlenen
Toplantıya Katıldık…
Bilimsel oturumlar öğlenden sonra saat 15.00’de başlayacak.
Ve ayrı ayrı merkezlerde dört oturum halinde planlanmış.
Kırgızistan Yazarlar Birliği, Balasagun Üniversitesi,
Kırgızistan Milli İlimler Akademisi, Uluslararası Atatürk
Alatov Üniversitesi ve Manas Üniversitesi’nde onlarca bilim
adamı, şair ve yazar Aytmatov ile ilgili konuşmalar
yapacaklar.
Elazığ heyeti olarak Manas Üniversitesi’nde düzenlenen
Cengiz Aytmatov ve Türk Dünyası oturumuna katılacağız. Manas
Üniversitemizin değerli yöneticilerinin sıcak ilgileriyle
karşılanıyoruz. Türkiye ile Kırgızistan’ın ortak bir projesi
olarak yakın bir zamanda kurulan ancak kısa zamanda büyük
bir gelişme gösteren Manas Üniversitesi’ni geziyoruz. Çok
geniş bir alana yayılmış olan üniversite kampusunda yemyeşil
bir çevre oluşturulmuş. Fakülte binaları ve sosyal merkezler
bu çevreye uyumlu olarak inşa edilmiş. Öğrenci sayısı 20.000
civarında öğretim üyesinin ve ayrıca öğrencilerin birçoğu
Türkiye’den…
Bu üniversitemizin Veteriner Fakültesi Dekanlığını yürüten
Prof. Dr. Hüseyin Karadağ Fırat Üniversitemizden mezun
Elazığ Musiki Cemiyeti’nde yetişen Sabahattin Sivrikaya da
yine Manas Üniversitesi’nin öğretim elemanı.
Manas Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Süleyman Kayıpov kısa
bir girişten sonra oturumu başlatıyor. Fırat Üniversitesi
Rektörü Prof. Dr. A. Feyzi Bingöl ile birlikte Prof. Dr.
Ahmet Buran, Ali Akbaş, Servet Kabaklı, Esat Kabaklı, Recep
Bağcı, A. Murat Kuşçubaşı, Bedrettin Keleştimur, R.Mithat
Yılmaz ve M. Şener Bulut’tan oluşan Elazığ heyetimiz yine
ilgi odağı… Aytmatov’un Elazığ Ziyareti Bişkek’te dilden
dile anlatılıyor.
Büyük yazarın Elazığ ziyareti burada yapılan toplantıya da
damgasını vuruyor. Prof. Dr. Uğur Oral, Prof. Dr. Feyzi
Bingöl, Servet Kabaklı, Prof. Dr. Salih Aynural, Prof. Dr.
İlhan Şahin, Prof. Dr. Bayram Kaya, Prof. Dr. Hüseyin
Karadağ, Prof. Dr. Ormuşev Hasan, Prof. Dr. Nurbibi Asipova,
Doç. Dr. Tamara Karaşeva, Doç. Dr. Döölötbek Saparaliyev,
Dr. Kalık İbrahim ve şairimiz Ali Akbaş, Aytmatov hakkında
konuşma yapan bilim ve kültür adamları… Manas Üniversitesi
rektörü Prof. Dr. Süleyman Kayıpov’un yaptığı konuşma ile
toplantı başlıyor.
Prof. Dr. Süleyman Kayıpov,
Cengiz Aytmatov Forumu’nun 3. Seksiyonunu açıyorum..
: Tanrıdağları’nın bulunduğu bu ülkeye, Türk babanın
mezarının bulunduğu Kırgızistan veya Türk uygarlığının en
eski anıtlarını taşımakta olan, gizlenmekte olan Oş şehrini
içerisine alan bu ülkeye hoş geldiniz diyorum ve
Uluslararası Cengiz Aytmatov Forumu’nun 3. Seksiyonunu
açıyorum.
Uzun bir konuşma yapmayacağım. Ülkemizdeki elektrik
sıkıntısından dolayı konuşmamı özetlemeye çalışacağım. Fakat
konu Aytmatov olunca saatlerce, günlerce; hatta aylarca
konuşulabilir.
Aytmatov, bir taraftan Kırgızistanlı ve Kırgız olması, bir
taraftan üniversitemizin kültür danışmanı olması açısından
bizim için çok önemlidir. Elazığ’dan gelen Sayın Rektörüme
ve Elazığ’dan gelen değerli arkadaşlarıma şunu söylemek
istiyorum Aytmatov’un hayatının son aylarında en uzun
çekimler, en kaliteli çekimler bir Elazığ’da ve bir de Manas
Üniversitesi’nde yapılmıştır. Biz bu yıl Nisan ayı
içerisinde Manas Üniversitesi’nde “Aytmatov Haftası”
düzenledik. Çok zengin ve renkli bir faaliyet oldu. Çok
geniş çaplı bir katılım oldu. Bu toplantıda kendisinin en
son görüntü kayıtları yapıldı. Elazığ’da ödülünü aldıktan
sonra Kırgızistan’da, Kırgızistan yazarlarıyla birlikte
Sayın Aytmatov’u üniversitemize davet ederek ağırlamış ve
almış olduğu ödülden dolayı kendisini kutlamıştık.
Aytmatov ile ilgili çok planlarımız vardı. 80. doğum yılı
münasebetiyle tabiî ki geniş kutlamalar yapacaktık; ama
önümüzdeki yıllarda da bu faaliyetlerimiz devam edecekti.
Lakin maalesef haziran ayında hiç beklemediğimiz bir anda
onu kaybettik.
Biz Aytmatov’un ölümünü Türkiye’de yayın yapan
televizyonlardan öğrendik. Aldığımız bu acı haberi
çevremizdeki insanlara söylemek, “Aytmatov öldü” demek benim
için çok zor bir şeydi. Türkiye’de yaşayan kardeşlerimizin
Aytmatov’un ölümünden dolayı büyük bir üzüntü duyduklarını
öğrendik ve bu yüzden de Türkiye’deki gazete ve
televizyonların da Aytmatov’un ölüm haberine geniş bir yer
verildi. TRT Bişkek’te de yapılan cenaze merasimini
Türkiye’ye canlı olarak yayınladı. Aytmatov’a ilginizden ve
sevginizden dolayı Türkiye’de yaşayan kardeşlerimize bu
yakın ilgiden, alakadan dolayı ben Kırgız halkı adına çok
teşekkür ediyorum.
Prof. Dr. Uğur Oral,
Dünya klasikleri içerisinde beni en çok etkileyen Cengiz
Aytmatov olmuştu..
Sizleri aramızda görmek bizleri son derece mutlu etti. Manas
Üniversitesi bildiğiniz gibi Türkiye Cumhuriyetinin ve
Kırgız Cumhuriyetinin dış politikada imza attığı çok büyük
projelerden birisidir. Manas Üniversitesi sayesinde Türk
dünyası ve Türk kimliği ve buna paralel diğer konularda
ortak çalışmalar yapıp Türk kimliğini bütün dünyaya
tanıtmamız mümkün olacaktır. Benim bunları gündeme getirmem
belki de sizler için tekrar olabilir; ama yine bu hususu
çizmek gerekir. Manas Üniversitesi bünyesinde sekiz fakülte,
beş yüksek okul var. Öğretim üyesi sayımız 300, öğrenci
sayımız ise 3000’dir. Öğretim üyemizin bir bölümü Türkiye
Cumhuriyetinden, diğer bir bölümü ise Kırgızistan
Cumhuriyetinden temin edilmektedir. Önümüzdeki zaman dilimi
içerisinde yeni bölümlerimizin açılması için çalışmalarımız
sürmektedir. Manas Üniversitesi, Ahmet Yesevi Üniversitesi
ile birlikte biraz önce de vurgulamış olduğum gibi Türk
kültürünü yayma ve geliştirme adına önemli başarılara imza
atmıştır ve atmaya devam edecektir.
Sayın Aytmatov ile ilgili biraz önce Sayın Süleyman Kayıpov
Hocanın da dediği gibi Nisan ayında bir hafta süren bir
bilimsel etkinlik gerçekleştirdik. Bu etkinlikte Sayın
Aytmatov’u daha yakından tanıma imkânı bulduk. Ben
Aytmatov’u Cemile adlı romanı ile her zaman gündeme
getirdim. Daha sonra Toprak Ana adlı eseri ile benim
düşünsel anlamda Orta Asya’yı tanıma hususunda Cengiz
Dağcı’dan sonra derin izler bırakan en büyük isim Cengiz
Aytmatov olmuştur. Ve yine okuduğum dünya klasikleri
içerisinde beni en çok etkileyen Cengiz Aytmatov olmuştur.
Bundan sonraki yıllarda da bu büyük yazarımızı daha da
yakından tanıma imkânı bulacağız. Sağlığında 150 dile
çevrildi ama bu sayının gelecek zaman içerisinde daha da
artacağını düşünüyorum. Çünkü Aytmatov yereli evrensele
taşıyan eserlerinde yerel insanın sevincini, öfkesini günlük
yaşamdan geleceğe ait kaygıları evrensel boyutta ele almayı
bilen ve üstün dil özelliğini ön plana çıkarabilen önemli
bir Türk yıldızı idi. Onun anısına düzenlenen bu etkinlik
dolayısıyla üniversitemizde yapılan bu toplantıya
katıldığınız için sizlere teşekkür diliyorum
Servet Kabaklı,
Elazığ’da Türk Dünyası Hizmet Ödül’ünü takdim etme
bahtiyarlığını yaşadık.
Türk milletinin Cengiz Atasının 80. doğum yılı kutlaması
maksadıyla düzenlenen bu toplantı için burada bulunmaktan
son derece bahtiyarım. Elazığlı diğer arkadaşlarım ile
birlikte, Sayın Rektörüm ile birlikte, Sayın Rektörlerimiz
Süleyman Beyin ve Uğur Hocalarımızın söylediği gibi buradaki
birçok insanlar gibi Cengiz Aytmatov ile gençlik
yıllarımızda tanıştık, eserleri vasıtasıyla tanıştık. Uğur
Hocamız sanki gençliğimizi anlattı.
Evet, Cengiz Dağcı’nın eserleri ardından Cengiz Aytmatov’u
tanıdık ve Cengiz Aytmatov’u tanırken bu arada insanlığı
tanıdık, dünya kültürünü tanıdık. Kendisiyle ilerleyen
yıllarda bizim gazetecilik dönemlerimizde bildiğiniz
Sovyetler Birliği’nin dağılma sürecinde Sayın Aytmatov
Büyükelçilik yaptığı dönemde, Kırgızistan’da çok kısa ve
ayaküstü görüşmelerimiz oldu. Ama yüce Allah lütfetti;
vefatından bir süre önce 25 Ekim 2007 günü -yani geçen yıl
bugün- kendilerine Elazığ’da Türk Dünyası Hizmet Ödül’ünü
takdim etme bahtiyarlığını yaşadık.
Türk Dünyası Hizmet Ödülü ile ilgili sizlere kısaca bilgi
vermek istiyorum:
Elazığ’daki bütün sivil kültür kuruluşları, Ticaret Odası,
Valilik, Belediye ve Üniversite; halkın da görüşlerine
başvurarak beş yıl önce başlayan bir önemli faaliyettir. Bu
ödüller daha önce Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’a, İskeçe Müftüsü Mehmet Emin Aga
ile Gümülcüne Müftüsü İbrahim Şerif’e ve Kazakistan
Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’e verildi. 2007 yılında
bu ödülümüz Sayın Cengiz Aytmatov’a takdim edildi. Bu yıl da
verilecek ödül inşallah Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham
Aliyev’e takdim edilecek.
Değerli katılımcılar;
Sayın Cengiz Aytmatov’u Elazığ’da büyük bir törenle
karşıladık 24 Ekim tarihinde şehrimize teşrif etti. 25 Ekim
tarihinde çok ihtişamlı bir törenle kendisine Türk Dünyası
Hizmet Ödülü takdim edildi ve yine bu tören kapsamında küçük
Hazar’ın kıyısında gerçekleştirdiğimiz 15. Hazar Şiir
Akşamları’nı da Cengiz Aytmatov’un onuruna yaptık. Bu
programlara Muhtar Şahanov gibi, Sabir Rüstemhanlı gibi Türk
Dünyasının birçok değerli ismi de Elazığ da bir araya
gelerek katıldı ve bu ihtişamlı törenin hatırasını hep
birlikte yaşadık. Aytmatov, Elazığ’dan ayrılırken sevinçten,
memnuniyetten gözleri ışıldıyordu. “Keşke bir süre işlerim
müsait olsaydı da Elazığ’da kalabilseydim” diyerek gönlünün
duygularını dile getirdi.
Prof. Dr. Feyzi Bingöl,
Manas Üniversitemizin değerli rektörlerine teşekkürlerimizi
ifade etmek istiyorum
Sayın Rektörüm, değerli katılımcılar; Tanrıdağları’nın
bulunduğu ana yurda gelmek bizleri son derece mutlu
etmiştir. Kırgızistan coğrafyası, Türklerin ana yurdu olarak
kabul edilmekte ve bir noktada da biz Türkiye
Cumhuriyetinden, Anadolu’dan, Anayurdumuza gelmiş
bulunuyoruz.
Kırgızistan’da bulunmamızın nedeni; seksen yıl önce 1928
yılında Şeker köyünde dünyaya gelen ve 10 Haziran tarihinde
hayata veda eden Türk dünyasının ve dünyanın en büyük
edebiyatçısı olarak kabul edilen Cengiz Aytmatov’un 80.
doğumu kutlamaları için burada bulunuyoruz.
Öncelikle bu anlamlı toplantıyı düzenleyen başta Kırgızistan
Cumhuriyeti kültür ve Enformasyon Bakanlığı olmak üzere
bütün kuruluşlara ve özellikle bizlere karşı bir
misafirperverlik göstererek ağırlayan Manas Üniversitemizin
değerli rektörlerine heyetimiz adına teşekkürlerimizi ifade
etmek istiyorum.
Çok kıymetli katılımcılar;
Biraz sonra söz olacak olan değerli bilim adamları
Aytmatov’un birçok önemli yanından bahsedecek ve onu bize
anlatacaklardır. Ancak onunla ilgili birkaç söz söylemek
gerekirse ilk defa 24 yaşında iken yazdığı ve bugün dünyanın
büyük bir ilgiyle okuduğu Cemile adlı romanı ile edebi
yolculuğuna başlıyor. Hepinizin bildiği gibi Cemile, dünyaca
beğenilen önemli bir eser dünyanın en önemli edebiyat
eleştirmelerinden Fransız Aragon, Cemile romanını dünyanın
en büyük aşk hikâyesi olarak değerlendiriyor. Öğlen öncesi
katıldığımız toplantıda sayın bakanımız Ertuğrul Günay da
Aytmatov’un yazmış olduğu Cemile romanının önemine dikkat
çekmişti. Aytmatov, genel olarak değerlendirdiğimizde
dünyanın önemli yazarları arasında yer alan önemli bir
yazarımız olarak görüyoruz. Biraz önce Servet Bey de
konuşmasında ifade etti. Aytmatov’un 24–26 Ekim 2007
tarihlerinde Elazığ’a yapmış olduğu ziyaret ve bu ziyaret
kapsamında katıldığı iki önemli toplantı belki de hayatının
son bölümünde yaşadığı en mutlu an olarak hatıralarda yer
alacaktır. Gerek kendisine takdim ettiğimiz Türk Dünyası
Hizmet Ödülü, gerekse onuruna düzenlediğimiz 15. Hazar Şiir
Akşamları kendisini mutlu ettiği gibi bütün Elazığ halkının
da bu dünyanın en büyük yazarını yakından tanımak ve onu bu
büyük başarısından dolayı alkışlamak gururunu yaşatmıştır.
Elazığ şehri Cengiz Aytmatov ile birlikte yaşadığı bu güzel
hatırayı hiçbir zaman unutulmayacaktır.
Değerli katılımcılar;
Aytmatov, Elazığ’da yapmış olduğu bir konuşmasında Türk
gençliğine adeta vasiyet ettiği konuşmasında, “Gençler,
uzayı siz keşfedeceksiniz, okuyunuz ve uzayı keşfediniz. Çok
çalışınız!” diyerek gençlerimize nasihatlerde bulunmuştur.
Ve yine Elazığ’dan ayrılırken yapmış olduğu konuşmada, “Ben,
dünyanın birçok yerinde uluslararası birçok önemli
toplantıya katıldım; ancak katıldım ama bugüne kadar
Elazığ’da gördüğüm sevgiyi ve ilgiyi katıldığım hiçbir
toplantıda görmedim.” Dedi. Keşke bugün 80. doğum yılı
kutlamalarında arımızda olsaydı, bu toplantılarda kendisini
dinleyebilseydik. Ölüm de yüce Allah’ın bir emridir.
Kendisine Türk dünyasının bu büyük sanatçısına sonsuz
rahmetler diliyorum. Elazığ halkının da kardeş Kırgız
halkına selamlarını ve sevgilerini belirtiyorum.
Prof. Dr. Salih Aynural,
Anadilinizi kaybederseniz, örfünüzü de kaybedersiniz;
mankurt olursunuz diyor
Efendim, ben edebiyatçı değilim; iktisatçıyım. Cengiz
Aytmatov’un eserlerini Türkiye Türkçesine ilk
tercümelerinden itibaren okuyan bir insanım. Hâlen evimde
Türkiye Türkçesine çevrilmiş kitapları var. Bizim Türkiye’de
yaşadığımız şanssızlık, Cengiz Aytmatov’un bu güzel
eserlerinin ikinci elden yapılan tercümeler olması. Bu bizim
çok ciddi eksikliğimiz.
Ruslar, bu bölgeye gelirken, bu bölgeyi işgal ederken; en
önemli iddiaları şuydu; burada yaşayan insanlar vahşidir,
biz bu bölgeye medeniyet getirdik. İşte bu iddialarına
karşılık Cengiz Aytmatov gibi dünya çapında bir
edebiyatçının yetişmesi onların bu iddialarını çürütmek için
yeterli bir sebeptir, diye düşünüyorum. Cengiz Aytmatov
tabii ki artık sınırları aşmış bir insan. Cengiz Aytmatov’u
bundan sonra sadece Kırgız olarak ifade etmek çok yanlış
olur. Çünkü Cengiz Aytmatov artık Türk dünyasının bir
yazarı, Türk dünyasının bir aksakalıdır. Cengiz Aytmatov
hakikaten eserlerinde çok güzel mesajlar veriyor. Yani
Cengiz Aytmatov’un eserlerini sadece çok güzel üslupla
yazılmış çok güzel aşk romanı, hikâyesi olarak algılamak
doğru değil. Sovyet sistemi içerisinde yaşayan insanlar bu
romanların kıymetini daha da takdir edebiliyor. Çünkü bir
baskı içerisinde Sovyet insanı yaratmak amacıyla yürütülen
bir politika içerisinde o satırlar arasına sıkıştırılmış
mesajlar hakikaten çok önemli. Esasen bu eserleri bizler
için anlamlı kılan, bizler için manalı kılan husus bu diye
düşünüyorum. Çünkü onun yazdıklarında “Sovyet insanı”
yaratmak politikasına karşı bir direnişi vardır. Bu direniş
sadece Kırgız Türkleri için değil, Sovyet sistemi içerisinde
olan bütün Türk halkları için geçerli olan bir direniştir.
Cengiz Aytmatov boşuna anadilinizi, örfünüzü, âdetinizi ve
dininizi koruyun ve saklayın demiyor. Eğer anadilinizi
kaybederseniz, örfünüzü de kaybedersiniz, dininizi, dilinizi
de kaybedersiniz; sizler birer mankurt olursunuz diyor.
Böyle mesaj veriyor.
Sözlerimi burada tamamlarken, kendisine yüce Allah’tan
rahmet diliyorum ve hepinize saygılar sunuyorum.
Prof. Dr. İlhan Şahin,
Cengiz Aytmatov 1970’li yıllardan sonra Türkiye’de tanınmaya
başlandı
Cengiz Aytmatov, Elazığ’da yapmış olduğu bir konuşmasında,
“Elazığ Türk Dünyasının manevi azığı olan bir şehrimizdir.”
diye bir ifade kullanmış. Çok yerinde kullanmış. Buraya
gelen birçok meslektaşımız da bilecektir; “azığ” burada gıda
anlamında kullanılmaktadır. Bizler Anadolu’da köylerimizde
yazıya yabana gideceğimiz zaman anamız bize azık koyardı.
Cengiz Aytmatov da manevi anlamda bizim gıdamız, Türk
Dünyasının azığı anlamında kullanmıştır ki bu çok yerinde
bir tanımlamadır, diyorum.
Burada her şeyden önce Cengiz Aytmatov bu coğrafyadan
çıkıyor. Yani Kırgızistan coğrafyasından çıkıyor. Ama bu
coğrafya nasıl bir coğrafya? Önce bu coğrafyaya şöyle bir
bakmamız lazım. Bu coğrafyaya, bir Türk kavmi olan sadece
Kırgızların buraya gelmesiyle bakılacak bir yer olarak
bakmamak lazımdır. Kırgızlar bizim akrabalarımız; 15.yy’ın
sonlarında gelmeye başladılar. Ama 15.yy’dan önceki duruma
baktığımızda şöyle görüyoruz:
Burada imparatorluklar kuran devletler var. Bu devletler
hangi devletler idi? Hun İmparatorluğu var, Göktürk
İmparatorluğu var. Daha sonra Karahanlılar var. Daha sonra
Moğollar gelmiş ve nihayet Kırgızlar gelmiş. Yani demek ki
bu coğrafyada bir maya var. Bu maya nedir? Bu maya, bir
birikim. Dolayısıyla Cengiz Aytmatov’a bakarken bu gözle
bakmak lazımdır. Ben sadece tarihi bazı tespitler yapmak
istiyorum. Demek ki Türk kültür ve sanat uygarlığının
merkezi burası; “Atayurt” diyoruz. Niçin Atayurt? Atayurt
olmasının sebebi budur. Çok enteresandır; Hunlar dönemine,
Göktürkler dönemine, daha sonra Kırgızlar dönemine
baktığımızda halkta idareye karşı bir tepki görülmüyor. Çok
kolay kabul ediyor. Bakıyor ki baştaki idareci unsurla aynı
kültür ve uygarlık değerlerine sahip Bu coğrafyada bunu
görüyoruz. Bu bütünleşme, bu çatı böylece kurulmuş oluyor.
Bu coğrafyada bugün de tahmin ediyorum; bizim üzerinde en
çok duracağımız bu. İşte Cengiz Aytmatov bu çatıyı kurmuş.
Destanlarda bunları söyleyen ozanlar, çocukluk çağında ayrı
bir yer etmiştir diyor. Diğer bir ifadeyle o büyük annesiyle
beraber yayla, oba, köy demeden her yeri dolaşan, düğün
dernek gören, örfünü âdetini aile geleneğini bizzat yakından
görüp yaşayarak öğrenen biridir. İşte bu hususlar içerisinde
Aytmatov’un en önemli özelliği içinden çıktığı milletin
hayatını anlamak, anlatmak milli efsanelerini,
geleneklerini, törelerini, kaynak olarak kullanmak ve
bunları ustaca kaleme almak olmuştur. Ancak bunu sadece
kaleme almak yeterli değildi. Rektörümüz Uğur Hoca
konuşmasında bir noktaya temas etti. Aytmatov bütün bunları
yerellikten evrenselliğe taşımıştır. Aytmatov bunu
başarmıştır. Bu alanda birçok yazar var. Ancak yerellikten
kurtulamadıkları için Cengiz Aytmatov gibi evrenselliğe
ulaşamadıkları için onlar bizim dikkatimizi çekmiyor. Cengiz
Aytmatov 1970’li yıllardan sonra Türkiye’de tanınmaya
başlandı. Şimdi aramızda olan değerli meslektaşım Fahri
Solak Bey var. Onun Kırgızistan ile ilgili bir çalışması
var. Eğer hatam varsa düzeltmesini rica ediyorum. Fahri
Beyin çalışmasına göre Kırgızistan ile ilgili olarak
Türkiye’de yapılan çalışmaların sayısı 800 civarında. Bu
çalışmaların 200’ü Manas Destanı ile ilgili. 150 civarındaki
kısmı ise Cengiz Aytmatov ile ilgili bölümüdür.
Prof. Dr. Ahmet Buran,
Edebiyat dil ile yapılıyor. Dil, milletin kimliği demektir.
Millet, edebiyatı olan topluluk olarak da tanımlanır.
Edebiyatı olan toplumlara millet denir. Edebiyatçılar bir
topluluğu millet yapma özelliğine sahip kişilerdir. Onlar
sadece bir şiir, bir roman yazmazlar. Sıradan bir hikâyeyi
bir şekilde anlatmış olmazlar. Toplumu da millet haline
dönüştürürler yaptıkları bu iş ile. Edebiyat dil ile
yapılıyor. Dil, milletin kimliği demektir. Edebî eser, bir
sanatkârın dış dünyadan, gerçek dünyadan aldığı çeşitli
imgeleri, imajları kendi hayal dünyasında birleştirerek
yepyeni kurmaca bir dünya olarak sunmasıdır. Bunu yaparken
birinci kaynak dış dünyadır. Yaşadığı hayattır.
Gördükleridir. Tecrübeleridir. İkincisi, kendi iç dünyasını
algılama biçimi ve hayaldir. Bunları birleştirir. Gerçekte
var olan ile olmayanı, hayal ettikleri ile gördüklerini,
onlardan algıladığını onlardan etkilendiğini duyumsadığını
birleştirir. Sonra yepyeni bir dünya olarak sunar. Sunarken
elbette dili kullanır. Ve böylece edebî eseri meydana
getirir. Sanatkâr başkasının görmediğini görebilen,
başkasının duymadığını duyabilen, başkasının söylemediğini
söyleyendir. Başkasından farklı söyleyendir…
A. Murat Kuşçubaşı,
Aytmatov’un için yazdığım bir şiirimi okumak istiyorum.
Sayın rektörlerim, bu güzel toplantıda bende Aytmatov’un
ölümünden sonra yazdığım bir şiirimi okumak istiyorum.
SOĞUKTA TİTREYEN BEDENİME
NEFESİN.
BUZ TUTMUŞ ELLERİME,
KIZIL YELEN DEĞSİN.
KARAKÖK, CİYREN
NE Kİ?
SEN MANAS’TA TULPARSIN
ALTAYLARA HARSIN…
DÖRT NALA KOŞMADAN BELKİ DE;
YARIŞTIN
HAYATLA YARIŞTIN SEN.
DAĞLARI BÖYLE AŞTIN,
TANRI DAĞLARINDAN,
HAZAR DAĞINDAN
ÖTELERE, ÖTELERLE
BİR ÖMÜR YARIŞTIN GÜLSARI…
AYTMATOV’UN TAMPALMASI
ELVEDA…
ISSIK’DA SESSİZ GÖLGELER
DÜŞER,
SESSİZLİK GÖLE DÜŞER…
GÖLGELERİ YIRTIP DA ÇIKARSIN,
SIM SICAK DESTANLARDAN.
YAKMADAN ETRAFINI
YANA YANA YÜREKTEN,
ÇIKARSIN,
ERİTİP DE DEMİRLERİ…
BEYAZ GEMİLER YANAŞIR
HASRETİNE BEYAZ GEMİLER.
BABAM, ATAM HARDA?
SEN SILADASIN…
CENGİZ HANA’A KÜSEN BULUTLARDASIN
DERİN SIRDASIN,
BAZEN “AK”,BAZEN “AL” DASIN, GÜLSARI…
ELVEDA GÜLSARI
AYTMATOV’UN KİRMEV DÜĞÜMÜ
“KIZIL ELMAM”
YARINIM,
HANIM…
DAYANAMAM BU HASRETE,
DAYANAMAM DESEM DE,
“GÜN OLUR ASRA BEDEL OLUR”
DİYE ZİKREDERİM,
BEKLERİM.
GİDİŞİNİ ASRA BEDEL EYLERİM,
HASRET ARBADI.
VUSLAT BİLMECE…
SENSİZSE YARINLARIM…
HA GÜNDÜZ, HA GECE
GÜLSARI…HA GÜNDÜZ HA GECE…
BEYAZ YAĞMURLAR YAĞARKEN,
DAHA DÜN ,
SENİ GÖRDÜM RÜYAMDA GÜLSARI…
YÜREĞİMDE Kİ KORADAYDIN
SEN HEP ORADAYDIN,
ORADAYDIN GÜLSARI…
YARDAYDIN YAR İÇİNDE,
SAĞ YANIMDAYDIN
ANA YURT DA,
CANIMDAYDIN,
ATAYURT DA…
SEN HEP BURADAYDIN
AHA BURADA…
BURADA GÜLSARI…
ELVEDA GÜLSARI,
KIRGIZİSTAN’IN AYARI,
BİR DİLİN,
BİR MİLLETİN
HAYALI…
ELVEDA…
ÖLÜM NE OLA BİZE,
ÖLÜM NE GÜLSARI…
YAHŞİ RUHLARIN TOYU,
EY ATALARIMIN BOYU
ELVEDA
ELVEDA GÜLSARI…
ELVEDA….
M. Şener Bulut,
Manas Yayıncılık’ın 32. eseri “Yıldırım Sesli Manasçı
Aytmatov”
Sayın Rektörüm; Ben burada araya girerek sizlere Türkiye’den
getirdiğim kitap ve dergileri takdim etmek istiyorum.
Elazığ’da 2006 yılında kurduğumuz Manas Yayıncılık’ın 32.
eseri olan “Yıldırım Sesli Manasçı Aytmatov” adlı bu eseri
Manas Üniversitesi’nin kütüphanesine armağan ediyoruz. Bu
eseri Prof. Dr. Abdıldacan Akmataliyev hazırladı. Biz de
yayınladık. Bu kitabın son bölümünde Aytmatov’un Elazığ
ziyareti ve yaptığı konuşmalar yer alıyor.
Manas Yayın Evi’nin kurucu üyeleri değerli arkadaşlarım
Bedrettin Keleştimur, R. Mithat Yılmaz, Recep Bağcı ve A
Murat Kuşçubaşı ile birlikte, Ahmet Buran Hocam ile birlikte
Servet ve Esat Kabaklı ağabeylerim ile birlikte ve özellikle
sayın rektörümüz ile birlikte, Manas’ın kutlu diyarında
bulunmaktan bahtiyar olduk. Manas’ın büyük evladı Cengiz
Aytmatov’un yaşadığı topraklardan güzel hatıralarla Elazığ’a
döneceğiz.
Biraz önce konuşmacılar bahsettiler; Aytmatov Türkiye’de çok
seviliyor diye. Şu elimdeki dergi Gaziantep vilayetimizde
yayınlanan Mavi isimli bir dergidir. Mehmet Kara’nın
idaresinde yayınlanan bu dergi Aytmatov’un ölümü sebebiyle
bir özel sayı olarak hazırlandı. Gördüğünüz gibi bu dergimiz
okuyucularına Aytmatov’un güzel bir resmini poster şeklinde
armağan etmiş. Niğde’de yayınlanan Akpınar dergimiz de Niğde
vilayetimizde İsmail Özmel ile Nedim Bakırcı tarafından
çıkartılıyor. Onlar da büyük Aytmatov için bu özel sayıyı
hazırladılar. Tabii Cengiz Aytmatov’un ardından Türk
Edebiyatı dergisi ve Kardeş Kalemler dergisi de okuyucuları
için özel sayılar hazırladılar. Türk Edebiyatı Vakfı Başkanı
Servet Kabaklı konuşmasında bahsetti. Kardeş Kalemler
dergisinin Genel Yayın Yönetmeni Sayın Ali Akbaş birazdan
yapacağı konuşmasında sizlere bilgi verecekler. Ben bütün
katılımcılara teşekkür ediyorum. Bizleri misafir eden Manas
Üniversitemizin değerli rektörlerine şükranlarımızı
sunuyorum.
Ali Akbaş,
Bugün Atabeyit’i bir vatan kalbinin attığı yer olarak
gördüm.
Yaşına göre çok dinç görünüyordu. Yine de uzun ömürlü oldu.
Bir fani için bereketli bir sonbahar gibi eserlerini vere
vere gitti. Onun için çok üzülmemek gerek. Bu yılki gidişi
hem 80. doğum yıldönümünü kutluyoruz. Acısını birlikte
yaşıyoruz. Bundan sonraki kutlamalarda bu acı biraz daha
hafifleyecek. Çünkü insanlar ölümlüdür; şehitler ölümsüzdür,
dahiler ölümsüzdür. Yunus Emre, “Ölen hayvandır, âşıklar
ölmez” diyor. Onun eserleriyle durmadan bire bin veren bir
başak gibi yaşayacak. Milletini eserleriyle doyuracak,
barındıracak. Edebiyatı olan halklar millet olabiliyor.
Kalabalıkları millet eder, böyle büyükler. Bütün Türk
boylarını yasıyla da, anılmalarıyla da bir araya getirirler.
Onun için büyüktürler.
Bugünlerde Türkiye’de yine büyük bir şairimizi kaybettik;
Fazıl Hüsnü Dağlarca. Çok yazıyordu. Çok bereketli bir
şairdi. O, dilimizi överken “Türkçem, benim ses bayrağım”
diyor. Bu ses bayrağı sadece müzelerde kalırsa, sadece
sözlüklerde kalırsa bir şeye yaramaz. Sözlükler dillerin
mezarlığıdır. Onu alıp canlandıracak, uyuyan güzeli
uyandıracak dahiler, kalemler gerek. Bu ses bayrağının
bayraktarları da yazarlarımız, şairlerimizdir. Ve yine
Tanpınar diye bir büyük ilim adamımız ve şairimiz folklor
külçe halinde altındır. Sanatçılar onu alır, küpeye,
bileziğe gerdanlığa dönüştürürler, diyor. Bizim
destanlarımız, mitolojilerimiz var. Tamam, ama Cengiz
Aytmatov gibi millet evlatları büyük dâhilerimiz çıkıp onu
yeniden yorumlamazsa bu milletlerle beynelmilel arenada boy
ölçüşemeyiz. O milli hazineler her an yeniden yorumlanmalı.
Yunus Emre de “Her an yeniden doğarız, bizden kim usanası”
derken bunu kastediyordu. Zaten yine Yunus Emre bir
şiirinde, “Yunus ne hoş demişsin / Bal u şeker yemişsin”
derken, tatlı konuştuğunun kendisi de farkında
Şeker’de doğan, o Şeker’in sularını içen dâhimiz için yine
bugün Atabeyt’e vardığımızda bizim Necmettin Halil Onan diye
büyük bir şairimizin bir şiiri geldi aklıma. Bizim İstiklal
Harbi’nden sonra binlerce şehit verip tepeler gibi Polatlı
civarında, Sakarya civarında yatan bütün şehitlerin mezarını
kastederek “Bir Yolcuya” sesleniyor; “Dur yolcu, bilmeden
gelip bastığın /Bu toprak bir devrin battığı yerdir/ Eğil de
kulak ver, bu sessiz yığın /Bir vatan kalbinin attığı
yerdir” diyor.
Bugün Atabeyit’i bir vatan kalbinin attığı yer olarak
gördüm. Ve o her nesle tekrar yaşama gücü verecek. Destanlar
onun için mühimdir. Aytmatov bundan 30-40 yıl önce
Türkiye’ye geldiğinde bizim kimi yazarlarımız Sovyetler
Birliği’ne hayrandılar. O yıllarda bir sağ-sol çekişmesi
vardı. Bir ara Lenin Genç Yazarlar Ödülü’nü aldı diye
çevresinde toplandılar. O bizim yazarları bilmiyordu. Nasıl
kişiler olduklarını, batıperest olduklarını, köklerinden
kopmuş olduklarını… Onlara akıllı akıllı öğütler verecek
oldu Aytmatov. “Niçin destanlarınızdan faydalanmıyorsunuz?
Ben Manas’tan faydalanıyorum. Kendi mitolojimizden hareket
ediyorum.” deyince; bizim yazarlarımız, “Bu adam, bizim gibi
düşünmüyor.” diyerek hemen bıraktılar. Sevmez oldular. Ondan
sonra Cengiz Ağa’ya Türk kültürüne gönül verenler sahip
çıktı. Böyle terslikler var dünyada Ben can havliyle onun
gidişine olan üzüntümü terennüm için bir ağıt yazdım. Ve
Kardeş Kalemler dergisinin bu sayısını onun adına adadık.
Türk dünyasının her yerinden dergimize yazılar geldi.
Kırgızdan, Kazaktan, Özbekten, Kırımdan. Ben ona yazdığım
şiir ile konuşmamı bitiriyorum.
KIRILDI ALTIN KALEMİM
“Heeey,
Törekul, Törekul uyan!
Bak, oğlun geldi
Oğlumuz geldi!....”
Diyecek Nagima kadın
“Sen zindana düştüğünde
Bir dişi kurt gibi dişlerime takarak
Aladağlara kaçırdığım çocuk
Atasını bulmak için
Bir beyaz Gemi’ye binerek geldi
Ilık bir süt deryasını geçerek geldi
Tanrı katına yüzüm ak çıkmak
Ve senin namını yaşatmak için
Gözüm gibi baktım ona
Korudum emanetini….
Mayasını Manas’tan alan
Ölümsüz destanlar yazan
Oğlun geldi!
Tanımadın mı oğlunu?
Cengiz!..
Cengiz’imiz geldi”, diyecek
Ve Törekul,
Hâlâ kanayan yarasını kavrayarak
Yavaş yavaş uyanacak
Asırlık uykusundan
“Yaaa…
Issık Göl kıyısında oynayan
O küçük çocuk bu mu?..
Nasıl da büyümüş böyle,
Ne kadar da benziyor bana…
Berhudar ol evlat,
Berhudar ol!
Şehitlere ayan olur
Yavrularının yaptıkları…” diyerek
Alnından öpecek oğlunun!....
Ve Cengiz
Babasının ellerinden öpecek
Ata-Beyit’te bayram olacak o gün
Şehitler derilecek başlarına
Her taraf çiçek…..
Sabahattin Sivrikaya,
Elazığlı hemşehrilerimi Bişkek’te görmekten mutluluk
duyuyorum
Sevgili Elazığlı hemşehrilerimi Kırgızistan’da, Bişkek’te
görmekten mutluluk duyuyorum.. Sabah ilk karşılaştığımızda
bu benim için büyük bir sürpriz oldu. Arkadaşlarımızı büyük
bir heyecan ile karşıladım. Şu andaki mutluluğumu tarif
etmem imkânsız. Yaklaşık üç yıla yakın bir süredir Elazığ’a
gitmedim, memleketime uzağım; ama şu an sizlerle birlikte bu
hasretimi gideriyorum. Çok teşekkür ediyorum; bana bu
heyecanı ve sevinci yaşattığınız için…
Sultan Rayev’in Konuğu Olduk…
Akşam saat 19.00’da Kırgızistan Kültür Bakanı Sultan
Rayev’in verdiği Yemeğe katılıyoruz. Kültür ve Turizm
Bakanımız Ertuğrul Günay, Kuzey Kıbrıs Millî Eğitim ve
Kültür Bakanı Canan Öztoprak, TÜRKSOY Genel Müdürü Düysen
Kasinov, milletvekilimiz
İdris Naim Şahin, Kırgızistan Kültür Bakanı Sultan Rayev ve
Fırat Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Feyzi Bingöl ve uzunca
süren bir akşam yemeğinin diğer konukları. Yemek boyunca
bütün masalarda koyu sohbetler yapılıyor. Bu fırsattan
istifade ederek Fırat TV adına röportajlar yapıyoruz.
İlerleyen saatlerde Kırgız Sanatçıların gösterilerini
izliyoruz.
Kırgız sanatçılarının gösterileri tamamlandıktan sonra
Elazığ’dan getirdiğimiz hediyelerin takdimi yapılacak.
Servet Kabaklı mikrofona geçip kısa bir açıklamada
bulunduktan sonra Kültür ve Turizm Bakanımız Ertuğrul Günay
başta olmak üzere Kırgızistan Kültür Bakanı Sultan Rayev,
milletvekilimiz İdris Naim Şahin ve TÜRKSOY Genel Müdürü
Düysen Kasinov’u sahneye davet ediyor.
Servet Kabaklı,
Elazığ kalasından sizlere “ıssık” selamlar getirdik.
Efendim, hepinize hayırlı akşamlar. Burada, Kırgızistan’da
bulunmaktan gerçekten çok mutluyuz Türkiye’den gelenler ve
özellikle Cengiz Aytmatov atamızın Türkiye’de son ziyaret
ettiği ve Türk Dünyası Hizmet Ödülü aldığı ve kendisinin
fahri hemşeri ilan edildiği Elazığ kalasından sizlere
“ıssık” selamlar getirdik.
Elazığ’dan geldik. Cengiz atamızın yurdu, bizim ata
yurdumuz.
Kırgızistan’da Cengiz Aytmatov’a gerekli saygıyı gösteren
Kırgızistan Enformasyon ve Kültür Bakanı Sayın Sultan
Rayev’e bir hediye takdim edeceğiz. Heyet başkanımız Fırat
Üniversitesi Rektörümüz lütfederlerse Türkiye Cumhuriyeti
Kültür Turizm Bakanı Sayın Ertuğrul Günay ile birlikte,
Kırgızistan Kültür Bakanımız Sultan Rayev ve TÜRKSOY Genel
Müdürü Sayın Düysen Kassinov’u buraya davet ediyorum. Sayın
Kassinov’un hediyesini de Sayın Milletvekilimiz takdim
ederlerse mutlu oluruz.
Esat Kabaklı’nın Türkülerine Kültür
Bakanımız Günay’da Katıldı..
Rektörümüz Prof. Dr. A. Feyzi Bingöl, Sultan Rayev için
hazırladığımız özel hediyeyi Bakan Günay ile birlikte
veriyor. TÜRKSOY Genel Müdürü Düysen Kasinov için
hazırladığımız hediyeyi ise milletvekilimiz İdris Naim Şahin
takdim ediyor.
Gecenin ilerleyen saatlerinde değerli sanatçımız Esat
Kabaklı kopuzuyla sahneye davet ediliyor. Esat Kabaklı’nın
okuduğu o güzelim türkülerine bir ara Kültür ve Turizm
Bakanımız Ertuğrul Günay ile birlikte İdris Naim Şahin’de
katılıyor. Gece bu güzelliklerle devam edip ilerliyor.
Milletvekilimiz İdris Naim Şahin, Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti Millî Eğitim ve Kültür Bakanı Canan Öztoprak ile
kısa bir değerlendirme yapıyoruz. Gazeteci Seyfullah Türksoy
ile değerli şairimiz İmdat Avşar Elazığ kültürel
faaliyetlerde örnek bir vilayetimizdir diyorlar.
İdris Naim Şahin,
Türk Dünyası 21. yy. da Türk birliğini gerçekleştirebilir.
Elazığ’dan bu toplantıya iştirak eden dostlarımızla birlikte
Türkiye’den önemli sayıda bir heyet olarak Kültür Bakanımız
ile beraber Bişkek’e geldik. Geliş sebebimiz, hepimizin
ortak bir programda yoğunlaşıyor; o da bir taraftan Türk
dünyası ortak kültür ve sanat yönetiminin toplantılarını
gerçekleştirmek. Diğer taraftan da rahmetli Cengiz Aytmatov
hakkında düzenlenen toplantılara, oturumlara iştirak etmek.
Onun fikir ve eserleri üzerindeki görüşmelere katılmak. Ama
değişmez ortak amacımız, Kırgızistan gibi bütün Türkler için
özel önemi ve yeri olan bir coğrafyayı, bir ata toprağını,
bir kardeş toprağını, ülkesini ziyaret etmek. İnsanlarını
tanımak, kaynaşmak.
İki gündür değişik platformlarda hem Türkiye’den gelen, hem
de Türk dünyasının diğer ülkelerinden gelen temsilcilerle
birlikte düzenlenen gezilere katılarak konuşarak belli
programları gerçekleştirdik. Bu programlarda birbirimize
olan yakınlığımızı bir kez daha fark ettik. Bu ülkenin
coğrafyasını, bu mevsimde, Ekim ayının son günlerinde görme
imkânını bulduk. Ülkemiz Türkiye ile Benzeyen çok şey
gördük; benzemeyen az şey gördük. Bunlar da normaldir,
olağandır.
Bu seyahatte Elazığlı dostlarla birlikte olmak rahmetli
Cengiz Aytmatov hocayı, mütefekkiri Türkiye’de son kez
ağırlayan şehrin insanlarıyla olmak, üniversitesinin
rektörüyle olmak, Esat Kabaklı gibi bir sanatçısı ile
birlikte olmak, insana apayrı bir duygu veriyor, sevinç
veriyor. Yalnız olmadığımızı biz burada da fark ettik.
Kırgız dostlarımız da yalnız olmadıklarını fark ettiler.
İnanıyorum ki Türk Dünyası, Türk Birliği ve Türklüğün
geleceği adına atılmış bir önemli adım, önemli bir kültürel
etkinlik gerçekleşiyor. Bu tür faaliyetler, ziyaretler belki
yaşandığı anda değeri çok anlaşılmayabilir. Ama geride
kalınca, tarih olunca hele hele belli dönemlerde yapılamaz
hale gelince; işte o zaman ne kadar önemli, ne kadar
kıymetli olduğu daha iyi anlaşılıyor. Bu akşam burada
TÜRKSOY Genel Müdürü Düysen Kassinov’un ev sahipliğinde
kültür bakanlarının katıldıkları bir beraberliği yaşadık.
Hem yemek sofrasındaydık, hem de kültür ve sanat sofrasında.
Kırgız sanatçıların okudukları eserleri dinledik. Ama bizim
için sürpriz olmayan; fakat Kırgızlar için, diğer misafirler
için sürpriz olduğunu düşündüğüm Esat Kabaklı Bey’in
konserini burada dinledik. Kısa bir konser olarak başladı;
uzadı, gitti. Ve yemeğin sonunu buldu. Burada Türkiye’nin
kahramanlık türkülerini dinlemek, o türkülere eşlik etmek,
Türkiye’nin ezgilerini Kırgızistan’da dinlemek tabir caizse
çifte mutluluk oldu. Çok hoş bir andı, çok güzel bir
programdı.
Elazığ, Türkiye’de yaşayan kültürümüzün önemli bir adresi.
Doğu Anadolu’da sadece taşlardan, kayalardan oluşmuş bir
kale değil, bir kültür kalesi şehrimiz. Her yerde insanıyla
ve insanının sahip olduğu kültürel değerleriyle varlığını
hissettiren bir şehir. Burada da bu farkı gördük. Hep
birlikte, her yeri seviyoruz; ama her yerin sevilen yanları
sınırlı. Elazığ’da bu sınır biraz daha geniş. Bu anlamda
alan geniş. Elazığ’dan bıkmak, usanmak mümkün değil. Her
şeyiyle sevilen bir şehrimiz. Tarihî eserleriyle, insan
ilişkileriyle kültürüyle sanatıyla Elazığ bir başka. Bu
akşam burada belki de bir çaydaçıra eksikti. Ama onu da bir
başka programda gerçekleştiririz. Elazığlı dostlarımızla
birlikte. Buradan Türkiye’ye diyebiliriz ki; “Müsterih olun
Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan, Kazakistan,
Azerbaycan; bütün Türk Dünyası; onlar da çağı yakalamak için
bir yol alma gayreti içerisindeler. Belki biraz daha
Türkiye’deki kardeşlerinin, ağabeylerinin ilgisine
ihtiyaçları var. Bu manada üniversitesiyle, iş dünyasıyla,
siyaset dünyasıyla, sanat dünyasıyla herkesin, her kesimin
belki bir sorumluluğu var. Elbirliğiyle rahmetli Cengiz
Aytmatov’un fikirleri ve felsefesi istikametinde… Türk
Dünyası inanıyorum ki bütünleşebilir. Ve geçmişte Kızıl Elma
olarak adlandırılan o hedef, 21. yy.da yeni bir adla
gerçekleşir, Bundan Türk Dünyası kazanacağı gibi, dünya hiç
bir şey kaybetmeyecektir. Dünya da çok şey kazanacaktır,
diye düşünüyorum.
Canan Öztoprak,
Çok anlamlı, çok duygulu anlar yaşıyoruz…
Bişkek’te, Elazığ’dan gelen bir heyet ile beraber olmak
benim için bir sürpriz oldu. Sizler de hoş geldiniz
Bişkek’e.
Biz Bişkek’te, TÜRKSOY’un düzenlemiş olduğu toplantı
münasebetiyle bulunuyoruz. Bu toplantı TÜRKSOY tarafından
yapılan 24. toplantı. 6 ay önce TÜRKSOY’un Ankara’da
düzenlediği toplantıda bir karar alarak Bişkek’te yapılacak
toplantıda da Cengiz Aytmatov’un 80. doğum yıldönümü
kutlamaları ile birleştirilmesine karar verilmişti. İki
önemli toplantıyı bir arada gerçekleştirmenin heyecanını
yaşıyoruz. Heyetler bir yandan TÜRKSOY toplantılarına
katılırken, bir yandan da Cengiz Aytmatov forumuna
katılıyor. Dünden itibaren çok anlamlı, çok duygulu anlar
yaşıyoruz. Dün Çolpanata’da, Issık Göl’ün kıyısında Cengiz
Aytmatov’un heykelinin açılışına katıldık. Aytmatov’un
kızkardeşi Roza Aytmatov da bizimle birlikteydi. Bugün
uluslararası Cengiz Aytmatov Forumu’nun açılışına katıldık.
Yarın Aytmatov’un eşine TÜRKSOY’un onur belgesini sunacağız.
Bu akşam yine güzel bir ortamda bütün heyetler bir aradayız.
TÜRKSOY’a üye olan devletlerin temsilcileriyle beraberiz.
Türk Dünyasının geleceği açısından bu toplantılarda önemli
kararlar alıyoruz. Bu münasebetle umutluyuz, mutluyuz.
Cengiz Aytmatov gibi büyük bir yazarımız için düzenlenen bu
toplantıya katkı sağlayan herkese teşekkür ediyorum.
İmdat Avşar,
Aytmatov’un ardından ağıt yazdım….
Geçen yıl, sizin düzenlemiş olduğunuz, çok güzel bir
organizasyonda Aytmatov’u yüz yüze tanıma fırsatı bulmuştuk
Elazığ’da. Ancak Elazığ’da hiçbir zaman şunu düşünmedeki ki
Aytmatov’un arkasından ağıtlar söyleyelim; anıtlar yazalım
Aytmatov hakkında. Hak’kın rahmetine kavuştuktan sonra sanki
edebiyat hayatımız olarak bir ağabeyimizi, babamızı
kaybetmiş gibi hüzünlendik. Kardeş Kalemler dergisinin yazı
kurulunda da görev yapıyoruz. Hemen karar çıkardık; Kardeş
Kalemler dergisini “Aytmatov Özel Sayısı” yapalım diye. Ve
ben de bu arada Cengiz Aytmatov’a bir ağıt yazma isteği
duydum. Fakat işe bakınız ki, işin başına oturunca ortaya
iki ağıt birden çıktı. Biri Cengiz Aytmatov’a Avşar
analarının ağzından, bir de kendi ağzımdan olmak üzere.
Tabiî ki bir ulu edebiyatçıyı kaybetmek, bir büyüğümüzü
kaybetmek, sadece Kırgız halkında değil, bütün Türk edebiyat
dünyasında, bütün Türk dünyasında çok derin acılar
bırakmıştı. Ben de bu acıları şiirlerimde belirtmek istedim.
CENGİZ AYTMATOV’A AĞIT
Bulut küsmüş Cengiz Han’a
Sır oldu kutlu gölgesi
Çöz saçını Nayman Ana
Düştü Kırgız’ın kalesi
Vakitsiz çıktı bak yola
Yedeğinde bir ak kula
Kavuştu mu Törekul’a
Hasretle dolu heybesi
Ötelerden esen bir yel
Alatov’da döker gazel
Kopuzumdan koptu bir tel
Sustu sazın şah perdesi
Ey yağız yer, kucakla sar
Koynunda bir oğul yatar
O ak kanatlı bir tulpar
Tanrıdağı’nın nefesi
Destanlar söyleyip gitti
Çolpan’ımız kayıp gitti
Bizi böyle koyup gitti
Kırgız elinin bilgesi
Uygur, Özbek, Tatar gelmiş
Türkler katar katar gelmiş
Ayağı yer tutar gelmiş
Ne görkemdi cenazesi
Hey ölüler hey diriler
Şerbet verin hey huriler
Divana dursun çeriler
Bu bir Cengiz efsanesi
Gün dağların kucağında
Seherin ala çağında
Er Manas’ın otağında
Karşılama hengâmesi
Dede Korkut’la bir telden
Aynı soydan, aynı dinden
Cennet bağını dört koldan
Sarar Türk’ün velvelesi
Sibirya kışını gördü
Ejderin dişini gördü
Kurtların düşünü gördü
Er Manas’ın bir tanesi
Yaramız işler derine
Bize feleğin zoru ne
Cengiz Ağa’mın yerine
Bir “Kardeş Kalemler” ölesi
Yiğidim seksen yaşında
Ak tüyler bitmiş döşünde
Harput’ta Kayabaşı’nda
Yankılanıyor gür sesi
Seyfullah Türksoy,
Aytmatov Elazığ’da hayatının en mutlu günlerini yaşadı…
Sizlere çok teşekkür ediyorum. Başta sayın valimiz Muammer
Bey, belediye başkanımız Sayın Süleyman bey ve sizler Sayın
Servet Kabaklı ve siz Şener Bey, Bedrettin Bey ve Hazar Şiir
Akşamları’na emeği geçen herkese. Çünkü Hazar Şiir
Akşamları, Elazığ’ı, bir anlamda Türk Dünyasının merkezi
haline getirerek öne çıkarıyor. Geçen yıl yapılan faaliyette
Cengiz Aytmatov hayatının belki en mutlu günü, en güzel
günlerini yaşadı. Bu memnuniyetini Elazığ’da yaptığı her
konuşmada vurguladı. Ben, dedi hiç bu kadar mutlu
olmamıştım. O heyecanı, o mutluluğu, o sevinci onun
gözlerindeki ışıkta bizler de gördük. Gerçekten Elazığ’da
unutulmaz günler yaşadık. Elazığ halkı, Elazığ yöneticileri
büyük Aytmatov’un adına yakışır bir karşılama ve ağırlama
töreni yaptı. O nedenle emeği geçenlere ayrıca teşekkür
ediyorum.
Biz de Türksoy’la İpekyolu olarak bu güzellikleri naçizane
kamuoyuna duyurmaya çalıştık. Bugün de yine buradayız. Çok
anlamlı bir etkinliğe hep birlikte katıldık. İnşallah burada
yapılan güzellikleri Türksoy’la İpekyolu programında bütün
Türk Dünyasına duyurmaya çalışacağız.
Burada bir hususu da belirtmek istiyorum. Yapılan bu gibi
önemli etkinlikler medyaya yansımadığı sürece çok fazla bir
anlamı olmuyor. Bir şekildeki duyurulması gerekiyor. Bu
noktada biz de üzerimize düşeni yapmaya çalışıyoruz.
Yayınladığımız dergi bütün Türk Dünyasına dağıtılıyor. Gerek
Kırgızistan’da, gerekse yirmiye yakın ülkede önemli bütün
kişilere ulaşıyor, devlet başkanlarına pek çok bakana, iş
adamına, bürokrata gönderiliyor. Dergimiz, Cengiz
Aytmatov’un Elazığ’a gelişine ve katıldığı programlara geniş
bir şekilde yer verdi. Bu önemli faaliyeti binlerce adrese
ulaştırdık. Bununla birlikte, yapılan bütün bu faaliyetler
buradaki medya tarafından da takip ediliyor ve halka
duyuruluyor. Bu da aramızdaki dostluğa, kardeşlik
köprülerinin gelişmesine, büyümesine katkı sağlıyor.
Balasagun’dayız..
Bişkek’teki son günümüzde tarihî Balasagun şehrine
gideceğiz. Kırgızistan denilince ilk akla Türklerin İslâm’la
müşerref olduğu Talas Nehri-Küy Vadisi gelir. Ve bu milletin
‘hikmet muallimi’ Kutad-gu Bilig gelir. Kaşgar’a ‘Divan
Şehri’ demişiz, Buhara’ya, ‘Hadis Şehri’ demişiz,
Balasagun’a, ‘Hikmet Şehri’ demişiz, Türk’ün Ulu Çınarı
Yesi’ye, ‘aşk ve sevi pınarı’ demişiz!
Tarihî Balasagun şehrine doğru yol alıyoruz. Balasagun,
Karahanlıların ilim ve kültür merkezi. Yusuf Has Hacip’in
diyarı. Balasagun, Bişkek’e 70km uzaklıkta! Tanrıdağları’nın
karlı eteklerinden indiğinizde bir büyük Türk diyarından
‘sanat inceliği’ ile bir harikulade eser; sadece bir tarihî
minare! Tarihî anıtlar olarak da bilinen Balballar ve yanı
başında küçük bir müze! Evliliğe ilk adımlarını atan Kırgız
gelin ve damadın yakın akrabalarıyla tarihî Balasagun’u
ziyaretlerine şahit oluyoruz. Elâzığ heyeti olarak belki de
bu evliliği ilk kutlayanlar arasında yer alıyoruz, Kırgız
gençlere hediyelerimizi veriyoruz. Taze çift ve yakınları
ile birlikte fotoğraflar çektiriyoruz.
Rektörümüz Prof. Dr. A. Feyzi Bingöl ile Prof. Dr. Ahmet
Buran kısa kısa değerlendirmeler yapıyor
Prof. Dr. A. Feyzi Bingöl,
Yusuf Has Hacib’in Yaşadığı Şehir Balasagun’dur…
Balasagun, çok eski bir yerleşim yeri. Orta Çağlarda bu
bölgenin en önemli merkezi. Balasagun Türk kültür tarihi
açısından önemli bir şehir. Biraz önce bizlere verilen
bilgilere göre bu gördüğümüz eserler aslında bu alanda
yapılan kazılar sonrası ortaya çıkarılan eserlerin yüzde
onluk bir bölümü. Balasagun’u gezerken hissettiklerimi şöyle
özetlemek istiyorum; Türk Tarihinin bir bütün olarak ele
alarak inceleyen araştırmacıların ortaya koydukları
çalışmalardan öğrendiklerimizi burada net bir şekilde
gördük. Biraz önce müze görevlilerinin bizlere örnekler
vererek anlattıkları oyunlarımızın Beştaş, dokuztaş ve
kuyular gibi oyunların Elazığ’da da aynı şekilde bilinmesi
kültürümüzün zenginliğini ve birliğini gösteriyor. Tabi
burada hepimizin bildiği Kutadgu Bilig adlı eserin yazarı
Yusuf Has Hacib’in yaşadığı şehir Balasagun’dur. Müzede onun
kıymetli eserlerinin bazı nüshalarını da gördük. Biz burada
Ata Yurt’ta olduğumuzu her şeyiyle açık olarak görüyoruz.
Karahanlı Devletinin Başkenti Balasagun’u ziyaret etmenin
verdiği heyecanı yaşıyoruz. Hele şu karşımızda uzayıp giden
karla kaplı Tanrıdağları’nın büyülü güzelliği karşısında
mutlu olmamak mümkün değil.
Prof. Dr. Ahmet Buran,
Balasagun Büyük Bir Siyaset ve Kültür Merkezi İdi…
Burası Balasagun. Bu bölgede, özellikle Kırgızistan
yöresindeki Balbalların ya da Baba Taşı dediğimiz taşların
sergilendiğini görüyoruz, Altıncı yy ile onuncu yy arasında
bu bölgede dikilen taşlar Balbal olarak Baba taşı olarak
adlandırılmış. Balballar genellikle öldürülen düşmanlar için
dikilen taşlardır. Baba taşı ise kendi milleti adına bir
kahramanlık ortaya koyan yiğitler adına dikilen taşlardır.
Taşların üzerinde dağ keçisi motiflerini görüyoruz. Dağ
keçisi motifi Göktürkler döneminde Türklerin sembolü olarak
kabul edilmiş. Türkistan coğrafyasında özellikle Göktürkler
dönemine ait olan çok sayıda mezar taşında veya yapıtta dağ
keçisi motifi görülüyor. Dağ keçisi; ataklığı, cesareti,
çevikliği temsil eden bir hayvan. Ve bu sembol buradaki
eserlerde oldukça yaygın olarak kullanılmış. Balasagun büyük
bir siyaset ve kültür merkezi idi. Bugüne çok fazla eser
ulaşamamış. Ancak tarihteki önemini çok iyi biliyoruz.
Burada gerek taşlar üzerindeki işaretler, yazılar; gerekse
bu bölgede yaşayan insanların kültürleri, dilleri Türk
dünyasının bu coğrafya ile bir bütün olduğunun çok güzel bir
göstergesidir. Bu belgeleri gördükçe bu düşüncelerimiz daha
da pekişmekte ve doğruluğu ortaya çıkmaktadır.
Balasagun’daYusuf Has-Hacib’i Andık
Müze Müdürü Gülmira Hanımın söylediklerini Prof. Dr. Ahmet
Buran bizlere aktarıyor. Gülmira Hanım ile arkadaşlarımız
arasında geçen konuşmalar enteresan bulguları göz önüne
çıkarıyor. Balasagun’da bulunan tarihî kazıların % 90’ları
henüz yapılmamış! Ve oyunlarımız arasındaki örtüşme bir
kültür birliğinin, tarih birliğinin kesin neticelerini
ortaya koyması bakımından önemli. Beştaş oyunu, dokuztaş
oyunu bile ortak kültürel birliktelikleri meydana çıkarıyor.
Gülmira Hanım,
Burada birçok eser halen yer altında bulunmaktadır…
Burana Müzes’ine hoş geldiniz. Burası, Karahanlıların
Başkenti Balasagun şehri. Bişkek’e 60 kilometre, Tokmak’a 12
kilometre mesafede.
Balasagun şehri 10. yy’da Karahanlılar tarafından
kurulmuştur. Şimdi sizlere kısaca müzedeki eserlerle ilgili
bilgi vereceğim.
Burana minaresi 1928 yılında yenilemesi yapıldı. 1977
yılından itibaren açık hava müzesi şeklinde düzenlenerek
ziyaretlere açıldı. Bu müzedeki eserler 10.yy sonları ve 11
yy başlarına aittir. Müzenin bulunduğu bu alanda şehrin
yöneticilerinin oturdukları evler bulunuyormuş. Bu minarenin
asıl yüksekliği 48 metre civarında idi. Ve üzeri kule olarak
kapalı bir konumda imiş. Burada şiddetli bir deprem olmuş. O
depremde minarenin büyük bir kısmı yıkılmış. Bugün
gördüğünüz minarenin yüksekliği 24 metredir. Minare üç ayrı
görev için kullanılmış:
Bu minarede ezan okunmuş. Gözetleme kulesi olarak
kullanılmış. Geceleri ise bu minarenin üst kısımlarında ateş
yakılarak kervanlara, kervancılara yönlerini bulmaları için
yardım amaçlanmıştır.
Burada birçok eser halen yer altında bulunmaktadır. Şimdiye
kadar yapılan kazılarda burada bulunan eserlerin ancak yüzde
onluk kısmı ortaya çıkarılmıştır. Eserlerin yüzde doksanlık
kısmı halen toprağın altında bulunuyor.
Şu gördüğünüz Yusuf Has Hacip’in bir büstü. Yusuf Has Hacip
11. yy’da Müslümanların en önde gelen düşünce adamı ve
şairidir. O, Kutadgu Bilig adlı eserini 53 yaşında yazmış ve
bu eserini yazdıktan sonra “Hashaciplik” ünvanını almıştır.
Hashaciplik, büyük düşünce anlamına geliyor. Kutadgu
Bilig’in üç nüshası bulunuyor. Bu müzemizde bu üç nüshanın
suretleri var. Birinci nüshası Kaşgar’da, bir nüshası
Viyana’da, bir nüshası Taşkent’te bulunuyor. Taşkent
nüshasının şimdi İstanbul’da olduğunu biliyoruz. 1972–1975
yıllarında burada restorasyon yapıldığında bazı kazılar da
yapıldı. Ortaya çıkan bütün eserler bu müzede sergileniyor.
Esat Kabaklı, Gülmira Hanım’la
Beştaş Oynadı…
Biz hepimiz aynı kültürden, aynı kökten, aynı damardan
gelmişiz. Hepimiz bir atanın çocuklarıyız. Kırgız’ız,
Türk’üz; ama hepimiz biriz.
(Beş ufacık taşla ‘beştaş’ oyununu gösteriyor)
Bu oyuna biz toptaş diyoruz. Esat Kabaklı: Biz
“beştaş” diyoruz ama Elazığ’da, Harput’ta “toptaş” da
deniliyor. Prof. Dr. Ahmet Buran:
Oyunların, folklorun, halk kültürünün müşterekliğini bir
somut örnekle görüyoruz. Gülmira Hanım’ın oynadığı toptaş
oyunu bizim çocukluğumuzda oynadığımız beştaş oyununun
aynısı. Kırgızistan’da da, Balasagun’da da aynı şekilde
oynanıyor.
Gülmira Hanım’a sordum. Bu oyunların ortaklığı neyi
gösteriyor? Gülmira Hanım’da diyor ki, kökümüzün,
kültürümüzün, dilimizin bir olduğunu gösteriyor. M. Şener Bulut: Oyunun
son bölümünde kaleler var.
Gülmira Hanım, oyundan örnekler veriyor. Prof. Dr. Ahmet Buran:
İşte Gülmira Hanım oynuyor. Bizde de böyle oynanıyor.
Gördünüz mü; oyun, tümüyle birebir aynı şekilde oynanıyor.
Kırgızistan Büyükelçiliğimizin
Davetine Katıldık…
Sabah saat 09.00’da başlayan bu gezi öğleden sonra saat
15.00’de sona eriyor. Saat 16.00’da Kırgızistan’daki
Büyükelçiliğimizi ziyaret edeceğiz. Kırgızistan büyükelçimiz
Serpil Alpman tecrübe sahibi bir diplomatımız. Heyetimizi
güler yüzüyle karşılıyor. Hemen Esat Kabaklı’yı soruyor.
Birazdan bağlamasıyla birlikte geleceğini söylüyoruz. Serpil
Alpman ve büyükelçilikteki diğer görevlilerin Esat
Kabaklı’ya özel bir hayranlık duyduklarını gözlemliyoruz.
Bu arada Kültür ve Turizm Bakanımız Ertuğrul Günay ile eşi
Gülten Günay beraberlerinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
Millî Eğitim ve Kültür Bakanı Canan Öztoprak ve
Milletvekilimiz İdris Naim Şahin de büyükelçiliğimize
geliyorlar.
Türkiye’nin Kırgızistan büyükelçiliği’nde, bir edebî sofra
etrafında tarihi, bir daha yâd ediyoruz. Esat Kabaklı’nın
sazın telleriyle birlikte gönülleri nasıl titrettiğine bir
daha şahit oluyoruz... Hey zaman, sen sabrın kınında o kadar
kendini gizledin ki, bugünlerin güzel tılsımını çözemedik!
Esat Kabaklı’nın verdiği muhteşem konserin ardından
büyükelçimiz bizlere Kırgızistan’ı anlatıyor. Kültür ve
Turizm bakanımız Ertuğrul Günay Kırgızistan gezisinin
değerlendirmesini yapıyor..
Ertuğrul Günay,
Elazığ’ın bu gayretlerini bütün kalbimle alkışlıyorum…
Kırgızistan, Türkiye’den gelenler açısından heyecan verici
bir ülke. Saatlerce uzakta Asya’nın doğusuna yakın bir
noktada kendi dilimizle konuşan, çok zorladığınız zaman
sokakta konuşulanları anlayacağınızı duyumsadığınız bir
ülke. Böyle bir coğrafyada heyecanlanmamak, böyle bir
coğrafyada insanın kökleri ile karşılaşmasının heyecanını
yaşamamak mümkün değil. Ben de birkaç gündür bu tarifsiz
duyguları yaşıyorum. Kırgızistan coğrafyasının bütün
güzellikleri ya da en güzel noktalarını gördük diyebilirim.
Başkent Bişkek yeni bir şehir. 1917 ihtilalinden sonra
gelişmiş bir şehir. Fakat bu coğrafyanın en güzel noktası
Issık Göl. Sıcak Göl anlamına gelen, kışın donmayan, 1800 m
rakımlı Elâzığ’dan yüksekte bir göl. 700 metre derinliğe
sahip bir deniz. Hava müsaade etti; küçük bir tekneyle
kıyılarında bir geziye katılma imkânı bulduk. Kıyılarında
turizm tesisleri açılıyor. Kazakistan, Çin ve Rusya’ya yakın
bir bölgede olduğu için bu gölün büyük bir çekicilik
kazanacağı görülüyor. Göl’ün çevresinde yapılmaya başlanan
turizm tesisleri bulunuyor. Sovyetler Birliği’nden dağılan
ülkeler arasından ekonomik olarak arkalarda gelenlerden.
Doğal gaz gibi, petrol gibi hazır ekonomik kaynakları,
ekonomik gelişme kaynakları olmadığı için sularını baraja
çevirmeye, enerjiye çevirmeye ve turizmini geliştirmeye
çalışıyorlar. Bu alanda bazı imkânları var. Deprem bölgesi
olduğu için termal yatakları da var. Tanrıdağları’nın
sunduğu kayak imkânlarıyla Kırgızistan’ın Orta Asya’da
önemli bir turizm merkezi olacağı görülüyor. Bu arada biz
kendilerine her türlü eğitim çalışmasında yardımcı
olabileceğimizi söyledik. Çünkü Türkiye dünyanın ilk on
ülkesi arasında, turizm açısından bizim paylaşacağımız
noktalar var. Ama buraya gelişimizin asıl sebebi Cengiz
Aytmatov için düzenlenen anma programı idi.
Aytmatov geçen yıl aynı tarihlerde 24–25 Ekim tarihlerinde
Elazığ’da alkışlar arasında dünyanın yaşayan en büyük
yazarlarından birisi olarak takdirle, övgüyle, sevgiyle
kucaklaşmıştı. İlginçtir, tam bir yıl sonra; günü gününe
burada bir anma toplantısı yapıldı. Doğduğu topraklarda.
Tabii sık sık da Elazığ’ın ismi geçmiş oldu. Aytmatov,
Bişkek’in kuzeyinde, Talas Bölgesinde doğmuş; ailesi ciddi
sıkıntılarla karşılaşmış, Stalin döneminin zulmü ile
karşılaşmış bir insan; ama Sovyetler döneminde dünya çapında
ünü yayılmış. Cemile adlı romanı Fransız Aragon tarafından
dünyanın en güzel aşk hikâyesi olarak nitelenmiş. O
tarihlerden bugüne; yani 1958’lerden 2008’e 50 yıl boyunca
dünyanın bildiği yazarlardan birisi haline gelmiş. Ben kendi
payıma 1970’li yıllardan itibaren kitaplarıyla karşılaştım.
Hikâyelerini okudum. Kitaplarını kitaplığıma koydum.
Türkiye’de okuyucular bilir. Çünkü dünyada 150’den fazla
dile çevrilmiş ender sayıdaki yazarlardan birisidir. Biz
yazarlarımızın on dile, elli dile çevrildiği konusunda
övünüyoruz. Kırgızistan’dan bir Türk çocuğu dünyada 150’den
fazla dile çevrilebilmiş. Tabii biz Aytmatov’un değerini
bilen bir toplumuz. Öyle düşünüyorum. Çok eski yıllardan
beri kitapları bizde yayınlandı. Çok büyük bir şans eseri
son sevgi gösterisini Türkiye gösterdi ona. Biz geçen yıl
TÜRKSOY toplantısında bütün Türk dünyasının temsilcileriyle
birlikte Ankara’da bir Nobel kampanyası başlatmak için karar
almıştık. Hatta TÜRKSOY’un 3. kez verdiği büyük ödülü yine
geçen yıl Aytmatov’a vermeyi kararlaştırmıştık. Bu ödülü
şimdi eşine vermek gerekçesiyle yeni bir karar geliştirdik.
Tabii Aytmatov ile ilgili bu forum yapılırken biz aynı
zamanda eş zamanlı olarak TÜRKSOY; yani Türk Kültür ve
Sanatlarını ortak yönetme adı altında dönem başkanlığını
benim yürüttüğüm bir toplantının bakanlar konseyi
toplantısını burada gerçekleştirdik. Dün öğleden sonra
açılışını, bugün de sonuç bildirisini açıklamak için bir
araya gelerek toplandık. Tabi, Cengiz Aytmatov Forumu ile
bizim toplantımızın eş zamana gelmesi ile hem güzel bir
şans; ama şans da değil. Biz aslında bu toplantıların
tarihlerini bilinçli olarak seçtik. Böyle yapmaya
çalışıyoruz. Gelecek yıl da TÜRKSOY toplantısını Bakû’de
yapacağız. Çünkü Azerbaycan’ın Başkenti Bakü, 2009 yılında
İslâm Ülkeleri Kültür Başkenti seçildi. Bu çerçevedeki
toplantılarımızı Bakü’de yapacağız. Bir kere daha
söylüyorum. Anadolu’dan bu kadar uzakta bir toprağı şu anda
sokakta yürürken, insanlarını görürken, onlarla konuşurken,
selamlaşırken, sofrasına oturup kalkarken bizim katmerimizin
burada katlama olarak sofrada olduğunu görürken, insanın
heyecanlanmaması, insanın gerçekten bu topraklardan bir
biçimde kalkıp geldiğini hissetmemesi mümkün değil. Şimdi
biz bütün gücümüzle Türkiye’nin dünyadaki bu yeni konumundan
yararlanarak bütün Türk devletleriyle iyi ilişkiler kurmaya
çalışıyoruz. Kültür köprüleri kurmaya çalışıyoruz. Çünkü en
sağlam köprü, kültür köprüsüdür. En sağlan, en yıkılmaz, en
tarihe dayanıklı köprü kültür köprüsüdür ki şimdi aramızda
öyle bir köprü var. Bunları güçlendirmeye çalışıyoruz.
Kırgızistan’dan batıya doğru Özbekistan, Kazakistan,
Türkmenistan, Azerbaycan, Türkiye ve hatta Balkanlar,
Kosova, Saraybosna, bütün bu coğrafyada Türk kültürünün
dayanışmacı ruhunu Türk kültürünün birlik anlayışını, Türk
kültürünün başka insanları küçük görmeden kendi değerini
bilen anlayışını her tarafa anlatmaya, öğretmeye
çalışıyoruz. Bizim bakışımızın bence Avrupa’daki klasik
bakışlardan birincil bakışlardan temel farkı biz kendi
değerimizin farkına varırken başkasını küçük görmemeyi bilen
bir gelenekten geliyoruz. Yunus’un güzel bir sözü var; “Sen
kendine ne istersen başkasına da onu iste / Dört kitabın
manası budur eğer var ise” Biz bin yıldır bu terbiyeyi almış
bir milletiz. Şimdi elbette başkalarının kıymetini, değerini
takdir ediyoruz; ama kendimizin de güzel kökleri olduğu,
güzel tarihinin olduğu, dayanışma ruhunun olduğu bilincini
kendi insanımıza ve dünyaya dönüp anlatmaya çalışıyoruz.
Ben geçen yıl da Elazığ’a gelmeye niyetlenmiştim. Ancak o
günlerde yoğun program dolayısıyla Elazığ’a gelişimi son
dakikada erteleme zorunluluğu yaratmıştı. Gelemeyişimden
dolayı çok üzgünüm. Çünkü Aytmatov ile yaşarken son kez
karşılaşabilecektik. Bir anı olarak bugün onunla yan yana
çekilmiş fotoğraflarımı en azından çocuklarıma
gösterebilecektim. Böyle bir bahtiyarlıktan mahrum kaldım.
Bu kez inşallah böyle bir şey olmaz.
Sayın Valiye ve Belediye Başkanımıza teşekkür ederim. Hazar
Şiir Akşamlarının en görkemli gecesini açılışa değil
kapanışına ertelediler. Çünkü benim programım pek uymuyordu.
Kasım ayının 7’sinde Sinop’ta olacağım, inşallah oradan da
Elazığ’a geleceğim. Elazığ bizim kültürümüzün özel
mekânlarından birisi. Türkümüzün, sözlerimizin,
deyişlerimizin, geleneklerimizin, soframızın özel
mekânlarından birisi. Biz Türkiye’de bunları yaşatmaya
çalışıyoruz. Sadece deniz kıyılarımızı değil, sadece güzel
otellerimizi değil, dünyaya soframızı, türkümüzü, insan
davranışımızı, konukseverliğimizin güzelliğini de öğretmeye
çalışıyoruz. Bu çerçevede Elazığ’dan sanıyorum Türkiye’ye ve
dünyaya anlatacaklarımız var. Elazığ gerçekten Hazar Şiir
Akşamları’yla güzel bir örnek oluşturuyor. Geçen yıl
Elazığlılar ile birlikte yapılan Elmas Yıldırım’ı Anma
etkinliklerine katılmıştım. O faaliyetin lezzetini
unutamıyorum. Göreve ilk başladığım tarihlerde programın
yapıldığı o büyük salonda doğaçlama bir konuşma yapmıştım.
Büyük bir Azeri topluluğunun önünde yaptığım bu konuşmada
mümkün olduğu kadar Azerilerin günlük hayatta kullandığı
kelimeleri seçmeye çalışmıştım. Toplantı bitince yaşlılardan
birisi geldi. Tebrik edirem seni, Türkçen hiç bozulmamış.
Yahşi konuşirsan dedi. Bende çok keyiflenmiştim. Gerçekten
tabii bunlar kültür alışverişiyle oluyor. Bütün bunlar
birbirini görmeyle oluyor. Hani sözü yine Yunus’a
getirirsek, “Gelin tanış olalım/ İşi kolay kılalım” diyor.
Tanış olmak, insanın birbirini tanıması, birçok şeyi
kolaylaştırıyor. Elazığ’ın bu gayretlerini çok alkışlıyorum.
Bütün kalbimle alkışlıyorum. Geçen yıl Azerbaycan’da
buluştuk. Bu yıl Bişkek’te buluştuk. Gelecek yıl belki
Almatı’da, bir başka yerde buluşacağız. Bunu Türkiye
içerisinde de yapmak lazım. Yani Elazığ’ın kalkıp İzmir’de,
kalkıp Antalya’da, Denizli’de, bu tür faaliyetlere katılması
lazım. Bu doğunun, batının, kuzeyin, güneyin dostluğunu,
kardeşliğini biri birine öğretme konusundaki öncülüğünün
yerelde de sürdürülmesinde büyük fayda var. Sizleri tebrik
ediyorum. Bütün Elazığ’ın okuryazarları Elazığ’ın sazla
konuşanları, sözle konuşanları, üniversitesi, yerel
yöneticisi, yerel yönetimi, valisi, sokaktaki gençleri;
hepiniz, gerçekten Türkiye’nin ihtiyacı olan bir önemli
gelişmeye katkı yapıyorsunuz. Kültürümüzün değerini kendi
insanımıza ve dünyaya ne kadar anlatabilirsek Türkiye o
kadar değerli bir ülke olacak. Bunu önce bizim öğrenmemiz
gerekiyor. Ve bizim buna inanmamız lazım. Çünkü inanmayan
inandıramaz. Ben bu inancın pekişmesini kendimize olan inanç
ve güveninizi bir kez daha söylüyorum. Başkalarını küçük
görmeden, hiçbir milleti aşağı görmeden, ama kendi
değerimizi bilmemizin çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Elazığ’ın bu gayretlerine yürekten teşekkür ediyorum.
Serpil Alpman,
Elazığ’a en içten selam ve saygılarımı gönderiyorum…
Sizleri burada görmekten büyük bir memnuniyet duyuyorum. Her
şeyden önce Elazığlı dostlarımıza, kardeşlerimize,
vatandaşlarımıza Bişkek’ten selam, saygı ve sevgilerimizi
yolluyoruz. Sayın Valimizi de bekliyoruz. Bişkek’e geleli
dört yıl oldu. Burası dost ve kardeş ülke Kırgızistan.
Kırgızistan bağımsızlığını ve egemenliğini elde ettiği gün,
bağımsızlığını ilk tanıyan devlet Türkiye oldu.
Kırgızistan’da büyük elçiliğini ilk açan ülke, yine
Türkiye’dir. Ben bu ülkede beşinci büyük elçi olarak görev
yapıyorum. Bu görevimden de gurur duyuyorum. Bizim burada
altı bin civarında vatandaşımız bulunuyor. Eski tarihlerde
bizler yetişirken, öğrenci iken, Kırgızistan kapıları kapalı
bir ülke idi. Ama biz o zaman Cengiz Aytmatov’un kitaplarını
okurduk. Üniversite yıllarında onun kitaplarını okuyarak
büyüdük. Hayal ederdik. İşte aradan geçen kısa bir sürede
yani bizler için uzun bir süre ama dünya tarihi olarak
değerlendirildiği zaman 30 sene 40 sene gibi bir sürede
buradayız. Sizler buradasınız. Heyetlerimiz burada. Ve biz
burada Türkiye olarak Cengiz Aytmatov’u anmak için bir tören
düzenledik. O törende güzel sesler dinledik. Elazığlı
sanatçı Esat Kabaklı Bey yurt türkülerimizi seslendirdi.
Sayın Kültür ve Turizm Bakanımız burada heyetiyle birlikte.
Aynı zamanda TÜRKSOY toplantılarına katıldı. İşte Türkiye
ile Kırgızistan ilişkileri aradan geçen 16–17 senede bu
kadar büyük bir aşama kaydetti. Vatandaşlarımız burada. İki
ana konuda faaliyet gösteriyorlar. Bir tanesi eğitim. Diğeri
küçük ve orta boy diyebileceğimiz ticari yatırım. Yani
ekonomik ilişkiler içerisindeler. Tabi buraya para kazanmaya
geliyorlar. Türk sermayesini getiriyorlar. Yatırım
yapıyorlar. 300’ü aşkın firmamız var, bunların sermaye
miktarı, yatırım miktarı 400 milyon dolara ulaştı. Bu
yatırımlar orta ve küçük ölçekli. Fakat müteahhitlik
hizmetlerinde de varız Son bir iki yıl içerisinde Türk
müteahhitleri yirmiyi aşkın projeyi üstlendi.
Elazığ’dan hediye olarak getirdiğiniz bu güzel halı için
sizlere çok teşekkür ediyorum. Sizin heyetinize teşekkür
ediyorum. Bu hediyeyi büyük elçiliğimizin bir köşesinde
Elazığ’ın bir hediyesi olarak sergileyeceğim. Rahmetli babam
askerdi. Bize hep izlenimlerini anlatırdı. Türkiye’yi çok
dolaşmıştı, pek çok yerde görev yapmıştı. Bize derdi ki,
Elazığ insanı okumuştur. Elazığ insanı kendisini
yetiştirmiştir. Babamın şehirlerimiz ile ilgili tespitlerini
her zaman hatırlarım. Kırgızistan’da vakıf üniversiteleri ve
okulları faaliyet halinde. Eğitim hizmetleri veriyor. Devlet
bütçesinden ödenekli iki okulumuz var. Bunlardan biri Kız
Meslek Lisesi.
Kız Meslek Lisesi’ni ben çok önemsiyorum. Çünkü tamamen
Kırgız öğrencilerinin eğitim aldığı hem el sanatlarının
öğretildiği, aynı zamanda genel lise derslerinin verildiği
bir lise. Bu eğitimi alan Kırgız öğrenciler daha sonra
bursla Türkiye’de okuyorlar. İlköğretim Okulumuz var. Türk
Öğrenciler için. Yaygın dil eğitimi yapan TÖMER ve Türkiye
ile Kırgızistan arasında ciddi bir bağ kuran MANAS
Üniversitemiz var. MANAS Üniversitesi devletimizin
Kırgızistan’daki en büyük yatırımı durumundadır. Kırgızistan
Himalayalar’dan sonra dünyanın ikinci büyük yüksek dağlarına
sahip bir ülke. 7400 metreye varan yüksekliğe sahip
Tanrıdağları, özellikle ülkenin doğu sınırında Çin ile sınır
olan bölgede. Buzullarla kaplı çok büyük yüksekliklere
ulaşıyor.
Kırgızistan dört mevsimi de hakkıyla yaşayan bir ülke.
İlkbaharı ve yazı çok güzel. Uzun ve güzel bir sonbaharı,
ciddi şekilde üşüten bir kışı var. Tanrıdağları hep
karlıdır. Kırgızistan’ın belki öz kaynakları fazla yok; ama
çok bol suyu var. Ve bu su, kirlenmemiş bir su. Bu çok
önemli. Issık Göl, sıcak göl anlamında. Soğuk bir bölgede
bulunmasına karşılık soğumayan, donmayan bir göl. Herhalde
sıcak su kaynaklarından olsa gerek. Suyu kışın donmuyor. Bu
göl aynı zamanda dünyanın 2. büyük krater Gölü. Issık Göl ve
çevresi turizm bölgesi olmaya aday bir bölge. Ciddi yatırım
yapılması lazım. Kırgız hükümeti bu konuda büyük çabalar
gösteriyor. Elazığ’a en içten selam ve saygılarımı
gönderiyorum. Buraya gelecek Elazığ heyetlerimizi büyük
elçiliğimizde görmek ve ağırlamak istiyoruz. Bizden bir
soruları olursa memnuniyetle cevaplarız Büyükelçiliğimizin
bir web sayfası var. İnternet aracılığıyla da
vatandaşlarımız bize ulaşabilirler.
Kırgızistan Cumhurbaşkanının
Davetine Katıldık
Son gün, Kırgızistan Devlet Sarayı’ndayız. Burada
Kırgızistan Cumhuriyeti Devlet Sekreteri Dosbol Nurulu’nun
verdiği resmî kabul programına katılıyoruz. Türk dünyasının
dört bir yanından gelen misafirler bir aradalar. Devlet
sekreteri Dosbol Nurulu’nun yaptığı kısa bir teşekkür
konuşmasının ardından Kültür ve Turizm Bakanımız Ertuğrul
Günay da bir konuşma yapıyor.
Cengiz Aytmatov’un eşi Mariya Aytmatov ile oğlu Eldar
Aytmatov ile bu kabul töreninde bir araya geliyoruz..
Karşılarında bizleri görünce duygulanıyorlar. Mariya hanım
eşinin Elazığ’dan çok memnun ayrıldığını; eve geldiğinde
yaşadıklarını uzun uzun anlattığını söylüyor. Fırat
Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. A. Feyzi Bingöl, Prof. Dr.
Ahmet Buran, Servet Kabaklı, Esat Kabaklı, R.Mithat Yılmaz,
Recep Bağcı, A. Murat Kuşçubaşı, Bedrettin Keleştimur, M.
Şener Bulut ve Mehmet Kılınç ile birlikte Mariya Aytmatova
ve oğlu Eldar Aytmatov’u aramıza alıp sohbet ediyoruz..
Mariya Aytmatova,
Bizlere Elazığ’dan çok memnun kaldığını söyledi...
Cengiz Aytmatov Elazığ’dan Kırgızistan’a, Bişkek’e döndüğü
zaman bizlere Elazığ’dan çok memnun kaldığını söyledi.
Çok sevinçliydi. Bizlere dedi ki; “Elazığ’da yaşadığım
günler, hiç unutulmayacak kadar güzel günlerdi.” Adına bir
park düzenlendiğini ve bu parkın açılışını kendi eliyle
yaptığını söyledi. Cengiz Aytmatov’un yüreğinin o parkta,
Elazığ’da kaldığını düşünüyoruz. Elazığ halkına çok teşekkür
ediyorum…
Diyerek Elazığ halkına selamlarını gönderiyor.
Elazığ Heyeti Kırgızistan’da Büyük
İlgi Gördü…
Cumhurbaşkanlığı sarayında Manas tadında güzellikler
sergileniyor. Programa katılan arkadaşlarımız Kırgızistan
ziyaretinin başarılı geçtiğini dile getiriyorlar..
Bir asrı, üç güne sığdırmak! Manas Destanı güzelliğinde bir
hatıra yaşıyoruz. Kırgızistan’da zaman su gibi akıyor; Üç
gün boyunca değişen mekânlar ve her mekânda, Elâzığ’ın
kendisini hissettiren varlığı! Ve hele, Esat Kabaklı’nın
verdiği konserlerle bir daha tarihe unutulmaz izler
bırakıldığının mutluluğunu hissediyoruz. Artık, Elâzığ
Kırgızistan’da ve Bişkek’te en fazla bilinen bir Türk
şehridir. Bişkek’te bulunduğumuz üç gün boyunca Kırgız
kardeşlerimizle doya doya kucaklaştık ve hasret giderdik.
“Ulu atamız, muallimimiz Cengiz Ağamızın Türkiye’nin Elâzığ
şehrinde bir büyük parkı var!”
Kırgızistan’dan Elazığ’a bu onurla dönecek olmanın sevincini
yaşıyoruz. Bu duygularla Bişkek’ten ayrılırken
arkadaşlarımız Kırgızistan seyahatinin değerlendirmesini
yapıyorlar.
Prof. Dr. Ahmet Buran,
Forumu düzenleyenler Elazığ heyetine özel bir ilgi
gösterdi...
Bişkek’teki uluslar arası Aytmatov forumu çok güzel geçti.
Değişik birçok ülkeden katılımcılar vardı. Ama özellikle
Elazığ’dan katılan heyet bu toplantıya bir renk kattı, bir
güç kattı. Elazığ heyeti şehrin her tarafında ve forumun
bütün zamanlarında önemli ilgi gördü. Gerek Aytmatov ailesi,
gerekse forumu düzenleyen yetkililer Elazığ heyetine özel
bir ilgi gösterdi. Elazığ heyeti bütün bu sürecin her
yerinde oldu. Katıldı, bildiriler sundu, konuşmalar yaptı.
Esat Kabaklı’nın verdiği konserler büyük bir ilgi gördü. Her
şey planlandığı gibi aksamadan yürüdü. Burada zaten hazır
bir atmosfer vardı. Aytmatov Elazığ’dan Bişkek’e döndükten
sonra katıldığı toplantılarda, katıldığı televizyon
programlarında Elazığ’dan övgüyle bahsetmiş. Buradaki hemen
herkes Aytmatov’un Elazığ ziyaretinden haberdar olmuştu.
Bizim Cengiz Aytmatov forumuna katılmamız ile bu durum daha
da pekişti. Heyetimiz burada da önemli işler yaptı. Bu
başarılı toplantının ardından ben ilimizin valisine,
belediye başkanına, Rektörüne ve bu toplantının
gerçekleşmesini sağlayan arkadaşlarımıza; Şener Bey ile
Bedrettin Bey başta olmak üzere herkese teşekkür ediyorum.
Elazığ burada gündemdeydi. Her konuşmada Elazığ’ın adı
geçti, herkes teşekkür etti. Aytmatov ailesinin özellikle
Elazığ’daki gelişmelerden dolayı Elazığ’da Aytmatov’a
gösterilen ilgiden dolayı çok memnun ve mutlu olduğunu
gözlemledik, bu bizi de çok mutlu etti…
R. Mithat Yılmaz,
Bişkek’te çok güzel günler geçirdik…
Üç gündür Kırgızistan’dayız. Faaliyetten faaliyete
koşturuyoruz. İnanın, zaman yetmiyor. Bişkek’te çok güzel
günler geçirdik. Fakat hoşuma giden bir şey, faaliyetlerin
çoğuna Elazığ’ın damgasını vurması oldu. Cengiz Aytmatov’un
80. doğum yıldönümünde katıldığımız bu faaliyetler bana şunu
hatırlattı. Aytmatov’un Kasandıra Damgası diye bir romanı
vardır. Bayağı bu faaliyetlere de Elazığ bir Kasandıra
damgasını vurur gibi ismini yazdırdı, öne çıktı. Gerek
Elazığ’dan gelen arkadaşlarımızın katılımları, gerekse Esat
Kabaklı’nın muhtelif yerlerde kısa konserler vermesi tabii
ki üç gün boyunca yapılan her toplantıda ön plana çıktı. Şu
an Kırgızistan Cumhurbaşkanlığı Sarayındayız. Burada Sayın
Cumhurbaşkanın verdiği bir davete katılıyoruz. Bu davetin
ardından da Bişkek’ten ayrılacağız
Bedrettin Keleştimur,
Elazığ heyeti Kırgızistan’da derin izler bıraktı…
Şu anda Kırgızistan Cumhurbaşkanlığında düzenlenen bir veda
toplantısındayız. Burada onlarca Aytmatov dostu bir araya
gelmişler. Kırgızistan’dan, Azerbaycan’dan, Kazakistan’dan,
Türkmenistan’dan ve Türkiye’den bizler bir heyet olarak
geldik. Katıldığımız bütün toplantılarda Valimiz Muammer
Muşmal’ın, Belediye Başkanımız M. Süleyman Selmanoğlu’nun
selamlarını ve muhabbetlerini ilettik ve yine heyetimiz ile
birlikte bütün toplantılara iştirak ettik. Katıldığımız bu
toplantılarda çok olgun bir şekilde görevler aldık ve ben
öyle inanıyorum ki, Elazığ heyeti Kırgızistan’da derin izler
bıraktı. Şunu da sevinerek belirtmek isterim ki Kültür ve
Turizm Bakanımız Sayın Ertuğrul Günay Beyefendi, düzenlenen
toplantılarda yaptıkları konuşmalarında Elazığ’dan ve Elazığ
heyetinden özellikle bahsettiler. Bizler, Kırgızistan’dan
büyük bir memnuniyetle döneceğiz. İnşallah önümüzdeki
yıllarda bu faaliyetlerimizi daha da kökleştireceğiz ve Türk
dünyasıyla sağlıklı diyaloglar kuracağız.
A. Murat Kuşçubaşı,
Üç güzel günün her dakikası anlamlı ve doyurucuydu…
Binbir Gece Masallarından sanki üç sayfalık bir üç gece
yaşadık. Tanrıdağları’nın eteğinde Issık Gölün kıyısında
tamamen bizim yurdumuz olduğuna inandığımız Kırgızistan’da
çok güzel anılar yaşadık. Burada bulunduğumuz üç güzel günün
her dakikası anlamlı ve doyurucuydu. Yaşadığımız bu güzel
anları iyi değerlendirdiğimizi düşünüyorum. Programa katılan
heyetlerle kaynaşmak için yoğun bir çaba sarf ettik. Türkiye
olarak, Elazığ olarak, yapılan bu faaliyete en üst seviyede
katkı sağladığımızı, destek sağladığımızı ifade etmek
isterim. Bunu başardığımıza inanıyorum. Üç gün boyunca
katıldığımız her programda Elazığ hep gündemde oldu. Elazığ
adına böylesine bir duyguyu yaşadığım için doğrusu
gururluyum netice olarak Elazığ adına güzel bir faaliyeti
daha başarıyla geride bıraktık. İnşallah Türk dünyasını
ayağa kaldıracak ve birliğe taşıyacak bir geleceği hep
birlikte yaşayacağız. Tabiî ki bu birliğe ulaşmak içinde
ciddi çalışmalar içerisinde olmamız lazım ben Elazığ’da
yakından görmek ve tanımak bahtiyarlığını yaşadığım Cengiz
Aytmatov ile Bişkek’te, Issık Göl’de, Balasagun’da ve
mezarının bulunduğu Atabeyit’te bu büyük yazarımız ile
manevi bir buluşmayı yaşadığımızı düşünüyorum.
Esat Kabaklı,
Manas Yayıncılık, Elazığ’ı Türkiye’ye ve dünyaya açıyor…
Üç gündür Bişkek’teyiz. Elazığ heyeti gerek TÜRKSOY’un
gecesinde gerek Sayın bakanımızla birlikte Türkiye
Büyükelçiliğinde. Ve katıldığımız bütün toplantılarda büyük
Aytmatov’u andık yâd ettik. Bizler Elazığlılar olarak.
Burada yapılan etkinliklere damgamızı vurduk. İlk günden
itibaren katıldığımız her toplantıda Elazığ heyeti hep ön
plana çıktı. Elazığ şehri ön plana çıktı. Issık Göl’de
yapılan Cengiz Aytmatov’un heykelinin açılışına katıldık.
TÜRKSOY’un toplantısı, Ata Beyit’te Aytmatov’un mezarını
ziyaret ettik. Bilimsel toplantılara katıldık.
Büyükelçiliğimizi ziyaret ettik. Şu anda ise Kırgızistan
Cumhurbaşkanlığı tarafından düzenlenen resmikabul
programındayız. Kültür ve Turizm Bakanımız Ertuğrul Günay’ın
eşi Canan Hanım ile büyükelçiliğimizde ayaküstü yaptığımız
bir sohbette şu ifadeleri kullandı Sayın Bakanımız; “Elazığ
heyetinin bu toplantıya katılması çok isabetli olmuştur.
Onların, etkinliklerde ortaya koymuş oldukları katkı beni
çok memnun etti.” şeklinde bir ifade kullanmış. Sağ olsun.
Sayın Bakanımız yaptığı her konuşmasında Elazığ’dan ve
bizlerden övgüyle bahsetmesi ortaya koymuş olduğumuz
çabanın, gayretin doğru olduğunu gösteriyor. Bizlerden
beklenenin çok üstünde bir performans gösterdiğimizi
zannediyorum. Bu duygularla Bişkek’ten ayrılacağız. Fırat TV
adına yaptığımız çekimleri zannediyorum Elazığ’a döndükten
sonra yayınlayacaksınız. Hemşerilerimiz seyredecekler. Manas
Yayıncılık’ın desteklemesi lazım; çünkü bu faaliyetlerin
sivil tarafında, bu güzide kurtuluşumuzun ortaya koyduğu
çalışmaları göz ardı edemeyiz. Elazığ, Doğu Anadolu
bölgesinde parlayan bir ışık bir yıldız. Dikkatimi çeken bir
hususu da söylemek istiyorum. Manas Yayıncılık, Elazığ’ı
Türkiye’ye ve Dünyaya açıyor.
Kırgızistan’dan geride güzel hatıralar bırakarak
ayrılacağız. Issık Gölü gördük, Balasagun’a gittik,
Tanrıdağları’nın muhteşem güzelliğini yaşadık. Balasagun’da
Kırgız kardeşlerimiz ile beştaş oynadık, Kırgız
dostlarımızla güzel sohbetlerimiz oldu. Onların ikram
ettikleri lezzetli sofralarda bulunduk. Atalarımızın
çocuklarıyla bir arada bulunmanın mutluluğunu yaşadık.
Ögr. Gör. Recep Bağcı,
Elazığ heyeti Kırgızistan’da onur konuğuydu…
Türk dünyasının büyük yazarı Cengiz Aytmatov’un 80. doğum
yılı münasebetiyle düzenlenen Uluslararası Cengiz Aytmatov
Forumu’na Elazığ heyeti onur konuğu olarak davet edilmişti.
Bizler de Üniversitemiz Rektörü Prof. Dr. A. Feyzi Bingöl’ün
Başkanlığında bir heyet ile programa katıldık. Üç gün süren
bu etkinlikleri Fırat TV adına güzel çekimler yaparak
değerlendiriyoruz. İletişim Fakültesi 4. sınıf öğrencimiz
Mehmet Kılınç ve Şener Bulut tarafından burada yapılan
toplantılar kayda alınıyor. Röportajlar yapılıyor. Elazığ’a
döndükten sonra bu çektiğimiz görüntüleri yayınlayacağız. Üç
gün boyunca Cengiz Aytmatov için birçok şair yazar ve
sanatçı, düzenlenen bu toplantılarda bir araya geldi. Bu
büyük yazarımız hakkında tebliğler sunuldu. Ancak programa
onur konuğu olarak katılan heyetimiz, katıldığı her programa
ayrı bir renk kattı.
M. Şener Bulut,
Elazığ’ın Manas Destanı Aytmatov’un yurdundaydı.
Elazığ’ın Manas Destanı Aytmatov’un yurdundaydı. Manas’ın
bir rüyasını daha gerçekleştirmenin sevincini yaşadık..
Dünyanın en büyük yazarı olan Cengiz Aytmatov için
düzenlenen bu toplantıya katılmanın heyecanını ve coşkusunu
yaşıyoruz. 24–27 Ekim 2007 tarihlerinde Elazığ’da misafir
ettiğimiz Cengiz Aytmatov, 10 Haziran 2008 tarihinde
aramızdan ayrılarak ebediyete göçmüştü. Türk dünyasının bu
büyük yazarının ölüm haberi şehrimizde büyük bir üzüntü
yarattı. Cengiz Aytmatov, Elazığ’ı çok sevmişti. Elazığ da
Cengiz Aytmatov’u bağrına basmıştı. Onun bu büyük kaybından
kısa bir süre sonra 3-4 Temmuz tarihlerinde Cengiz
Aytmatov’a Saygı adlı bir toplantı düzenleyerek
hatıralarımızda halen tazeliğini koruyan Türk dünyasının bu
büyük yazarı için kapsamlı bir program gerçekleştirdik.
Cengiz Aytmatov Akademisi Başkanı Prof. Dr. Abdıldacan
Akmataliyev’in de konuk olarak katıldığı bu faaliyetin
ardından Kırgızistan Kültür Bakanlığı tarafından düzenlenen
Uluslararası Cengiz Aytmatov Forumu’na davet edildik.
Aytmatov gibi büyük bir yazarı Elazığ ile bütünleştirdik. Bu
konuda büyük bir başarıya ulaştığımızı düşünüyorum. Üç
gündür Bişkek’teyiz ve burada çok güzel karşılandık. Bu
toplantıya katılan ulusal ve uluslararası yazarlar
Aytmatov’u ağırlayan Elazığ’ı merak ediyorlar. Buraya
gelmeden önce Aytmatov’un Elazığ programı ile ilgili güzel
bir belgesel hazırlamıştık. O belgeseli buradaki toplantıya
gelen bütün katılımcılara hediye olarak dağıttık. Ve
hazırladığımız bu belgesel çok ilgi gördü. Çünkü Aytmatov’un
en son katıldığı program Elazığ’da gerçekleşti. Kültür ve
Turizm Bakanımız Sayın Ertuğrul Günay’ın yaptığı her
konuşmasında Elazığ’dan bahsetmesi bizleri gururlandırdı.
Hazar Gölü’nden su getirmiştik. Arkadaşlarımızla birlikte
uzun bir yolculuktan sonra gittiğimiz Issık Göl’de adeta
büyülendik. Hazar’ın suyunu Issık Göl’e dökmenin derin
mutluluğunu yaşadık. Ben şahsen o anı hiçbir zaman
unutamayacağım. Elazığ’da yapılan kültürel faaliyetler artık
uluslararası toplantılarda da kendisini göstermeye
başlamıştır. Bu mesafeyi daha ileri seviyelere taşımak
durumundayız. Bu anlamda bizlere daha büyük görevler
düşüyor. Kısaca özetlemeye çalıştığım bu duygular içerisinde
Elazığ’a döneceğiz. Bu güzel toplantının desteklenmesine
destek veren Kültür ve Turizm Bakanımız Sayın Ertuğrul
Günay’a, Kırgızistan Kültür Bakanı Sayın Sultan Rayev’e,
Elazığ Valisi Muammer Muşmal’a, Elazığ Belediye Başkanımız
Sayın Süleyman Selmanoğlu’na, Üniversitemiz Rektörü Prof.
Dr. A. Feyzi Bingöl’e, Kırgızistan Cengiz Aytmatov Akademisi
Başkanı Prof. Dr. Abdıldacan Akmataliyev’e ve bu toplantıda
birlikte olduğumuz arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum.
Manas Diyarından Güzel Hatıralarla
Ayrılıyoruz
26 Ekim gecesi saat 02.00’de Manas Havaalanındayız. Türk
Hava Yollarına ait bir uçakla İstanbul’a doğru hareket
ediyoruz… Manas mensupları olarak hepimiz mutluyuz.. Manas
diyarından güzel hatıralarla Türkiye’ye dönüyoruz…
Azerbaycanlı şair Elmas Yıldırım’ın feryadını bir daha ‘Kara
Destan’ şiiriyle dillendirirken, haklı olarak ‘zaman hey’
diyecektik:
“ Dağdan dağa çarpıp gitmiş doğanlar/Kayalarda iz bırakmış
al kanlar/Ordulara buyruk vermez ilhanlar/Harda kalmış
setler yıkan ferman hey/ Koca Türk’ün düştüğü dert yaman
hey!
Harap olmuş Buhara’sı Başkend’i / Matem tutmuş Semerkant’ı,
Daşkend’i / Kendi söyler döker gözden yaş kendi / Ne ozan
var, ne yazan, ne şaman hey / Koca Türk’ün düştüğü dert
yaman hey!
Kazan, Başkurt batmış, Kırım sürülmüş / Benim badem gözlü
yârım sürülmüş / Konum komşum bütün varım sürülmüş / Bulunur
mu Sibirya’da iman hey / Koca Türk’ün düştüğü hâl yaman hey!
Türk elleri birbirine yadlanır / Kazak, Kırgız, Türkmen,
Özbek adlanır / Azeri Türk yanar içten odlanır / Ana yurdun
içden hâli duman hey / Koca Türk’ün düştüğü dert yaman hey!”
Gönülden inanıyoruz ki, Türk’ün Çingiz Ata’sı, bir ulu
coğrafyayı bir yürek etrafında bir araya getirmenin manevi
hazzıyla yaratıcısının huzurundadır şimdi.
Ruhu şâd olsun diyoruz..