Uluslararası 13. Hazar Şiir
Akşamları’nı
Şair Elmas Yıldırım Anısına Düzenledik..
Tarih: 22–23–24 Eylül 2005
Yer: Elazığ/Türkiye
Manas
/ Haber
Elazığ’da, 5 Aralık 1992 tarihinden itibaren
gerçekleştirilen Hazar Şiir Akşamları’nın 13. günü 22–24
Eylül 2005 tarihlerinde kardeş Azerbaycan’ın millî şairi
Elmas Yıldırım’ın anısına düzenledik.
Elazığ Valiliği’nin himayelerinde, Elazığ Belediye
Başkanlığı, Fırat Üniversitesi Rektörlüğü, Sivrice
Kaymakamlığı, Sivrice Belediyesi, Elazığ Musiki
Konservatuarı’nca hazırlanan etkinliklere; Kültür ve Turizm
Bakanlığı, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Türk
İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı (TİKA), Türk
Edebiyatı Vakfı katkı sağlarken, bu büyük ve anlamlı
faaliyetin hazırlık çalışmaları Manas Yayıncılık tarafından
yürütüldü. Şair Elmas Yıldırım anısına düzenlediğimiz
Uluslararası 13. Hazar Şiir Akşamları’na Kosova, Makedonya,
Bulgaristan, Tataristan, Batı Trakya, Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti, Azerbaycan, Gagauzya ve Türkiye’den toplam 19
şair katılırken; kültür dünyamızın seçkin birçok temsilcisi
de etkinlikler kapsamında düzenlenen programlara iştirak
etti.
13. Hazar Şiir Akşamları’na Elazığ halkı büyük ilgi
gösterirken devlet protokolü de etkinlikleri yakından
izledi. Programa; Elazığ Valisi Dr. Kadir Koçdemir, Elazığ
Belediye Başkanı M. Süleyman Selmanoğlu, Cumhuriyet
Başsavcısı Behiç Şahin, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu Başkanı Prof. Dr. Sadık Tural, Fırat Üniversitesi
Rektörü Prof. Dr. M. Hamdi Muz, Vali Yardımcısı Kadir
Balaban, Sivrice Kaymakamı Suat İlhan, İl Millî Eğitim
Müdürü Nihat Büyükbaş, İl Kültür ve Turizm Müdürü Tahsin
Öztürk ve çok sayıda daire müdürü katılırken toplantının
onur konukları Şair Elmas Yıldırım’ın İstanbul’da yaşayan
oğlu Azer Elmas ile Bakü’de yaşayan kardeşi oğlu Hacıağa
Almaszade oldular.
13. Hazar Şiir Akşamları’na Türk Dünyasından toplam 19 şair
katıldı. Kosova’dan İskender Muzbeg, Makedonya’dan Nihat
Selman, Bulgaristan’dan Ali Bayram, Tataristan’dan Rikail
Zeydulla, Batı Trakya’dan Fehim Kelahmet, Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti’nden Mehmet Kansu, Azerbaycan’dan Seadet
Cihangir, Gagauzya’dan, Güllü Karanfil.
Türkiye’den katılanlar ise Bekir Sıtkı Erdoğan, Müslim
Çelik, Bahaetin Karakoç, Ömer Lütfi Mete, Mehmet Aycı, Yasin
Mortaş, Mustafa Özçelik, Hasan Akçay, Fazıl Ahmet Bahadır,
Tarık Özcan, A. Vahap Dağkılıç, Mustafa Öz.
Şair Elmas Yıldırım anısına düzenlediğimiz Hazar Şiir
Akşamları programına basın - yayın kuruluşlarımızın
temsilcileri de ilgi gösterdi. Tercüman gazetesinden Servet
Kabaklı, Sabah gazetesinden Ömer Lütfü Mete, Yeni Şafak
gazetesinden Fadime Özkan, Türkiye gazetesinden Özcan Ünlü,
Zaman gazetesinden Ali Çolak katılırken ülkemizin önde gelen
edebiyat dergilerinden Türk Edebiyatı, Yedi İklim, Bizim
Ece, Bizim Külliye, Erciyes, Berceste, Kümbet, Mavi, Çemen,
Yeniden Diriliş dergilerinin temsilcileri katıldı.
Etkinlikler kapsamında sergilenen konserlerde Kültür ve
Turizm Bakanlığı Elazığ Devlet Klasik Türk Müziği Korosu,
Elazığ Musiki Konservatuarı Derneği, Fırat Üniversitesi
Devlet Konservatuarı, Elazığ Belediyesi Mehter Takımı
program yaptı. Yine bu kapsamda düzenlenen programlara
Kültür ve Turizm Bakanlığı Ankara Devlet Halk Müziği Korosu
Şefi Mehmet Özbek, Kerküklü sanatçı Abdurrahman Kızılay,
Azerbaycanlı sanatçı Vagıf Kerim ile birlikte mahalli
sanatçılarımız; Paşa Demirbağ, Nihat Kazazoğlu ve Yalçın
Turhan davetli olarak katıldı.
13. Hazar Şiir Akşamları Şairlerin
Yürüyüşü İle Başladı. .
Zengin bir program dâhilinde gerçekleştirilen 13.Hazar Şiir
Akşamları 22 Eylül Perşembe günü saat 14.30’da Şairler
Yürüyüşü ile başladı Programa davetli olarak katılan şair,
yazar ve bilim adamları Elazığ Belediyesi önünde toplanarak
Gazi Caddesi boyunca Elazığ Öğretmen Evi’ne kadar toplu
halde bir yürüyüş gerçekleştirdiler. Elazığ Belediyesi
Mehter Takımı’nın da katıldığı bu yürüyüş boyunca Elmas
Yıldırım’ın şiirleri de okundu. Elazığ halkının alkışlarla
destek verdiği program Elazığ Öğretmen Evi’ne kadar devam
etti.
Açılış Töreni Öğretmen Evi Önünde
Yapıldı..
13. Uluslararası Hazar Şiir Akşamları’nın açılış töreni 22
Eylül Perşembe günü saat 15.00’de Öğretmen Evi önünde
gerçekleştirildi. Törene Elazığ Valisi Dr. Kadir Koçdemir,
Belediye Başkanı M. Süleyman Selmanoğlu, Cumhuriyet
Başsavcısı Behiç Şahin, Fırat Üniversitesi Rektörü Prof. Dr.
M. Hamdi Muz, Vali Yardımcısı Kadir Balaban, Sivrice
Kaymakamı Suat İlhan, İl Millî Eğitim Müdürü Nihat Büyükbaş,
İl Kültür ve Turizm Müdürü Tahsin Öztürk, Türk Dünyasından
davetli olarak katılan şair, yazar, bilim adamı ve
sanatçılar, sivil toplum kuruluş temsilcileri ve şiir sever
Elazığ halkı katıldı. Program Elazığ Belediyesi Mehter
Topluluğu’nun verdiği konser ile başladı. Elazığ Musiki
Konservatuarı Derneği Halk Oyunları Topluluğunun sergilediği
gösterinin ardından protokol konuşmalarına geçildi. Kürsüden
Elazığ Valisi Dr. Kadir Koçdemir, Elazığ Belediye Başkanı M.
Süleyman Selmanoğlu, programa katılan şairlerden Bekir Sıtkı
Erdoğan, İskender Muzbeg ve Hadi Önal tarafından konuşmalar
yapıldı. Bu konuşmaların ardından açılış programı sona erdi.
Elmas Yıldırım ve Çağdaş Azerbaycan
Şiirinde Özgürlük
13. Uluslararası Hazar Şiir Akşamları’nın üç gün devam eden
etkinliklerinde şairler çeşitli okullarda düzenlenen
toplantılarda öğrencilerle bir araya geldi. 22 Eylül
Perşembe günü saat 10.00’da üç okulda birden aynı saatte
söyleşiler düzenlendi. Elazığ Anadolu Lisesi’nde düzenlenen,
“Elmas Yıldırım ve Çağdaş Azerbaycan Şiirinde Özgürlük”
konulu panel büyük ilgi gördü. Oturum Başkanlığını Fırat
Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Buran’ın yaptığı
panele konuşmacı olarak şairin İstanbul’da yaşayan oğlu Azer
Elmas, Bakü’de yaşayan yeğeni Hacıağa Almaszade, Azatlıq
Gazetesi’nden Seadet Cihangir, Güllü Karanfil ve Elazığ’dan
Günerkan Aydoğmuş katıldı.
Balkanlarda Türk Şiiri
Balakgazi Lisesinde 22 Eylül Perşembe günü saat 10.00’da
düzenlenen söyleşide “Balkanlarda Türk Şiiri” konuşuldu.
Fırat Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. İbrahim Kavaz
tarafından yönetilen söyleşiye konuşmacı olarak Kosova’dan
İskender Muzbeg, Makedonya’dan Nihat Selman, Bulgaristan’dan
Ali Bayram, Tataristan’dan Rikail Zeydulla, Batı Trakya’dan
Fehim Kelahmet, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden Mehmet
Kansu iştirak etti.
Edebiyat Dergileri ve Şiir
Elazığ Lisesi’nde 22 Eylül Perşembe günü saat 10.00’da
düzenlenen söyleşide “Edebiyat Dergileri ve Şiir” konusu
tartışıldı. Oturum Başkanlığını Bizim Külliye dergisinden
Nazım Payam’ın yaptığı panele konuşmacı olarak Berceste
Dergisi adına Ümit Fehmi Sorgunlu, Beyazdoğu Dergisi adına
Doç. Dr. Rıdvan Canım, Yüzakı Dergisi adına Muhammet Ali
Eşmeli, Ada Dergisi adına Ercan Yılmaz, Bizim Ece Dergisi
adına Ahmet Otman, Mavi Dergi adına Mehmet Kara, Yeniden
Diriliş Dergisi adına ise Nurkal Kumsuz katılıp görüşlerini
açıkladılar.
Edebiyatımızda Felek
Elazığ Öğretmen Evi Konferans Salonu’nda 22 Eylül Perşembe
günü saat 15.00’te düzenlenen “Edebiyatımızda Felek” konulu
panel büyük ilgi gördü. Oturum Başkanlığını Prof. Dr. Cemal
Kurnaz’ın yaptığı bu toplantıya konuşmacı olarak Dr. Halil
Açıkgöz, Bahaettin Karakoç, Doç. Dr. Ömür Ceylan, Yasemin
Akkuş ve Prof. Dr. Esma Şimşek katıldı. Toplantının son
bölümünde Fırat Üniversitesi Devlet Konservatuvarı
tarafından “Müziğimizde Felek” konulu bir konser verildi.
Basın ve Yayın Dünyamızın Türk
Kültürüne Bakışı
Elazığ Öğretmen Evi Konferans salonunda 22 Eylül Perşembe
günü akşam saat 19.30’da düzenlenen “Basın ve Yayın
Dünyamızın Türk Kültürüne Bakışı” konulu toplantıya da basın
dünyasının ünlü simaları katıldı. Oturum Başkanlığını Servet
Kabaklı’nın yaptığı bu toplantıya konuşmacı olarak Sabah
gazetesinden Ömer Lütfü Mete, Yeni Şafak gazetesinden Fadime
Özkan, Türkiye gazetesinden Özcan Ünlü ve Zaman gazetesinden
Ali Çolak katıldı.
Dilaver Cebeci’nin Şiir Dünyası
Sıdıka Avar Kız Meslek Lisesi’nde 23 Eylül Cuma günü saat
10.00’da düzenlenen Panelde “Dilaver Cebeci’nin Şiir
Dünyası” tartışıldı oturum başkanlığını Yrd. Doç. Dr. Ahmet
Tevfik Ozan’ın yaptığı bu toplantının konuşmacıları İsa
Kocakaplan, Mevlüt Uluğtekin Yılmaz, Günerkan Aydoğmuş,
Nazım Payam oldu. Geçirmiş olduğu ağır beyin ameliyatı
sonrasında uzun bir süre tedavi gören şair Dilaver
Cebeci’nin İstanbul’dan gelerek katıldığı bu toplantıda
zorlanarak yaptığı konuşma büyük alkış aldı.
Türk Kültürünün Geleceği ve
İmkânları
Elazığ Öğretmen Evi Konferans salonunda 23 Eylül Cuma günü
saat 10.00’da yapılan son toplantıda Türk Edebiyatı dergisi
yayın yönetmeni Beşir Ayvazoğlu “Türk Kültürünün Geleceği ve
İmkânları” konulu konferans verdi..
Küreselleşme İçinde Edebiyat Dergilerinin Rolü
Elazığ Öğretmen Evi Konferans Salonu’nda 23 Eylül Cuma günü
saat 14.30’da yapılan bir başka toplantıda ise “Küreselleşme
İçinde Edebiyat Dergilerinin Rolü” tartışıldı. Oturum
Başkanlığını Belkıs İbrahimhakkıoğlu’nun yaptığı panele
konuşmacı olarak Türk Yurdu dergisinden Lütfü Şehsuvaroğlu,
Erciyes dergisinden Nevzat Türkten, Yedi İklim ergisinden
Ali Haydar Haksal iştirak etti.
Şairler Elmas Yıldırım İçin
toplandı…
13. Uluslararası Hazar Şiir Akşamları etkinliğinin ana
faaliyeti olan “Şiir Akşamı” programı 23 Eylül Cuma günü
saat 19.30’da Fırat Üniversitesi Atatürk Konferans
Salonu’nda başladı. Sunuculuğunu Ömer Faruk Er ile Fahriye
Bozdemir’in birlikte yaptığı program saygı duruşu ve
İstiklal Marşı’nın okunmasının sonrasında Hazar Şiir
Akşamları etkinliğine uzun yıllardan beri yaptığı katkıları
münasebetiyle Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurulu
Başkanı Prof. Dr. Sadık Tural’a Elazığ Valisi Dr. Kadir
Koçdemir tarafından Şükran plaketi takdim edildi. Plaket
Töreni münasebetiyle Atatürk Yüksek Kurumu Başkanı Prof. Dr.
Sadık Tural yaptığı konuşmada şunları söyledi:
Değerli Valim, Değerli Konuklar;
Şehirler gönlümüzü de, aklımızı da biçimlendiriyor;
şehirler, kişiliğimizin donatılmasına doğrudan etki
ediyorlar. Tarih, coğrafyanın adını koyduğu gün insan
hafızasına, şehirler emanet ediyor. İstanbul’a vurgun bir
şair Yahya Kemal; ‘Nice şehirler görünür dünyada’ diye bir
girişle İstanbul’u övüyor; otuz dört ülkenin başkentini
görmüş, nice revnaklı şehirlerde dolaşmış bir adam sıfatıyla
söylüyorum, ben Kırıkkaleliyim. Kırıkkale Atatürk’ün
Cumhuriyeti oluşturduğu savunma sanayinin başkenti idi. Onun
düşmanı çoktu, elinden aldılar; savunma sanayii başkenti
olma unvanını ve işlevini… Ben hem Kırıkkaleli, hem de,
Kırıkkale’ye Türkiye’de en çok benzeyen şehir olan
Elazığlıyım. Bu tür toplantıları düzenleyen adsız
kahramanları öncelikle saygıyla, sevgiyle selâmlıyorum.
Şiirin başkentinde olmaktan, şiirin başkentinden olmaktan
bahtiyarım. Bu ödülü hak etmiş miyim onu bilmiyorum; ama
şiir sevdasının ve kadirbilirliğin bu şehirle bütünleşmiş
olduğuna inanıyorum. Alan el mi üstün, veren el mi; diye
sorsalar; derler ki, tabiî ki veren el ütün. Kim düşündüyse,
kim uygun gördüyse, o el benden üstün; ama elleri ellerle;
dilleri dillerle ve yürekleri yüreklerle birleştirecek kadar
aklı olanlar, gönlü olanlar… İşte onlar, üstünlüğün
yolundadırlar. Şahıslarımızı aşarak, isimlerimizi aşarak
inandıklarımızla, benimsediklerimizle bütünleşiyorsak doğru
yapıyoruz demektir. Elazığ bu anlamda bir yenidünyanın
kalesi ve şiirin başkenti ise, ben bu şehirde olmaktan, ben
bu şehirden olmaktan şeref duyuyorum. Böyle bir şerefi
taşımaktan her zaman bahtiyar olurum. Sağ olun, var olun…”
Plaket töreninin ardından Şiir Akşamı programının ilk
bölümünde Kültür ve Turizm Bakanlığı Elazığ Devlet Klasik
Türk Müziği Korosu, Şef Nebahat Konu’nun yönetiminde “Rumeli
Türküleri”nden oluşan bir konser sundu. Konserin ardından
şairler kürsüye davet edilerek şiirlerini okudular.
Kosova’dan İskender Muzbeg, Makedonya’dan Nihat Selman,
Bulgaristan’dan Ali Bayram, Tataristan’dan Rikail Zeydulla,
Batı Trakya’dan Fehim Kelahmet, Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti’nden Mehmet Kansu, Azerbaycan’dan Seadet
Cihangir, Gagauzya’dan, Güllü Karanfil, Türkiye’den de Bekir
Sıtkı Erdoğan, Müslim Çelik, Bahaetin Karakoç, Ömer Lütfi
Mete, Mehmet Aycı, Yasin Mortaş, Mustafa Özçelik, Hasan
Akçay, Fazıl Ahmet Bahadır, Tarık Özcan, A. Vahap Dağkılıç,
Mustafa Öz okudukları birbirinden güzel şiirleriyle
izleyicilerden büyük alkış aldılar. Şiirlerin okunmasından
sonra Kültür ve Turizm Bakanlığı Elazığ Devlet Klasik Türk
Müziği Korosu Şef Nebahat Konu’nun yönetiminde tekrar
sahneye çıkarak bu defa da Harput Türkülerinden oluşan bir
repertuarla geceyi taçlandırdılar. Programın sona ermesinin
ardından da katılan şairler için bir onurluk töreni
düzenlendi.
Kapanış Töreni Muhteşem Oldu…
13. Uluslararası Hazar Şiir Akşamları kapanış töreni 24
Eylül Cumartesi günü akşam saat 19.30’da Fırat Üniversitesi
Atatürk Konferans Salonu’nda gerçekleşti. Seçkin bir
davetlinin katıldığı bu muhteşem gecede Elazığ Musiki
Konservatuvarı Derneği Halk Oyunları topluluğunun
sergilediği Çaydaçıra oyunu izleyicileri büyüledi. Bu
gösteriden sonra Elazığ Musiki Konservatuvarı Derneği Harput
Korosu “Gardaş Seslerin Türküleri” adlı bir konser verdi.
Programa misafir olarak Kültür ve Turizm Bakanlığı Ankara
Devlet Halk Müziği Korosu Şefi Mehmet Özbek, Kerküklü
sanatçı Abdurrahman Kızılay, Azerbaycanlı sanatçı Vagıf
Kerim ile birlikte mahalli sanatçılarımız Paşa Demirbağ,
Nihat Kazazoğlu ve Yalçın Turhan katıldılar.
Konser münasebetiyle Kültür ve Turizm Bakanlığı Ankara
Devlet Halk Müziği Korosu Şefi Mehmet Özbek yaptığı
konuşmada şu ifadelerde bulundu: “Sevgili Gardaşlarım,
bundan altı sene önce Hazar Şiir Akşamları’nda ben ve
sevgili Abdurrahman Kızılay yine sizlerle beraberdik. O
akşam şöyle bir tablo çizmiştim. Ben diyeyim 400, siz deyin
500, belki daha fazla yıl önce, tarih baba epeyi sohbet
ettiği, Harputlu, Urfalı, Kerküklü üç evladını ‘Ey Harputlu
sen kürsü başında, ey Urfalı sen sıra gecesinde, ey Kerküklü
sen çayhane bucağında divanlarını, hoyratlarını, manilerini,
türkülerini söylemezsen, hakkımı size helal etmem. Bir
milletin bekâsı, bir milletin kültürü, bir milletin asaleti
divanlarında, hoyratlarında, türkülerindedir.’ dedikten
sonra öpüp koklamış, kaleden şeher yoluna uğurlamıştı.
Aradan yıllar, yüz yıllar geçti, gidenlerin torunları
bizler, bundan yedi yıl önce Hazar Şiir Akşamları’nda
buluşmuşlardı. Bu gardaşların o üçüncü şiir akşamlarına
davet edildikleri günün gecesinde bu sefer tarih baba
düşümüzde. ‘Torunlarım! dedi. ‘Ben size üç gardaş olduğunuzu
söylemiştim. Aslında bir gardaşınız daha vardı. Seneler önce
bir alıcı kuş onu elimizden almıştı. Üzülmeyesiniz, gam
çekmeyesiniz, hicran ataşına yanmayasınız diye ondan söz
etmemiştim, size senelerce haber alamamıştım. O da unutmamış
mugamlarını, mahnılarını. Demedim mi size bir milletin
bekası onun şiirinde, onun musikisindedir. İşte çıka geldi
ta Azerbaycan’dan…’ Bu güzel düşten uyandığımda,
Azerbaycanlı Vagif Kerim yanı başımdaydı. Ve şimdi de
huzurlarınızda… Saygılarımla…” dedi.
Değerli sanatçı Mehmet Özbek’in yaptığı konuşmadan sonra
konser başladı. Mehmet Özbek tarafından yönetilen konser
programında ilk olarak Azerbaycanlı sanatçı Vagıf Kerim biri
birinden güzel Azeri eserleri seslendirdi. Kerküklü büyük
ses sanatçısı Abdurrahman Kızılay tarafından okunan
hoyratlar ve daha sonra Mehmet Özbek tarafından okunan Urfa
yöresine ait türküler davetliler tarafından uzun süre ayakta
alkışlandı. Gardaş Seslerin Türküleri konserinde sırasıyla
Azerbaycan, Kerkük ve Urfa türkülerinin seslendirilmesinin
ardından sıra Harput türkülerinin okunmasına geldi. Mahalli
sanatçılar Paşa Demirbağ, Nihat Kazazoğlu ve Yalçın Turhan,
Harput yöresinin seçkin eserlerini büyük bir ustalıkla
okuyarak izleyicilere muhteşem bir müzik ziyafeti sundular.
Konserin tamamlanmasından sonra salon adeta alkış yağmuru
ile sanatçıları sahneden uğurladı. Elazığ Valisi Dr. Kadir
Koçdemir’in sanatçıları tebrik edip plaketlerini takdim
etmesinden sonra yapmış olduğu konuşmada 13. Hazar Şiir
Akşamları’nın da büyük bir başarı ile gerçekleştirildiğini
ifade ederek emeği geçen bütün kişi ve kurumlara teşekkür
etti.
*AÇILIŞ KONUŞMALARI
M. Süleyman Selmanoğlu (Elazığ Belediye Başkanı)
Sayın Valim; Gönül dünyamızın erenleri, değerli şairlerimiz,
ediplerimiz. Çok kıymetli Basın Mensupları. Sevgili
hemşerilerim. Hepinizi saygı ile selâmlıyorum. Öncelikli
olarak, Türk dünyasının kardeşlik ve sevgi dolu
ülkelerinden, ülkemizin sevda ve birlik kokan şehirlerinden
ilimize gelen şairlerimize, yazarlarımıza ve tüm
misafirlerimize hoş geldiniz, sefalar getirdiniz diyorum.
Elazığ olarak, Uluslararası Hazar Şiir Akşamları’nın 13.’sünü
gerçekleştirmekten, sizler gibi değerli her yıl
katılımlarıyla Türk Dünyası’nın “vuslat şehri” olmaktan,
Belediye başkanı olarak büyük bir onur ve gurur duyduğumuzu
belirtmek istiyorum. Anadolu’muzun vizyon kenti Elazığ,
artık çağdaş yapısı, modern görünümü ve ekonomik
gelişmesinin yanında kültürel etkinlikler noktasında da çok
önemli bir yere gelmiştir. Şehrimiz, özellikle son yıllarda
düzenlenen etkinlik ve aktivitelerle “Kültür Şehri” Tarihin
her döneminde çok önemli bir kültür ve medeniyet şehri
olarak, çok kıymetli sanatçı ve ilim adamı yetiştiren
Harput’tan, aldığımız köklü mirasın bizlere vermiş olduğu
güç ve birikimle bugünlere geldiğimizin bilinci ve
şuurundayız. Bu nedenledir ki; Harput’tan almış olduğumuz
mirası daha da zenginleştirmenin, Türk Dünyası’nı bu şehirde
buluşturmanın heyecanını yaşıyoruz. Elazığ’ımızın özellikle
son yıllarda gerçekleştirdiğimiz kültür hamlesinin temel
taşlarından birini hiç şüphesiz Hazar Şiir Akşamları
oluşturmaktadır. Halkımızın şiire ve şaire duyduğu sevgi ve
saygının bir tezahürü sonucunda oluşan, Hazar Şiir
Akşamlarıyla, Tataristan’dan Kosova’ya kadar Türk dünyası
şehrimizde buluşmakta, duygularını, düşüncelerini,
hayallerini ve hedeflerini burada dillendirmektedir. Bu
nedenledir ki; Hazar Şiir Akşamları, sadece ilimiz ve
ülkemiz değil Türk Dünyası için de çok önemli ve özgün
nitelikleri olan bir etkinliktir. Hazar Şiir Akşamları, Türk
Dünyası’nın gönül birlikteliğinin göstergesi, söz
birlikteliğinin ifadesi, duygu birlikteliğinin yansımasıdır.
Bu yıl hep birlikte 13. sünü gerçekleştirmekte olduğumuz
Hazar Şiir Akşamları, “Elmas Yıldırım Anısına” düzenlenerek,
Türk Dünyası adına çok önemli bir mesaj daha verilmiştir.
Şehrimizde bir dönem öğretmenlik yaparak, şehrimizin
yetiştirdiği birçok şair ve yazara örnek olmuştur. Ufuk
açmıştır. Sizlerle birlikte Hazar Şiir Akşamları vesilesiyle
merhum Elmas Yıldırım’ı da rahmetle anıyoruz. Türk
Dünyasındaki Kültür Birliği’nin en güzel örneği olan 13.
Uluslararası Hazar Şiir Akşamları’na katılan tüm şair ve
yazarlarımıza sonsuz şükran duygularımı sunarak, etkinliğin
düzenlenmesini teşvik eden başta sayın valimiz olmak üzere,
emeği geçen herkese teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum
Dr. Kadir Koçdemir (Elazığ Valisi)
Kıymetli misafirler, sevgili Elazığlılar, sevgili
öğrenciler. Bugün onüç yıl öncesi yakılan bir meşalenin
büyüyüp Elazığ dışında Türk kültür coğrafyasının
aydınlattığı bir etkinlik için burada toplanmış bulunuyoruz.
Buradaki bu topluluğun manasını ortaya koyabilmek bakımından
bir tasvir yapmak istiyorum. İlk çağlarda, orta çağlarda
bilim adamları yıldızların kâğıt üzerine nasıl
aktarılabileceğini yıldızların haritasının nasıl
çıkarılabileceğini düşünmüşler ve bununla ilgili çok
meşakkatli çalışmalar yapmışlardır. Ben eminim ki kültür
semamızın yıldızları olan şairlerimizin ve bu etkinliğe
destek veren sizlerin buradaki bulunuşunuzu kâğıt üzerine
aktarmak ya da sözle ifade etmek de bundan daha zor olan bir
iştir. Biz inanan insanlarız ve inancımıza göre bu dünyadaki
varlığımız başlamadan önce de vardık. Onu bir tarafa
bırakırsak buradaki kıymetli misafirlerimizin şu andan
önceki hareketlerini sadece kâğıda aktardığımızda benim
gözümün önüne şöyle bir manzara geliyor. Dünyanın muhtelif
noktalarında bulunan hayat çizgisi içinde dünyayı bir kâğıda
aktardığınızda muhtelif çizgiler çizen insanların çizgileri
eylül ayının 22, 23, 24 dünde Elazığ’da kesişmektedir. Bu
insanlarımız buraya kendi bedenleriyle bu zamana kadarki
birikimleriyle, bu zamana kadar zenginleştirdikleri terbiye
ettikleri, miras aldıkları kültürle kendilerinden
sonrakilere zenginleştirerek aktaracakları gönülleriyle
birlikte geldiler. Kendi sesleriyle, dokularıyla,
renkleriyle birlikte geldiler. Ümit ediyor ve diliyorum ki
bu birliktelik yani farklı yerlerden farklı çizgilerin
Elazığ’da birleşmesi müthiş bir sinerji etkisine yol açacak
ve bizimle birlikte bütün dünyanın bu arada bizimle ilgili
oyunlara, hesaplara alet olanların dahi ihtiyacını duyduğu
bir hareketi buradan başlatacaktır içinizde güneşte olanlar
zannediyorum bugün dünkü güneşten daha fazla etkilendiler
çünkü güneş buluttan çıkmaktadır ve buluttan çıkan gün
normal sabahtan beri kendinden doğan güneşten daha fazla
tesirli olmaktadır. İşte içinde bulunduğumuz dönem dikkate
alındığında Elazığ’daki Hazar Şiir Akşamları buluttan çıkan
gün gibidir ve tesiri de daha fazla olacaktır. Ben bu
vesileyle bu etkinliğin bu zamana gelmesinde emeği geçen
herkese teşekkür ediyor, misafirlerimizin burada güzel bir
zaman geçirmelerini buraya getirdikleri kadar buradan da
güzel şeyler götürmelerini diliyor hepinize sevgi ve
muhabbetlerimi sunuyorum.
Elmas Yıldırım Ve Çağdaş Azerbaycan
Şiirinde Özgürlük
Tarih: 22 Eylül 2005 Perşembe
Yer: Elazığ Anadolu Lisesi
Saat: 10.00
Prof. Dr. Ahmet Buran
Kuşluk vaktine kadar geceler boyu
Savrularak okuduğum yine Şehriyar.
Ala ceylanlara benzer hep Azerî türküler
Dinlediğim tar.
Ayrılmaz başımdan, bırakmaz beni artık
Selâmsız sabahsız bir efkâr.
Ve yüreğim bin yıllık destanlarla tutuşur
Büyür Azerbaycan kadar
Azerbaycan: Dedem Korkut şafağı…
Mübarek dilimi süt gibi sağar.
Bazen rüzgâr olur iliklerimde
Bazen yağmur gibi üstüme yağar.
Götür beni Aras! Al beni Hazar
Türk’ü Türk’ten başka şimdi kim anlar?
Yaram derin, merhemim yok, vaktim dar…
Bir destan yazar gibi yaz beni Anar!
Duy beni Bahtiyar! Duy beni Şahmar!
Geçen zaman üstüne, dökülen kan üstüne
Kılıç-kalkan üstüne
Ve ağzı köpüren, yeleli atlar üstüne
Benim bir yeminim var:
Azerbaycan yüreğimde bir şahdamardır
Ben Yâkup gibiyim uzun yıllardır
Onda Yusuf’umun kokusu vardır.
Ve hasreti, gönlümde, büyük Türkistan kadardır
Ayettir kitabımda, bayrağımda rüzgârdır
Azerbaycan yüreğimde bir şahdamardır.
Şimdi Azerbaycan’da mevsim bahardır
Ama türküleri yine, baştanbaşa efkârdır
Düşlerime yağan kardır
Boynu bükük bir diyardır yardır
Ağzı köpüren atlar üstüne yeminim vardır
Azerbaycan yüreğimde bir şahdamardır.
Sayın Vali Vekili,
Sayın Milli Eğitim Müdür yardımcısı,
Sayın Anadolu Lisesi müdürü.
Türk dünyasının değişik illerinden gelen değerli
konuklarımız,
Elazığ’ın edebiyat ve kültür muhitinin kıymetli mensupları
ve Anadolu Lisesinin çok sevgili öğrencileri. 13. Hazar Şiir
Akşamları programı çerçevesinde düzenlenen “Elmas Yıldırım
ve Çağdaş Azerbaycan Şiirinde Özgürlük” konulu panele hoş
geldiniz. Oturum başkanı olarak müsaadenizle paneli
açıyorum. Konuşmacıları buraya davet etmeden önce birkaç söz
söylemek istiyorum. Daha sonra onları huzurlarınıza
çağıracağım. Efendim, Azerbaycan Coğrafyası Türk Dünyasının
önemli bir merkezidir. Azerbaycan coğrafyasının Türklerle
tanışması milattan önceye dayanıyor. Milattan önce birinci
yüzyılda Sakalarla başlayan Türkleşme süreci günümüze kadar
süregelmiştir. Selçukluların Azerbaycan coğrafyasına hâkim
olmasından sonra Azerbaycan değişik zamanlarda değişik
beylikler tarafından yönetilse de bir bütün halinde artık
bir Türk yurdu, Türk ülkesi ol-muştur. Ta ki 1878’lere
kadar. Bin yedi yüzlerin sonlarından itibaren Ruslar
Azerbaycan coğrafyasıyla ilgilenmeye başladılar ve 1878 de
Azerbaycan Güney ve Kuzey Azerbaycan olmak üzere ikiye
bölündü. 1917 ihtilali yani Bolşevik ihtilalinin ardından da
Azerbaycan bağımsız bir devlet haline geldi. Birleşmiş
milletler tarafından tanındı, bayrağı Birleşmiş Milletler
binasına asıldı. Ancak Lenin, yani Bolşevikler kendi
iktidarlarını oluşturduktan sonra 1920’de tekrar Kızılordu
tanklarını Azerbaycan üzerine, Bakû’ye sürerek Azerbaycan’ı
işgal ettiler. Bolşevikler, Çarlık ile mücadele ederken, “
bağımsızlık için mücadele eden milletlere yardım” sloganıyla
değişik grupların desteğini almaya çalışmışlardı. Ancak,
Azerbaycan’ın işgali, gerçek niyetlerini ortaya koydu.
Azerbaycan Rusların hâkimiyetine girmiş oldu. Azerbaycan’da
1920’de başlayan Rus esareti, 1991 yılına kadar devam etti.
Sovyetler Birliğinin dağılması ile birlikte diğer Türk
Cumhuriyetleri gibi Azerbaycan da bağımsızlığını ilan etti.
Ancak Sovyetler Birliğinin bu hâkimiyeti döneminde tabii çok
acılar yaşandı. Baskılar, sürgünler, ölümler, kıyımlar oldu
ve özellikle bunların büyük bölümü Stalin döneminde yaşandı.
Stalin döneminde yaşanan bu baskı zulüm ve katliamlar bugün
Ruslar tarafından artık yazıl-maktadır. Ben geçen yaz
mevsimi Moskova’da Uluslar Arası Şarkiyatçılar Kongresine
katıldım. Şarkıyatçılar kongresinde bulunduğum sırada
Moskova’da satın aldığım, 2002 yılında Moskova’da basılan
“Repressirovannaya Turkologiya” adlı bu kitap, özellikle
Stalin döneminde öldürülen, sürülen yok edilen Türkleri,
Türk Aydınlarını, Türkologları anlatmaktadır. Bu kitabın bir
bölümü de Azerbaycanlı şairlere, aydınlara ayrılmış durumda.
Sizlere bu bilgiyi şunun için verdim: Bu yılki Hazar Şiir
Akşamları Elmas Yıldırım adına düzenlenmiş ve bizim
panelimizin konusu da Elmas Yıldırım ve Çağdaş Azerbaycan
Şiirinde Özgürlük adını taşımaktadır. Neden Elmas Yıldırım
adına düzenlendi? Özgürlük kavramı neden bununla bağlantılı?
Çünkü Elmas Yıldırım da söz konusu süreçte, Stalin döneminde
Azerbaycan’da Rus baskılarından kaçarak İran üzerinden
Türkiye’ye gelip Elazığ’a yerleşen bir şair. Azerbaycan
sevdalısı ve bir Türk milliyetçisi. Stalin’in baskısından
kaçarak özgürlüğü seçtiği için, şiirin özgürlük boyutu Elmas
Yıldırım’la bütünleştirilmiş ve arkadaşlarımız isabetli bir
seçim yaparak güzel bir konu belirlemişler. Bu program
çerçevesinde özellikle Azerbaycan’dan ve Türkiye’den Elmas
Yıldırım’ın yakınlarının katılıyor olması ayrıca kayda değer
bir durumdur. Bu sebeple bu seçimi yapan arkadaşları
kutluyorum ve konuyu fazla uzatmadan panelimizde konuşacak
kişileri davet etmek istiyorum. Bir açıklama yapmam
gerekiyor. Bu panele Azerbaycanlı şair Mehmet İsmail davet
edilmiş, fakat hastalığı sebebiyle gelemediğini söylediler.
Ancak onun yerine yine Azerbaycan’da Azatlık gazetesi kültür
sanat yönet-meni Sayın Seadet Cihangirova burada. Sayın
Cihangirova buyurun efendim. Yine Gagauz bir şair, ama o
Azerbaycan’da yaşıyor ve bir akademisyen Sayın Güllü
Karanfil buyurun efendim. Elmas Yıldırım’ın oğlu sayın Azer
Elmas ve büyük şairimizin kardeşinin oğlu Hacıağa Almaszade
sizler de buyurun. Son olarak da sevgili dostumuz Günerkan
Aydoğmuş’u davet ediyorum. İlk sözü Elmas Yıldırım’ın oğlu
Sayın Azer Elmas’a veriyorum. Buyurun Azer Bey.
Azer Elmas
Çok kıymetli Elazığlı kardeşlerim, bili-yorum ki babam Elmas
Yıldırım’ın ruhu bugün burada bizimle birliktedir. Sizlere
ne kadar teşekkür etsek az olur. Böylesine bir vefa örneği
ancak, Elazığ’a ve Elazığ’ın güzel insanlarına yakışır.
Sayın Valimiz Kadir Koçdemir Beyefendiye ve kıymetli
Elazığlılara şükranlarımı sunuyorum.
Beni üç aylık bebekken kucağında taşıyıp tâ Türkistan’dan
Elazığ’a getiren babam Elmas Yıldırım, 1907 senesinin 25
Martında Bakû’da doğmuştur. Her Türk evlâdının kanında
olduğu gibi o da Azerbaycan’ın esaret altında olduğu
günlerde, Türk olduğunu haykırma pahasına evinden yurdundan
edilmiş ve mucize kabilin-den İran’a ve oradan da Türkiye’ye
kaçmıştır.
Doğum yeri olan Bakû’nün Şüvelan kasabasının Gala kentini
bir defa olsun görebilmek hasreti içerisinde 18 yıl
Elazığ’ın havasını teneffüs edip suyunu içerek sadece vatanı
için şiirler yazmış ve vatan hasreti içerisinde, ne
tesadüftür ki Malatya’nın Kale bucağında vefat etmiştir.
Onun gençlik yıllarını, bugün Bakû’de yaşayan amcalarım ve
amcaoğlum Hacıağa Almaszade’den dinledim. Babası yani dedem
Abdülmuhammet Bakû Çemkerekent civarında çiftçilikle meşgul
olurken, babam ve üç kardeşi hem ona yardımcı olmuş ve hem
de ilk ve orta öğrenimini Bakû’daki ‘İttihat’ mektebinde
tamamlamıştır. Daha sonra Bakû’nün en iyi tahsil
ocaklarından biri sayılan Abdullaa Şaik Adına Numune
Mektebi’ne giden babam orada iki yıl kadar okuduktan sonra
(1925–1927), Azerbaycan Devlet Üniversitesi’nin Şark
Edebiyatı Bölümüne girmiştir. Ancak, devrin idarecileri
babamın millî duygular ihtiva eden şiirlerini okuyunca onu
‘babası tacirdir okuyamaz’, bahanesiyle üniversiteden
uzaklaş-tırmışlar. Ancak, o sıralar Azerbaycan edebiyatını
geliştirmek için kurulan Azerbaycan Proleter Yazıcıları
Cemiyetine girerek mücadele-sine devam eden babam, Gızıl
Galemler İttifakı’na kaydını yaptırmış, fakat bir müddet
sonra onlara karşı çıkan şiirler kaleme alması ve millî
duyguları terennüm etmesi neticesinde ittifakla hepsine ters
düşmüştür. İstanbul’da Hayat isimli bir mecmuada çıkan ‘A
dağlar’ redifli bir şiiri bardağı taşıran son damla olmuş ve
cemiyetten çıkarılarak Dağıstan’a sürülmüştür. Orada da
rahat durmadığı ve sosyal guruplarla, özellikle gençlerle
yakın münasebet kurarak onları teşkilâtlandırmaya çalıştığı
anlaşılınca, bu sefer Türkistan/Aşkabat şehrine sürülmüş
orada öğretmen olarak çalışmaya başlamıştır. Aşkabat
radyosunda yayınlanan İşte Bizim Eller ve Mayıs Gözeline
adlı şiirleri ve bazı makaleleri yüzünden tehlikeli görülür.
Aşkabat’a hususi olarak gönderilen bir heyet tarafından
takip edilir. Sonunun Sibirya olacağını ve ‘Türk’ün sesi’
olma uğruna yaşaması gerektiğinin şuuruyla, orada evlendiği
annem Ziver Hanım’la beraber ilk önce İran/Güney
Azerbaycan’a kaçar. Oradan da Türkiye’ye iltica ederek
mücadelesine Elazığ’da devam eder. Ben bu kaçışta henüz üç
aylık bir çocuk-muşum. Elazığ’a anamın kucağında gelmişim.
Sormayın kimlerdenim, haralıyım a dostlar,
Kızıl bir kurşun aldım yaralıyım a dostlar!
Diyen babam Elmas Yıldırım artık, korkmadan acımasız
komünizme ve vatanını çalan emperyalist kuvvetlere karşı
yılmadan mücadele edecektir. Benim, babamı hatırladığım ilk
hatıra kareleri 1937 senelerine gider. Aklımda kalan ilk
resim ise, bir köy mezarlığında bir bebek mezarına küçük
taşlar dizdiğim bir manzaradır. Bu mezarlar Türkiye’ye
geldikten 3 sene sonra doğan Eldegez ve Yurdavar isimli ikiz
kardeşlerime ait mezarlar idi. Talihsiz kardeşlerim
doğumlarından kısa bir süre sonra hastalanıp arka arkaya
15’er gün ara ile öldüler. İsimlerini ellerde gezip en
sonunda yurtlarına varmaları dileğiyle babamdan alan
kardeşlerim, bu talihsiz kaderle ne ellerde gezebildi ve ne
de yurtlarına varabildiler. 1938 yılında doğan kardeşime
Aras adını veren babam, artık sessiz ve sakin bir insan
olmuştu. Daima düşünceli ve pek konuşmayan bir yapıya
sahipti. Dudaklarında şiir yazarken daimi bir mırıltı
dolaşırdı. Bu mırıltıyı duyunca bilirdim ki, o şiir yazıyor.
Vatan hasretinden başka hiçbir şeyi düşünmeyen ve
önemsemeyen yapısı, onun şiirlerine daima hakim olmuştur.
Gönlüme tek Kâbe yaptım seni ben,
Gurbet elde sensiz nedem günü ben,
Sensiz nedem Allah’ı ben dini ben,
Azerbaycan benim tahtım tacım oy,
Uyanmaz mı kör olası bahtım oy!...
Derken, bu hissiyatını en anlamlı şekilde dile getirmiştir.
Okul yaşıma geldiğimde o günlerde okulu olan bir nahiyeye
naklini istemiş ve Elazığ’ın Ağın bucağına atanmıştır.
İlkokul çağlarımın hatırlayabildiğim günleri Ağın’da geçti.
1940–1945 yılları arasında babamı sık sık okulumda görürdüm.
Öğretmenlerle beraber edebiyat günleri düzenler, öğrenci ve
öğretmenlerle beraber yılsonu müsamereler yapar ve piyesler
sahneye koyarlardı. Bu arada Azerbaycan’ın meşhur eseri olan
Meşdibat eserini sahnelediği ve kendisinin de bu oyunda rol
aldığı günleri hatırlıyorum. Okumaya ve kitaba çok hevesli
olması nedeniyle evimizi kitap ile doldurmuştu. Ayırabildiği
kadarıyla bütün parasını kütüphaneye harcamış olan babam
sayesinde daha ilkokul çağımda Hintli şair Robindranat Tagor
serisine sahip olmuştum. Buradaki hizmet yıllarını Ağın’ın
bütün köylerine okul yaptırabilme çabasıyla geçirdi.
Zannediyorum Ağın bucak konağı önüne de ilk çeşmeyi o
yaptırdı ve yine aynı yerde dere kenarındaki Halk Evini de o
kurdu. Unutamadığım bir hatıram da, Halk Evi’nde köylü
çocuklara öğrettiği satranç turnuvalarında hakemlik
yapmasıdır. Ben ve kardeşlerim, ortaokul ve lise çağlarımıza
gelince babam bizim için Elazığ’da bir ev tuttu. Tabi, bu
durum onu sıkıntı içersinde bıraktı. Zira, ben ve kardeşimin
okuması için kendisi tek başına tayin olduğu civar
bucaklarda kalmak mecburiyetinde idi. Onu, ayda bir iki
defa görürdük. Babamın yüzündeki sakin ve ağlamaklı tavrını
unutmam mümkün değil. Azerbaycan ve vatan hasretine, bir de
yuva ve çocuklarının hasreti eklenmiş olacak ki, hiç gülmez
olmuştu. 1945 yılında kardeşim Odkan, 1950 yılında da
Bakûhan isimli kardeşlerim Elazığ’da dünyaya geldi.
Aslında hiçbir şeyi umursamaz bir tavır içinde olan babam
çocuklarını Elazığ’a yanımıza geldiğinde birkaç gün görür ve
ayni düşünceli ve hayatından bıkmış bir tavırla çeker
giderdi. Aşırı dürüstlüğünün sefaletini ve acısını eşi ve
dört çocuğu çekerdi. Unutamadığım bir anım ise, tersyüz
ederek giydiğim ceketimin sol yerine sağda olan göğüs cebini
okulda göstermemek için gösterdiğim çabadır. Ayni çileyi
okul çağlarında annem ve kardeşlerim de çekmiştir. Babam
1952 yılında vefat ettiğinde miras olara bize sadece
hatırladığım kadarıyla 80 lira borç bırakmıştı. Bir de şöyle
bir vasiyet:
Ben gurbette ölürsem kalbine sokma çile,
Söyle, dostlar gömmesin naşımı topraklara,
Yakarak vücudumu kül edip verin yele,
Belki bir zerre atar rüzgâr bizim dağlara…
Evet, vatan sevgisini ve hasretini bu kadar içine sindirmiş
bir başka kimse tanımadım. Üzerine aldığı sorumluluk hissi
onun genç yaşta ölümünü hazırlamıştır. Zira, 1949–1950
yıllarında devrin hükümeti tarafından her köye bir okul
kampanyası başlatılmıştı. Babam Bucak Müdürü olarak Kale
Nahiyesinin tüm köylerine okul yaptırma çabası içinde tam
bir buçuk yıl atının sırtından inmedi. Dağdan dağa, köyden
köye at sırtında gitti. Aslında İran/Güney Azerbaycan’daki
işkence sırasında başlayan böbrek üşütmesi ve
iltihaplanması hastalığının ilerlemesine sebep oldu. Bu
sebepler neticesinde 1952 yılının 14 Ocak tarihinde de onu
kaybettik. Ömrü boyunca, elindeki imkânlar nispetinde,
Türkiye’deki Azerbaycan yurttaşları ile bağlantı kurmuştu.
En çok Rahmetli Mehmet Emin Resulzade ile mektuplaşıp
teşkilâtlanma gayreti içinde olduğunu hatırlıyorum. Türkiye
Cumhuriyeti’ni bağımsızlığına kavuşturan Atatürk’e büyük bir
hayranlık duyardı. Hatta kendisine atfen şiir yazdığı ve
onunla dertleştiği Gölcük Gölü’nün ismini Hazar yapması için
Atatürk’e özel mektup yazdığını biliyorum. Nitekim Yüce
Atatürk onu kırmayıp gölün adını Hazar Gölü olarak
değiştirmişti. Elindeki bütün imkânları, Türk dünyasının
birleşmesi ve Türk adının dünyaya tanıtılması için kullandı.
Daha ilkokul çağında benim kütüphanem Nihal Adsız ve Ziya
Gökalp gibi şairlerin külliyatı ile doluydu. Bir gün gelip
Türk adının tüm dünya milletleri arasında saygın yerini
alacağı inancını hiç kaybetmedi. Gençlere çok güvenir ve
onların geleceğine ümitle bakardı. Bu duygusunu Gençlerde
Ümidim Var şiirinde şöyle dile getirmiştir:
Sen istersen kalbimi kır parçala çiğne ez,
Benim yine bu yolda tükenmez bir canım var.
Sen ölüm ol başımda her an dolaş her an gez,
Benim de bir gün yine sana bir isyanım var.
Sen aldırma içimden yaralıyım, yaralı,
Bırak geçsin genç ömrüm fırtınalı, boralı,
Ben bilirim, sonunda çıkmam yüzü karalı,
Yurdumun gençlerine ümidim imanım var.
Son olarak, bir gün gelip vatanını görme umudunu hiç
kaybetmeyen babamın benim için yazdığı şiiriyle hatıralarıma
son vermek istiyorum;
Gün gelip de son vadeler yetince,
Kahrolası bu ayrılık bitince
Bahçemizde son bülbül ötünce
İsteklerim olacak mı bilmem ki.
Gün süslerken alnındaki nakışı
Ben ardınca tırmanırken yokuşu
Dağlara saldığım özlemin kuşu
Gelip seni bulacak mı bilmem ki
Kavuşurken yurt bayrama düğüne
Çalkanacak il öğüne, öğüne.
Sen erince özlediğim o güne,
Benim ömrüm yetecek mi bilmem ki.
Evet, ne yazık ki, babamın ömrü bugünleri görmeye yetmedi.
Allah’ın takdiri…
Azizim keten yahşi
Giymeye keten yahşi
Gezmeye garip ölke
Ölmeye veten yahşi.
Diyen şair, ölmek için bile olsa vatanına gitmeyi
başaramadı. Onu vatanından edenlerin, yurdunu çalanların
varsa yüzleri kızarsın; utansın…
Çok kıymetli hemşerilerim,
Son olarak Elazığ için yazdığım bir şiirimle sözlerimi
burada tamamlıyorum; hepinize çok teşekkür ediyorum;
Hazar’ın dalgalarından uçuşur türkü sesi,
Yayılır dağlarına Türk’ün o eşsiz nefesi,
Anlatır milletine şanını Harput Kalesi,
Dosta dost, insana insan, âşığa bir yâr Elazığ.
Babamın akmış olan gözyaşı çoktur Ağın’a,
Sanırım kalbini gömmüş o aziz toprağına,
Anılar bir bir oturmuş o yiğitler bağına,
Belki dinler Hazar’ın derdini tekrar Elazığ.
O gümüş renkli Keban’dan beri mert olmuş adın,
Elazığ vişnesi, mermer gibi sert olmuş adın,
Türk’e dost, düşmana düşman sesi vermiş kanadın,
Harput’un taşları ancak seni anlar Elazığ.
Bir Hazar var ki uzaklarda coşar derdinle,
Bakû’dan sesleniyor kardeşe hasret dinle,
Onda tarih boyu dimdik yaşayan sevginle,
Sana bir Gök-Hazar’ın derdini söyler Elazığ.
Prof. Dr. Ahmet Buran
Sayın Azer Elmas, çok teşekkür ediyoruz. Sizi aramızda
görmekten çok mutluyuz. Efendim, biz Elmas Yıldırım’ı
göremedik, tanıyamadık, ama sizi görmekle onu görmüş tanımış
gibi olduğumuzu ve bunu bir şeref olarak kabul ettiğimizi
belirtmek istiyorum. Çok teşekkür ediyoruz, aramızda
olduğunuz için çok mutluyuz. Efendim, özgürlük insan için
çok önemli bir kavram. İnsanın kendini gerçekleştirebileceği
ortamın sağlanması demek. Eğer özgürlük varsa insan, insan
olarak var olabilir. Yoksa birilerinin istediği bir
kimlikte, bir varlık olur. İnsan topluluklarının kendilerini
geliştire-bilmesi için, var olabilmeleri için özgür olmaları
gerekir. Bunun için fert ve toplum olarak insanlar
özgürlükleri için tarih boyunca mücadele etmişler,
savaşmışlardır. Azerbaycan şiirinde özgürlük konusu
yaşanılan siyasi, sosyâl, tarihî olayların bir ifadesi
olarak ortaya çıkmıştır. Yaşanan bu olayların şiire
yansımasından ibarettir. Tabii ki durup dururken, herkes
evinde rahat otururken özgürlükle ilgili şiirler yazmayı
düşünmez. Bu sıkıntıları yaşadıkları için onları şiirlerine
yansıtmışlardır. Bizim şiirimizde de Kurtuluş Savaşı,
Birinci Dünya Savaşı yıllarında ve o yıllarda yazılmış
şiirlere baktığımızda bu temada çok önemli şiirleri görürüz.
Atatürk’ün “Ya istiklal ya ölüm” sözü her şeyi bitirir. Ya
istiklal ya ölüm başka hiçbir şeyi tanımayız. Aynı şekilde
“Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir.” Diyor
Seadet Cihangir
Türkiye’nin gözel kuşesi Elazığ’da böyük Türk şairi Almas
Yıldırım’ın hatırasına böyle bir mühteşem tedbir düzenlediyi
için gönlü sevgi dolu insanlara minnetdaram. Düşünürem ki,
Elazığlıların “gönül şairi” diye çağırdıkları Almas
Yıldırım’ı bu yerlere çekib getiren bir tesadüf deyildi. Bu
Azerbaycan sevgisi ile gürbete üz tutmak zorunda kalan
şairin büyük Türkistan sevdası idi. Onun çok genç yaşlarında
vetenden uzaklarda yaşamak zorunda kalması da Türk kimliyine
bağlılığıydı. Kommunist rejiminin Azerbaycan’a getirdiyi
facieleri görmek için Almas Yıldırım’ın heyatına nezer
salmak kifayetdir. 1927 yılında onu okuduğu üniversiteden
hariç etmişdiler. Sebebini onun zengin bir ailenin çocuğu
olması ile elakelendirmişdiler. Kommunist nökerleri
[hizmetçileri] onu Türkçü şairler Ahmet Cavat ve Hüseyin
Cavit’in devamçısı olarak kaleme verirdiler. Eslinde bu
gerçek bir hekiket idi Hüseyin Cavit o yıllarda Türkiye’de
yüksek tehsil görmüş tepeden tırnağa Türkçü olan biriydi.
Türkiye’de çok mehşur olan “Çırpınırdı Karadeniz.” şiirinin
yazarı Ahmet Cavat da aynı yolun devamçılarından idi. Hiç
tesadüf deyil ki her üç şairin taleyi de birbirine benzer.
İki şairi “pantürkist” damgasıyla sürgünde öldürdüler. Almas
Yıldırım da yaşadığı acılar sebebinden kardeş Türkiye’de
ömrünü çok erken başa vurdu [bitirdi]. Almas Yıldırım
Türkiye’yi candan sevirdi, amma o Azerbaycan’ın/Türkistan’ın
delisiydi. Sevgi havasından alışıb yanan ve sonunda küle
dönen bir veten mecnunu idi. Elazığ’a yeni geldiyi günlerde
yazdığı bir şiir var:
Garib kuşum, bu gelişin nereden?
Uçub geldin hangi dağdan, dereden?
Ben anlamam göğsündeki yareden,
Beyhudedir, bende merhem arama,
Merhem olsa, koyaram öz yarama.
Onu Türkçülük, milletçilik ideyalarından el çekib, bir
proletar şairi olmağa sesleyenler de vardı. Ama o kimliyini
danabilecek [inkâr edebilecek], düşmenine dost deyebilecek
biri deyildi. Tebiî ki, vetende kalsa, onu da hapse
atacaklardı; diğer vetenperverler gibi geder-gelmeze
göndereceklerdi. Bu anlamda onu şanslı şair de saymak olar.
Kim bilir, Türkiye’ye üz tutmasaydı, karşısına Elazığ
insanları çıkmasaydı, taleyi nece olacaktı? Belki hiç bunca
gözel şiirleri yazmayacaktı. Onun yazdığı şiirler,
Azerbaycan’ın istiklâl savaşında bir himne [sembole]
çevrilmeyecekti.
Biz Azerbaycan istiklâl şiirinden söz açarkan esasen
yukarıda adları çekilen üç isimden bahs edirik. Bu dövrde
adları çekilen insanlar bizler için, yalnız gözel vatan
şiirleri yazan şairler deyil, hem de bir eyilmezlik, merdlik,
gurur nûmünesidir. Almas Yıldırım hakta [hakkında] gam,
keder şairi diyenler onu, Azerbaycan’da 1980’li yıllarda
“Esir Azerbaycan” adını taşıyan şiirindeki haykırışını bir
oyanış ve savaş himni [marşı] gibi dinlediler. Hekiketen de
Azerbaycan’da 1930’lu yılların evvellerinden başlanan
vatanperverlerin kurşuna dizildiği bir dövrün şairlerinden
sonra yalnız 1960’lı yılların sonlarında onların devamçıları
sayılabilecek şairler yetişdi ki, bunlara Halil Rıza
Ulutürk’ü, Bahtiyar Vahapzade’yi, Mehmet Araz veb.lerini
dahil etmek olar.
Almas Yıldırım, bir gün Azerbaycan’ın istiklâl kazanacağına
inanırdı. O, bunun için oğluna petrol mühendisi olmağı
tavsiye etmişti. Şimdi torunu Bakı’da petrol işleri ile
bağlı bir kompaniyada çalışır. Demek ki;
Men ölmek istemem görmeden doğma yurdu,
Men orda doğulmuşam, men orda öleceyem.
Söyle koy sevinmesin Şimal’ın vehşi gurdu,
Men tufanda doğmuşum, tufanda öleceyem.
deyen Almas Yıldırım’ın mübarizesi heder gitmedi, arzuları
gerçekleşdi.
Sonda, bunu demek isterim: Yahşı ki Almas Yıldırım varmış,
yahşı ki bizleri bura cem eden Türk şiiri varmış ve yahşı
ki, Almas Yıldırım’ı bizim için yeniden doğan, onun değerini
bizden artık veren Türkiye’miz varmış; Elazığ’ımız varmış...
Prof. Dr. Ahmet Buran
Seadet hanıma teşekkür ediyorum. Sayın Cihangir bizlere
Elmas Yıldırım’ın şahsında Sovyetler Birliğinin
Azerbaycan’daki baskı, sindirme ve yok etme politikalarını
aktarmış oldular.
Şimdi sizlere çok ilgiyle dinleyeceğiniz bir kişiyi takdim
etmek istiyorum. Birçoğunuz ilk defa bu Türk topluluğuna
mensup birini görmüş ve tanımış olacaksınız. Gagauzları
duyanınız var mı? Gagauz Türklerini bilir misiniz? Gaga-uz
Türkleri nerede yaşıyor biliyor musunuz? Gagauzlar
Moldovya’da yaşıyorlar. Moldov-ya’da Gagauzlar için özerk
bir bölge var. Toplam 275 bin civarında bir nüfusları var.
İşte bu Gagauz Türklerinin bir temsilcisini sizlere takdim
ediyorum, Güllü Karanfil Hanımefendi, buyurun.
Güllü Karanfil
Çok değerli kardeşlerim. Hazar Şiir Akşamları’nı Almas
Yıldırım anısına düzenlemenizden dolayı ben çok mutluyum. Bu
sebepten sizlere Elazığ halkına çok teşekkür ediyorum. Almas
Yıldırım ve çağdaş Azerbaycan şiirinde özgürlük toplantısını
düzenlediğiniz için de ayrıca teşekkür ediyorum.
Sevgili dinleyicilerim; İnsan için ve hatta Allah’ın
yaratığı her bir varlık için özgürlük faktörü çok önemlidir.
Hangi insan kendini, ulusunu, devletini özgür görmek istemez
ki?... Bütün varlıklar özgürlüğe can atar. Her bir dönemde
yönetim tarzına bakmayarak, vatanperver kişiler olmuş ve
olacaktır. Bu tür kişiler toplum için kendilerini kurban
verirler. Böyle kişilerden biri de 1907 yılında
Azerbaycan’da doğmuş özgürlük savaşçısı Almas Yıldırım’dır!
Bizim burada olmağımızın sebebi de Almas Yıldırım’dır.
Özgürlük şairi Bolşevikler tarafından beğenilmemişti. Buna
göre de genç şair, üniversite öğrencisi Can-Azerbaycan’ından
uzaklaştırıldı. Onun duyguları ve düşünceleri, onu vatanına
hasret koydu. Dağıstan, Aşkabat, İran ve sonunda Elazığ….
Çok zorluklar, işkenceler gören Almas Yıldırım için, Türkiye
ikinci vatan oldu. Burada yaşadı, çalıştı, yarattı. Her şeyi
vardı; doğduğu topraktan başka…. Bütün şiirleri vatan
sevgisiyle, vatan özlemiyle, Türkçülükle ilgili olarak
ortaya çıkmıştır. Vatan acısı bir an da olsa rahat
bırakmadı; tâ ölene kadar. Almas Yıldırım bütün Türkleri,
özgür görmek arzusundaydı. O şöyle yazıyor:
Azerbaycan derd içinde boğulmuş:
Sevenleri diyar-diyar govulmuş:
Ağla şair, ağla, yurdun dağılmış
Nerde kopuz, nerde kırık keman hey:
Nerde böyük veten, nerde Turan hey!...
Almas Yıldırım gençlerden, gelecek kuşaklardan çok
umutluydu. Özgürlük şairi kendi vatanını özgür görmese de
onun torunları, bugün özgürlük çeşmesinden su içip,
özgürlüğün dadını çıkarıyorlar.
Ne mutlu bana, ben Gagauz şairine ki, Almas Yıldırım’ın
anısına düzenlenen 13. Hazar Şiir Akşamları’na katılmak
nasip oldu. Ne mutlu Elazığ şehrinin güzel insanlarına ki,
bu güzel toplantıyı düzenlemişler.
Bütün Türk dünyasının özgürlük şairi Almas Yıldırım, meşhur
“Esir Azerbaycan” şiirini yazmasaydı, Halil Rıza Ulutürk’ün
ve Refik Zeka Handan’ın da Almas Yıldırım’a atfen şiirleri
ortaya çıkmayacaktı. Ben de Almas Yıldırım’a atfen yazdığım
şiirle sözlerime son vermek istiyorum.
SU SERPTİK ACINA
Biz haber getirdik Aral’dan, Mil’den,
Al güller getirdik Çemberekent’ten,
Tanıdı özgürlük şairini veten...
Veten hasretiyle alışan Almas;
Su septik acına, oduna, Almas!
Havanı, ruhunu duyduk senin biz,
Sen udan havanı göğüse çektik biz,
Ülküdaşız diye gururlandık biz...
Veten hesretiyle alışan Almas,
Su septik acına, oduna, Almas!
Hezer’den Hazar’a salam getirdik,
‘Gara Dastanı’nı dile getirdik,
Türküz! Varız diye sevindik...
Veten hasretiyle alışan Almas,
Su septik acına, oduna, Almas!
Sen bir yüreksin, sen bir dağsın,
Ömrü tükenmeyen yeşil bir bağsın!
Veteninde sen artık bir taçsın...
Veten hesretiyle alışan Almas,
Su septik acına, oduna, Almas!
Prof. Dr. Ahmet Buran
Sayın Güllü Karanfil Hanımefendiye çok teşekkür ediyoruz.
Elmas Yıldırım’ı özgürlük kavramının değeri ile birlikte çok
güzel anlat-tılar.
Azerbaycan’da katledilen birçok aydın olduğunu söylemiştik.
Bunlardan bir kısmının adını bu vesileyle burada anmak
istiyorum. Onlara Tanrı’dan rahmet dileyelim. R. Ahun-dov,
B. Çobanzade, H. Gubaydullin, H. S. Hocayev, A. Tagizade, A.
R. Zifelt-Simumyagi, İ. M. Z. Hasanov, G. K. Bekirov, A.
Cevat, M. Müşfik, H. Cavit, Y. V. Çemenzeminli, S. Vurgûn.
Bunlardan bazıları Sovyetler döne-minde, özellikle Stalin
döneminde katledilen, sürülen, hapsedilen Azerbaycan
aydınları.
Şimdi sözü Elmas Yıldırım’ın yeğeni Sayın Azer Elmas’ın
amcası oğlu Hacıağa Almaszade’ye veriyorum buyurun efendim.
Hacıağa Almaszade
Sayın Arkadaşlar,
Kıymetli Dinleyiciler,
Sevgili Öğrenciler.
13. Uluslararası Hazar Şiir Akşamları’nın, amcam Almas
Yıldırım hatırasına hasrolunması bizleri çok memnun etti. Bu
vesileyle, buraya davet edilmiş olmamız beni ayrıca memnun
etmiştir. Bundan dolayı, Hazar Şiir Akşamları’na emeği geçen
başta Elazığ Valisi Sayın Kadir Koçdemir olmak üzere, bütün
ilgili şahıslara ve iştirak edenlere teşekkür etmeyi bir
borç bilirim. Türk Dünyasının her tarafından kalkıp Elazığ’a
gelen şairlerle birlikte olmaktan hem gurur ve hem de
heyecan duymaktayım. Şu anda amcam Şair Almas Yıldırım’ın
hatırasına tertip edilen faaliyetlere katılan soydaşlarıma,
amcamın şiir dünyasını anlatmak benim için çok zor bir
iştir. Bunun için ben daha çok amcam ve ailemiz hakkında
kısaca malûmat vermek istiyorum: Ömrünün 18–19 yılını
Elazığ’da geçiren Almas Yıldırım, 24 Mart 1907 tarihinde
Bakû’nun Gala köyünde doğmuştur. O zaman, Galalıların mekânı
olan Bakû’nun Çemberekent mahallesinde yaşamıştır. 26 sene
burada ömür süren Almas Yıldırım’ın esas adı Abdülhasan’dır.
Babasının ilk oğludur. Baba adı benim de dedem olan Hacı
Abdülmehemmet’tir. Kendisinden küçük dört kardeşi daha
vardır. Bunlar yaş sırası ile, bacısı Sona Hanım, benim
babam Abdülali, Memmedali ve Haydar. 12 yaşında şiir yazmaya
başlayan amcamın millî duygularla şiirler yazması o zamanki
kızıl rejimi rahatsız ettiğinden dolayı, 1925 yılında
üniversiteden atılmıştır. Bununla da kalınmamış önce
Dağıstan’a, sonra da Türkistan/Aşkabat’a sürülmüştür. Orada
da takip edilmiştir. Şair Aşkabat’ta evlenip iki üç aylık
çocuğunu ve hanımını da yanına alarak İran/Güney
Azerbaycan’a kaçmıştır. Oradan da Türkiye’ye kaçarak
hayatını kurtarmıştır. Oğlu Azer’i, üç aylıkken kucağında
taşıyarak Elazığ’a getirmeyi başaran Almas Yıldırım 18-19
sene boyunca vatan hasretiyle yaşamış, vatan hasretiyle
şiirler yazmıştır. Ancak, ömrünü geçirdiği Elazığ’ı ikinci
vatanı olarak kabul etmiştir. Almas Yıldırım’ın Ela-zığ’da
yaşadığını biliyor idik. Ancak, faşist kızıl rejimin baskısı
altında ondan kimseye bahsetmek mümkün değildi…. Azerbaycan,
1990 yılında bağımsızlığına kavuştuktan sonra, Almas
Yıldırım’ın adından bahsetmeye ve onu aramaya başladık.
Bizzat ben amcamı bulmak için çok gayret sarf ettim.
Nihayet, 1990 yılında İstanbul’da oğlu Azer Elmas’a ulaşmayı
başardık. Elmas Yıldırım’ı, vatanını unutmayan bir şair
olarak öğrenen ve kıymetini anlayan Azerbaycan Türkleri,
onun bütün şiirlerini bulup iki adet kitabını bastırmıştır.
Bu kitaplardan birinin adı, şairin bir şiirinin adı olan
Kara Dastan’dır. Kara Dastan Rus/Kiril harfleriyle
basılmıştır. Bir diğer eseri de Lâtin asıllı Türk
alfabesiyle basılan Almas İldırım Seçilmiş Eserleri adını
taşımaktadır. Azerbaycan Türkleri, Almas Yıldırım’ın
şiirlerini okuyunca tanıdılar. Türk ellerinde yaşayan bu
şairin Azerbaycan’ı unutmadığını öğrendiler. Azerbaycan
Türkleri, onun, vatan, millet, istiklâl dediği için, doğup
büyüdüğü vatanını terk etmek mecburiyetinde kaldığını çok
geç öğrendi. Bunun için Azerbaycan’da, pek çok parka,
caddeye ve okula onun adı verildi. Heykelleri yapıldı. Almas
Yıldırım’ın şiirleri Azerbaycan’da lise ders kitaplarına
konuldu. Ayrıca, 20. asır Azerbaycan Yazarları adlı kitaba
dâhil edildi. Azerbaycan’da Türk olduğunu söylediği için,
Türk’üm dediği için, Türk’üm diye haykırdığı için, Almas
Yıldırım gibi takip edilen, fakat o kızıl cehennemden kaçıp
kurtulamayan yüzlerce şair ve yazar vardır. Bu yürekli
vatanperver şairlerin başında Hüseyin Cavit, Ahmet Cevat,
Cafer Cebbarlı, Mikayıl Müşfik vb.leri bulunmaktadır.
Kıymetli dinleyiciler: Almas Yıldırım’ın Türk, Türklük,
vatan, millet kokulu şiirlerini burada anlatmam en azından
zaman bakımından mümkün değildir. Ben konuşmamı, onun
hissiyatını ve duygularını bir nebze olsun anlattığı bir
şiirinin iki hanesiyle bitirmek istiyorum:
Nerde beni gül koynunda doğuran,
Hamurumu gözyaşiyle yoğuran,
Beşiğimde, layla balam, çağıran…
Azerbaycan, benim bahtsız anam oy!...
Neçe bir yıl hasretinle yanam oy!...
Selâm desem, rüzgâr alıp götürse,
Ağrı Dağ’dan Alagöz’e ötürse,
Gür sesimi gök Hazer’e yetirse,
Hazer coşup zincirini kırsa oy!...
Hükmetse bu sersem gidiş dursa oy!...
Haber alsam Muğan’ımdan, Mil’imden,
Nazlı Bakû’m, o neft kokan gülümden,
Kim demiş ki, düşmüş adı dilimden?…
Azerbaycan, benim eşsiz yurdum oy!...
Ölmez aşkım, içimdeki derdim oy!...
Gönlüme tek Kâ’be yaptım seni ben,
Sensiz nedem gurbet elde günü ben,
Sensiz nedem Allah’ı ben, dini ben…
Azerbaycan, benim tacım, tahtım oy!...
Uyanmaz mı kör olası bahtım oy
Prof. Dr. Ahmet Buran
Bizim türkümüzde gurbet var artık
Hasret var, yürek var, toprak var balam
Gönlümüzde sımsıcak alan topraklar
Tanrı Dağları’na kadar Bismillâhlarla uzar
Kim demiş vatanımız Edirne’den Kars’a kadar
Kerkük’te kurşunlar ansızın bizi vurur
Sürüklenir sokaklarda başsız cesetlerimiz
Zulüm bir hançer gibi içimize oturur
Bir mağara devrinden arta kalan insanlar
Kerkük’te kan kusturur…
Uzar gider bir sessizlik içinde
Bir uçtan bir uca Türkistan toprakları
Beyaz altın dediğiniz pamuk tarlalarına
Çöreklenir yedi başlı bir kızıl yılan
Baş kaldırsa esarete yeni bir Osman Batur Han
Bebekler bile vurulur beşiklerinde
Kana boyanır Türkistan
Basmış kanlı çizmeler toprağına bir defa
Çiğnenmiş kara kalpaklar, temiz duvaklar
Susmuş minarelerinde mübarek ezan
Prangaya vurulmuş bir mahkûm gibi çaresiz
Boynu bükük türkülerde güzelim Azerbaycan.
Bir kanlı ağıt söylenir şimdi Kırım’da
Biz duyarız Kırım’ın öldüren feryadını
Bir büyük destanla birlikte yeniden yazacağız
Kırım topraklarına Kırım Türkünün adını
Balkanlarda büyük, öksüz kubbeler
Minareler, şadırvanlar, kervansaraylar
Bizi söyler, anlatır Mimar Sinan’dan beri
Üsküp’te, Estergon’da, bir atar damar gibi
Davullar, zurnalar ve serhat türküleri…
Yüzyıllardan beridir Altay’lardan Tuna’ya
Bizim türkülerimizdir söylenen
Konuşulan dil, bizim dilimizdir
Renk renk, nakış nakış uzayan toprak değildir
Kilimlerimizdir…
Yine bir dağ gibi, bir dev gibi doğrulacağız
Yeni bir ruh doğacak toprağımızdan
Tanıyacak bizi dünya yeniden heyecanla
Burma bıyığımızdan, kalpağımızdan.
Bizim türkümüzde gurbet var artık
Hasret var, yürek var, toprak var balam
Gönlümüzde sımsıcak alan topraklar
Tanrı Dağları’na kadar Bismillâhlarla uzar
Kim demiş vatanımız Edirne’den Kars’a kadar
Şimdi son konuşmacı olarak Günerkan Bey’e söz vereceğim.
Elmas Yıldırım Azerbaycan’dan kaçtı, İran’a gitti. Oradan
Türkiye’ye geldi ve Elazığ’da yaşadı. Son konuşmacı onun
için bir Elazığlı. Buyurunuz efendim.
Günerkan Aydoğmuş
Anadolu Lisesi’nin sevgili gençleri, böylesi güzel bir
panele katıldığınız için sizi kutluyorum. Elmas Yıldırım
ismini daha önce duyduğunuzu hiç sanmıyorum. Aslen
Azerbaycanlı bir şairdir. Elazığ’la ne ilişkisi var
derseniz, bunu kısaca sizlere izah edeyim; bu değerli insan
her ne kadar Azerbaycan’da doğmuş ise de, onun kısacık
ömrünün büyük bir kısmı Elazığ’da geçmiş ve Elazığımıza
önemli hizmetlerde bulunmuş değerli şairlerden biridir.
Sevgili gençler,şu anda bu değerli şairin hayatta kalan tek
oğlu Azer Elmas Anadolu Lisesi’nde yani sizlerle birlikte
bulunmaktadır.Bunun için de ayrıca şanslısınız.Elmas
Yıldırım’ın hayatı acılarla doludur!..O Azerbaycan’ın vatan
şairidir.Tabiri caizse,Namık Kemal gibi o da
Azerbaycanlıların vatan şairidir.Hayatını kısaca size
anlatacağım; Elmas Yıldırım 1907 yılında Bakû’ye bağlı Kale
kentinde doğmuştur. Babası Abdulmehmet, annesi Nisa
Hanımdır. Babası Hazar Denizi üzerinde mavnacılık yapardı.
Yani elindeki bir gemiyle yük taşırdı. İlk mektebi Bakü’de
okudu. Azerbaycan Komünist Rusya’nın işgaline uğrayınca,
Elmas Yıldırım’ın da maceralı hayatı başladı. Şiir yazmaya
okul sıralarında başlayan Elmas Yıldırım, o tarihlerde yani
1930 yıllarında İstanbul’da çıkmakta olan Hayat Mecmuasında
bir şiirini yayınlatıyor. Şiirin adı “A Dağlar!”Bu şiirde
milliyetçi bir ruh gören Komünist yönetim, onu okumakta
olduğu Bakü Üniversitesi Şark Dilleri Bölümü’nden kovuyor!
Bir süre sonra da Dağıstan’a sürgüne yolluyor! Orada da
milli şiirler ve vatan sevgisi üzerine şiirler yazmayı
sürdürünce, bu sefer de Elmas Yıldırım’ı Türkmenistan’ın
Aşkabat şehrine sürüyorlar. Burada bir okulda çalışan Elmas
Yıldırım, taşıdığı düşüncelerden asla vazgeçmiyor! Tabi
Komünist yönetim burada da Elmas Yıldırım’ı takibe devam
ediyor. Aşka-batlılar Elmas Yıldırım’ı çok sevmişlerdir.
Onun orada yazdığı şiirleri elden ele dolaşır. Aşka-bat’ta
aslen İran Azerisi olan Ziver Hanım’la evlenir. Bir süre
sonra şu anda karşınızda gördüğünüz Azer Elmas dünyaya
gelir. Bakü’den Aşkabat’a gelen Komünist müfettişler, Elmas
Yıldırım’ı orada da rahat bırakmazlar.Ona “Ya bu
düşüncelerinden vazgeçer bize hizmet edersin,yahut
darbelerimize hazır ol!..” derler. Bunun üzerine hayatının
tehlikede olduğunu anlayınca, Kayınbabasının da yardımıyla
İran’a çalışan kaçakçılarla anlaşıp, Aşka-bat’tan İran’a
kaçar. Onun bu yol hikâyesi oldukça meşakkatlidir. Ziver
Hanım, iki aylık yavruları Azer ve kendisi dağlardan,
tepelerden İran’a giderken, belki oğlu Azer’in de bilmediği
bir şeyi size anlatacağım; bunu Ziver Hanım, Elmas Yıldırım
Ağın İlçemizde Nahiye Müdürlüğü yaptığı sırada komşularına
anlatmıştır. Dağlardan geçerken iki aylık yavruları yolda
bunlara sıkıntı verince, Azer’i bir mağaraya koyup yoluna
devam ediyorlar. Bir süre sonra oğlu Azer’in acısına
dayanamayıp tekrar geri dönerek koyduğu mağaradan oğlu
Azer’i alır ve yola koyulurlar. Bu meşakkatli yolculuk
sonunda İran’a giriş yaparlar. Ne var ki bu seferde İran
Hudut Muhafızları bunları casus sanarak 20 gün işkenceye
tabi tutar. Netice de casus olmadıkları anlaşıldıktan sonra
salarlar. İran’da bir sürer per perişan bir şekilde kalan
Elmas Yıldırım, burada da durmayarak Türkiye’ye kaçar.
Geldiği Van’da vatandaşlık işlemlerini yapıp, bir trenle
Elazığ’a gelirler. Tarih 1933.Cumhuriyet kurulalı 10 yıl
olmuştur. Türkiye’nin böylesi aydınlara ihtiyacı vardır.
Önce Karaçor’da öğretmenlik yapar. Daha sonra Vilayette staj
gördükten sonra Nahiye Müdürlüğü’ne atanır. Elazığ’ın Muşar,
Palu, Ağın, Hankendi, Balışer ve Tunceli yörelerinde Nahiye
Müdürü olarak çalışır.1952 yılında bu sefer Malatya’nın Kale
Bucağına atanır. Sevgili gençler, orada birkaç ay kaldıktan
sonra böbreğinden rahatsızlanır ve çok geçmeden vefat eder.
Çok değerli gençler, gördüğünüz gibi bir tesadüf mü
sayarsınız, ne sayarsanız Sayın, Bükü’nün Kale kentinde
doğan Elmas Yıldırım, 1952 yılında 45 yaşında Malatya’nın
Kale Bucağında vefat ediyor. Elazığ’da görev yaptığı
sıralarda sürekli şiirler yazmıştır. Yazdığı şiirlerin büyük
bir kısmı vatanı olan Azerbaycan üzerinedir. Bunlar çeşitli
dergilerde yayınlanır. O sürekli vatan hasreti çekmiştir.
Elazığ’da şimdiki adı Hazar Gölü olan Gölcük’e giderek Hazar
Denizi’ne olan hasretini giderir. Dağları, taşları,
nehirleri hep Azerbaycan yöresindeki dağlara, taşlara,
nehirlere benzeterek gözyaşı döküyor. Şiirlerinde hep
bunları işliyor. Onun Azer’den sonra Elazığ’da bir oğlu daha
dün-yaya geliyor. Onun adını da Aras koyuyor. Azerbaycan
bağımsızlığına kavuştuktan sonra Aras Bakû’ye yerleşiyor ve
orada vefat ediyor. Ne yazık ki Azerbaycan’ın bağımsızlık
hayali ile yaşayan Elmas Yıldırım, bu günleri göremiyor!..
Sevgili gençler, beni sabır göstererek dinlediğiniz için
hepinize teşekkür ediyorum. Elazığımıza büyük hizmetleri
olan Elmas Yıldırım’a da Allah’tan rahmet diliyorum.
Prof. Dr. Ahmet Buran
Günerkan Bey’e çok teşekkür ediyorum. İsterseniz Elmas
Yıldırım’ın şiiriyle bu toplantıyı kapatalım. Seadet Hanım
buyurun. Değerli dinleyiciler Elmas Yıldırım ve onun
şahsında Azerbaycan şiiri konuşuldu. Tabii bu konu üzerinde
daha çok konuşulacaktır. Ama biz burada toplantıyı kapatmak
durumundayız. Katıldığınız ve bizleri sabırla dinlediğiniz
için hepinize teşekkür ediyoruz.