Tarih: 23 Ağustos 2007 Perşembe
Yer: Elazığ Öğretmenevi Konferans Salonu
Saat: 11.00
Manas / Haber
Eğitimci yazar Yurdal Demirel tarafından hazırlanan Tarık
Tahiroğlu’nun Hatıralarıyla Elaziz’den Elazığ’a adlı eserin
tanıtım toplantısını 23 Ağustos 2007 Perşembe günü saat
11.00’de Elazığ Öğretmenevi Konferans salonunda
gerçekleştirdik.
Toplantıya; Elazığ vali yardımcısı Kadir Okatan, Fırat
Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. M. Hamdi Muz, İl Mili Eğitim
Müdürü Nihat Büyükbaş, İl Kültür Turizm Müdürü Tahsin Öztürk,
Yrd. Doç. G Türk Eğitim-Sen Başkanı Mehmet Şerif Arıca,
Elazığ Musiki Konservatuvarı Derneği Başkanı Feti Ahmet
Deniz, Kamu-Sen İl Temsilci Kerim Eflatun, EFTUD Başkanı
Bünyamin Eroğlu, Anadolu Alevi Bektaşi Kültürünü Yayma ve
Yaşatma Derneği Başkanı Ali Çoban, Elazığ Şehir Tiyatroları
Genel Sanat Yönetmeni Rıdvan Dağlar. Elazığlı yazarlar:
Şükrü Kacar, Tuncer Sönmez, Doğan Özdal, Berika Küçük,
Bedrettin Keleştimur, R. Mithat Yılmaz, Doğan Sever, Faik
Güngör, Gıyasettin Dağ, Hadi Önal, Hüseyin Poyraz, Zekeriya
Bican, Nazım Payam, Dr. M. Naci Onur, M. Şükrü Baş, Mustafa
Gülle, Nusret Özgen, Nevzat Ülger, Özer Yıldırım, Ömer Öner,
Saim Öztürk, Ali Canpolat, Dr. Erhan Deveci. Elazığlı
Sanatçılar Osman Bulut, Nihat Kazazoğlu, Yalçın Turhan, Ali
Öner, Nihat Oğuz, Selami Gedik ve ayrıca toplantıya davetli
olarak İstanbul’dan gelerek katılan Tarık Tahiroğlu’nun
evlatları Hakan ve Serdar Tahiroğlu ile birlikte kalabalık
bir davetli topluluğu katıldı.
Faaliyet kapsamında Eğitimci yazar Yurdal Demirel tarafından
hazırlanan Tarık Tahiroğlu’nun Hatıralarıyla Elaziz’den
Elazığ’a adlı eser yayınevimizin Elazığ dizisinin 1 numaralı
eseri olarak yayınladı. 416 sayfadan oluşan kitabın giriş
bölümünde: Elazığ’da hatırat yazma geleneği, Elazığlı
yazarların hatıratları hakkında kısa bilgilere yer
verilirken, birinci bölümde Tarık Tahiroğlu’nun hayatı ve
ailesi, ikinci bölümde yine Tarık Tahiroğlu’nun 1929–1938
dönemi ile ilgili hatıraları başlıklar halinde yazmış
olduğu; Eğitim, Kent ve Kentsel Yaşam, Çarşı-Pazar yerleri,
Eski Elazığ Evleri, Su Sorunu, Tren ve Elektiriğin Gelişi,
Sosyal Yaşantı, Harput’un o Günlerdeki Durumu, Meslekler ve
Ticaret, Sağlık Hizmetleri, Ulaşım Araçları ve Çevre İllerle
İletişim, Mesire Yerleri, Güz Hazırlıkları, Yeme-İçme
Adetleri, Yöremize Mahsus Bazı Ürünlar ve Alışkanlıklar,
Elazığ’daki Lisan ve Lehçe, Ölçüler, Para ve Bazı
Alışkanlıklar, Atatürk’ün Elazığ’a Gelişi, Harput ve
Elazığ’da Müslim, Gayrımüslim İlişkileri ve Bazı Meseleler
bu bölümde yer oldı. Kitabın üçüncü bölümünde ise hatıratta
ismi geçen şahıslar ile ilgili “Kim Kimdir” başlığı altında
bilgilere yer verildi.
Programın sunuculuğunu Eğitimci Yazar Hadi Önal yaptı.
İstiklal Marşı’nın okunmasından sonra açılış konuşmalarına
geçildi. Kürsüye ilk olarak gazeteci yazar Bedrettin
Keleştimur davet edildi. Keleştimur’un konuşmasından sonra,
Tarık Tahiroğlu’nun oğlu Hakan Tahiroğlu toplantıyla ilgili
olarak bir konuşma yaptı.
Açılış konuşmalarından sonra Tarık Tahiroğlu’nun
Hatıralarıyla Elaziz’den Elazığ’a adlı eseri kültür
dünyamıza kazandıran Eğitimci-Yazar Yurdal Demirel bir
konuşma yaparak kitap ile ilgili değerlendirmelerde bulundu.
Program kapsamında Fırat Üniversitesi Tarih Bölümü başkanı
Prof. Dr. Muhammet Beşir Aşan Tarihî Kaynaklar İçinde
Hatıraların Önemi konulu bi konuşma ile Tarık Tahiroğlu’nun
Hatıralarıyla Elaziz’den Elazığ’a adlı çalışma hakkında bazı
değerlendirmelerde bulundu. Konuşmaların tamamlanmasından
sonra Emekli Albay Lakman Tasalı’nın, güftesi ve bestesi
kendisine ait Elaziz Marşı’nı solonda bulunanlarla birlikte
okuması programa ayrı bir renk kattı. Son bölümde plaket
takdimi yapıldı. Tarık Tahiroğlu’nun Hatıralarıyla
Elaziz’den Elazığ’a adlı eseri kültür dünyamıza kazandıran
Eğitimci–Yazar Yurdal Demirel’e plaketi Elazığ Vali
Yardımcısı Kadir Okatan tarafından verildi. Araştırmacı
Yazar Yurdal Demirel’e verilen belgede şu ifadelere yer
verildi:
Sayın Yurdal Demirel, Kültür değerlerimizin milletin
bekasındaki öneminin idraki ve sorumluluğu içerisinde
yaptığınız titiz çalışmalar sonucu kültür hayatımıza
kazandırdığınız Tarık Tahiroğlu’nun Hatıralarıyla Elaziz’den
Elazığ’a adlı eserinizden dolayı sizleri kutlar,
çalışmalarınızda başarılar dileriz.
Hatıralarını yazarak bir döneme ışık tutan Tarık
Tahiroğlu’nun plaketi ise rahatsızlığı dolayısıyla faaliyete
katılamadığı için Fırat Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. M.
Hamdi Muz tarafından oğlu Hakan Tahiroğlu’na verildi.
Belgede şu ifadeler yer aldı.
Sayın Tarık Tahiroğlu, Hatıralar, renkleri, desenleri ile
geçmişimizi süsleyen geleceğimize uzanan yollarda da kültür
dünyamıza ışık tutan yaşanmışlardır. Bir ömrü güzelliklerle
süsleyen hatıralarınızla sizler de kültür dünyamıza ışık
oldunuz. İnanıyorum ki hatıralarınızdan çıkartılacak
derslerle gençlerimiz daha emin adımlarla geleceğe
yürüyeceklerdir. bu duygularla sizleri kutluyor, kalbi
teşekkürlerimizi sunuyoruz. Plaket takdiminin ardından
toplantı sona erdi.
Tarık Tahiroğlu’nun Hatıralarıyla Elaziz’den Elazığ’a adlı
eserin tanıtım toplantısı münasebetiyle Elazığ Belediyesi
tarafından şair, yazar ve bilimadamlarına MİSLAND’da bir
yemek verildi Belediye Başkanı M. Süleyman Selmanoğlu’nun da
katıldığı bu yemekte toplantıyla ilgili değerlendirmelerde
bulunuldu.
Bu münasebetle Elazığ’a gelen Hakan ve Serdar Tahiroğlu için
bir gezi programı gerçekleştirildi. Bu kapsamda Fırat
Üniversitesi’ni ziyaret eden Tahiroğlu kardeşler, daha sonra
Harput’ta incelemelerde bulundu; daha sonra Asri
Mezarlıktaki aile mezarlığını da ziyaret ederek Elazığ’dan
ayrıldı.
Hadi Önal
Al eline mendili, deysin dizin toprağa
Benziyorsun Gakgoşum kar suyundan ırmağa
Çek halay, delilo de, şenlensin Saray Yolu
Maya söyle, tutuşup göynüm dönsün çereğa
Süzülsün endamlardan tenlerin gül suları
Gurban olsun aşığın çıtma çalan parmağa
Tandır ekmeği başa sini sini düzülsün
Kelecoşla, gıllorun tat versinler damağa
Gülsün gözler, gönüller; çapik çalarken eller
Bin bir öpücük sunsun horatalar yanağa
Sevgin mertliğin gibi, yar tutarsa elinden
Girersin çekinmeden, kor alavlı ocağa
Gönül dostları bir bir toplansınlar Mezre’ye
Sevgiden serhoş olağ ele gidek uçmağ’a
Sayın Valim
Sayın Belediye Başkanım
Değerli Basın Mensupları
Gizemini, gücünü ve coşkusunu aklın rüya âleminden koparıp
duygu suyunda yuduğu kelimelerden alan; yürekleri sevdayla
çarpan iç dünyamızın mimarları, yazar ve şair arkadaşlarım,
Kıymetli kültür ve gönül dostları
Kadirşinas Elazığlı Hemşerilerim,
Hatıra; geçmişte yaşanan bir olayın, bir izlenimin, bir
heyecanın insan belleğindeki kalıntısıdır. Hatıralar,
geçmişte kalmış fakat hafızaları süsleyen, unutulmayan
yaşanmışlardır. Kimi zaman hayatımızın akışını, kimi zaman
da hatırlandığında yüzümüzün şeklini değiştiren hatıralar
yeri ve zamanı gelince de kadim dostlarla, sadık
arkadaşlarla paylaşılır.
Acısı vardır, tatlısı vardır hatıraların. Bazen tarifsiz bir
özlem duyarız onu tekrar yaşamak için, bazen de “ah keşke…”
diye hayıflanırız hatırladığımızda. Doğup büyüdüğümüz
mahalleyi, çocukluğumuzu, gençliğimizi geçirdiğimiz
sokakları, eşiğinden içeri adımımızı attığımız andan
itibaren bizi bilgi ile donatan okulumuzu, bize ikinci bir
ana baba olarak kucak açan öğretmenlerimizi, okul
arkadaşlarımızı, ilk aşkımızı, işe başlamamızı, evlenmemizi…
Hatıralar, hayat yolunun çiçekleridir, renkleridir.
Solmazlar, eskimezler. Yıllar geçer bu defa da söz olurlar
dudaklarda; bazen tatlı bazen de acı bir tebessüm bırakarak…
Bugün burada toplanmamıza vesile olan Tarık Tahiroğlu da
işte bu duygu ve düşüncelerle yola çıkmış. 1925 ile 1940
yılları Elazığ’ını anlatırken. Elaziz’den Elazığ’a Tarık
Tahiroğlu’nun hatıraları Elazığ- Harput- kültürün
incelikleri, renkleri, desenleri ile geçmişimizi süsleyen
geleceğe uzanan kültür dünyamıza ışık tutan nice
güzelliklerle dolu.
Hayat yolunun kilometre taşlarını iyiliklerle güzelliklerle
bezeyen Tarık Tahiroğlu’na ve Tarık Tahiroğlu’nun Hatıraları
ile Elaziz’den Elazığ’a adlı kitabın yazarı Yurdal Demirel
kardeşimize teşekkür ediyor, siz değerli gönül dostlarına
hoş geldiniz diyor saygılarımı arz ediyorum.
Tarık Tahiroğlu’nun Hatıraları ile Elaziz’den Elazığ’a
kitabının tanıtım töreninin açış konuşmasını yapmak üzere
gazeteci-yazar Manas’ın gönül ve fikir adamı Bedrettin
Keleştimur’u huzurlarınıza davet ediyorum.
Buyurun Sayın Keleştimur.
Bedrettin Keleştimur
Sayın Valim, Sayın Rektörüm, İl Kültür ve Turizm Müdürüm,
Üniversitemizin kıymetli akademisyenleri, şir sanat ve
edebiyat dostları, basınımızın güzide temsilcileri bugün
sizlerle birlikte Manas Yayıncılık olarak Eğitimci Yazar
Yurdal Demirel’in büyük emeklerle hazırlamış bulunduğu;
Tarık Tahiroğlu’nun Hatıralarıyla Elaziz’den Elâzığ’a isimli
eserin tanıtım proğramına hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.
Bu eserle, Elâzığ’ın dününe yolculuk yaparak birlikte genel
bir kritik yapmaya çalışacağız.
Tarihi nasıl tarif ederler “Mazinin aynası, istikbalin
tarağıdır…”
Mazide bir milletin ‘hatıraları’ vardır. Mazide, bir
milletin ‘hafızası’ vardır. Biz bunun adına, bir milletin
tarih boyunca geliştirdiği ‘kimliği’ diyoruz!. “Atalardan
bize kalan armağandır bu vatan” derken, coğrafyayı vatan
yapan değerlerin üzerinde acaba ne kadar titriyoruz.
İçerisinde yaşadığımız coğrafyamızın şu nadide köşelerinden
Harput’ta; O’nun tarihi mirasına sahip Elâzığ’ın ne kadar
büyük bir zengin kültür iklimine sahip olduğunu pekâlâ
biliyoruz! Bilmek kadar, elbet sahiplenmek şuuru da o kadar
önem taşıyor. Şu şehirde yaşayan; biz aydınlara çok büyük
sorumluluklar düştüğünü bilmekteyiz… Bu sorumluluk duygusu
ile belli bir hareket misyonu belirleyen MANAS Yayıncılık,
Sevgili Şener Bulut arkadaşımızın gayretleri ve
koordinatörlüğünde bu şehirde güzel bir edebi mahfil
oluşturmuşlardır.
Bugün burada, MANAS Yayıncılık olarak, 25. eserin tanıtımı
için bir araya gelmenin mutluluğunu yaşıyoruz. Bazen kendi
kendime soruyorum; “—Bizim ki, kuru bir sevda mı?” Hayır,
nasıl kuru bir sevda olabilir ki? Asırların feryadı, o
tarihi eserlerde, o tarihi hatıralarda yankılanırken; biz
nasıl denizin dalgalarına kendimizi kaptırırız? Haşin ve
acımasız bir kültürel erozyonun karşısında, milli ve ahlaki
direncimizi göstermeyiz! Bu duygularla dolup taşarken
özellikle Elâzığ’ın şu sıcak ikliminin ve o iklimde görev
yapan şuurlu ve hamiyetli insanlarımızın teşvikleri, bizleri
adeta kamçılıyor, zamanla yarıştırıyor.
Tarih, toprağın üzerindeki o muazzam doku… Bir yanda onu
yağmalayan kafa, beri tarafta ise ‘mezar taşındaki bir cülus
yazıda’ bu benim toprağımın tapusu diyebilecek yürekteki
gönül insanları!. Şunu hemen ifade edebilirim; Bu topraklar;
öksüz değil, bu topraklar fakir değil, bu topraklar
hatırasız değil! Şurada gözleri ve gönülleri ile bir araya
gelen siz her türlü saygıya ve övgüye layık yürekli
insanların gayretli çalışmaları neticesinde verdikleri her
biri hazine değerindeki eserler elbette tarihe şahadet
edecektir. Evet, sevgili gönül dostlarımız “Anlat bana
ecdadımı ne olur; içine masal katarak anlat” diyen aç kalmış
dudakları, yürekleri bu şehrin temiz havasında sizler zevk
ve estetiği hiçbir zaman tartışılmaz eserlerle bugünlerimizi
ve yarınlarımızı doyuruyorsunuz!..
Burada çarpıcı bir konuya vurgu yapmak istiyorum; şu
coğrafyanın, şu güzelim Cumhuriyet Şehri diyebileceğimiz
Elâzığ’ın tarihi hatıralarıyla bizleri buluşturmak için
bütün varını ve yoğunu sebil ederek, bir dönemi ve bu
dönemin güzel ve devasa insanların anlatılması; o tarihi
güzel şahsiyetlerin günümüz insanıyla buluşması nedir
biliyor musunuz; Tarihimiz, kültürümüz, efsanelerimiz,
destanlarımız, masallarımız, müziğimiz, bilmecelerimiz,
deyimlerimiz, o sımsıcak doğup büyüdüğümüz aziz ve muallâ
şehrimiz ve onun pırlanta nesli ile tekrar kaynaşmasıdır.
Bizler kendi evlatlarımıza bütün bu çalışmalarla;
çaresizliği, yalnızlığı, kimsesizliği ve garipliği miras
olarak değil; Onlara, yarınlara güçlü nazarlarla bakacak
mücadele azmi, ilim ve vakar dolu bir hayat bırakmak
istiyoruz.
Harput’um, bir sevda şehri olan Elâzığ’ım; O soylu ve asil
tarihin kadar zinde kalabilmesi için; Ahmet Kabaklı
efsanelerini ve masallarını kaleme aldı… Niyazi Yıldırım,
şiirleriyle gönüllere kazıdı… Memişoğlu, O güzelim ahengini
yaşattı… Ardıçoğlu, Tarihini yazdı… Bizlere ne düşüyor
biliyor musunuz; Eserleri sadece korumakla kalmayıp, bu
şehirden yeni eserler ve yeni şahsiyetler çıkarmak…
İşte, Manas Yayıncılık denince ilk akla, ‘—kitap ve tanıtım
programı’ geliyor, şüphesiz. Böyle programları bizler,
‘—düğün ve dernek’ bir büyük toy olarak biliriz. Her program
bizleri şad eder. Ağustos ayının şu sımsıcak havasında,
Eğitimci-Yazar Yurdal Demirel’in büyük bir titizlikle yayına
hazırladığı, “Tarık Tahiroğlu’nun Hatıralarıyla Elaziz’den
Elazığ’a” isimli eser üzerinde kadirşinas dostlarımız
konuşacaklar. Onları da hep birlikte dinleme fırsatını
bulacağız.. Bu hatıralarla, Tarık Tahiroğlu bizleri kendi
çocukluk yıllarının sadece iç dünyasına değil, o dönemin
yeni kurulan; Cumhuriyet Şehrine götürecektir. O dönemin
bütün fotoğraf kareleri bir daha gözlerimizin önüne bu
vesile ile gelmiş olacaktır. Bu bağlamda, Hatıra yazmak, bir
bakıma tarihe kaynaklık etmektir. Geçmişten bugünlere çok
duyarlı köprüler kurmaktır. Şöyle bir bakıyorum da, bizde ve
insanımızda, ‘—hatırat yazma’ veya ‘—günlük tutma’ geleneği
pek yoktur. Yazılanlarda bir elin beş parmağı kadar azdır,
dersem yeridir!
Şöyle bir düşünüyorum da; Cumhuriyet Döneminde Elâzığ da,
dünden bugüne hangi Valimiz, hangi Belediye Başkanımız,
Milletvekilliği ve Bakanlık yapan hangi siyasimiz, hangi
sivil ve kanaat önderimiz kendi dönemleri ile ilgili
hatıratlarını yazmışlardır. Bu şehrin bir insanı olarak,
‘—Geçmişi, dünü ana hatları ile bilmeye hakkımız var’ değil
mi? Peki, o hakkı kulaktan dolma sözlerle, ‘—dedi ki’ lerle
mi yoksa asıl belge ve kaynak kişilerle mi ulaşacağız.
Şüphesiz ki, bu şehirde iz bırakan; Tarık Tahiroğlu gibi
önemli şahsiyetlerin kaleme alacakları, ‘—hatıratlar’
hafızamızı güçlendirecek, kanaatlerimizi pekiştirecektir.
Hatıratlar, şehrin kimliği üzerinde çok etkili ve
belirleyici rol oynarlar. Yakın döneme doğru geliyorum;
1970’ler, 1980’ler, 1990’larda; kimler gelmiş, kimler
aramızdan sessizce ayrılmışlardır. Bir dönemin veya bir
tarihin kendi soluklarıyla aramızdan uzaklaşarak göç
ettiğinin farkında mıyız! Onlarla ilgili ne kadar bilgimiz
var! “—unutulmuş, birer birer” şarkısını, bu milletin ruh
haletine uygun bir dille mi söyleyelim. Hatırat yazma veya
kendimizi anlatma gibi bir inisiyatif ortaya koymalıyız
Burada, altını çizerek şu çağrıda bulunmak istiyorum;
Şehrimizin Valisi Sayın. Muammer Muşmal’ın büyük
gayretleriyle, “—Elâzığ Okuyor” kampanyasını başlattılar. Bu
kampanyanın hoş sedasını Elâzığ’ın dışından da dinler olduk.
Belediye Başkanımız Sayın. Süleyman Selmanoğlu, “—Elâzığ
Belediye Kütüphanesi” oluşturma arzusunu ortaya koydu. Bizde
diyoruz ki, Ortaöğretimdeki, Liselerimizdeki evlatlarımıza,
‘—ödev’ demeyeyim; hassas, tarihi ve vicdani sorumluluklar
taşıyacak, ‘—görevler’ yükleyelim ki; dedesiyle, ninesiyle
veya mahallesinde yaşayan ilim ve hikmet sahibi, ‘—piri
fani’ ile oturup söyleşsin! Bu söyleşilerle hep birlikte,
Elâzığ’ın 50 yıl, 60 yıl öncesini bir daha tefekkür etme,
birlikte kaleme alma cehdini ve zevkini yakalayalım
Ne dersiniz, bu vesile ile çocuklarımız ve gençlerimiz kendi
aile büyükleri ile bir dönemi birlikte konuşarak kalem gibi
yürekli bir vicdana sarılarak;. Kendi yaşadığı şehri her
haliyle dinleyerek, akıl süzgecinde süzerek, göz nazarları
ile geçmişe şöyle bir yolculuk yaparak bir yanda bu şehri
kalemlerimizle konuştururken, beri tarafta Elâzığ;
geçmişiyle, hatıralarıyla yarınlarını okuyor, diyelim.
Vardı; “İstanbul Beyefendisi” olarak da tanımlanan abide
şahsiyetler!.. Elâzığ’ın kültür ekseninde çok güçlü ve
birikimli aileleri! İlim ve İrfanı yudumlayan iffetimin ve
vakarımın metin çatıları!.. Bu kültür kaynaklarıyla adeta
zirvelere çıkan şehrin, ‘—edebi pınarları’ olarak da
tanımlanan mahalleleri! Öyle ki, İstanbul’da yayınlanan
edebi dergileri takip eden ve her sayısını tartışan
mahfiller vardı. Günümüz Türkiye’sinde de Elâzığ bu asli
rolünü oynayacak bir iklimi el ve gönül birliği ile sürekli
ön planda olmalıdır. Öyle ki, Elâzığ artık Türkiye’de bir
kültür, bir sanat ve irfan şehri olarak anılıyor. Biraz
evvel bir önemli noktaya vurgu yaptık; ‘—Elâzığ Okuyor’
kampanyası! Bu yürekli çalışmayı alkışlarken; bu önemli
çalışmaları taçlandıracak, Elâzığ’a dünya standartlarında,
çağdaş manada, donanımlı ve bütün imkânlara haiz, bir büyük
‘—kütüphane’ nin kazandırılaması!
Hadi Önal
“Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;
Hatırası bile yabancı gelir.
Hayata beraber başladığımız
Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;
Gittikçe artıyor yalnızlığımız .”
Şair böyle yakınıyor yalnızlığının paylaşılamamasından. Oysa
biz yeni yeni dostlar edinerek gönül coğrafyamızı daha da
geliştiriyoruz. İşte bu gönül coğrafyamıza Ankara’dan teşrif
eden bir misafirimiz var. Bugün burada bir araya gelmemize
vesile olan Tarık Tahiroğlu’nun oğlu Sayın Hakan Tahiroğlu.
Buyurun Hakan Bey bir de sizin gözünüzle babanız Tarık
Tahiroğlu’nu dinleyelim.
Hakan Tahiroğlu
Sayın Valim,
Sayın Rektörüm,
Kıymetli hemşerilerim,
Hoş geldiniz demiyorum sizlere çünkü buraya gelen biziz.
Fakat çok hoş geldik, o kadar memnunuz ki geldiğimize.
Biz, Elazığlılığımızı babamızdan kalan genetik bir miras
olarak görüyoruz. Babam gerçek bir Elazığlıydı. O,
mühendislik okumasına rağmen her şeyden önce her Elazığlı
gibi bir gönül insanıydı. Şimdi onun yazmış olduğu
hatıraların değerli kardeşim Yurdal Demirel tarafından
hazırlanan Elaziz’den Elazığ’a adlı bu kitapta yayınlanması
ve bu kitabın tanıtım toplantısı için Elazığ’da olmak
bizleri çok duygulandırdı. Heyecanlandırdı Sizlerin
aranızdaki bu sıcak ortam, özellikle Yurdal kardeşim ile
Şener bey’in bize gösterdikleri yakınlık hakikaten içimizi
çok ısıttı. Şu anda kendimizi evimize geldiğimiz gibi
hissediyoruz. Babam Tarık Tahiroğlu 1924 doğumlu. Elazığlı
hayatta olan en eskilerden bir tanesidir. Kendisinin bir
şanslı birde şanssız tarafı var. Şanssız tarafı beş altı
yaşlarında babasını kaybetmiş. Şanslı tarafı da ailenin tek
erkek çocuğu, üzerine çok titremişler, iyi bir eğitim alması
için de genç bir yaşta ortaokul çağlarında Elazığ dışına
çıkarmışlar. Dolayısıyla babamın hatıralarının önemli bir
bölümü çocukluk dönemiyle ilgili şeyler.
Babam, Babam Tarık Tahiroğlu O dönemlerde Elazığ’dan
kopmamaya çalışmış, en son İzmir Atatürk Lisesinde ardından
da 9. Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel ve Eski
Başbakanlarımızdan Prof. Dr. Necmettin Erbakan ile birlikte
Teknik Üniversitede okumuştur. Askerden döndükten sonrada
Elazığ’a gelmiş Karayolları 8. Bölge Müdürlüğü’nde çalışmış
ve bir müddet memleketine hizmet etmiştir. İşte bu
hizmetinden dolayı kendisinde bir gönül huzuru vardı. Birey
olarak hepimizin memleketimize birtakım hizmetler
yapabileceğimize inanıyorum. Zannediyorum bu tür gayretler
sonradan insana tarifi imkânsız bir huzur veriyor. Babamın
da böyle bir iç huzuru yaşadığını biliyorum.
Yurdal kardeşimin can vermesiyle babamın yaşadığı ve yazdığı
hatıraların bir kitap olarak yayınlanması Elazığ’ın kültür
hayatına önemli bir hizmet olarak yansıyacaktır. Bu kitap
aynı zamanda Elazığ tarihine kaynak olabilecek bir
çalışmadır. Bizim babamız ile Elazığ üzerine kesişen bir
beraber ortak yönümüz vardır. Bizler Ankara’da yetiştik.
Ancak onun olduğu kadar kendi isteğimizle de bayramlarımızı
ve yaz tatillerimizi hep Elazığ’da geçirdik. Evimiz Gazi
Caddesindeydi. Şu an bulunduğumuz Öğretmenevine elli metre
mesafede. İşte o gelişler, gidişler ve yaşadıklarımız bizi
Elazığ’ile bütünleştirdi. Elazığ’ın kültürüyle yoğurdu. Bize
sorulduğu her yerde ve her zaman diliminde gururla Elazığlı
olduğumuzu beyan ettik. Sahip olduğumuz bu manevi kazanımı
bizlere aktardığı için babamıza ayrıca müteşekkiriz.
Bu gün, bizleri burada bir araya babamın hatıraları getirdi.
Bu arada bizim de hatıralarımız canlandı. Bugün uçak ile
Malatya’ya ardından da karayoluyla memleketimiz Elazığ’a
gelirken yolculuk boyunca karşılaştığımız her durum bizi
hatıralarımıza ve eskilere taşıdı. Şöyle bir en son
geldiğimiz 25–30 yılı tarama imkânı bulduk. Elazığ’ı biz en
son gördüğümüzde mahalli tabirle ifade edeyim; “Ahan buncuk”
bir yerdi. İki caddesi vardı. Şimdi çok büyümüş ve gelişmiş.
Yanımızda kimse olmazsa hatırlamamız mümkün olamazdı. Fakat
biz o yılları hatırlıyoruz. Çocukluk yıllarımız hep burada
geçtiği için; İnsanın çocukluktan kalan hatıraları hep bir
yerlerde kalıyor, kolay kolay unutulmuyor.
Bahçede oynanan oyunlar, düğünler, bayramlar o zengin insan
ilişkileri ve yaşanan acı tatlı günler… Arada bir
başkalarıyla konuşurken takılıp gidiyoruz o günlere.
Yaşanmış olayları, örfü, âdeti geleneği kültürü Hatıralar
bazen alır götürür bizi eskilere. İşte; Elazığ’ın içli
köftesi, hiçbir yerde rastlamadığım tarhana çorbası, taş
ekmeği, tandır ekmeği, peynirli ekmek, orcik, pestil,
şimdilerde bütün dünyanın da tanımaya başladığı öküzgözü
üzümü… gibi daha pek çok sofra zenginliğimizi,
bahçelerimizde yetişen meyvelerin unutulmayan tadını
anlatır, anlatırız.
Ben sözü daha fazla uzatmak istemiyorum. Biz buraya gelmeden
önce babam ile konuştuk ve kendisini Elazığ’a getirmek
istedik. Fakat sağlık sorunları nedeniyle çok arzu etmesine
rağmen bu salonda bulunamadı. Hemşerilerine selamlarını
gönderdi. Belki biraz zorlasak O’nu buraya getirebilirdik
ama kendisi için çok zor olacaktı ve belki de bu günkü
Elazığ’da yaşadığı o eski ortamı bulamayacağı için
yabancılık çekip üzülecekti. Bizler bu gün burada
bulunduğumuz için çok mutlu olduk Döndüğümde kendisini
ziyaret edip burada yaşadıklarımızı anlatacağım.
Siz sevgili hemşerilerimize, kıymetli büyüklerimize ve
burada bulunan gönül dostlarına Babam Tarık Tahiroğlu adına,
şahsım ve Tahiroğlu ailesi adına teşekkür ediyor, sevgi ve
saygılar sunuyorum.
Hadi Önal
“Söz uçar yazı kalır” misali Tarık Bey’in bizlere
anlattıklarını kalıcı bir hâle getirmek istedik. Biliyorduk
ki yazmak belgelemektir. Yazılmayan unutulur. Bizler de bu
hatıraları yazarak Elazığ ilimizin az yazılı bir döneminin
belgelenmesine bir nebze olsun katkıda bulunmak istedik. Bu
amaç doğrultusunda yaptığımız çalışma neticesinde şu anda
elinizdeki eser meydana geldi.”, diyen araştırmacı yazar
Yurdal Demirel kardeşimiz de işte 1925 ile 1940 yıllarının
Elazığ’ını Tarık Tahiroğlu’nun Hatıralarını Elaziz’den
Elazığ’a adlı kitabı ile taşımış. Ne diyelim kalemine
yüreğine sağlık Yurdal Demirel. Şimdi de bu genç yazarımızı
yazdığı kitap hakkında bilgi vermek üzere huzurlarınıza
davet ediyorum.
Buyurun Yurdal Demirel.
Yurdal Demirel
Sayın Valim, Sayın Rektörüm, basınımızın değerli
temsilcileri ve değerli dinleyiciler.
Hepinize hoş geldiniz diyerek sözlerime başlamak istiyorum.
Sahnede kitabın ismini okuyunca “hatıralarıyla” kısmını
görmüşsünüzdür. Bundan dolayı hatıra ve hatırat nedir?
Diyerek konuşmama başlamak istiyorum. Hatıra kelimesi,
Arapça “aklına gelmek, hatırlamak, içine doğmak” anlamlarına
gelen, hutur kökünden türemiş bir kelimedir. Hatırat
kelimesi ise hatıra kelimesinin çoğuludur.
Hatırat kelimesi, Türkçeye Tanzimat’tan sonra giren birçok
yeni kavram ile Fransızcadan çoğul şekli de muhafaza edilmek
üzere “memoires”ın karşılığı olarak girmiştir. Son yıllarda
hatıra ve hatırat kelimelerinin yerine edebiyatımızda ve
yazınımızda daha çok anı kelimesi kullanılmaktadır.
Hatırat, bir kişinin (bu kişi, bilim, sanat, politika,
askerlik… Vb. herhangi bir alanda ün yapmış birisi
olabileceği gibi, sıradan biri de olabilir) yaşadıklarını
veya ömrünün herhangi bir dönemini meydana gelen önemli olay
ya da durumlarıyla birlikte gözlemlerine ve bilgilerine
dayanarak anlattığı eserlerdir.
Burada şu soru aklınıza gelebilir. İnsanlar niçin
hatıralarını yazar veya yazmak isterler? Kişiler,
hatıralarını kaleme almakla değişik amaçlar güderler. Kimi
hâtırat yazarları bunu hazırladıkları yapıt üzerinde not
tutabilmek için rahat bir yöntem olduğundan ötürü yaparlar.
Kimileri ise hatıralarını daha sonra yayımlamak için
yazarlar.
Bugüne kadar yayınlanmış hatıratlara bakarak hatıra yazmanın
nedenleri şöyle sıralanabilir:
a) Unutma korkusundan kurtulmak,
b) Kişinin kaybolup gitmesine gönlü razı olamayacağı bir
gerçeği ortaya koymak,
c) Yazma alışkanlığı içinde bulunmak,
ç) Birlikte yaşadığı kişilerden kimilerine karşı duyduğu
hayranlığı belirtmek.
d) Tarih ve kamuoyu karşısında hesaplaşmak, pişmanlık
duygularını anlatarak rahatlamak, bir çeşit günah çıkarmak,
e) Deneyimlerini gelecek kuşaklarla paylaşmak,
f) Siyasal hasımlarını kötülemek ya da kendini savunmak,
g) Ölümsüzlük arzusu.
Hatıralar ya günü gününe ya da sonradan kaleme alınır.
Kaleme alınan hatıralarda insan hayatının tamamının eksiksiz
olarak yazılması şart değildir. Yazılan bir hatıratta zaman
süreci olarak hayatın tamamını içine alabileceği gibi
belirli bir dönemini, bir zaman dilimini yahut sadece bir
olayın geçtiği zaman sürecini içine alabilir.
Hatırat türünden eserler özellikle yakın tarihimizin en
dikkate değer kaynaklarıdır. Bu türden eserler yazarının
sadece yaşamını dile getirmez. Aynı zamanda yazarının
yaşadığı dönemin, toplumsal yapısına, kültürel
özelliklerine, siyasî olaylarına ve yazarının yakın
çevresine dair önemli gözlem ve bilgileri de kapsar. Bu
bakımından hatıratlar edebiyat, sosyoloji ve folklor ve
özelliklede biraz sonra Fırat Üniversitesi Tarih Bölümü
Başkanı Sayın Prof.Dr. Muhammed Beşir Aşan’ında belirteceği
üzre yakın tarih araştırmaları başta olmak üzere sosyal
ilimlerde araştırma yapanlar için en önemli kaynaklardan
biridir. Bu konu hakkında değerli hocam az sonra ayrıntılı
bilgi verecekleri için ben bu konuda sözü daha fazla uzatmak
istemiyorum.
Türk Edebiyatı’nda hatırat türünde eser yazma geleneği
özellikle 1870’li yıllardan sonra yaygınlaşmağa başlamıştır.
Her geçen gün daha da yaygınlaşarak günümüze kadar
gelmiştir. Son zamanlarda siyasî ve edebî hayatımızın önemli
şahsiyetleri başta olmak üzere ordu mensupları, hariciye
mensupları, gazeteciler ve ilim adamlarının yazdıkları
hatırat türünde yazdıkları eserler dikkati çekmektedir. Bazı
yayınevlerimiz hatırat dizileri halinde yayınlar
yapmaktadırlar. Bu hatırat türü açısından önemli bir
gelişmedir.
Ülkemizde olduğu gibi Elazığ’da da son yıllarda hatırat türü
eserlerde bir artış söz konusu olduğu görülmektedir.
Elazığ’daki hatırat yazma geleneğine bakıldığı zaman
Elazığlı veya yabancı olup eserinin konusu genellikle Elazığ
olan;
İshak Sunguroğlu’nun Harput Yollarında, Sıdıka Avar’ın Dağ
Çiçeklerim, Fikret Selmanoğlu’nun Elli Yıllık Av
Hâtıralarım, Şükrü Kacar’ın Damdaki Saksağan (Fırtınalı
Yıllar), Kerim Sunguroğlu’nun Harput Ve Elazığ’da
Yükseköğretim, Celal Ertuğ’un Harputlu Yüzbaşı Halil ve
Anılarım, Ziya Çarsancaklı’nın Hâtıralardan Bir Demet Dert
Yumağı, Orhan Gökçe’nin Olaylar ve Fıkralarla Biyografi –
Şiirlerle ve Fıkralarla Biyografi, Mehmet Halil Bulut’un
tarafımızdan yayına hazırlanan Pulutlu Halil Efendi Hayatı
ve Hâtıraları gibi hâtıratların yazıldığını görüyoruz.
Birde yazarı Elazığlı olup konusu daha çok yazarının Elazığ
dışındaki hâtıralarından bahseden;
Mehmet Arif Seyhun’un Katıldığım Dört Savaş ve Yaşam Öyküm,
Mehmet Şevki Yazman’ın Kumandanım Galiçya Ne Yana Düşer-Mehmetcik
Avrupada- ve Anadolu’nun İşgali, Turhan Baytop’un Anadolu
Dağlarında 50 Yıl-Bir Bitki Avcısının Gözlemleri-, İsmet
Ülker’in Dağlarda Kırk Yıl, Mehmet Sabri Livanelioğlu’nun
Livanelioğulları ve Anılardan Bir Demet, Güven Taneri
Uluköse’nin İstanbul Kız Lisesi ve Bizim Sınıf ve Hacı
Ormanoğlu’nun Ben Onları Çok Sevdim gibi hatıratların
yazıldığı görülmektedir. Bu ikinci grup hâtıratlırda hiç
Elazığ’dan bahsedilmemektedir? Diye sorasanız var ama
çoğunun çok az bir bölümünde Elazığ kısmı yer almaktadır.
Aslen Hoğulu olan Hacı Ömer Oğulları ailesi yetiştirdiği
şahsiyetlerle ilginç, geniş bir ailedir. Hacı Hafız Ömer
Efendizâdegil bu geniş ailenin Harput ve Elazığ’da en çok
tanınan koludur. Hacı Ömer Oğulları, ailesi Yurtbaşı’nın
ileri gelen ailelerinden biri olduğu gibi Elazığ’ın da ileri
gelen ailelerinden biridir. Aile Elazığ’da ve ülkemizde
tanınan Şair Rahmî-i Harputî, Efendizâde Veysi Efendi,
Mahmut İzat, Aytuğ İzat, Rıza İzat, Süer İzat, Hakan
Tahiroğlu, Serdar Tahiroğlu ve Yunus Emre İzat gibi birçok
şair, kültür-sanat adamı, ilim adamı, iş adamı ve bürokrat
yetiştirmiştir.
Hacı Hafız Ömer Efendizâdegil ailesinin Elazığ ve çevresinde
bu kadar çok tanınmasında dört temel faktör rol oynamıştır.
Bu faktörlerden birincisi aileye ismini veren Hacı Hafız
Ömer Efendi’nin ilim tahsili için geldiği Harput’ta kendini
en iyi şekilde yetiştirmesi ve ilmi ile yörede ailenin
Efendizâdeler yahut da Hacı Hafız Ömer Efendizâdegil ismiyle
anılmasına vesile olmasıdır. Yani ailenin bir ulema ailesi
olarak anılmasını sağlamasıdır. Bir ulema ailesi olarak
yörede tanınan bir aile konumuna gelmesidir.
İkinci temel faktör Hacı Hafız Ömer Efendi’nin büyük oğlu
Mehmet Tahir Efendi’dir. Mehmet Tahir Efendi ilk önceleri
babası gibi ilmi yönden kendini geliştirdi. Daha sonra
ailenin Elazığ’a yerleşmesiyle birlikte ticarete atıldı.
Kurduğu aile şirketine babasının ismini verdi. Şirketin
işlerinin iyi gitmesi ve İstanbul başta olmak üzere birçok
yerde şubelerinin kurulmasıyla bir anda Hacı Hafız Ömer
Efendizâdegil ailesinin ismi Osmanlı toprakları içinde ve
dışında duyulmaya başladı. Mehmet Tahir Efendi ve ailesi
Elazığ ve çevresinde sosyal tabakalaşmada üst tabakalarda
yer almaya başlayan zengin bir tüccar ailesi konumuna geldi.
Bu durum Mehmet Tahir efendi’nin hayatı boyunca devam etti.
Ailenin yörede tanınmasının üçüncü temel faktörü Hacı Hafız
Ömer Efendi’nin en küçük oğlu olan Ali Veysi Efendi’dir. Ali
Veysi Efendi ilk önceleri aile şirketinde ticaret ile meşgul
oldu. Daha sonra edebiyat ve müziği olan ilsi sayesinde bu
alanlarda kendi kendini yetiştirdi. Yazdığı güzel şiirler ve
romanlar ile kanun çalmadaki ustalığı sayesinde hem kendi
hem de ailesinin ismini yörede daha çok duyulmasında önemli
bir rol oynadı.
Hacı Hafız Ömer Efendizâdegil ailesinin Elazığ ve çevrede
tanınmasının dördüncü temel faktör ise bizim de hatıralarını
derlediğimiz ve yayınladığımız Tarık Tahiroğlu’dur. Tarık
Tahiroğlu, ilkokul ve ortaokulu Elazığ’da liseyi yatılı
olarak İzmir’de okudu. Gerek ilk tahsili gerekse orta
tahsili sırasında kendini en iyi şekilde yetiştirdi.
Üniversite tahsilini Yüksek Mühendis Mektebi’nde yaptı.
Tarık Tahiroğlu, yüksek tahsilini başarıyla tamamladıktan
sonra inşaat mühendisi olarak devlet hizmetine girdi.
Karayolları Genel Müdürlüğü, Karayolları 8. Bölge Müdürlüğü,
Ereğli Demir Çelik Fabrikası, TÜBİTAK İnşaat Dairesi ve
TÜBİTAK Elektrik İşleri Etüd Dairesi’nde hem inşaat
mühendisi hem de yönetici olarak başarıyla hizmet verdi.
Emekli olduktan sonra da Suudi Arabistan Devleti
Karayollarında ve ALARKO Şirketi’nde başarılı hizmetlerine
devam etti. Şu anda da ailesiyle birlikte Ankara’da mütevazı
bir şeklide yaşamını sürdürmektedir.
Tarık Tahiroğlu, Elazığ ilinin yetiştirdiği değerli bir
şahsiyettir. Tarık Tahiroğlu ismiyle ilk defa ortaokul
yıllarında okurken manevi dedem olan Ahmet Uçar’ın
Sugözü’ndeki bağ evinde bulunan kitap arşivinde yer alan
Yeni Fırat Dergisi’lerini karıştırırken bir sayısında
rastlamıştım. Rahmetli Fikret Memişoğlu’unu kendisine
gönderdiği Yeni Fırat Dergisi’nden olayı Fikret Bey’e bir
teşekkür metni yazmıştı. O zaman dedem Ahmet Bey’den Tarık
Tahiroğlu’nun kim olduğunu sorduğumda onun meşhur Tüccar
Mehmet Tahir Efendi’nin oğlu, Şair Veysi Efendi’nin yeğeni
ve Harput’tan yakın aile dostları Nalçacı Hacı Mustafa
Efendi’nin torunu olduğunu uzun uzun anlatmıştı. Manevi
dedem Ahmet Bey, Tarık Bey ile aynı neslin insanıydı. Tarık
Bey’in Karayolları 8. Bölge Müdürlüğü’nde çalıştığı
yıllardan da bahsetmişti. Tarık Bey’in ailesiyle ilgili
anlattıkları onun gözümde büyüdükçe büyümesini sağlamıştı.
Yıllar sonra 1998 yılında bir araştırma için emekli öğretmen
Mustafa Has ile yaptığımız görüşmede Tarık Bey’in bu konuya
daha hakim olduğunu anlattılar ve telefon numarasını
verdiler. Tarık Bey’i aradım ve ilk defa telefonda konuşmak
nasip oldu. Daha sonra birkaç defa daha telefonda görüştük.
Sosyal ilişkilerimiz ilerlemişti. Bir gün kendisine yazdığım
bir mektuptan sonra bu konularda yüz yüze görüşmemizin daha
uygun olacağını söyledi.
1924 yılında Elazığ’da doğan Tarık Bey, 1929–1938 yılları
arsındaki çocukluk hâtıralarını bundan 8 yıl önce Kültür
Bakanlığı’nın Halk Araştırmaları Yıllığının 1999 yılına ait
sayısında yayınlanmıştı. Bu yazıyı okuduktan sonra Tarık Bey
ile bu anıları ve daha önceden yolladığım mektupta yer alan
konular ile ilgili bir görüşme yapmaya karar verdik.
Yaptığımız görüşmeden sonra görüşmelerimiz devam etti. Tarık
Bey ile 2005 yılının Ağustos ayında Ankara’da bulunan
evlerinde uzun uzun yaptığımız röportaja kadar devam etti.
Bu röportajda Tarık Bey’in Kültür Bakanlığı’nın dergisinde
yayınlanan makalesini temel alarak 1929 yılından 1938 yılına
kadarki on yılık sürede Elazığ’ı uzun uzun konuştuk. Bu
konuşmalarımızda bizler Tarık Bey ile her ne kadar yıl
olarak 1929-1938 yılları arasındaki Elazığ’ı konuşmuş
olsakta kitabı okuduğunuz zaman kitapta 1925-1950 yılları
arasındaki Elazığ’ı bulacaksınız.
Bizler Tarık Bey ile Ankara’da yaptığımız uzun uzun
yaptığımız röportajları başta yayınlamayı düşünmemiştik.
Fakat sonradan baktık ki Tarık Bey’in bizlere anlattıkları
ilimizin yazıya fazla dökülmemiş bir devrinin tarihini,
sosyo-ekonomik yapısını, kültürel yapısını, fiziksel
yapısını içermekteydi. Bunun üzerine “söz uçar yazı kalır”
misali Tarık Bey’in bizlere anlattıklarını kalıcı bir hâkle
getirmek istedik. Biliyorduk ki yazmak belgelemektir.
Yazılmayan unutulur. Bizlerde bu hatıraları yazarak Elazığ
ilimizin az yazılı bir döneminin belgelenmesine bir nebze
olsun katkıda bulunmak istedik. Bu amaç doğrultusunda
yaptığımız çalışma neticesinde şu anda burada tanıtımını
yaptığımız eser meydana geldi.
Bu çalışmada, Tarık Tahiroğlu’nun hayatı ve hatıraları giriş
ve üç bölümden meydana gelmektedir.
Giriş bölümünde Elazığ’da hatırat yazma geleneği konusu
anlatılmıştır. Bu bölüm yazılırken elinizdeki çalışmadan
önceki yıllarda ilimizde yapılan hâtırat tarzı çalışmaların
ve Elazığlı yazarların yaptıkları hâtırat çalışmalarının
genel bir incelenmesi yapılmıştır.
Birinci bölümde, Tarık Tahiroğlu’nun hayatı ve şahsiyeti ele
alınmıştır. Tarık Bey, yaşayan bir şahsiyet olduğu için bu
bölüm hazırlanırken genellikle onunla yaptığımız
röportajlarda verdiği bilgilerle hazırlandı. Bölüm
hazırlanırken Tarık Bey’in dedeleri hakkında bilgi verdikten
sonra, tahsil hayatı, meslek hayatı ve şahsiyeti hakkında
bilgiler verildi.
İkinci bölümde, Tarık Bey’in 1929–1938 tarihleri arasındaki
Elazığ’da geçen çocukluk yıllarına ait hatıraları anlatıldı.
Bu bölümde yer alan bilgiler Tarık Bey ile 2005 Temmuzunda
yaptığımız röportajlardan meydana gelmektedir. Burada Tarık
Bey’in anlattıklarına dokunulmadan olduğu gibi verildi.
Üçüncü bölüm, Tarık Bey’in hatıralarında geçen kişilerin
anlatıldığı Kim Kimdir? Bölümüdür. Bu bölüm hazırlanırken
hatıratta ismi geçen bütün şahsiyetlere ulaşılmak istenmişse
de bazılarına ulaşılamamıştır. 132 şahsiyet hakkında bilgiye
yer verilmiştir.
Sonuç bölümünü takiben kaynakça ve kaynak kişiler bölümleri
yer almaktadır.
Kitabın hazırlanması aşamasında karşı karşıya kaldığımız
çeşitli problemlerim halledilmesinde, eksik bilgilerin
tamamlanmasında bizlere her türlü desteği veren Tarık
TAHİROĞLU ve değerli eşi Mualla TAHİROĞLU’na ve şu anda
aramızda bulunan değerli çocukları Hakan TAHİROĞLU ve Serdar
TAHİROĞLU’na teşekkür etmeyi bir borç telakki ediyorum.
Çalışmanın en zor bölümlerinden biri olan üçüncü bölüm Kim
Kimdir? Bölümünün yazılmasında bizlere babaları, dedeleri
hakkında bilgi vererek Elazığ birçok önemli şahsiyetinin
hayat hikâyesinin ilk defa yazılı olarak sunulmasına vesile
olan ve burada aramızda bulunan isimlerini tek tek
sayamadığım kaynak kişilere şükranlarımı sunuyorum.
Manas Yayıncılık Genel Koordinatörü Şener BULUT’a,
çalışmamızın teknik kısmında çalışan Fırat Üniversitesi
İletişim Fakültesi’nden Recep BAĞCI’ya ve Şule ÖZGER’e ve
kitabın kapak tasarımını düzenleyen Grafik Bölümü’nden Tamer
KAVURAN’a ve kitabın basımını gerçekleştiren MANAS
Yayıncılık’a teşekkürü bir borç bilirim.
Şuna da belirtmek isterimki eserin hazırlanmasında en büyük
emek eşim Necla DEMİREL ve oğlum Ahmet Eren DEMİREL ve kızım
Nisa DEMİREL’e aittir. Kitabın hazırlanması sırasında onları
çok ihmal ettim. Bu hazırlıklar sırasında gösterdikleri ilgi
ve sabra karşı kendilerine ne kadar teşekkür etsem azdır.
Hadi Önal
Hatıralarda yılların hissiyatı, kültürü ve hayat tarzı
saklıdır. Hayat hikâyelerinin anlatıldığı bu tür eserlerde
inanılmaz ölçüde öğüt vardır. Yaşananları okuyan insanlar
aynı yanlışlara düşmemek konusunda iyi bir bilgi birikimine
sahip olurlar. İnsanları hata yapmaktan kurtaran bu
yaşanmışlar aynı zamanda yaşanılan zaman diliminin siyasal,
sosyal, kültürel yönleri ile tarihe kaynaklık ederler.
“Tarihi kaynaklar içerisinde Hatıraların önemi” konulu
konuşmalarını da Fırat Üniversitesi tarih bölümü başkanı
Prof.Dr. Sayın Muhammet Beşir Aşan yapacaklar
Buyurun sayın hocam.
Prof.Dr. M. Beşir Aşan
Yazmak, yazabilmek... Okumak, okuyabilmek
Rabbim ilk emir olarak Oku dedi. Efendimizle çırayı yaktı.
İnsanlık okudu, okudukça aydınlandı, zulmetleri dağıttı.
Şanlı ecdat bu emirle bin yıllık imparatorluğu yaşattı.
Yeterli okumadığımız, okuyamadığımız için çağın gerisinde
kaldık. Selçuklu Osmanlı kabuk değiştirdi, Türkiye
Cumhuriyeti oldu. Ama cevher içinde saklı. Okuyarak
açılabileceğini biliyoruz. Değerleri güncelleştirmek için,
Ulu Önderin tanımı ile ''çağdaşlaşmak'' için. Sayın valimiz
Muammer Muşmal, bunu kampanyalara dönüştürdü. Elazığ okuyor
dedi. İşte okumak için yeni bir eser. Tarik Tahiroğlu'nun
Hatıralarıyla Elaziz'den Elazığ'a Bu toprağın ürünü olan
birinden, yine bu toprağın ürünlerini anlatan bir eser.
Toprağımızı seviyoruz. Bu geleneği yürüten bu çıraları yakan
bizi davet eden Manasımıza şükranlarımızı arz ediyoruz.
Hatıratın yazarı Tarık Tahiroğlu'na ve özellikle gayret ve
şevkiyle hatıratı elimize kadar ulaştıran derleyen Yurdal
Demirel'e teşekkür ediyoruz. Evet, kısaca hatıratın
tanımından söz etmek istiyorum.
Edebiyat tarihimizde gönül ile hayal arasında gidip gelen
Hatıranın manasına, şimdiki deyiş içersinde Anma diyoruz.
Araplar buna zikir diyorlar. Tezkire veya Tezakir oradan
bize armağandır. Tezkirü'l Evliya Tezkeretü'ş Şuara gibi.
Tezkire diğer bir tanımla Tercüme-i hal, Şerhi hal gibi
kavramlarla ifada edilir. Diğer bir tabir ile yaşam ve öykü
zaman zaman hatıratın yerine iç içe girer.
Hatıra niçin yazılır? Tespitlerimize göre birincisi tarihin
seyri içersinde hesap vermenin bir ifadesidir. Kişi
kendisinin ait olduğu topluma, milletine karşı bir
sorumluluk bilinci içersinde yaşamının hesabını hatıralarla
verir. Diğeri unutma ve unutulmak korkusu ki; ölümsüzlük
vurgusudur. İnsanın en büyük arzusu ebedi olmasıdır. En
büyük değeride ondan kaynaklanır. Ebedi, Ebediyet düşüncesi,
nefesi sustuğu anda ruhunun ifadesini yazıya geçmektir.
Diğer bir özellik deneyimlerini gelecek kuşaklara taşımak,
bir hayat, bir ömür yaşamış o yaşadığı tecrübeyi, birikimini
toplumla paylaşmaktır. İşte Tarık Tahiroğlunun yazdığı Tarik
Tahiroğlu'nun Hatıralarıyla Elaziz'den Elazığ'a isimli
hatıratta, kitabın içersinde de ifade ettiği gibi,
''Elazığ'da gençler arasında hemşehrilerimin, çok yoğun bir
Elazığ Sevdası, Elazığ'a olan ilgisini gördüm, onlara
Elazığ'ı anlatmak, benim yaşadığım Elazığ'ı onlara bir nebze
olsun dile getirmek düşüncesiyle, bu hatıraları neşretmeye
karar verdim''. diyor. İşte bu paylaşım, hayatını bizimle
paylaşıyor. Tarik Tahiroğlu şahsen aramızda olmasa da
evlatları aramızda, kendisi de, eseriyle aramızda olacak.
Bundan sonrada her Elazığlının başucu kitapları arasında
yerini alacak. Çünkü bize Elazığ'ımızı anlatıyor. Bize
ailesinin şahsında Türk milletini anlatıyor. Tahiroğlu
ailesi kimdir? Birkaç cümle ile de olsa, bu aileden
bahsetmek lazım. Tahiroğlu ailesine baktığımızda o aile
ağacında gelenekten gelen bir ilim sevdasının olduğu
görülür. Eski adıyla Hoğu’da yeni adıyla Yurtbaşı'nda
yeşeren bu sevda, marifet aşkıyla Anteb'e gidiyor. Antep’ten
Kayseri’ye, Kayseri'den İstanbul'a gidiyor. Şair Rahmi
Harputi (Dr. Naci Onur -hocamız sağ olsunlar eline yüreğine
sağlık- eseriyle kültür tarihimize büyük katkı sağladı.) bu
ailede önemli bir şahsiyet. Sonra bu şahsiyet ile beraber
İlim irfan sahasında; Elazığ-Harput'u tanımlayan ikinci bir
simge isim daha ortaya çıkıyor ki O da Ömer Naimi
Efendi'dir. Diyanet Başkanlığının neşrettiği Hadis
Külliyatı'nın tercümesinde Ömer Naim Efendi'nin önemli
katkıları vardır. Kayseri ve İstanbul'da müderrislik
yapmıştır. Daha sonra, aile silsilesi içinden İzat'lar
ortaya çıkıyor. Aytuğ İzat içimizde yaşayan, yurt dışıyla
devamlı irtibat halinde olan Harput'u Amerika'ya taşıyan,
Harputu Dünya'ya taşıyan bir aile. O ailenin geleneği bir
nebze Aytuğ beyle devam ediyor. Kökünü aslını muhafaza
ederek 1983 yılında bu ailenin bir temsilcisi olarak
Amerika'da İslam Üniversitesi'ni kurduğunu görüyoruz. Aytuğ
beyin hedefleri değişmemiş, gelenek devam etmiş, Tarık
Tahiroğlu süregelmiştir. Tahiroğlu da yazdığı hatıratında
bunu bölümler halinde ifade etmiştir. Hatırat'ında neler
var? Oraya girmeden önce birkaç cümleyle Hatırat’ların,
tarihi kaynaklar içersindeki yerine değinmek istiyorum.
Tarihi kaynaklara baktığımız da, hesap vermenin en güzel
biçimini; Orhun Abideleri'nde görürüz. Bilge Kağan; ''Açı
doyurdum, çıplağı giydirdim. Yok, olan milleti, Tanrının
yardımıyla yeniden dirilttim '' der. Bir hesap vermedir ki
bu ruhu, Tarık Tahiroğlu'nda da görüyoruz. Ondan sonrada en
önemli hatıratlarımızdan birisi 15. yüzyılın sonunda 16.
yüzyılın başlarında Babürşah'ın (1483–1530) kaleme aldığı
Babürname'dir. Bu geleneklerin tarihi kökleri var. Baburşah,
Bubürname'yi yazarken; kişisel hayatı, yaptığı savaşları,
gördüğü yerleri, ayrıntılı tasvirlerle samimi ve teferruatlı
olarak, tarihten ziyade hayatın her safhasını, telkinlerini
ve sevinçlerini yaşadığı coğrafyayı bize hatırlatır ve şöyle
der: ''Bunları yazmaktaki amacım şikâyet değil gerçekleri
söylemektir. Bu söylenenlerden amaç, kendimi tarif değil
gerçekleşmiş olanları beyan etmektir.'' der. Sonraki
yüzyıllara geldiğimiz de, Osmanlı'da Evliya Çelebi’nin
Seyahatname'si, Kâtip Çelebi’nin Keşfü'zünnun'u da bir çeşit
hatırat eseridir. 18–19 yüzyıllarda gördüğümüz Vekayinameler’
in hepside olayların anlatıldığı birer hatırat kitabıdır.
Bu anlamıyla Tarık Tahiroğlu’nun Hatırat’ını, Türk edebiyat
ve kültür geleneğinin bir halkası olarak tanımlayabiliriz.
Tarık Tahiroğlu eserinde verdiği bilgiler arasında,1929 ile
38 yıllarını anlatırken, Atatürk'ün Elazığ'a gelişinden
bahseder. Elazığ'a gelişi sırasında yapılan törenleri bir
çocuk olarak izlediğini anlatır ve o gün ile ilgili bize çok
önemli bilgiler verir. Elazığ'ın fiziki yapısından,
mahallelerinden caddelerinden konaklarından söz eder. Kendi
hayatı içersinde meslek hayatından, eğitimini dile getirir,
sağlık faaliyetlerinden bahseder. Bu tespitlerini de 1950
yıllarına kadar uzatır. Burada çok anlamlı bir mesajı
vardır. ''1950' li yıllarla ilgili Elazığda bulunduğu bir
sırada o dönemin valisi Elazığ'a yeni tayin olmuştur.
Elazığ'ın sorunlarını araştırılması ve o günkü hedeflerini
belirlemek üzere bir heyet kurar. Tarık Tahiroğlu da bu üç
kişilik heyet içerisinde yer alarak Ankara'ya gönderilir. Bu
heyetin hedefleri nedir?, Birincisi Şeker Fabrikası kurmak.
İkincisi Çimento Fabrikası kurmak. Üçüncüsü Şarap ve İplik
Fabrikalarını kurmak. Dördüncüsü de Üniversite kurmak'tır.
Diye ifade eder. Yıl 1950'dir. Bugün bu hedeflerin hepsine
ulaşmışız. Daha da gelişerek üçüncü organize sanayilerle
yeni hedefler devam edip gidiyor. Üniversitemiz mahalli
olmaktan çıkmış, milli olmanın ötesinde uluslararası bir
boyuta ulaşmış. İşte bugünün hedeflerini bu insanların
dimağlarında buluyoruz. Düni iyi bilmek için, bu insanları
çok iyi tanımamız gerekiyor. Elazığ'ın sembolize ettiği bir
kavram var hani çaydaçıramız var ya, çaydaçıra nedir? Çerağ
ve çıra geleneği. Çaydaçıra; çayımızdır, deremizdir,
nehirimizdir, Fıratımızdır. Çıramız nedir? Bu kültürlü
milletimizdir. Günümüz tabiriyle maddi ve manevi
dinamiklerimiz olan insanlarımızdır. Bu çıra insanlardır...
Bu kandil insanlardır... Ayrıca, Çıra; elektrik, su arasında
önemli bir ilişki vardır. Su sembolleşmiş Fırat olmuş, Işık
sembolleşmiş Fırat Üniversitesi olmuş, İki değer; çay ve
çıra Fırat Üniversitesinde bir araya gelerek 1950'li
yılların hayali, bugün mahalli, milli ve üniversel kimliği
ile hakikat olmuştur. Çaydaçırada çerağ insanları görüyoruz.
Çerağ insanların sayısı o kadar fazla ki, sadece Elazığ'a,
Anadolu'ya ışık tutmamış, dünya ile bağlar kurmuş. İşte
yaşayanlar aramızda... Rahmeti Rahman'a gidenler var.
Hepimiz gidiciyiz, ama mühim olan bir çırayı yakabilmek, ona
can verebilmek ve o ışıkların ebedi olarak devam etmesini
sağlamak. Sözü fazla uzatmak istemiyorum. Kısaca bu hatırat
diğer bir tanımıyla Elazığ'ın Cumhuriyet döneminin bir
atlasıdır. Özellikle, Sayın Yurdal Demirel'in Üçüncü Bölüm
olarak esere ilave ettiği, hatıratta isimi geçen şahısların
biyografileri, adeta bir kültür atlası niteliğindedir.
Elazığ kilometre taşlarını, abide şahsiyetlerini, bu hatırat
vesilesiyle bir daha gündeme getirmiştir.
Katkısı olan herkese teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
Hadi Önal
Vilayetim Elazizdir
Benim için çok azizdir
Aydınlatır Harput onu
Kalbimizin feyizidir
Evet, böyle diyor Harput sevdalısı, gönül ve kültür elçisi,
Emekli Albay Sayın Lokman Tasalı. Böyle diyor ve kaleme
aldığı bu şiirini Elazığlı Hemşehrimiz Orgeneral Feyzi
Türker’in huzurlarında okuyor. Çok duygulanan Paşa, Bando
Yüzbaşı Murat Çelebi Beyefendiyi çağırtıyor. “Tez elden bu
güzel şiiri bestelensin” diyor. “Marşlar albümünde de yer
alsın bu güzel eser” diye ekliyor. İşte, ben de şimdi bu
eserin sahibi gönül gözlü, yüce gönüllü günümüz Harput’unun
kültür sultanı Sayın Lokman Tasalı Beyefendiyi huzurlarınıza
davet ediyorum.
Lokman Tasalı
Sayın Valim, Sayın Rektörüm, çok değerli misafirler.
Elazığ’ın müstakil bir peşrevi vardır. İstedim ki bir de
Elazığ’a has bir marşı olsun. Şimdi kısa bir süre önce
hazırlamış olduğum beste ve güftesi bana ait olan Mahur
makamındaki Elazığ Marşı’nı sizlere takdim edeceğim. Her
Türk nasıl ki İstiklal Marşı’nı bilmeye mecbursa, her
Elazığlı’nın da bu marşı bilmesini arzu ediyorum. Bu marşın
çok değerli hemşehrimiz Tarık Tahiroğlu’nun hatıralarıyla
ilgili bir toplantıda okunması da bana ayrı bir gurur
vermiştir. Bu düşünceyle bu marşı, yeğenim Nihat Kazazoğlu
ve Emin Canpolat Camii İmamı değerli hafız Ebubekir
Tanyıldızı ile birlikte sizlere takdim edeceğiz.
Elazığ Marşı
Vilayetim Elaziz’dir
Benim için çok azizdir
Aydınlatır Harput onu
Kalbimizin feyizidir
Mamurat-ül Aziz önceki adı
Atatürk koymuştur “Elazığ” adı
Harput Elazığ’ın kültür kanadı
Harput’suz olmuyor Elazığ tadı
Sen doğuda nöbetçisin
Al bayrağa bir bekçisin
Vatansever gakgoşunla
Devletine güvencesin.
Büyüdük, yetiştik sıcak bağrında
Kültürün kalbimde, gıdan kanımda
Sana hizmet bize vefa borcudur
Bütün nimetlerin damarlarımda
Yemen eli Çanakkale
Ecdad gitmiş kafle kafle
Celal Dora tarih yazdı
Şahit orda Güney Kore.
Fışkırmış bağrından nice askerler
Cevat Çobanlılar, Yakup Şevkiler
Kaç haçlı sefere göğsünü germiş
Binlerce şüheda Balakgaziler
“Ben ki Behram oğlu Balak
Şahid olsun Cenab-ı Hak
Hak duygusu, vatan aşkı
Kalbimizde yaşayacak”
Hatay, Şırnak, Samsun tüm vilayetler
Edirne'den Kars'a çarpan yürekler
Ayyıldız altında kenetlenenler
Elazığ'dan size selâm-sevgiler…
Ayyıldız altında kenetlenenler
Harput'tan size selâm-sevgiler
Hadi Önal
Veysel ne de gezel söylemiş…
“Ben giderim adım kalır
Dostlar beni hatırlasın
Düğün olur bayram olur
Dostlar beni hatırlasın.”
“Tarık Tahiroğlu’nun Hatıraları ile Elaziz’den Elazığ’a”
adlı kitabın tanıtım töreni burada sona ermiştir.
Faaliyetimize göstermiş olduğunuz ilgi ve desteklerinizden
dolayı siz değerli okurlarımıza gönülden teşekkür ediyoruz.