Gümüşhane’de
yıllardan beri “Kuşburnu ve Pestil Festivali”düzenlenir.
Yedi yıldır da bu festival çerçevesinde “Kuşakkkaya Şiir
Akşamları.”
“Kuşakkaya”
dedikleri, şehrin başucunda manevî bir bekçi gibi dikilip
duran dağın zirvesine verilen addır. Fakat duyar duymaz siz
de bizim gibi, şiir akşamının orada yapıldığını sanmayın;
faaliyete verilen isim bu sadece.
İşte
biz Elazığ’dan beş kişi Kuşakkaya Şiir Akşamı’na gittik
Gümüşhane’ye. Muammer Aksoy, Şener Bulut, Hadi Önal, M. Faik
Güngör ve bu fakir. 28 Temmuz, ikindi sıraları Muammer
Aksoy’un çiçeği burnunda arabasıyla “Geliyoruz Gümüşhane!”
deyip Malatya-Sivas üzerinden yola revan olduk. Aksoy kaptan
şoförümüzdü, Bulut koordinatörümüz; biz üçümüzse koynumuzda
bir tomar şiirle gariban şairler. Memleketin kenar bir
ilinde şiirin başkenti Elazığ’ı temsil edecektik. Bu açıdan
işimiz zor, sorumluluğumuz büyüktü. Hatta bize kalırsa,
Aksoy’dan ve Bulut’tan da zordu bizim işimiz ve
sorumluluğumuz. Onca şairin arasında sönük ve sıradan bir
şiir olmamalıydı okuyacağımız.
Gerçi Hadi Önal’ın
şiiri belliydi. Hadi Bey, otuz yıl kadar önce Gümüşhane’nin
şimdi ilçe olan Köse kasabasında üç yıl öğretmenlik yapmış.
Dolayısıyla o yöreyi insanıyla, tabiatıyla tanıyor, biliyor.
Gideceğimiz kesinleştikten sonra oturup üç yılın hatırası,
otuz yılın hasretiyle bir şiir yazdı. Yazdı da özenle dürüp
cebine koydu. Buradan büyük bir hediye götürüyormuşçasına
mutlu; “Bunu okuyacağım.” diyor. Heyecanlı ve yüreği sevinç
dolu; “Şiir de şiir oldu!” diyerek arada bir çıkarıp göz
atmadan, prova etmeden duramıyor. O çocukça heyecanları,
sevinçleri; az işten çok saadet duyan dünyaları almasa
şairlerin ömrü kaç gün sürer ki!..
Sıradağlar boyun eğmiş Harşit’e
Canlar
kurban gül kokulu Kelkit’e
Kötülükler bu diyardan çok öte
Gümüşhane, iyiliklerin ırmağı
Sevenlerin düşünemez ırağı
Kuşburnunla damaklarda tat oldun
Gönül
gözlü yârenlere ad oldun
Göze
hasret, gönüllere od oldun
Gümüşhane sevdaların çerağı
Sevenlerin düşünemez ırağı
Faik Beyle
ikimizin şiirleri kesin değil. Önce havayı koklayıp sonra
şiirlerimizden birini oracıkta seçeceğiz. Bu karar, bu kavil
üzere düştük yollara.
Sizin yolculukla
aranız nasıldır, bilmem. Böylesine güzel bir sebeple,
böylesine güzel insanlarla çıkılan bir yolculuk için ne
dersiniz; onu da bilmem. Munis Faik Ozansoy’un;
Gönlümde daima
yeni bir yol hazırlığı
Her lâhza başka
beldelerin iştiyâkı var.
Mısralarıyla
başlayan;
Dört mevsimin de
zevkini yollarda tatmalı
Koplar’da kar,
İçel’de bunaltan sıcak nedir?
Çöllerde bir yudum
su, yeşil bir ağaç dalı,
Bozkırlar
ortasında tüten bir ocak nedir?
Mısralarıyla devam eden ve
Hâlâ içimde
yolculuğun sevdiğim tadı
Hâlâ uzak
diyarlara çılgınca hasretim.
Mısralarıyla
biten; uzun yolculuklar gibi uzun bur şiiri vardır. Yolculuk
kadar yolculuk şiirlerini de severim ben. “Gitmediğin yer
senin değildir.” veciz sözü çok şeyi ifade eder anlayana.
Üstelik görüp tanıdıkça bir insan daha çok sever yurdunu,
toprağını. Boşuna mı söylemiş F. Nafiz Çamlıbel o şiirinde;
El
gibi dolaşma Anadolu’nda,
Arkadaş, yurdunu içinden tanı.
Yurdumuzu kaçımız içinden tanıyoruz sanki? Bu cennet vatanın
kaç ilini gezmişiz, kaç bucağını görmüşüz, kaç denizini, kaç
ovasını-yaylasını, kaç dağını… Elin adamı ta Amerikalardan,
Avrupalardan, ta Uzak Asyalardan kalkıp geliyor, bu
toprakları geziyor da biz gezemiyoruz. Yabancı gibi
yaşıyoruz öz yurdumuzda. Çoğu insanımız, askerlik dışında
şehrinin haricine çıkmamıştır. Çoğumuz zaruri bir durum
olmadıkça ömrümüz boyunca Ankara’ya, İstanbul’a, Kayseri’ye
gidecek bir sebep bulamayız. Gümüşhane’ye gitmek hele,
aklımızın ucundan geçmez. Oysa Gümüşhane’nin gür sesi Şinasi
Özdenoğlu ne diyor bakın bir şiirinde:
Ben bu
memlekete dair
Konuşurken hemşerim
Herkes
susmalıdır.
Fakat
susan biz olmuşuz şimdi. Tanımadığın, görmediğin, bilmediğin
bir memlekete dair ne sözün olabilir ki, sen konuşasın da
herkes susa… Kulak kesilip seni dinleye… Diyebiliyor musun
sen de Özdenoğlu gibi bu yurt için, yurttaşların için;
Ben ki
nabzını saymışım avucumda
Kaderini, derdini düşünerek
Duyarak, anlayarak
Evet,
nabzını saymışım avucumda…
Malatya’yı çıkınca Sivas yoluna sapıyoruz. Vakit gece,
girmiyoruz şehre. Burada direksiyona Hadi Bey geçiyor.
Muammer Bey dinlenecek bir müddet. Şener Bey ikinci yedek
şoförümüz. Gerektiğinde o geçecek kumanda koltuğuna; ne de
olsa koordinatör… Her zaman kültür-sanat programlarını
yöneten bu adsız kumandan, bu yolculukta Muammer Aksoy’a
icabında muavinlik de yapacak.
Elazığ, Malatya, Sivas, Erzincan, Bayburt ve nihayet
Gümüşhane… Tersinden bir S çizerek on iki saatlik
yolculuktan sonra Doğu Karadeniz’in bu şirin ili
Gümüşhane’ye varıyoruz. Fakat daha Bayburt’tayken festivalin
şiir akşamı sorumlusu Talat Ülker’le irtibata geçiyoruz.
Saat sabahın dördünde Gümüşhane’ye girdiğimizde karşıdan
gelen bir araba korna çalarak bizi durduruyor. İçinde Talat
Ülker’le kardeşi bulunmaktadır. Alıp bizi kalacağımız mekâna
götürüyorlar. Tam içeri girdiğimizde, “Artık yolculuğunuz
bitmiştir.” dercesine sabah ezanı; ezanla birlikte de yeni
bir gün başlıyordu.