Manas bir yayın evi. Öyle yayın
evi dedikse; her türlü imkânı olan, kendi eserlerini
kendileri basan, yayınlayan, bundan da bir getiri elde eden
bir kuruluş değil.
Eğitime, kültüre, şiire,
edebiyata gönül verenlerin bir araya geldiği güzide bir
kültür merkezi.
Burada çıkar ilişkilerini, burada
ticari ilişkiler, burada siyaset ortamını bulamazsınız.
Burada, herkesin eli taşın
altındadır.
Her insan ülkesi için ne
yapabilirim bu ülkeme, bu ülke insanlarına neler verebilirim
çabası içresindedir.
Burada kimse menfaati için, kimse
bir yerlere gelebilmek için, kimse kimselere hoş görünmek
için kılını kıpırdatmaz. Burada her şey duru, her şey
halisanedir.
Buraya dedikodu girmez, buraya
siyaset girmez, burada dostluk ve samimiyet en büyük
değerdir.
Burada ilçelerden, illere,
illerden devletlere eğitim köprüleri; kültür köprüleri
kurulur.
Bu köprülerde bir hizmet kervanı
oluşur. Eğitim sevdalıları, ülke sevdalıları, bayrak
sevdalıları geçer.
Burada Manas Şiir Günleri
düzenlenir. Bu şiir günleri büyür, büyür dal budak olur;
bütün Türkiye'ye il il, ilçe ilçe yayılır. Bu ufuk onlara
yeterli gelmez. Bazen Kıbrıs'a uzanır, bazen Türk
Devletlerine... Her kültürde yer bulur bu şiir günleri.
Bu Manas Topluluğu şehrin
topyekûn kültürüne hizmet eder.
Kimler mi var, bu toplulukta?
Yıllarını eğitime vermiş, beş yıl
bu şehrin Belediye Başkanlığını ifa etmiş, bir ulu çınar
yazar ve şair, onlarca basılı eser sahibi, binlerce köşe
yazıları olan
Yazmak, çizmek ülkü bende//Sevgiler bir türkü
bende//Dursam biter, tükenirim//Sevda olmuş çünkü bende.
Diyen ŞÜKRÜ KACAR hocamız…
Yine bir ömrü eğitime adamış,
insan yetiştirmiş, ince ve kibar ruhu ile insanları sevmiş,
onlara örnek olmuş bir emekli eğitimci… Basılı iki şiir
kitabı bulunan; ancak hala "Aradığım şiiri bulamadım"
diyecek kadar tevazu sahibi olan, şair ve yazar, bir büyük
usta, örnek bir beyefendi candan bir dost, varlığı ile
çevresine güven oluşturan R.MİTHAT YILMAZ hocamız…
O da bir eğitimci, o bir Lise
Müdürü, bir idareci gönlünde hep bir şeyler üretip bir
şeyler öğretme sevdası yanan "Behramoğlu Balak ve "Yukarı
Fırat'ta tarihi eserler" isimli fevkaladenin de ötesinde iki
eser sahibi bir yazar. Aynı zamanda TV yönetmeni. Hala durup
dinlenmeden üçüncü eserini hazırlamakta bulunan bir eğitim
gönüllüsü… Her zaman aranan, her zaman özlenen bir dost
LÜTFÜ PARLAK hocamız….
O da bir eğitimci, o da bir okul
müdürü. Tek amacı ufuklar açmak, yapılacakların en iyisini
yapmak, ülke eğitimini yukarılara çok yukarılara taşımak
olan bir yazar, değerli bir dost… Hep güler yüzüyle
çevresine mutluluk saçan ve kendisini özlettiren MUAMMER
AKSOY…
HADİ ÖNAL: O da eğitimci, o da
şair, o da yazar ve aynı zamanda bir emekli… Emekli derken
hizmet süresi itibariyle emekli yoksa hala kelemi elinde,
basılı bir eseri mevcut, hala hizmet peşinde, her zaman her
gönülde yer eden bir yol arkadaşı. Ve o bir başkan.
RECEP BAĞCI: O bir akademisyen. O
bir güzel sanatlar efendisi. O bir öğretim üyesi. Onu ya
bilgisayarının başında ya bir panelde ya bir oturumda elinde
fotoğraf makinesi ile görebilirsiniz. Her zaman kalemi
elindedir. Bu yüzden Harput'taki mütevazi bağ evine bile
hasrettir.
TARIK ÖZCAN: O da bir akademisyen.
O bir öğretim görevlisi ve o bir doçent. Edebiyat alanında
bizlere bir başvuru kaynağı. Basılı bir eser sahibi. Hala
eğitim, öğretim ordusunda örnek bir beyefendi. Tavazzuh
sahibi bir eğitim ve kültür neferi.
GAZİ ÖZCAN: Oda bir akademisyen. O
bir genel sekreter, o bir şair. Şair dedikse öyle sıradan
şiirlerin şairi değil, kocaman bir sapanı ve o sapanında
gülle gibi taşlarla "Acırım hedefindeki insanlara" dediğimiz
taşlama ustası. Bunun aksine yüreği yufka, gönlü serin,
saygın bir dost. Duygu yüklü bir güzel insan.
ZEKERİYYA BİCAN: Asıl mesleği Makine
Mühendisliği; ama o edebiyatın tulumunu giymiş ve hiçbir
zamanda üzerinden çıkarmamış. O bir şair, o bir tiyatro
yazarı, o bir dost.
DOĞAN ÖZDAL: O bir hukukçu, o bir yazar, o bir şair
ve o bir can. Hem de candan öteye bir can. Tamı tamına kırk
yıllık bir dost. Onu tanıtmak için kelimelerin yetersiz
kaldığı bir insan.
Şair ve Yazar GÜNERKAN AYDOĞMUŞ
kardeşimiz. Sayın Gazi Özcan'a taşlamada tek rakip; ancak
hayatında uçan kuşa taş atmamış, bir karıncayı dahi
incitmemiş; kucaklamasını, sevmesini bilen kadirşinas ve
vefalı bir insan. Bu âlemde sevilen sayılan, özü sözü bir,
bir Ağın beyefendisi. İnsan sevdalısı bir dost.
Ya BEDRETTİN KELEŞTİMUR… Yıllarını bu
şehrin sorunlarına adamış, hep çözüm aramış, hep çözüm
üretmiş, bir kelebek kanadı kadar hassas ve narin. Herkesi
kucaklayan, herkese saygı duyan; o nispette de sevilen,
sayılan bir yazar ve iyi bir şair, iyi bir dost, ve çok iyi
bir kardeş.
Yazar dedik, şair dedik ama büyük
bir şairi tanıtmakta geç kaldık. Mısra mısra dizeleriyle
insanların gönül tellerini titreten, bazen bizi ağlatacak
kadar duygu yüklü şiirler yazan bir eğitimcimiz. O bir yazar
ve şair, o bir beyefendi, o bir değer FAİK GÜNGÖR hocamız…
Her zaman ağır toplar en sona
bırakılır ya, biz de BERİKA KÜÇÜK ablamızı bu yüzden sona
sakladık. Soy ismine inat gönlü geniş, ufku büyük, bir
hanımefendi. Kucaklamasını, sevmesini bilen; gözleri hep
gülümseyen, içten samimi bir abla. O bizim ablamız, o bizim
canımız, biz onu çok ama çok seviyoruz.
Ve ŞENER BULUT… Bu isim bütün
Türkiye'de, dış ülkelerde; şiirle, edebiyatla uğraşan her
insanın gönlünde. O Elazığ'ımızın bir kültür elçisi, o bir
insanlık örneği, o bir beyefendi, o bir dost o bir ülke
sevdalısı ve o bir arkadaş canlısı.
İşte MANAS ailesinin bazı fertleri.
Daha ne dostlar, ne canlar var. Yurdal’lar var Özer’ler var.
Ancak bizim sayfada yerimiz dar. İsmini zikredemediklerim
beni bağışlasınlar.
Bir ferdi olmaktan sevindiğim, gurur
duyduğum bu mekânda; hep güzellikler konuşulur, hep
dostluklar oluşturulur. Bu güzide insanlarla kol kola
girilir, her gönüle köprüler kurulur. Ve burada insanlar
huzur bulur, dost bulur.